13 Eylül 2023 Çarşamba

Mülakat Gibi Mülakat *

Habertürk TV kanalında, Kemal Öztürk'ün hazırlayıp sunduğu programa katılan Milli Eğitim Bakanı Sayın Yusuf Tekin, öğretmen alımından, mülakata varıncaya kadar bir dizi sorulara cevap verdi.

Yapılan açıklamaları ilginç bulduğumdan kısaca değinmek istiyorum. Bakanın açıklamasından, yeni öğretmen alımlarının 2024 bütçesi çıktıktan sonra olacağını, mülakat süreci ile birlikte yeni alımların zaman alacağı anlaşılıyor. Bu açıklamadan, ilk atama öğretmen alımlarının en erken 2.dönem olacağı ortaya çıkar. Deprem bölgesinden çoğu öğretmenin tayin istediği, çoğunun tayini çıktığı göz önüne alınırsa, bu demektir ki deprem bölgesindeki okullarda, bulabilirlerse çoğu branşlarda ücretli öğretmen çalışacaktır. 

"Erdoğan'ın mülakatlar kaldırılacak" sözü hatırlatınca, "Erdoğan'ın mülakatlarda değil, işleyişinden rahatsız olduğunu, bundan hareketle mülakatları mülakat gibi yapacağız" dedi Sayın Tekin.

Mülakatların içeriğine dair ise "Mülakatlara üç katı adayın davet edileceğini, adaylara daha önce hazırlanıp dijital ortama aktarılan sorular sorulacağını, aday çektiği soruyu uzman ve başöğretmenin de bulunduğu komisyonun huzurunda 45 dakika ders işler gibi anlatacağını, kayda girmesi bakımından sorunun yazılı cevabının alınacağını, komisyonun önündeki kılavuz gereği puanlama yapacağını, mülakatın tüm aşamalarının video ile kayıt altına alınacağını" açıkladı. Kısaca mülakatlar mülakat gibi yapılacak. 

Bu yazıyı ele almamın nedeni "mülakatların mülakat gibi yapılacak" sözüdür.  Bu söz her tarafa çekilebilen ve konuşulmaması gereken bir sözdür. Bu sözden, daha önceki mülakatların olması gereken mülakat kriterleri gibi yapılmadığı anlamı çıkar. Gibi teşbih edatından öylesine mülakat yapacağız anlamı da çıkar. Ama herkes önceki mülakatlar usulüne uygun yapılmadı şeklinde anladı ve bu bir itiraftır. Burada şunu sormak gerek. Bu mülakat denen ucube sistem dünden bugüne uygulanan bir sistem değil. Yıllardır bu sistem uygulanıyor. Bugüne kadar kriterler konmadan ve konan kriterlere uyulmadan, laf olsun diye yapılan mülakatlarda binlerce kişi mağdur oldu veya bazıları ihya oldu. Çünkü mülakat demek torpil demektir, ahbap çavuş ilişkisi demektir. Mülakatlarda düşük puan verilerek elenen ve atanamayan o kadar adayın hakkını kim teslim edecek, onların mağduriyetleri nasıl giderilecek? Mülakatlar mülakat gibi yapılacak sözü bile toplumda tepki çekmediğine göre önceki mülakat mağdurları mağdur olduklarıyla kalacak.

Kim, ne derse desin, Bakan neyi kastetti ise kastetti. Tek başına bu söz bile daha önceki mülakatları mercek altına almayı, geçmişte usulüne uygun yapılmayan mülakatların hesabını sormayı gerektirir. Üstelik Bakanın, adam gibi mülakat yapacağız diyerek ortaya koyduğu mülakat kriterleri Amerika’yı yeniden keşfetmeye benzer. Çünkü bu kriterler yazılı beyan ve kamera kaydı geçmişten bugüne hep söylene geldi. Ama birileri ben yaptım oldu deyip bu istekleri kulak ardı etti.

Söz mülakattan açılmışken, yazılı gibi ölçülebilir kriterler varken mülakat neyin nesi? Yazılı sınavları sanırım birileri kolay sanıyor. Bunu o sınava hazırlayanlara sormak gerek. Üstelik seçimden önce kaldırılacak denmesine rağmen adayları 45’er dakikalık mülakata almanın hiç mantıklı bir izahı yok.

Mülakat yapılmasın mı? Yapılsın. Ama herkese yapılmasın. Kime yapılsın? Devleti bir il veya ilçede ya da yurt dışında   birinci derece temsil edecekler mülakata alınsın. Öyle ya devleti temsil makamında olacak. Diksiyonuna, tipine, boyuna postuna, giyim ve kuşamına, vizyon ve misyonuna bakılsın. Diğerleri için mülakata gerek yok. Yazılı sınavına göre ataması yapılsın. İstenen görevleri yerine getirirse ne ala. Yerine getirmemekte direniyorsa, işini savsaklıyorsa veya yetersiz kalıyorsa, gereği yapılsın.

Tek kelimeyle Bakanın bu sözü büyük bir gaftır. Önceki mülakat kurbanlarıyla dalga geçmektir.

*15/09/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

11 Eylül 2023 Pazartesi

Açıktan Okumaya Kısıtlama *

Değişiklik yapılan Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğine göre açık liselere geçişlerde kısıtlama geldi. Buna göre;

*millî sporcular,

*kaynaştırma öğrencileri,

*koruma kanunu kapsamındaki öğrenciler,

*şehit ve gazi çocukları,

*Bakanlıkça mazereti uygun görülenler,

*Yönetmeliğin ilgili hükümlerine göre örgün ortaöğretim kurumlarında okuma hakkını kaybeden öğrenciler,

Gibi istisnalar dışında açık liseye nakil ve geçişler yapılamayacak. Bu demektir ki

*Ortaokul 8.sınıfı bitirip sınavla bir okula yerleşen,

*Adres kaydına göre bir okula yerleşen,

*Okulunu beğenmeyen,

*Okumak istemeyen,

*MESEM’e kayıt yaptırmadan herhangi bir meslek öğrenmek isteyen,

*11 ve 12. sınıfı sınavla veya sınavsız öğrenci alan liselerde örgün olarak okuyup üniversite sınavına hazırlanmak için daha fazla zaman ayırmak isteyen,

Gibi nedenlerle açık liseye geçiş ve nakil yapılamayacak. Kısaca ortaöğretimde okuyan her öğrenci istediği zaman açık liselere kayıt yaptıramayacak. İlla açık lisede okuyacağım diyen öğrencinin ikinci defa kalmak suretiyle okuma hakkını bitirmesi ya da Bakanlığın uygun gördüğü mazeretlere sahip olması gerekiyor.

Bugünkü sınav sistemiyle lisede kalmak için öğrencinin çok çaba sarf etmesi gerekiyor. Çünkü 3 zayıfı olduğu halde 50 ortalamasını yakalayan ve alt sınıflardan da 3 sorumlu yani 6 zayıfı olan öğrenci sınıf geçebiliyor. Bakanlığın uygun gördüğü mazereti de yoksa istese de istemese de örgün eğitimde okumak zorunda.

Bakanlığın bu Yönetmelik değişikliğiyle, özellikle son sınıflarda sınavla öğrenci alan ve bir hedefi olan başarılı öğrencilerin açık liseye geçmelerini önlemek amacı taşıdığı aşikardır. Gerçekten son yıllarda fen liseleri de dahil olmak üzere başarılı liselerin çoğu şubeleri kapanmaktaydı. Bu da okul normunda sıkıntı meydana getirmekteydi. Bu yönüyle Bakanlığın kısıtlamaya gitmesi yerinde bir karar. Yalnız okuma hedefi olmayan ve mesleki eğitime de gitmeyen, 8.sonıfı bitiren öğrencilere açık liseyi kapatmak suretiyle örgün eğitimde zorla tutmak anlaşılır gibi değil. Tamam, önüne gelen açık liseye kayıt yaptırmasın, açık liseye kayıt yaptırıp beğenmedim deyip tekrar örgün eğitime devam etmesin. Maymun iştahlıların önüne geçsin. Bakanlığın ne yapıp ne edip ortaokulu bitirip belli bir başarı puanını yakalayamayan öğrencilere örgün eğitimin dışında MESEM ve açık liselere kayıt yapma zorunluluğu getirmesi lazım. Bir de meslek sahibi olmak isteyen ve çalıştığını belgeleyen Öğrencilere açık lise kapısını açması gerekir.

Açık lisede okuyan öğrencilerin sınavlarına da ciddiyet gösterilmesi gerekir. Salgınla beraber başlayan, salgından sonra da uzaktan sınav açık liselerin cılkını çıkarmıştı. Bu süreçte çoğu açık liselinin sınavlarını başkası çözerek mezun olup lise mezunu oldular. Zaten bu ciddiyetsizlikten dolayı açık liselere geçişlerde anormal artışları olmuştu.

*18/09/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

Sazanı Bol Ülke *

İnternetin hayatımızda yaygınlaşması ile birlikte Facebook, Twitter, İnstagram gibi sosyal medya ağları da hayatımıza girdi. Bugün bu platformlarda bir veya birkaçını kullanmayan neredeyse yok gibi. Bu alem sanal olsa da gerçek hayatın nabzı buralarda atıyor. İnsanlar gezinme, paylaşım yapma, yorum yazma, merak, sesini duyurma, gerçek hayatta olup bitenle ilgilenme, eski arkadaşlarını bulma vs. nedenlerle günün önemli bir kısmını bu alemde geçiriyor.

Bu sosyal ağlar üyelerinden herhangi bir ücret talep etmiyor. Hatta ücretsizdir, ücretsiz olmaya devam edecektir açıklamasına yer veriyorlar. Gelirlerinin reklamlardan olduğunu belirtiyorlar. Sorarım size. Bu devirde ücretsiz kim kime hizmet eder? Bilinen bir gerçek var ki bu ağlar ücretsiz. Reklamlardan veya başka yollardan öyle ücret alıyor olmalılar ki paraya para demiyorlar. 

Reklam veya başka şekil kazanmaya devam etseler de isteseler üyelerden az veya çok ücret alabilirler. Buna rağmen niçin ücret talep etmiyorlar? Amaçları insanlığa hizmet mi? İnsanlar arkadaş ve takipçi sayısını artırsın, bu alemde tanışsın, bilgi paylaşımı yapsın diye mi bu ağları açıp ücretsiz hizmet veriyorlar?

Herkese açık ve ücretsiz bu ağların bir gizli ajandası olabilir mi? Bence var. Toplumun kimliğini çıkarıyorlar. Bu toplum kimdir, neden hoşlanır, neden nefret eder, yumuşak karnı, kırmızıçizgisi, fikri ve zikri nedir, toplumun hangi kesimi daha güçlü, toplumun sinir uçları nelerdir, hangi konularda galeyana geliyorlar, nasıl kutuplaşıyorlar gibi hususları belirlemek için bu alemlerin devreye sokulduğunu düşünüyorum.

Toplumun kimliğini sanal alem vasıtasıyla çıkardıktan sonra toplum üzerine plan ve projeler hazırlanıp zamanı gelince servis etmek üzere hazır bekletiyorlar olabilir.

Örnek vermek gerekirse, zaman zaman aslı astarı olmayan bazı paylaşımlar servis ediliyor. Bakalım bu toplumun kaçı yutacak, gözü kapalı paylaşacak diye. Mesela “Facebook’un 4.99 dolar olacağına dair” Haber 4 kanalı adı verilerek paylaşım yapılıyor. Bunu haber veren Larry isimli birisine teşekkür ediliyor. Hesabımdan para çekmesine, fotoğraflarımı kullanmasına izin vermiyorum deniyor. Bu asparagas haberi paylaşan paylaşana. Üstelik bu paylaşımı yapanlar arasında “Sen de mi Brütüs” diyebileceğimiz profesörler bile var.

Bu paylaşımı yapanlar, İnternete yazıp Haber Dört Kanalı var mı araştırması bile yapmıyor. Teşekkür ettikleri Larry isimli birisi var mı, bunu da bilmiyorlar. Bunların her birinin iyi bilip uygulamadığı, Hücurat süresi 6.ayettir. Bu ayet bir fasık size bir haber getirirse pişmanlık duymayasınız diye araştırma yapmayı emrediyor.

Paylaşım yapanlardan tanıdıklarımıza bunun aslı yok dediğimizde, “Aslının olmadığını ben de biliyorum ama yine de paylaştım” diyenlerin sayısı da az değil. Bu tipler yoğurdu üfleyerek yiyen, ne olur ne olmaz diyerek kendilerini garantiye almak isteyen tipler. Bunları bir ara çok yaygın olan “Şu eline geçen mesajı on kişiye gönderirsen dileğin gerçekleşir, göndermeyenin evi yandı” mesajlarına çok benziyor.

Bu ve benzeri mesaj, haber ve paylaşım yapanlar, bir toplumda ne kadar sazan var, ne kadarı böyle paylaşımlara atlıyor istatistiğine katkı sağlıyorlar. Bugün inanmadığı şeyi gözü kapalı paylaşan bu insanlar birilerine, zamanı gelince biz her şeyi yuttururuz istatistiği veriyor.

Diyanet oldu olacak, bu tür paylaşımlara atlayan sazanların da etlerinin yenebileceğine dair fetva verse, şu ekonomik girdapta bu millet iki ayaklı sazan yemekten bayram eder.

*13/09/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

9 Eylül 2023 Cumartesi

Sınav Sistemi Değişmeli *

Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği, her dönemde yapılması zorunlu yazılı sınavlardan bir tanesinin test usulü yapılmasına imkan veriyordu. Yeni değişiklikle, çoktan seçmeli test usulü sınav kaldırıldı. Sınavların tamamı klasik yapılacak. Hayırlı olsun demek düşer bize. Yalnız;

TYT, AYT, KPSS başta olmak üzere tüm merkezi sınavlar test usulü iken liselerdeki bu klasik sınav değişikliği anlaşılır gibi değil. Çünkü lise boyunca test yüzü görmeyen bir öğrenci, lise sonda ilk defa test usulü merkezi sınavla karşı karşıya kalacak.

Mademki liselerde sınavlar klasik usulle yapılacaksa, merkezi sınavlar da klasik olmalıdır. Gördüğüm kadarıyla ÖSYM'den böyle bir açıklama yok.

Sınavların klasik yapılmasına dair değişikliğin zamanlaması da manidar. Çünkü okul, ilçe ve il zümreleri yapıldı. Her branş zümresinde sınavların ne şekil yapılacağı karara bağlandı. Akabinde gelen bu değişiklikle, zümre kararlarının bir anlamı kalmadı. Keşke bu değişiklik yeni öğretim yılı başlamadan önce yapılsaydı.

Hem liselere girişte yapılan LGS hem de üniversiteye girmek için yapılan TYT, AYT, YDT ve üniversite sonrası girilen KPSS’lerde merkezi sınav puanı geçerli olduğuna göre ortaokul ve liselerde her dersten öğretmenlerin sınav yapmasının ne anlamı var? Öğretmenin yaptığı her sınav kağıt kürek israfından başka bir şey değil.

Üniversite sınavlarında lise diploma puanının biraz etkisi olsa da ortaokul ve liselerde öğretmenlerin yaptığı sınavların sınıf geçme ve liseden mezun olma dışında bir katkısı yok. Ortaokul kademesinde okul bazında yapılan sınavlar bildiğim kadarıyla adrese dayalı lise yerleştirmelerinde işe yarıyor. Okullar bazında her öğretmenin yaptığı sınavlar ne derece objektif olabilir? Bir okulun X ders öğretmeni sınavda kolay soru sorarken diğer okulun öğretmeni zor sorabiliyor. Bir öğretmenin notu bol iken diğerinin notu kıt olabiliyor. Kısaca kırsal ve şehir merkezinde bulunan farklı okulların başarı ve puan kriterleri ölçülebilir, genel geçer kriterler olmadığından başarı, başarısızlık ve puanlarda bir görecelilik söz konusudur.

İki farklı sınav türü ile ayrı ayrı sınav yapmaktansa, her sınıf seviyesinde sınavları merkezi yapmanın usul ve esaslarını belirleyip pratiğe geçirmemizde fayda var. Üzerinde düşünülür hayata geçirilirse, bu sınav sisteminin daha yararlı olacağını düşünüyorum.

Ortaokul ve liselerde her sınıf seviyesinde merkezi sınav yapmak için ne yapılabilir?

Öğretmenin görevi girdiği derslerin kazanımlarını anlatmak olmalıdır. Ayrıca sınav yapmamalıdır. Öğrencilerin kazanımları öğrenip öğrenmediğini ölçmek için kazanım değerlendirme sınavı yapabilir.

Öğrencilere öğretmenlerin yaptığı tek sınav, 5.ve 9.sınıf seviyesinde bir üst sınıfa geçme başarısını ölçmek için yapılmalıdır.

6.7.ve 8.sınıfın her döneminde birer tane olmak üzere tüm sınavlar işlenen kazanımlardan merkezi yapılmalıdır. 6.7. ve 8.sınıfın her döneminde ikişer olmak üzere toplamda 6 sınav yapılmalıdır. Bu altı sınavın aritmetik ortalaması ile öğrenci sınıfını geçebilmeli ve lise tercihi yapabilmelidir.

Aynı şekilde 10.11.ve 12.sınıfın her döneminde birer tane olmak üzere yapılan toplam 6 merkezi sınav puanının ortalaması ile öğrenci sınıf geçebilmeli, mezun olabilmeli, diploma puanı alabilmeli. Ayrıca bu üç yılın ortalaması ile üniversite ve bölüm tercihi yapabilmelidir.

Bu sınav türü ile

Klasik ve test sınav türünde birlik sağlanacak.

Öğrenci tek sınavla lise ve üniversite tercihinde bulunmayacak. Üç yılın ortalaması ile okul ve bölüm tercih etmiş olacak.

Üç yıllık ortalama, öğrencinin durum ve başarısını ölçmek için daha objektif bir kriter olur.

Bu tür merkezi sınavla her sınıf seviyesinde yapılan sınav ortalaması ile üniversiteye girileceği için ayrıca mezuniyet sonrası sınavlara hazırlanma durumu ortadan kalkacak, yığılmanın önüne geçilecektir.

Lise ve üniversite tercihi 6 sınavın ortalaması ile yapılacağı için öğrenci ve velide “heyecanlandı, kaydırdı” gibi mazeretler olmayacak.

*11/09/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

8 Eylül 2023 Cuma

Sahtekarın Böylesi

Destek Hizmetleri Daire Başkanı aradı dün. Konuştu benimle. Halimi hatırımı sordu. Taşıma ve yemekte sorun var mı dedi. Yok efendim dedim. Yemek işini falan almış, yaklaşık maliyet bu kadarmış, firma şu kadar teklif ederek ihale onda kalmış. Ciddi bir firma görünüyor. Her şey çok güzel dedi. Sözleşmeyi şu gün imzalamışsınız. Ardından yemek firmanıza ulaşamıyorum. Bunlar telefonlara bakmıyor mu, beni bir arasın dedi ve kendi özel numarasını verdi.

Az sonra bir daha aradı. Firma sahibine numaramı verdin mi dedi. Verdim, dedim. Şunun numarasını ver dedi. Verdim.

Telefonun ardından içimde bir sevinç bir sevinç. Nasıl sevinmem. Koskoca daire başkanım, taşradaki beni aramış. Olmayan sorunumu çözmeye daha doğrusu yemek firmasına ulaşmaya çalışıyor.

Sevincim bir yana. Heyecan ve hayretim de arttı. Gıpta etmenin ötesinde kendisini kıskandım da. Çünkü yaklaşık maliyetten, teklif edilen miktara, ihaleyi alan firmanın adına varıncaya kadar her şeyi biliyor. Ne ara haberi oldu, ta Ankara'daki daire başkanımın dedim. Devletimin bu hassasiyetini ve sorumluluğunu takdir ettim. Ayrıca tevazuuna da hayran kaldım. Çünkü altındaki bir memuruna aratabilirken kendisi arıyor. Devlet baba dedikleri bu olsa gerek. Ama tüm  ihale bilgi ve sürecine sahip daire başkanımın, ihaleyi alan firmanın numarasını bilmemesi bana bir eksiklik gibi geldi ama daire başkanı da olsa o da bir insan. Olurdu böyle eksiklik. Belki de kendisine nazar değdirmemek için iletişim bilgisini bilmediğini ifade etti, kim bilir.

Neyse, görüşmenin ardından ismi Mehmet olan daire başkanım kimmiş, şuna bir bakayım. Çünkü telefonla da olsa aramızda bir hukukumuz oluştu. Böylece kendisini simaen tanımış olurum ve nasıl davranacağımı bilirim diyerek Bakanlığın web sayfasına girmek istedim.

Başta destek hizmetleri olmak üzere Bakanlığın tüm birimlerine baktım. Bizim Mehmet'in ismine rastlamadım.

Hasılı, beni sabit telefondan arayan, bana bağlanmak için kendisini daire başkanı diye tanıtan; benim de kah efendim kah başkanım kah müdürüm dediğim kimsenin bir sahtekar olduğunu bittecrübe öğrenmiş oldum.

Ardından yemek firmasının sahibi aradı. Bu kimse gerçekten daire başkanı mı diye. Gerçek değil maalesef sahtekarmış dedim.

Ne benim ne firmanın bir şey kaptırmadığı sahte daire başkanının, sahteliğine üzüldüm mü? Hayır. Sahte de olsa sabah sabah bir daire başkanı ile görüşmüş oldum. Hasılı, sevincim hala devam ediyor. Siz kendinize yanın.

Not: Firma sahibi biliyormuş böyle sahtekarları. Bu tipler kendisini bakanlıktan tanıtarak “Şöyle bir ihtiyaç sahibi var” deyip yardım talebinde bulunuyormuş. 08.09.2021

3 Eylül 2023 Pazar

Günümüzde Vaaza İhtiyaç Var mı?

Cami ve mescitlerde vaizlerin yaptığı, genellikle öğüt niteliği taşıyan dini konuşmaya vaaz denir. İslam’ı ve dinimizi öğretme yollarından biridir. Bir nevi nasihattir.

Okur yazarın fazla olmadığı, insanımızın dini bilgi yönünden zayıf olduğu, din görevlilerinin bilginin tek kaynağı sayıldığı, İnternet çağının gelişmediği dönemlerde, vaazların önemli bir işlev gördüğünü, halkı dini yönden aydınlattığını, bir ihtiyacı giderdiğini söyleyebiliriz.

Günümüzde ise dini bilgilenmenin yolları çoktur: İnsanımız cep telefonu marifetiyle istediği her türlü dini bilgiye oturduğu yerden ulaşabiliyor. Bu yönüyle günümüzün en büyük ve en bilgilendirici hocası Google diyebiliriz.

Her konu üzerine yazılmış kitaplar, televizyonlarda yapılan konuşmalar, dini içerikli videolar var.

Her bir yerde İHL veya ilahiyat eğitimi almış ya da kendisini dini alanda yetiştirmiş okumuş insana rastlamak, merak edilen soru çay muhabbeti sırasında sorularak cevap alınabiliyor.

Müftülüklerde fetva hattı var. Dileyen kişi telefonla bilgi alabiliyor.

Sürekli dini yayın yapan Diyanet TV isimli kanal bile var.

Anlatmak istediğim, gibi bilgiye ulaşma imkanı ve yolları günümüzde çok. Yani cami görevlileri, vaiz ve müftüler, bugün dini alanda bilginin tek kaynağı değil. Sadece kaynaklardan biridir.

Her türlü bilgiye en hızlı ulaşma imkanının olduğu günümüzde, vaaz yoluyla irşada ihtiyaç kalmadığını düşünenlerdenim. Cuma öncesi camiye girdiğimizde, ezan okunmasına yakın olmasına rağmen birkaç cemaat dışında caminin hemen hemen boş olduğunu görebiliyoruz. Camiye erken gelen bile içeride vaaz verildiğini bildiği halde cami önünde oturduğu, vaazı dinlemek için içeri girmediği, ezanın okunmasını beklediği bir gerçek. Kısaca medyatik, ün yapmış, ateşli ve heyecanlı konuşan birkaç vaiz dışında çoğu vaizlerimiz birkaç kişiye vaaz vermek zorunda kalıyor. Bu bile yapılan vaazların eskisi gibi cemaati camiye çekmediğini gösteriyor. Bu da vaazların eskisi gibi bir ihtiyacı gideremediği anlamına gelir.

Vaazlar irticalen yapıldığı için bazen maksadı aşan ifadeler kullanılabiliyor, yanlış bilgi verilebiliyor.

Görevi vaizlik olanların bir yıl boyunca değinecekleri vaaz konuları Diyanet tarafından mı belirleniyor ya da vaizlerin konuyu kendisi mi seçiyor bilmiyorum ama çoğu vaazlar tekrardan öteye geçmiyor. Halkın gündemi ve derdi ile vaizin gündemi çoğu zaman örtüşmüyor. Vaizlerin yaptığı, geçmiş müktesebatı günümüze aktarmaktan ibaret kalıyor. Yani etkileme gücü yok.

Vaazların eskisi gibi ihtiyacı karşılaşmadığı gibi aynı zamanda vaazlar monolog şeklinde verildiği için sıkıcı olabiliyor, cemaati uyutabiliyor.

Vaazların camiye cemaati çekmediği, içi boş camilere vaazların yapıldığı bilindiği halde vaaz usulü dini öğüte devam edilmesini çok yararlı görenlerden değilim. Vaaz usulü dini öğüt tarihteki yerini almalı ya da sıkıcı ve tekdüze olan vaazlar ilgi çekecek şekilde düzenlenebilir. Mesela soru cevap şeklinde bir yol izlenebilir. Sosyal medyada bilgilendirme yapılabilir. Her konu kısa videolarla sanal aleme yüklenebilir vs. 

Fakirliğimizin Sebebi Fakirliği Öven Hadisler Olabilir mi?

Fakirlikle İlgili Hadisler” başlığıyla bir yazı kaleme almış, fakirliği yeren ve fakirliği öven hadislere yer vermiştim. Veren el, alan elden üstündür hadisi varken fakirliği öven farklı kaynaklardaki hadislerin çokluğu dikkatimi çekmişti. O yazımda da bahsettiğim gibi fakirlik övülecek ve yerilecek bir şey olmamasına, yerilmesi gereken bir şey varsa o da çalışma imkanı olduğu halde başkasına el avuç açan kimselerin eleştirilebileceği üzerinde durmaya çalışmıştım. Yine her fakirin mücadelesi, başkasına muhtaç olmadan, kendi kendine yeten imkanlara kavuşmayı hatta zengin olmayı arzu etmesi kadar tabii bir şey olamaz. Kısaca fakirlik istenmez, bundan kurtulmanın mücadelesi verilir.

Bu girişin ardından fakirliği yeren ve fakirliği öven hadislere geleyim tekrar. İnsanların fakir kalmaması ve çalışması için peygamberin teşvik etmesini anlayabilirim. Fakat istenen bir durum olmamasına rağmen fakirliği öven hadisleri anlayabilmiş değilim. Rivayetler uydurmadır veya zayıftır üzerinde durmayacağım. Yalnız fakirlik durumu ya iyidir ya kötüdür. Hem iyi hem kötü olmaz. Bu durumda fakirliği hem yeren hem de öven hadisler çelişki içermektedir. Peygamber ya övmüştür ya da yermiştir. Hem yermesi hem de yermesi olacak şey değildir. Peygamber çelişkiye düşmeyeceğine göre o zaman birileri peygamber üzerinden içindekini üretmiş. Başka da bir şey aklıma gelmiyor. Maalesef hadis alanı bir konuda birbirine zıt hükümlerle doludur. Bir konuda bir görüşe sahip olan bir kişi kendisini haklı çıkaracak hadisler bulabiliyor.

Niyetim hadisler üzerine konuşmak değil. Bu konuyu ele almamın sebebi, Cübbeli’nin bir konuşmasında “Fakirlerin zenginlerden beş yüz yıl önce cennete gireceğine” dair sözü üzerine. Dayanağı da şu hadisler olmalı: "Muhâcirin fakirleri, onların zenginlerinden cennete beş yüz sene önce girerler.” (Tirmizî, Zühd, B. 37. Ayrıca bk., Ebû Dâvûd, İlim, B.13; İbn Mâce, Zühd, B. 6; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 296,343.). Başka bir rivayette de 40 yıl önce gireceklerdir deniyor. (Müslim, Zühd, H.No: 37; Tirmizî, Zühd, B. 37; Dârimî, Rikâk, B. 118.)

Bu sözü üzerine Cübbeli epey tepki çekti. “O zaman malını, mülkünü fakir, fukaraya dağıt da cennete beş yüz yıl geç gitme” diyenler oldu.

Bu hadisin sahihliği, zayıflığı üzerinde durmayacağım. Mevzu olabilir mi demeyeceğim. Hadis şunu kastediyor şeklinde yorum da yapmayacağım. Fakirliği öven hadislerle, zenginlerin fakirlerden beş yüz yıl sonra cennete gireceği rivayetlerini birleştirince, aklıma gelen şu düşünceyi sizinle paylaşmak istiyorum. İslam ülkelerinin ve İslam dünyasının fakir kalmasında bu tür rivayetlerin payı olabilir mi? İslam dünyasının üretmemesinin, dünyaya katma değer sunmamasının temelinde bu tür rivayetlerin bilinçaltına yerleştirilmesinin veya yerleşmesinin etkisi olabilir mi? Acaba birileri Müslümanlara “Siz parayı, pulu, malı, mülkü, üretmeyi, dünyalığı ne yapacaksınız? Bu dünyada şöyle ya da böyle karnınızı doyurun. Ahirette ise bu dünyada göremediğiniz her türlü nimete konun. Bu dünyada rezil olun, ahirette ise vezir. Çünkü asıl olan öbür dünyadır” mı demek istiyor? Bu konuda soruları çoğaltabiliriz.

Elhasılı, birileri bize böyle bir şey dayatmasa bile görüntümüz, fiili durumumuz, acınası halimiz bana böyle absürt sorular sorduruyor.