5 Temmuz 2023 Çarşamba

Şeytana Pabucunu Ters Giydiren Hesap

Başlığı, “Şeytana Pabucunu Ters Giydiren Kurum” koysam daha uygun olurdu aslında. Çünkü enflasyon rakamlarını milim milim hesaplayan, bize her ay TÜFE ve TEFE aynı zamanda yıllık enflasyon rakamlarını açıklayan, sözünün üzerine söz söylenmeyen, bulduğu sonuçlara olmaz, olamaz dense de hep dediği olan, bulduğu sonuca göre memur ve işçi maaşları baz alınan kurum olarak TÜİK, tüm sızlanma ve eleştirilere aldırmadan yoluna ve metoduna devam ediyor. Zira çizgisini hiç değiştirmiyor.

Uyguladığı metodu da kendisinden başka kimse bilmiyor. Vardığı veya varmak istediği sonucu, değme istatistikçiler ve matematikçiler bir araya gelse aynı sonucu bulamaz.

Sır gibi saklanan ve herkesin merak ettiği bu enflasyon rakamları halen gizemini koruyor ve her ay ulaştığı sonuç, ekonomistleri ve vatandaşı şaşırtmaya devam ediyor.

TÜİK'in sonuçlar dışında paylaşmadığı bu ilmi, şeytanın dahi çözeceğine inancım kalmadı. Zira şeytan bu hesabı ve çıkan sonucu görse, ben bu işte yokum, seviyem el vermez, bükemediğim eli öperim deyip kenara çekilir. Çünkü şeytanın hiçbir mahareti ve dalaveresi bu ilmi çözmeye yetmez.

İşin ilginci, şimdilerde durulsa da bir ara TÜİK'te akşam sabah bir görevli işten el çektirilirdi. Devletin her kurumunda gizli ve saklanması gereken bilgi, belge ve duyum olsa da bir zaman sonra bu gizli bilgi az veya çok dışarıya sızarken, TÜİK'te bu kadar kişi çalışmasına, giren ve çıkan sirkülasyonu olmasına rağmen TÜİK ilmine dair dışarıya en ufak bir bilginin sızmaması takdire şayan. Bu yönüyle de TÜİK'ten bir şekilde ayrılanlar, istihbaratta değerlendirilirse çok iyi olur kanaatindeyim. Ne de olsa hem yetişmiş eleman hem de iyi sır saklıyorlar.

Kaç yıldır beni şaşırtmayan TÜİK, şu an itibariyle bu görüntüsüyle nazarımda en ciddi devlet kurumudur. 

TÜİK’in her ay açıkladığı enflasyon rakamlarına başta bordro mahkumları kızıp köpürse de vatandaş yüksek enflasyon kaynaklı hayat pahalılığından beli bükülüp dert yansa da bu çıkan sonuçların bir güzel yanı var. Enflasyon düşüyor morali veriyor ve acı acı gülümsetiyor. Piyasada düşmese de durum böyle. Gerçekten hangi kurum haziran enflasyonu 3,92 yıllık enflasyonu 38,21 çıkarır?

Bunun için tek başına yetenek yeterli değil, TÜİK ilminin künhünü de bilmek gerek. Aynı zamanda meslek sırrını da bir başkasına öğretmeden saklamayı iyi bilmek lazım. Bir diğeri de her türlü eleştiri ve ayıplamaya karşı kınayanların kınamasına aldırmadan yoluna devam etmek de bir ciddiyeti gerektirir. Tüm bu özellikler ve daha fazlası buranın çalışanlarında var.

Hasılı bu kurumu bu özellikleriyle kıskanmıyor değilim. Gıpta da ediyorum. Böyle bir kurumda çalışmak isterdim. Kim istemez ki... Hani sende o yetenek, TÜİK ilmi, sır saklama, kınayanların kınamasına aldırmama ve ciddiyet dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Hiçbiri bende olmasa da burada çalışma özlemimin önüne kimse geçemez. Yalnız böyle bir özlemim olsa da her geçen gün başarı skalası yükselen gözbebeğimiz bu kurumun çıtasının benim yüzünden düşmesini de istemem. Çünkü farz edelim ki bende her özellik olsa da sır saklayamam. Bu da böyle biline. 

Çok Uluslu Bir Ülkeye Doğru

Hangi park, bahçe, cadde, sokak, mahalle, mevki, sosyal gezinti alanı vb. yerlere girersen, yabancılarla karşılaşmak mümkün. Buralarda, kısaca insanın olduğu her yerde Arap, Afgan, Afrikalı vs. 72 milletten insanlar görmek mümkün. Sanayi vb. iş hayatında da hakeza. 

Teşbihimde hata olmasın, cadde, sokak ve parklar yakın zamana kadar görmediğimiz yabancıların işgali altında. Önün, arkan, yanın, oturanlar, gezinenler bunlarla dolu.

Hal ve tavırlarıyla çok rahatlar. Bu ülkeye dışarıdan gelmiş, yabancı biri görüntüleri yok. Sanırsın ki bu ülkede doğup büyümüşler. Nereye gideceklerini, nerede gezeceklerini, ne yaptıklarını ve ne yapacaklarını çok iyi biliyorlar. Park ve bahçelerde oturup kalkıyor, gezintiye çıkıyorlar. Siyahi renkliler hariç diğerlerinin kendi aralarında konuşurken, dillerinden yabancı olduğunu ancak anlayabiliyorsun. Çünkü giyim ve kuşamları, renk ve ten renkleri bize benziyor. Bazı Suriyeli kadınların giyim şeklinden Suriyeli olduklarını kestirebiliyorsun. 

Çarşı, pazar, park, bahçe, hemen her yerde görmeye alıştığımız bu yabancı nüfusu görünce, bu görüntüsüyle çok uluslu millet olduk dense yanlış olmaz. 

Dil sorunları yok, haliyle anlaşma sorunları da. Hepsi rahat bir şekilde Türkçe konuşuyorlar. 

Hepsi de gepegençler. Yanlarında ise irili ufaklı çocukları. Ne kadarı bu ülkede doğdu bilmem ama bu genç yaşlarıyla bu ülkede üreme oranları yüksek. 

Geçmişte Güneydoğuda çalışırken bazı Kürt dostlar, "Biz çok çocuk sahibi olup yakında nüfus yönünden sizi geçeceğiz" derlerdi gülerek. Kürtlerde de nüfus artışı fazla olmasına rağmen nicedir içimizde yaşayan bu yabancıların nüfus hızı Kürtleri sollayıp geçeceğe benziyor. 

Bizimkiler edi ile büdü geze dursunlar. Gençler evlenmesin, kedi-köpek gezdire dursun. Evlenenler de bir-iki çocuk sınırlaması yapa dursun. 

Mevcut yabancılar kalmaya devam etsin, arkası yine ülkemize gelmeye devam etsin, üreme hızları aynı hızla devam etsin. Çok değil, yakın bir zamanda bu ülkede bu ülkenin asli unsuru olanlarla, yabancı sayıları önce eşitlenir, sonra sollayıp geçip giderler. Biz de azınlık durumuna düşeriz gibi geliyor bana.

Yabancı düşmanı değilim. Farklı ırk unsurlarını görmekten de rahatsızlık duyan biri değilim. Gördüğüm yabancıların çoğunun uyumsuz bir görüntüsüne de şahit olmadım. Belli başlı bazı olayları saymazsak, sorun çıkaran tipler de değiller. Yalnız yabancıların bu çokluğu ister istemez herkesin dikkatini çekiyor. Bugün sorun değillerse bile bunun bir de yarını var. İleride böyle böyle nasıl olacak, bu gidişat nerede, nasıl duracak endişesi hakim toplumda. Toplumun sadece bir kesiminde değil; dindarından, seküler olanına varıncaya kadar hemen hemen her görüşten insanımızın çoğunda yabancılara karşı olumsuz bir bakış açısı söz konusu. Bugün kendi hallerinde işinde ve gücünde olan bu yabancıların, yarın organize olup kenetlenerek türlü türlü taleplerde bulunmayacaklarının ve sorun çıkarmayacaklarının bir garantisi yok.

Toplumun bu endişesini dikkate almakta fayda var. Çünkü dün Kürt-Türk, Alevi-Sünni çatışmasından bu toplum büyük bedeller ödedi. Yarın aramıza yeni gelen bu yabancılarla sorun çıkmayacağının garantisini kim verebilir.

Son sözü de yabancılar için söyleyeyim. Ben başka bir ülkede olsam, benim gibi olanların sayısı o ülkede de fazlaca olsun, çok dikkat çekmeyelim diye ortalık yerde çok dolaşmazdım. Ne sakıncası var demeyin. Cadde, sokak, park ve bahçelerin bu derece yabancılarla dolup taşması bir yabancı düşmanlığını ve ırkçılığı tetikleyebilir.

4 Temmuz 2023 Salı

Tüm Mesele Suyu Bulandırmada

Hayret bir şey! 

Hayırdır, hayret olan ne? 

Evin balkonunu izinsiz ve ruhsatsız içe alıp evi genişletmek suç değil mi? 

Suç. 

Suç ise bunun cezası yok mu? 

Var. 

O kadar kişi evin balkonunu içe alıyor. Bunlar her biri izin ve ruhsat alıyor mu? 

Bildiğim kadarıyla çoğu bu işi kaçak yapıyor. 

Cezasını ödüyor mu hepsi? 

Hepsine ceza yazılmıyor ki...

Ama benim bir tanıdığıma bundan dolayı ceza yazılmış. 

Şikayet edilmişse, belediye gelir o kişiye ceza yazar. 

Aynen öyle olmuş. Tanıdığım, sadece ben değil, herkesin balkonu içeride bak demiş. Görevli görüyorum demiş. O zaman onlara da ceza yazmalısın demiş. Yazamam demiş. Niye dediğinde, şikayet olmazsa ceza yazmayız. Size şikayet var. Size yazacağız demiş. Olur mu böyle? Adalet bunun neresinde? Madem orta yerde bir suç var. Herkese aynı ceza verilmeli. Ceza yazılmıyorsa, kimseye yazılmamalı değil mi? 

Dediğin gibi olmalı ama bu ülkede bu işler maalesef böyle işliyor. Kısaca şikayet yoksa, işlediğin suç, suç değildir. Şikayet varsa, işlediğin suç ceza gerektirir. 

*

Senin neyin var.

Benim bir şeyim yok da az önce duyduğum bir cezanın şokundayım.

Hayırdır, ne cezası?

Duyduğum bu olayı anlatmadan önce sana birkaç soru soracağım.

Buyurun.

Devlet memurunun siyaset yapması kanunen suç mu?

Evet, suçtur.

Bu suçu işlerse cezası nedir?

Siyasi partilerin lehine veya aleyhine bilfiil çalışmak fiilinden dolayı 1 ila 3 yıla kadar kademe ilerlemeyi durdurma cezası verilir.

Ama sosyal medyada bir siyasi partinin lehine veya aleyhine paylaşım yapanlar hatta işi trol seviyesine götürenler var, hem de çokça.

Var, biliyorum.

Şimdi bunların hepsi ceza mı alıyorlar? Şayet ceza alıyorlarsa, pek azı hariç çoğu memur siyaset yaptığına göre bu durumda ceza almayan memur yok gibidir.

Tam aksi. Siyasi içerikli paylaşım yaptığı için ceza alan memur neredeyse yok gibidir.

Ama az önce bana disiplin cezası aldığını söyleyen kişi de bir devlet memuru ve ceza almış. Üstelik kendi adıyla değil, müstear isimle yazdığı birkaç yazıdan dolayı kademe ilerlemeyi durdurma cezası almış.

Almıştır. Hiç şaşırmadım.

Bahsettiği yazıları üşenmeyip okudum. Öyle bir partinin yararına veya zararına bilfiil çalışma falan yok. Yazısında sadece siyasi parti isimlerine yer vermiş. Bu yazılarında “siyasi içerik” tespit edilmiş.

İstenirse, tespit edilir. Tespitten kolay ne var. Yeter ki o kişi hakkında karar verilsin. Kalem kırmak kolay. Sübut ise bazı muhakkikler için çocuk oyuncağı.

Alenen siyasi paylaşım ve yazı yazanlar ceza almazken üstü kapalı yazıdan, siyasi içerik çıkarıp ceza vermek hakkaniyete sığar mı?

Sığmaz.

Madem ceza verilecekse, adalet gereği tüm siyasi paylaşım yapanlar ve siyasi yazanlar aynı cezayı alması gerekmiyor mu? Adalet bunu gerektirmiyor mu?

Taktın sen kafayı hakkaniyet ve adalete. Bu işlerde adalet aranmaz.

Ya ne arayacağız? Şimdi bu arkadaşa verilen cezada haksızlık yok mu?

İşin haksızlığında değilim. Zira haksızlık olmaya haksızlık.

O zaman?

Senin bu bahsettiğin kişi de ceza almazdı normal şartlarda.

Sorun ne o zaman?

Sorun, birilerinin suyunu bulandırmada. Belli ki bahsettiğin kişi birilerinin suyunu bulandırmış. Suyunu bulandırınca, şikayet edilmiş. Şikayet edilince de ceza verilmiş. Hele bir de şikayet eden üstten biri ise her şey kitabına uydurulur ve defteri dürülür. Üst daima altı ezer. Üst daima haklıdır, bilhassa haksız olduğu anlarda.

Tüm bu anlattıklarından anladığım, bu ülkede suç işleyebilirsin, balkonu içeri alabilirsin, siyaset de yapabilirsin. Daha başka suç olan şeyler de yapabilirsin. Başına hiçbir şey gelmez. Ta ki şikayet edilinceye kadar. Şikayet yoksa sorun yok. Suyu bulandırmıyorsan, yine sorun yok. O yüzden yazıp çiziyorsa, kimsenin suyunu bulandırmayacak. Bulandırmıyorsa, sonucuna katlanacak. 

Ya Nankör Ya Beceriksiz

Ne kadar insanla çalışmışsam, hepsi ya nankör ya da beceriksiz çıktı. Kime görev verdim ise ya altımı oymaya çalıştı ya da ağzına yüzüne bulaştırdı.

Nankör derken?

Kendini bir şey sanmaya başladı.

Varsın sansın. 

Olur mu öyle şey? Sayemde bir yerler gördü. Ben olmasaydım, onlar bir hiç idi.

Ağzına yüzüne bulaştırdı, beceriksiz derken?

Verdiğim görevleri tam yerine getiremiyorlar. Koltuğu işgalden başka yaptıkları bir iş yok.

Yeteneklisini alsaydınız. Nasılsa tercih sizde. 

Yetenekli diye aldım zaten. Ama yapamadılar.

Bu durumda bu dünyada sizden başka becerikli insan yok anlamı çıkmaz mı?

Vardır belki ama bana denk gelmedi.

Bundan dolayı kendini hiç sorguladın mı?

Ne münasebet. 

Eyvallah da insanız hepimiz ne de olsa. 

İyisi bana denk gelmiyor.

Görev verdiğin kişilere tam yetki ve sorumluluk verdin mi?

Tek yetkili benim. Niçin onlara tam yetki vereyim. Bana karşı da sorumlular. Bundan doğal ne olabilir?

Peki, görev verdiğin kişilerin her işine karışıyor musun? Şunu şöyle, bunu böyle yap diyor musun? Niye böyle yaptın veya yapmadın diye onları haşlıyor musun?

Karışırım elbet. Şöyle yap derim. Yeri gelince haşlarım da. İyi de bunları niye sordun?

Aklıma geldi nedense. Yalnız olur olmaz her şeye karışırsan, en ufak bir hatada kızarsan, en becerikli insan bile bazen ne yapacağını şaşırır. Yanlış yapmayayım diye ne kadar özen gösterirse göstersin, yine hata yapar. Görev verdiğin insana güvenmeyi bileceksin. Olur olmaz her şeyine karışmayacaksın. Bak bakalım o zaman dediğin yanlışlar olacak mı?

Ama ben karışmasam duramam ki...

O zaman kimseye beceriksiz ve nankör deyip durmayacaksın.

Bu Kafayı Tanıyalım

"Nerede o açlar? Ekonomi çok kötücüler?”

“Yahu biz ne kadar zenginmişiz de haberimiz yokmuş. Bunların büyük çoğunluğu hani açtı, patates soğan edebiyatı yapıyordu?

“Patates, soğan tarlasında dönen garibanlar. Hey yavrum hey!”

“9 günlük bayram tatilinde otellerin doluluk oranı %% 100. Hani millet açtı? Millet aç değil, millet şükürsüz, millet doyumsuz.”

9 günlük bayram tatili öncesi ve dönüş sonrası, tatile giden ve dönen araç kuyruğunun üzerine bu tür paylaşımlar bugünlerde bazı sosyal medya gediklileri tarafından gırla paylaşılıyor.

Bu tür paylaşım yapmakla amaçları nedir, paylaşım sıkıntısı mı çekiyorlar, bu paylaşımlarla bir şeyleri gizlemek ve kapatmak mı istiyorlar? Çok anlamış değilim. Bu tür paylaşımları gördükçe böylesi tipler neyin kafasını taşıyorlar, nasıl bir haletiruhiye içindeler? İnan anlamış değilim. Üstelik;

Bol enflasyonlu ve hayat pahalılığının zirvesini gördüğümüz, bu zamların nerede duracağının bilinemediği bugünlerde,

Ekonomide sıkıntının olduğunu siyasi irade bile kabul ettiği halde,

Yüksek enflasyondan dolayı yılda bir yapılan asgari ücret tespitinin altı ayda bir yeniden planlamaya başlandığı günümüzde,

Kiralara yıllık yüzde 25'den fazla artış yapılmamasıyla ilgili kanun çıkarılmasına rağmen kira artışındaki önüne geçilemeyen fahiş artışlar,

Dövizin durdurulamayışı ve paramızın yabancı para karşısında iyice değerini kaybetmesi vs.

Durumları ortada iken böyle paylaşım yapılması ilginç ve garip. Çünkü verdiğim örnekler, ekonomide hiçbir şeyin iyiye gitmediğini gösteriyor. Tüm bu gerçekler fazlasıyla ortada iken bazı sosyal medya gediklilerinin, bu meseleye değineceği, değinmese bile mevcut durumu görüp sessiz kalacağı yerde ve bu zor günlerin geride kalmasını temenni edeceği yerde, ortalık güllük gülistanlık gibi paylaşım yapmalarının hiç mantıklı bir izahı yok.

Bu ülkede ekonomik kriz olsa da olmasa da uzun tatillerde insanımızın sahile aktığı, tatile gidiş ve dönüşlerde yolların yoğun araç trafiğine maruz kaldığı bir gerçek.

Buna kalırsa, marketlere giderseniz, marketler alışveriş yapanlarla dolu.

Hastanelere giderseniz, içerisi ve koridorlar hasta yoğunluğuyla karşı karşıya.

Tüm bunlardan, araç yoğunluğuna ve otellerin doluluk oranlarına bakarak herkes tatilde anlamı çıkarmak, herkes marketlerden dopdolu alışveriş yapıyor demek, toplumun tamamını hasta kabul etmek yanlıştır. Çünkü bu millet 85 milyondur. Pahalı da olsa market alışverişi zorunlu. Zengin fakir herkes alışverişini yapacak. Bunu bir tarafa bırakıp kıyas yapılacaksa tatile gidenlerin ve hasta olanların oranına bakmak lazım. Kalabalığı görüp herkesi tatilde, herkesi hasta görmek yanıltıcıdır. Çünkü ne herkes tatildedir ne de hastadır.

Bir diğer husus, her tatile giden parası olduğu için giden, aynı şekilde her tatile gitmeyen parası olmadığı için tatile gitmeyen anlamına gelmez. Gitmek isteyen borç harç gider, gitmek istemeyen gitmez. Ki günümüzde kredi kartı ile taksitlendirme olduğu müddetçe belirli bir geliri olan kişilerin tatile gitmesinden kolay ne var. Kimi tatile gitmeden yerini ayırtıp indirimden yararlanarak ödemeye başlıyor kimi de tatil sonrası ödemeye.

Üstelik hayat pahalılığına rağmen orta yerde bir resesyon yok. Zengin ile fakirin sosyal adalet dengesi iyice açılmış olsa da en fakirinden en zenginine bu millette az veya çok para var. Sorun paranın alım gücü. Paranın alım gücü artmadan bu hayat pahalılığı artarak devam edecektir.

Dua edelim, yönetilemez ve çevrilemez bu ekonomik tablo daha uzun sürmesin. Bir şekil para ayırıp tatile giden zenginin tatilde harcadığı para da ağzımızı yormasın. Ki tatil günümüzde lüks olmaktan çıktı. Tıpkı araba gibi haceti asliyedendir. Bırakın yapan yapsın. Bu tatil yapanları da ön plana çıkararak bir şeylerin üzerini örtmeye çalışmayalım. Zaten örtülen hiçbir şey gizli kalmıyor. Zira her şey ayan beyan ortada. Bunu sağır sultan bile biliyor. Ayrıca bu ülkenin tüm insanı tatil yapan insanlardan ibaret değil. Bu ülkenin kahir ekseriyeti asgari ücretle maaş alıyor. Geçimini ona göre sağlıyor. Unutmayın ki bugünkü asgari ücretle sadece kirada oturabiliyorsun.

3 Temmuz 2023 Pazartesi

"İnsana ve Hayata Dair İbretlik Tespitler"

Bu yazımda “İnsana ve Hayata Dair İbretlik Tespitler”* başlıklı 29 maddeden ibaret bir alıntıya yer vereceğim:

      1-Beyin bir donanımdır, her insanda vardır. 

      Akıl bir yazılımdır, her insanda yoktur.

2-Evrendeki en mükemmel laboratuvar insan beynidir. İstediğini düşünerek sentezler.
3- Bilim insanı olmanın birinci şartı, bilmediğini yüreklice söyleyebilmektir.
4- Bir toplumun okuyup geçenlere değil, okuyup düşünenlere ihtiyacı var.
5- Aptallaşmanın en kolay yolu, merak etmeyi bırakmaktır.
6- Karın tokluğuna yaşanan bir yerde ilkeli düşünce üretmek mümkün değildir.
7- Çocuklar yetişkinlere göre daha iyi akıl yürütürler. Çünkü ön yargıları yoktur.
8- İki yüz kelimeyle düşünen biri, iki bin kelimeyle düşünen birini asla anlayamaz.
9- Büyük bir güç mü istiyorsunuz? İşte o gücü size gösteriyorum: Hayal gücü.
10- İçinizdeki çocuk yaşıyorsa, yaşlanmıyorsunuz demektir.
11- Düşüncen fakir ise diğer zenginliklerin seni kurtarmaz.
12- Size bütün kapıları açan bir anahtar vereceğim. Bu anahtarın üzerinde iki şey yazılıdır: Biri sabır, ötekisi nezâket.
13- Sessiz çığlıklar sesli haykırışlardan daha etkilidir.
14- Dilinizi sökün, tamir edin ve yeniden yerine takın. Çünkü bütün sorunların temelinde o var.
15- İnsan, duymak istediklerinden vazgeçmedikçe uyanamaz.
16- Doğru sözler karşısında yapılacak en iyi hareket, bir kenara çekilip sessizce dinlemektir.
17- Uzmanı olmadığınız konularda kendinize yakışanı yapın ve bir kenara çekilip sessizce oturun.
18- Bir insanı ancak kendisi engelleyip kendisi durdurabilir.
19- Önündeki seçeneklerden en zorunu seçen başarılı olur.
20- Vazgeçmezsen, doğru seni eninde sonunda bulur.
21- İnsan, sorun yaşadığı oranda değil, sorun çözdüğü oranda gelişir ve olgunlaşır.
22- Kendi üzerinizde çalışmaktan vazgeçmeyin. Aksi halde gelişip olgunlaşamazsınız.
23- Kitaptan ve kütüphaneden uzaklaşıldıkça cehalet artar. Cehalet arttıkça da sefalet ve felâket artar. Sefaletin ve felâketin getirdiği ise acı ve gözyaşıdır.
24- Ahlâksızları ahlâklı gibi göstermek bir toplumun ahlâkını bozar.
25- Bir toplumun çoğunluğu, olduğundan daha ahlâklı görünmek çaba ve gayreti içindeyse, bilin ki o toplumda ahlâk sorunu vardır.
26- Herkesten ve her şeyden umudunuzu kestiğiniz anda belki de kurtarıcı sizsinizdir. Küsmekten ve kabullenip bir köşeye çekilmekten daha başka bir yol var: Mücadele etmek.
27- Ekonomik gelişmeyi kişisel ve zihinsel gelişmenin önünde tutan toplumlar, kesinlikle uygarlaşamazlar.
28- Gönlü güzel olanın niyeti de söylemi de eylemi de güzeldir.
29- Karnı doymayan değil, gözü doymayan insan fakirdir.

* Yazı, halen ülkemizde yaşayan Güney Azerbaycanlı bir Azeri olan Anooshirvan Miandji’ye ait.

Aile ve Akrabalık

Aile kurmak zordur. Aileyi kurduktan sonra aile olmak daha bir zordur. Aileyi kurduktan sonra aile kalabilmek daha bir zordur. Aile kurmak, aile olmak ve aile kalmak zor olsa da bu zoru başaranlar az da olsa var.

Aile derken anne, baba ve çocuktan ibaret küçük yani çekirdek aile; anne, baba, çocuklar, torunlar, büyükanne ve büyük babalardan ibaret büyük aile akla gelir. Ayrıca tüm bunların yanında kan ve sıhriyet bağı ile akrabalıklar da vardır ki buna sülale deriz. Bu tür akrabalık çekirdek ve büyük aileden daha geniştir.

Aile kurup yürütemeyip kısa yoldan yollarını ayıranlar günümüzde her geçen gün artmaktadır. Bunlar aile olamayanlardır.

Aile kurup kavga gürültü devam ettiren, ha bugün ha yarın derken olmayacak böyle deyip çoluk çocuğa kavuşturan sonra geçmiş müktesebatı bir çırpıda bitirenlerin sayısı da az değil. Bunlar da aile kalamayanlardır. 

Geriye aile kalanlar kalıyor. Aile kalanları da ikiye ayırmak lazım. Sıcak aile ve soğuk aile.

Soğuk aile ne kadar da büyük ve kalabalık bir aile olsa da adı üzerinde bu aile tipi soğuk ailedir.

Belki aynı soyadı taşırlar ama akrabalıkları pamuk ipliğine bağlıdır.

Pek bir araya gelmezler.

Aralarında çekememezlik had safhadadır.

Birbirlerine pek faydaları olmaz, zararları da.

Hepsi bir başına buyruktur. 

Ailede birinin başına bir şey gelince, ortalıkta pek görünmezler.

Kimse kimsenin elinden kolay kolay tutmaz.

Birbirlerine yabancı gibiler. Düğün ve cenazede öylesine bir araya gelirler.

Kırılganlık, küslük, mesafe eksik olmaz.

Sıcak aileye gelince, işte gerçek ve olması gereken aile bu tür ailedir.

Birbirlerine tutkun, ilişkilerinde içtendirler.

Bir araya gelmekten, birlikte iş yapmaktan gocunmazlar.

Düşenin elinden tutarlar, birbirlerini ziyareti ihmal etmezler.

İyi günde, kötü günde bir ve beraberler. Aileden birinin derdi hepsinin üzüntüsü, sevinci hepsinin sevincidir. Üzüntü ve mutluluğu paylaşırlar.

Birbirlerini daha sık görürler. Bir araya gelmekten mutluluk duyarlar.

Saygı ve sevgide kusur etmezler.

Yemekli, yemeksiz bir araya gelirler.

Bir sorunu çözmede yüreklerini ortaya koyarlar.

Birbirlerini arar, sorarlar. Evlerine teklifsiz giderler. Evlerini evleri bilirler.

Birbirlerini yük olarak görmezler.

Bu ailenin ferdi olmaktan şeref duyarlar.

Aidiyet duygusu baskındır.

Hasılı aile kurmak, aile olmak, aile kalmak önemlidir. En önemlisi de akraba olmanın gereğini yerine getiren sıcak aile olmaktır. Bu sıcaklık aileyi bir arada tutan en önemli etmen olsa gerek. Böyle aile olanlara ne mutlu.