4 Haziran 2023 Pazar

Dindarlık ve Dinbazlık

Dindarlık halk nezdinde istenen ve takdir gören bir şey iken dinbazlık tasvip edilmez. Çünkü;

Dindarlıkta samimiyet var iken dinbazlıkta dinin ticareti yapılır.

Dindarlıkta Allah'ın rızasını gözetme varken dinbazlıkta dinin istismarını yapmak için derviş görünümüne bürünme vardır. Buna kuzu postuna girmiş kurt dense yeridir. 

Dindarlıkta reklama yer yok iken dinbazlık hep reklam kokar.

Dindarlıkta Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak murat edilirken dinbazlıkta maddi kazanç, kar, makam ve mevki edinme, şöhret olma hedeflenir.

Dindarlıkta kişinin içi ve dışı birdir. Riyadan çekinir. Dinbazlıkta ise dışı yeşil, içi kırmızıdır. Bir nevi münafıklıktır yapılan.

Dindarlıkta ahiret mutluluğu hedeflenirken dinbazlıkta bu dünya mutluluğu hedeflenir.

Dindarlık hal ehli iken dinbazlık laf ehlidir.

Dindarlıkta ahlak merkezli bir yaşam tarzı esas alınırken dinbazlıkta hokkabazlıktır hedeflenir.

Dindarlıkta övgülere estağfurullah, keşke öyle olabilsem denirken, dinbazlıkta bir hakkın teslim edilmesi beklenir. Dinbazı daima öveceksin.

Dindarlık Hak ve halk nezdinde geçer akçe iken dinbazlık siyaset ve ticarette çıkar elde etmek için geçer akçedir.

Dindarlıkta dini değerler yaşanırken dinbazlıkta dini değerler emellerine alet etmek için kullanılır.

Dindarlıkta Allah korkusu varken dinbazlıkta Allah korkusu yoktur.

Dindarlıkta dince kutsal sayılan şeyler her şeyin üstünde iken dinbazlıkta kullanılıp atılan bir metadır.

Dindarlıkta mubahın bir sınırı varken dinbazlıkta hedefe ulaşmak için her yol mubahtır.

Dindarlık dine değer katarken dinbazlık dini ve dince kutsal sayılan değerlerin değerini düşürür.

Dindarlık etrafına güven verirken dinbazlıkta güven için din kisvesine sığınılır.

Dindarlık yaşantısıyla dine değer katarken dinbazlıkta dinden beslenme vardır.

Dindarlıkta reklama ihtiyaç yok iken dinbazlıkta her şey reklamdır.

Dindarlıkta bu dünya için örnek olmak var iken dinbazlıkta günü kurtarma, vaziyeti idare etme vardır. 

Hasılı dindarlık yaşam tarzıdır. Dinbazlık ise din tacirliğidir. Tacir dini tekeline alır. Getirisi olduğu müddetçe satmaya devam eder. 

Not: Dindarlık ile kastım, bedenen ve ruhen önce insan olmuş, insani değerleri önemseyen, dini vecibelerini yerine getiren, etrafına güven veren, dinden nemalanmayan ve kaba ham sofra olmayan kişidir. 

Oturmuş Devlet Kültürü

Şu bir gerçek ki ülkemizin oturmuş bir devlet kültürü yoktur. Şayet oturmuş bir devlet kültürümüz olsaydı;

Seçimler bu kadar gerilimli geçmezdi. 

Durmadan seçim konuşmazdık. 

Kutuplaşmazdık. 

Seçim için birbirimizi kırıp dökmezdik.

Korku siyaseti olmazdı. 

Seçime katılım çok yüksek olmazdı.

Seçilecek olan kurtarıcı görülmezdi. 

Kimse, kimsenin elinden ülkeyi kurtarmaya ve ülkeyi kaçırmaya çalışmazdı.

Algı siyaseti olmazdı. 

Sahada ve hayatın her alanında etik kurallar hakim olurdu.

Kim seçilirse seçilsin, kimse ihya olacağım/yok olacağım endişesi taşımazdı. Çünkü oturmuş ve tıkırında işleyen bir devlet sistemi olduğu için kimse hak etmeden bir yere geleceğim hayali kurmazdı. Aynı şekilde işini ve makamını kaybetme endişesi taşımasına gerek duymazdı. 

Halktan destek göremeyeceği için hiçbir siyasi ortamı germeye kalkmazdı, ağzını bozmazdı, belden aşağı vurmazdı, seçimi ölüm kalım görmezdi.

İşe alım ve atamalarda yönetmelik sürekli değişmezdi. Şartı tutan işe alınırdı. Kadrolaşma olmazdı. 

Seçim demokrasinin bir gereği olarak yapılır, sandık her şey olarak görülmezdi.

Seçimi kaybeden istifasını verir, köşesine çekilirdi. Yerine çakılıp kalmazdı. Partisi, yerine bir başkasını seçerdi. Halk yeni yüzle tanışırdı.

İktidar veya muhalefet herhangi bir siyasi hakkında; bir şayia, bir ihmal ortaya çıkarsa, kimse bu durumu savunmaz, istifa yolu seçilirdi.

Ne kadar başarılı olursa olsun, kimse bulunmaz Hint kumaşı olarak görülmezdi.

Siyaset bir meslek gibi doğumdan ölüme devam etmezdi.

Tabanı olmayan ve varlık gösteremeyen partilere yer olmazdı.

Sonuçta kim kazanırsa kazansın, kim kaybederse kaybetsin, seçim öncesinde de seçim sonrasında da ülkede barış ortamı bozulmazdı...

Yeter ki Hint Kumaşı Ol!

Bulunmaz Hint kumaşı isen hiç korkup üzülme. Ben ne olacağım, bu birikimleri nerede, nasıl kullanacağım deme. Yeter ki emir eri olmaya devam et. Göreceksin ki er veya geç mukarrabünden olursun.

Mesela, koca bir şehrin belediye başkanlığına aday yapılıp kaybettin mi? Hiç üzülme. Bir belediye başkanlığını kaybetmiş olursun. Bir bakarsın, ödül olarak tüm yerel yönetimlerden sorumlu oluverirsin. Böylece tüm belediyeler senin oluverir.

Bu seni keser mi? Kesmez bilirim. Sabredersen bir bakmışsın, tüm yerel yönetimlerden ve şehirlerden sorumlu bakan olmuşsun.

En büyük devlet memuru olarak bir yere kapağı attın mı? Burada her denileni yaptın mı? Bakanını bile dinlemedin mi? Birçok mağduriyetler oluşturdun mu? Emanet, ehliyet ve liyakati rafa kaldırıp kitabına uydurarak yeni alımlar yaptın mı? Sayende ülke daha önce görmediği kadar bankamatik memurlarıyla dolup taştı mı? Tüm bu yaptıklarına karşılık olarak bakanlık beklerken bir başkasını bakan yapıverdiklerinde, bakan olamadım deyip üzülme. Ardından bakan yardımcılığı da olur dedin. Onu da mı yapmadılar. Hiç pes etme. Adalet er veya geç gerçekleşir. Sonra senden iyisini mi bulacaklar? Üstelik kariyer yapmış birisin. Yeter ki kariyerini tamamla. Arkası gelir. 

Kariyerini tamamladın mı? Bak, kariyerini becerebildin mi demiyorum. Zira senin için çocuk oyuncağı bu.  

Kariyerini bitirdin mi? Senin için rektörlük niye olmasın? Sakın bu kariyerde üç yıl beklemem lazım deme. Sen bizim için neler yaptın. Biz de senin için bir şeyler düşünürüz. Ne mi yaparız? Kanunla oynarız. Rektör olmak için üç yıl bekleme şartını kaldırır, seni rektör olarak atar, ardından kanunu tekrar eski haline getirir, yeniden üç yıl şartını koyarız. 

Rektör oldun mu şimdi? Küçümseme bu görevi. Yapa dur şimdilik ve nasibini bekle. 

Yaptın mı rektörlüğü. Yaptın. En yüksek devlet memuru iken adından söz edildiği gibi pek gündeme gelmedin ama senin bu beğenmediğin görev için binlercesi müracaat ediyor. 

Beklediğine değdi mi? Değdi. Çünkü en yüksek devlet memuru olduğun teşkilata tekrar uygun görüldün. Üstelik bakan olarak. Düşünsene bir. Kaç kula nasip olur böylesi. İyi bilirsin ki her kula böyle talih kuşu konmaz. Neden? Çünkü hiçbiri senin gibi bulunmaz Hint kumaşı değil. Buna rağmen seni kıskanacaklar. Varsın kıskansınlar ve kıskançlarından çatlasınlar.

Şimdi sen daha önce yaptığın gibi hiç sağa sola bakma. İşine odaklan ve yarım bıraktığın işleri tamamlamak için kolları sıva. Yine birilerinin kellesini al, birilerine yer aç. Unutma, birinci görevin ülkedeki bankamatik sayısını daha da artıracaksın. Gerçi bunu söylemeye gerek yok. Zaten sen bunu çok iyi biliyorsun.

Bu arada unutmadan söyleyeyim. Ortaya koyup uyguladığın, binlercesini mağdur ederken binlercesini ihya ettiğin ve de ölümüne savunduğun mülakat sistemi kalktı ama sen yine bir yolunu bulursun. Haydi göreyim seni.

Bahara Hiç Bu Kadar Üzülmemiştim

Baharı dört gözle bekledim. Gelsin ki kışın giyemediğim yazlık ketenimi giyeyim. Altına da spor ayakkabımı. Sonra çıkayım yollara. 

Hesabım böyle. Bakalım evdeki hesap çarşıya uyacak mı?

Bereketli geçen yağmurlar pek fırsat vermese de yine de giydim pantolonu. Geçirdim sporları. Şura senin, bura benim dedim. Yürüdüm durdum. Ne spor terletiyor ayağımı ne keten sıkıyor ne de tişört. Bana sadece yürümek kalıyor.

Kirlendikçe çamaşır makinesine atıp giymeye devam ediyorum. Hiçbirinde ütü derdi de yok. Kirlenince kuru temizlemeciye götürmek de. Bu arada kuru temizlemecinin eline Allah kimseyi düşürmesin. Haliyle ilk masraftan sonra masraf da yapmıyorum. Bahar ve yaz bitince seneye giyerim deyip kaldırıyorum gardıroba. 

Yeni bir masraf etmeden eskimemiş eskileri çıkarıp bahara bu şekil merhaba dedim. Bu pantolonu giydim. Kaç gün giydikten sonra dün akşama doğru gözüme bu yırtık çarptı. Sevincim kursağımda kaldı. Nasıl üzüldüm bir bilseniz. Abartma, at mı deve mi demeyin. Ancak yaşayan bilir.

Sabahında yırtığı unutarak tekrar bu pantolonu giyip çıkacaktım ki olmaz, olamaz, bu yırtıkla çıkamazsın dendi. Bir şey olmaz. Çoğu kimse bunu yırtık haliyle yeni alıyor ve güpegündüz giyiyor. Üstelik moda. Bu vesileyle demode olsam da modayı takip etmiş olur, o giyenlerden biri de ben olurum dedim ama gel sen bunu karşıya anlat. Yenisini almam lazımmış. Penye de lazımmış üstelik. Mecburen atılmak üzere çıkardım. 

Yırtık yırtık giymeyeceğime göre –aslında çok dikkat etmeyince yırtık belli de olmuyor ama gel sen bunu külahıma anlat- acaba yama yaptırsam nasıl olur? Bilirim ki buna da onay çıkmaz.

Güya bu yaştan sonra eldeki olanlar bana yeter, bunlar beni götürür diye düşünmüştüm. Üzerinde eskisin dedikleri buymuş demek ki. Başka duanız yok muydu sizin?

Hasılı, rengine hayran kaldığım, giymekten zevk aldığım bu pantolonun yırtılmasına mı üzüleyim, yeni yazlık keten ihtiyacının ortaya çıkmasına mı üzüleyim, kurban önü yeni masrafa mı üzüleyim. Haydi paraya kıyıp aldım diyelim. Böylesi geniş pantolonu nereden bulacaksın şimdi? Zaten kurbanlık ocağına incir dikecek. Hoş, kaç yıllardır her aldığım incir dikiyor ocağıma. Birinin içinden incir çıksa hiç gam yemeyeceğim.

İşin özü, hesaba katmadığım bu masraf dört gözle beklediğim baharımı zehir etti. Kim bilir kaç paradır bu pantolonlar şimdi?

İçinizden al şunu giy, benim hediyem olsun diyen de çıkmayacağına göre sormazlar mı adama, madem almayacaktınız da o zaman bu kadar acındırmayı niye yaptım ben. İlla, “Bir saniye bakar mısınız? Dilenci değilim, yanlış anlamayın” diye piyasaya mı çıkayım? Ne olur, bir akıl verin bana?


1 Haziran 2023 Perşembe

Seçmene Kızan Kızana

Seçmen kimseye yaranamıyor. İktidara oy veriyor. Kazanamayan muhalefetin seçmeni nasıl oy verirler, niçin bize vermiyorlar diye seçmene kızıyor.

Muhalefete oy veriyor. İktidar seçmeni, şu oy verdikleri partiye ve adaya bak. İyi de oy aldılar, nasıl verirler diye seçmene kızıyor.

Seçmen her iki tarafı protesto edip sandığa gitmiyor. Her iki tarafın seçmeni, nasıl sandığa gitmezsin. Bak sen gitmedin, oyumuz düştü/öbürü kazandı diye seçmene kızıyor.

Seçmen, iptal olacak şekilde oyunu kullanıyor. İki büyük adayın seçmeni yine kızıyor.

Gördüğünüz gibi seçmen seçmene kızıyor. Yani biz bize kızıyoruz. Kızmakla da kalmıyor. Birbirlerini cahillikle suçluyorlar. 

Doğru mu tercihten dolayı insanımızın insanımızı suçlaması? Sağlıklı düşünen biri için bu şekil ithamlar doğru olamaz.

Halbuki illa kızılacaksa karşı seçmene değil, kaybeden taraf kendi partisine ve adayına kızacak, niçin kazanamadılar diye. Kazanana oy verenler de oy vermeyenlere kızacakları yerde biz niçin bunları ikna edemedik diye kendilerine kızması lazım.  

Belli ki sağlıklı düşünemiyoruz.

Belli ki farklı düşünceye hazımsızız ve tahammülsüzüz.

Belli ki at gözlüğüyle bakıyoruz.

Belli ki önyargılıyız.

Belli ki karşı tarafa güven vermiyoruz.

Belli ki karşı tarafı düşman görüyoruz.

Belli ki farklı fikir ve görüşe saygımız yok.

Belli ki demokrasiyi özümsememişiz.

Hasılı bu hali pürmelalimizle demokrasi bize bir numara büyük.

Tek kelimeyle ayıp yapıyoruz. Bu ayıbı yapmaya devam edeceksek, her seçim kırgınlıklara sebebiyet verecekse, her seçim savaştan çıkmış gibi oluyorsak, birbirimizin tercihine saygı duymayacaksak, bu ülkede seçim yapmanın bir anlamı yok.

İlla seçim yapmaya devam edeceksek, toplumu bu şekil geren siyasilere tüm seçmenler olarak bir çift sözümüz olmalı...

31 Mayıs 2023 Çarşamba

Türkiye Siyasetinin Çıkmazları

Seçimler yapılsa da bu ülke siyasetinin en büyük çıkmazı alternatifsizliktir. Alternatif olmayacakların umut diye sürekli iktidar alternatifi olarak siyaset sahnesinde yer almasıdır. Eşit şartlarda olmayan bu yarışın sonu, değişim bekleyenler için hep hüsran olmuştur. Meydan alternatifsize kalınca çoğu zaman kendine çekidüzen vermemesine sebep olabiliyor.

Alternatif diye dayatılan zihniyet üzerinden pompalayan korku siyaseti. Bu korku her seçimde işe yarıyor. Alternatif olmak isteyen zihniyet ne yapıp ne edip geçmişiyle yüzleşip siyaset sahnesine öyle çıkmalıdır.

Din ve dince kutsal sayılan değerler üzerinden yapılan siyaset. Sağ, milliyetçi muhafazakar partilerin en güçlü silahıdır. Yanına dini alan, seçime bir sıfır önde başlıyor. Bu da eşit yarışı bozuyor.

Yerleşmiş, işleyen bir devlet sistemi olmadığı için siyasete olduğundan fazla önem atfediliyor. Kişilere bağlı bu sistemden vatandaş hep kurtarıcı bekliyor ya da mevcut durumunu muhafaza etmeye çalışıyor.

Siyasetimizde her genel başkan tek adamdır. Parti onundur ve onun dediği olur. Onun listeye koyduğu temsilcimiz olur. Vatandaş da listedeki adaylara değil, genel başkana oy verir.

Siyasetimizde gençleşmiyor. Yaşlıların siyaseti geçer akçe. 65’inden sonra devlette çalışamayacak olanların iş alanı olması.

Her seçimde kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı bir dilin kullanılması.

Her seçim öncesi seçmene seçim rüşveti verilmesi, mali disiplinden ödün verilmesi.

Partiler ne yapacaklarından ziyade rakiplerini kötüleme üzerine belden aşağı bir siyaset izlemeleri.

Kemikleşmiş seçmenin kafasındaki önyargıdan kurtulamayıp tercihini değiştirmemesi.

Olgu siyaseti yerine algı siyasetine başvurulması.

Seçimlerde şantaj ve montaj kasetlere başvurulması.

Siyasi partilerin çoğu zaman sorun çözme yerine sorunun kaynağı olması.

Propaganda dönemlerinde siyasi parti yetkililerinin ve taraftarlarının centilmenliği elden bırakması.

Demokrasilerde sandık önemli olmakla beraber sandığın her şey olarak görülmesi, yetkiyi alanın her istediğini yapabilmesi.

Siyasetçinin yaptığı her şeyin yanına kar kalması, hesap sorulmaması ve hesap verilmemesi, iddialar karşısında istifanın düşünülmemesi, başarısız olan siyasi parti genel başkanlarının köşesine çekilmemesi, siyasetin yeni yüzlere bırakılmaması.

İktidar dahil hiçbir partide genel başkanlığa hazırlanan ikinci bir adamının yer almaması.

Cemaat ve STK’ların siyasetle bağını kesmemesi.

Her seçimin sosyal barışı ve güven ortamını yok etmesi.

Gelsin Zamlar

Başkalarınca kırılamayacak bir başarıya imza attınız. Bundan sonra yapacakların ne kaldı, anlatır mısınız?

Yapacağım çok şey var. Özellikle gecikmiş ve ötelediklerim. Onları yapacağım. Zaten vatandaş da bekliyor. Bu beklentiye daha fazla direnemem. Vatandaşın beklentisini yerine getirmek benim görevim.

Nedir onlar?

Fiyatları sabitlemiştim. Şimdi onları serbest bırakacağım. Atış serbest diyeceğim. 

Hakkınız var. Ayrıca biz hak ettik. Fiyatlar ne kadar artarsa artsın. Problem yok. Zira tercihlerde pahalılık oylanmadı. Bunu gözeten olduysa da etkisi olmadı. 

Sabit tuttuğum döviz vardı. Bırakacağım kendi haline. Gözetimim altında gizli bir devalüasyon yapacağım. Döviz nerede durur, milli paramız ne yapar, halihazırda bunu ben bile kestiremiyorum. 

Faizle yine mücadele edecek misiniz?

Birincil görevim bu zaten. Seçmen de bu mücadeleme oy verdi.

Yalnız bu mücadelede bir gariplik yok mu?

Ne gibi?

Siz daha doğrusu bağımsız yetkili kurul faizi indiriyor. Bankaların verdiği faiz ise bu inen faizlerin kat kat üstünde. Yani orantı ters. Bu demektir ki sizin faizle mücadeleniz kazan doğuruyor.

Ben indiririm. Ötesine de karışmam.

Konut sorunu sıkıntı. Buna dair bir şey yapacak mısınız?

Herkes konut sahibi olacak diye bir şey yok. Ev alamayan kirada otursun.

Ama kiralar çok yüksek.

Onu da yüzde yirmi beş ile sınırlandırdım.

Ama bunu dinleyen yok ki. Ev sahipleri fahiş zam yapıyor. Hatta resmi kurumlar bile yüzde yirmi beşi gözetmiyor.

Her işe ben mi bakacağım? Yüzde yirmi beşten fazla vermesinler.

Hayat pahalılığı, dövize baskının sonlandırılması kıt kanaat geçinmeye çalışan vatandaşı daha da zor duruma sokmayacak mı?

Nicedir almadan veriyorum. Verirken kimse bunu nasıl vereceksin, nerede kaynağı demedi. Almadan vermek kula mahsus değil. Bundan sonra verdiklerimi alacağım. Gazı bedava verdim. EYT dediler, çıkardım. 3600 dediler verdim. Elektriği indirdim... Şimdi toplama sırası bende. Toplayacağım ki borçların kovuğuna bir şeyler girsin.