13 Nisan 2023 Perşembe

Sözlü Mülakatlara Veda

Sözlü mülakatlar kamuya eleman alımında nicedir önemli bir kıstas olarak yer aldı. 

Niceleri bu kıstasla ihya olurken niceleri de elenerek veya düşük puan verilerek elendi. 

Yazılı puanı yüksek olmasına rağmen mülakat yoluyla elenen çoğu kimse basında yer aldı. Gösterilen onca tepkiye kulak tıkandı.

Mülakat kriterine gösterilen tepkiler yerinde idi. Objektiflikten ve ölçülebilirlikten uzak bir seçme yöntemi olan mülakat bizim gibi ülkelerde torpil demekti. Nitekim öyle uygulandı. En azından kamuoyunda böyle yankı buldu.

Nihayet 2023 seçimlerine giderken siyasi partilerin sözlü mülakatların kaldırılacağı yönündeki müjdeleri en fazla dikkat çeken seçim vaadi olarak basında yer aldı. Öyle zannediyorum, bu vaade en fazla sevinenler de kamuya atanmayı bekleyen gençler ve bunların anne babaları oldu. İnşallah vaatler havada kalmaz, seçimden sonra uygulamaya geçer de gençler önlerini daha net görmüş olurlar. Nasiplerini yazılı sınavlarda ararlar. 

Seçim vaadi de olsa bu vesileyle gereksiz bir kriter kaldırılmış ve bir yanlıştan vazgeçilmiş olacak. 

Mülakatın kaldırılacağı müjdesini bu ucube kriteri koyan irade veriyor. Yani bir zaman koyan irade bunu yıllar yılı devam ettirdikten sonra şimdi de kaldıracağım diyor. Verdiği bu müjde ile aynı zamanda bu kriterin yanlış olduğu da kabul edilmiş oluyor. 

Bu konuda beni üzen de bu hata ve yanlışın yıllar yılı sürdürülmesi. Yani yanlışta ısrar edilmesi. Bu aşamadan sonra telafi etmez ama bu kıstas dolayısıyla hakkı yenen mağdurlardan bir helallik alınmasında fayda var. En azından yanlış yapmışız denir. Hatta imkan varsa gecikmiş de olsa mağduriyetlerin giderilmesinde yarar vardır. Çünkü adalet duygusunu yok eden hata ve yanlışın telafisi gecikmiş adalet adalet değildir olsa da ancak böyle olur. 

Bu konuda sözlü mülakatları hayatın bir parçası haline getiren ve bunu yıllar yılı ısrarla sürdüren yürütmenin sorumluluğu kadar başkalarının da payı var. Mesela sözlü mülakatları ve bunun mevzuatını iptal etmeyen, iptal ve durdurmada ısrarcı olmayan yargı da bu yanlışın taraflarındandır. Kamuoyu da bu konuda masum değildir. İyi bir kamuoyu oluşturarak pekala birlikte tepki gösterilebilirdi. STK'ler sınıfta kaldı. Aslında en güzel tepkiyi yapılacak sözlü mülakata kimse katılmayarak gösterilebilirdi. Öyle ya bir sınava kimse katılmasa, bu kriteri koyan irade, eyvah biz ne yaptık deyip ilk yılında bu uygulamadan vazgeçebilirdi. Maalesef çoğumuz işimizi çıkarmanın yoluna gittik. Yine bu yanlışta tarafgirliğin de payı büyüktü. Nitekim bir kısmımız bu mülakatı eleştirirken bir kısmımız da bizimkiler yapıyor, bir bildiği var düşüncesiyle savunma yoluna gitti. Halbuki kim yaparsa yapsın, yanlış yanlıştır. 

Burada bazıları FETÖ ile mücadele için bu yöntem gerekliydi diyebilir. Bence hiç böyle bir gerekçenin arkasına saklanmayalım. Unutmayalım ki bir kişinin örgüt üyesi olup olmadığı mülakat yoluyla tespit edilip elenmez. İstenseydi, başka yollar bulunurdu. Maalesef aranmadı.

12 Nisan 2023 Çarşamba

Hep Kazananlar ve Hep Kaybedenler

Bazıları iyi bir satranç oyuncusudur. 

Oyunu nasıl kazanacağını iyi bilir. İyi hesap kitap yapar. 

Kazanmayı çok isteyince de başarı kendiliğinden geliyor. Başarıda rakiplerinin de katkısı büyüktür.

Bazılarının da satrançla alakası yoktur tıpkı kazanma gibi bir dertleri olmadığı gibi. 

Oyunu nasıl kazanamayacağını iyi bilir. Tüm hesabı bunun üzerinedir. Bunun için de iyi hesap ve kitap yapar. 

Yenileceğini bile bile yenilen güreşçi güreşe doymaz misali rakibinin karşısına aktör olarak çıkar. Hepsinde de yenilir. Benimle olmuyor, bir de başka aktör çıkaralım demez. Çünkü yenilgiden de büyük haz alır.

Kazanmayı istemeyince başarı zaten gelmez. Başarıyı istemeyeni kim, niye kazandırsın, öyle değil mi?

Bu tiplerin tüm hesap kitabı rakibi nasıl kazandırırım üzerinedir. Bakmayın rekabet ortamına çıktıklarına. Bunlar dostlar alışverişte görsün türünden piyasaya çıkarlar.

Ne olur ne olmaz diyerek işi şansa bırakmazlar. Rakibine al da at dercesine pas ve malzeme verirler. Pot üzerine pot kırarlar, gaf üzerine gaf yaparlar.

Yamalı bohça gibi bir görüntü verirler. Her kafadan bir ses çıkar. Dereyi görmeden paçayı sıvarlar. Konuşmaları iğreti, davranışları da.

Görüntüleriyle kimseye umut ve güven vermezler. Çünkü toplumun değerlerine yabancılar.

Rakiplerinin en büyük şansıdırlar.

Kendilerine verilen rolü çok güzel oynarlar. Oynadıkları rol de hep ikinci adam rolüdür.

Oynadıkları rol gereği hep kazanan başrol oyuncusu kadar olmasa da karşılığını alırlar. Mutlu azınlık olarak imkanlardan yararlanırlar. Bunun için tek yapacakları rekabet ortamına her daim çıkmak, başkasının rekabete ortak olmasının önüne geçmektir.

Gördüğünüz gibi alan razı, veren razı. Çünkü birileri kazanarak birileri de kaybederek mutlu. Bakmayın kanlı bıçaklı gibi olduklarına. Hepsi rol gereğidir. Kavgaları kayıkçı kavgasıdır. Biliyorsunuz, bu kavgada dayağı hep aradakiler yer, kavga eder gibi yapan kayık sahibi kayıkçılar değil.

Kavgada ne olup bittiğini, kavganın rol gereği olduğunu anlamayan aradakiler ise tarafgirlikte bir karpuz gibi ikiye bölünmüş durumdalar. Karpuzun bir yarısı hep kazandığı için hayatından memnun, diğer yarısı ise her kaybedişte umutlarını başka bahara saklayarak hayata tutunmaya çalışıyor.

10 Nisan 2023 Pazartesi

Sevgi ve Nefrette Aşırılık

Din her konuda ölçülü olmayı, ifrat ve tefritte olmamayı emrettiği gibi sevgi ve nefrette de aşırı gitmemeyi tavsiye eder. Aşırı sevgi ile aşırı nefret birbirinin karşıtı ise de birbirinden beslenir ve aynı amaca hizmet eder.

Aşırı sevgi aşk gibidir. İnsanın aklını başından alır. Duyguları aklın önüne geçirir. Bu da sağlıklı düşünmenin önündeki en büyük engeldir. 

Kişi sevdiğine aşk derecesinde bağlı olduğundan gerçekleri göremez. Gerçekleri halının altına süpürür. Çünkü görür gözü görmez, işitir kulağı işitmez olur. 

Hayata taraflı bakar, objektif bakamaz. Bakış açısı daralır. 

Hayatı sevdiğinden ibarettir. Onunla yatar, onunla kalkar. Sevdiğinin sözü yol haritasıdır.

Sevdiğine söz söyletmez. Söyleyeni düşman beller. İletişimi keser, mesafe koyar. Nankör ilan eder.

Sevdiğini seveni sever, sevmeyeni düşman bilir ve sevdiğinin rakipleriyle korkutur onları.

Sevdiğinin her yaptığında bir hikmet arar ve sevdiğini hep haklı görür. Doğru, sevdiğinin doğru dediği; yanlış, sevdiğinin yanlış dediğidir.

Olgularla değil, algılarla yaşar. 

Kendisine ait bir başarısı ve söyleyeceği yoktur. Sevdiğinin başarısı onun başarısıdır.

Sevdiğinin başarısız olmasını aklının ucundan bile geçirmez. Sevdiği kazara kaybederse hayatın bir anlamı kalmaz.

Aşırı nefret de aşırı sevgi gibidir. Nefret ettiği kişi onun için şeytan mesabesindedir, her daim kötüdür ve başı ezilmelidir. İlgili kişi ağzıyla kuş tutsa, onu sırtında taşısa dahi fayda etmez. Söylediği doğru bile olsa onun için bir anlamı yoktur.

Verdiğim örnekler, günümüzde çoğu kimsede ayniyle vaki gördüklerimizdir. İşin ilginci, bu tip kimseler aşırı sevgi ve nefret üzere olduklarını da kabul etmiyorlar, kendilerini makul görüyorlar.

Aşırı sevgi ve aşırı nefret hali yaşayanların kendileri kabul etmese de verdikleri görüntü, bir feraset ve basiret bağlanması, bir akıl tutulması yaşadıklarını gösteriyor. Bu hal üzere olanlar kendilerini sorgulamayınca bir ifrat ve tefrit hali üzere olduklarını, aşırı uçlarda gezindiklerini de bilmiyorlar. Bir denge tutturmadan hayatlarına böyle devam ediyorlar.

Hoşlarına gidiyorsa bu gittikleri yolu devam ettirsinler. Yalnız gittikleri bu yolun, İslam’ın emri olan orta ümmete, itidale, orta yola, ölçülü ve dengeli olmaya terstir.

9 Nisan 2023 Pazar

Beddua

Beddua, her tarafa giden; isabet ettiğini yaralayan, onda onulmaz yaralar açan, öldürmekten beter eden ve öldüren ok gibidir. Bu ok,

-bazen beddua edileni bulur,

-bazen beddua edeni bulur,

-bazen de askıda kalır, isabet edeceği kişiyi ve günü bekler.

Beddua haksız yere yapılmış ve her kim olursa olsun, insan onurunu zedeliyorsa beddua edilene isabet etmeden, rutin hayatına devam eder ve açından kimse ölmez ve “geber”mez. Çünkü rızkı veren Allah’tır. 

Haksız ve onur kırıcı bu beddua, nereye gider? Döner sahibini bulur. Bunun sonucunda beddua sahibi ya ölür ya da işini/koltuğunu kaybeder. İşini veya koltuğunu kaybetmek, gücünü koltuktan alan kibir budalaları için ölümden beterdir zaten. Koltuk altından kayınca ha yaşamış ha ölmüş fark etmez onun için.

Böyle bedduaya ben kime niyet, kime kısmet derim.

Sen sen ol, beddua ederken dikkatli ol!  Yoksa başına iş açmış olursun.

En iyisi ağzı bedduaya alıştırmamaktır. Herkes hakkında iyi dileklerde bulunmak ve hayırlısını istemektir. Kişi hakkında hayır dilemek istenmiyorsa, içine atıp sessizliğe bürünmek ve o kimseyi Allah’a havale etmek en erdemlice olsa gerek.

Soğan Nelere Kadirmiş Meğer!

 Canan Karatay’ın soğanla ilgili;

1.İçerdiği kuarsetin adlı antioksidan sayesinde yumurtalık, kolorektal gibi kanser türlerine yakalanma riskini azaltmaya yardımcı olduğu, 

2. Kuarsetin, alerjik reaksiyonlara yol açan histaminin bağışıklık hücrelerinde salınımını engellemesine yardımcı olduğu, 

3. Astım veya alerjik problemleri olan kişilerde bağışıklığı desteklemeye yardımcı olduğu, 

4. İçeriğindeki kükürt kan inceltici etkisi göstererek kalp kriziyle inme riskini artıran plateletlerin birikimini önlediği, 

5.Soğandan alınan kükürdün hipertansiyon başlangıcını geciktirme ve azaltmaya yardımcı olduğu,

açıklamalarını okuyunca, sen neymişsin be soğan! Neleri önlemeye kadirmişsin böyle demekten kendimi alamadım. Meğerse başlı başına bir ilaç ve koruyucu hekimlik görevi yapıyormuş yerin bitirdiği dedim.

Siz soğanın faydalarını belki biliyordunuz ve gereğini yapmışsınızdır. Ben ise bu bilgileri ilk defa öğreniyorum. Soğanla ilgili tek bildiğim, yemeklerin onsuz pişmediği, salatalara doğrandığı, verdiği acıyla birlikte iştah açmak için yemeklerin yanına kesildiği; misafirliğe, camiye ve toplum içerisine gidileceği zaman kokusundan başkası rahatsız olmasın diye olur olmaz yenmediği. Nereden bilebilirdim bu acı nimetin hastalıkları önleyici bir ilaç olduğunu. Yaşım altmış olsa da öğrendim. Öğrenmenin yaşı yoktur dedikleri bu olsa gerek.

Kurban olduğum, evreni yaratırken şifa kaynaklarını da vermiş. Alın kullanın, yeterince yiyin, için, tüketin. Yeter ki tabiatı okumayı, anlamayı ve faydalanabilmeyi bilin demiş. Dert ve hastalık varsa tedavisini de doğal yoldan vermiş meğer. Nimetleri saymaya kalksanız, sayamazsınız ayeti bir kez daha kendini göstermiş oldu. Her yönüyle olduğu gibi sırf bu yönüyle bile verdiği nimetlere ne kadar teşekkür etsek azdır.

Yine soğanın faydalarına dair bu açıklamalar bana başka şeyleri de düşündürdü. Bu soğanın hiçbir ürüne ve yerin bitirdiklerine kaç yıldır zam şampiyonluğunu niçin kaptırmadığını anlamış oldum. Arz talep meselesi ne de olsa. Demek ki soğanın ne olduğunu bilenler, bundan yararlanmak için almış da almış. Almakla da kalmamışlar. Yemiş de yemişler. Alacakları olsun. Söylemediler bana bunu. Her derde deva. Soğanın var mı başkasına ne hacet demediler.

Bu vesileyle acı soğanımızı yeriz diyenleri de yazdım bir kenara. Meğerse ağızlarının tadını biliyorlarmış.

Çölde bıldırcın eti ve kudret helvasına isyan bayrağı açıp “Hani bir zamanlar, 'Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe asla katlanamayacağız, yeter artık bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın.' dediniz” ayeti ile soğan isteyen Yahudilere aşk olsun! Ağızlarının tadını biliyorlarmış da kudret helvasına ve bıldırcın etine yerin bitirdiklerini tercih etmişler ve ille de soğan ille de soğan demişler.

Son sözü de hayat pahalılığında zirveyi emsallerine bırakmayan ve gündemden hiç düşmeyen soğan için “Biz soğan ve patatese ülkeyi satmayız diyenlere gelsin. Patatesi bilmem ama soğan deyip de geçmesinler. Çünkü soğan tek başına bir servet bir hazine. Tamam ülke satılmasın. Zira başka ülkemiz yoktur ama böyle diyerek de soğanı küçümsemeyin. Zira soğan yabana atılamaz bir nimettir.

8 Nisan 2023 Cumartesi

Tarih Yazacak

Tarih; 

Dinin, milli ve manevi değerlerin siyasete nasıl dolgu malzemesi yapıldığını, dince kutsal sayılan değerlerin üç beş oy ve ikbal uğruna nasıl satışa çıkarıldığını, değerlerin İçlerini boşaltıldığını ve dillere pelesenk edilip ayaklar altına alındığını, insanların Allah'a aldatıldığını, 

Referansı din olanların söz ve eylem çelişkisini, 

Başarı için her şeyi mubah gördüğünü, 

Bir zaman enflasyonla mücadele edildiğini, başka bir zaman enflasyonla nasıl mücadele edilmediğini, 

Daha mürekkebi kurumadan nasıl zikzaklar çizilip U dönüşü yapıldığını, dün dündür siyasetinin en güzel (!) örneklerinin verildiğini,

Torpil ve hak yemenin ne olduğunu, nasıl kadrolaşıldığını, adam kayırmanın Türkçesi olan sözlü mülakatları, belli bir zihniyet ve okul mezunlarının tercihli olarak makamlara getirildiğini, çoğunun o makamlara yapışıp kaldığını, makamların altında ezildiğini,

Faizle mücadele edilir görünerek faize nasıl destek olunduğunu, 

Algıların olgu, olguların algı gösterilip insanların beyninin nasıl yıkandığını, başarısızlıklara nasıl gerekçe ve bahane bulunduğunu, suçun nasıl başkasının üzerine yıkıldığını,

Dostların nasıl düşman edildiğini, düşmanların nasıl dost edinildiğini, 

Bazılarının nasıl güç zehirlenmesi yaşadığını, 

En ufak bir eleştiriye gelmeyip ağzını nasıl bozduğunu, nasıl hakaretler savurduğunu, en son söylenecek sözün en başka nasıl söylendiğini, sonra hiçbir şey yokmuş gibi davranıldığını,

İnsanların onurunu zedelemek için nasıl küçümsenildiğini ve ayıplanıldığını,

Emellerimiz için insanların nasıl kutuplaştırıldığını,

İsraf ve savurganlığın itibar sayıldığını, yağma Hasan’ın böreğine rahmet okutulduğunu,

Bazı insanların kendisini sütten çıkmış ak kaşık ve bulunmaz Hint kumaşı gösterdiğini, dünyanın merkezine nasıl kendisini koyduğunu, övgüler karşısında nasıl yüzünün kızarmadığını,

Kendisini sorgulayan sevenlerini nasıl hayal kırıklığına uğrattığını, umut bağlayanların umutlarının nasıl  yok edildiğini...

Yazacak...

6 Nisan 2023 Perşembe

Et, Soğan, Seccade

Dana eti yerine ucuz diye koyun eti aldım.

Gel de çocuğa yedir. Efendim, kokuyormuş. Ağzına sürmedi.

Ne olacak zamane çocuğu. Damak zevki değişince değme eti yemiyor.

Halbuki kokusu olsa da çocuğumun bünyesine uygun bu et. Ne de olsa koyun gibi çocuk.

Ama el mi yaman bey mi yaman. Görecek gününü. Bu ete alıştıracağım onu. Ona bundan sonra tercih hakkı vermeyeceğim. Gerekirse sofraya oturmasın, gerekirse ağzına bir lokma koymayı sofradan aç kalksın.

Belli ki bunun sebebi daha önce ona yedirdiğim dana eti. Azması da bundan. Son pişmanlık fayda etmez ama keşke daha önce ona tercih hakkı vermeyip hep koyun eti yedirseydim, tüm bunlar başıma gelmeyecekti. Bizim çocuk da koyun gibi olacaktı.

*

Düne gelinceye kadar yemeğin içindeki soğanı, ben yemem deyip ayıran çocuk, bugünlerde tutturdu soğanlı yemek isterim diye. Şimdi bulabilirse yemeğin içerisinden çıkarsın tabi. İmtihan dedikleri bu olsa gerek.

*

Nedense bugünlerde bir seccade merakı sardı. Sağıma soluma bakındım. Her zaman kenarda köşede katlanmış bir şekilde birden fazla gözüme ilişen bir seccade göremedim. Kaldırılmıştı hepsi.

Hanımdan seccade istedim. Nerede bu seccadeler dedim. Garipsedi.

Garipsemesini yadırgamadım. Çünkü bugüne kadar namaz kılacağımda hiç seccade arayışına girmedim. Kimseyi rahatsız etmeden, boş bulduğum bir yerde kıbleye yöneldim, vazifemi ifa ettim.

Vermem. Senin seccadeyle işin mi vardı sanki. Bu seccade merakın da nereden çıktı. Kaldırdım hepsini dedi.

Niye dedim.

Seccade dediğin ulu orta her yerde olmaz, maazallah başına bir şey gelir dedi.

Yahu seccade değil mi, başına ne gelebilir, düşüp başı mı yarışacak dedim.

Yarılsa daha iyi. Hiç olmazsa bu uğurda gazi olur. Ben seccadeden değil, senden korkuyorum.

Ne yapabilirim ki ona ben?

Ne bileyim, hep korkuttun beni. Çünkü hep bir macera peşinde oldun. Bakarsın böyle güzel çıkıyor, ilgi çekiyor, gündem oluyorsun diyerekten üzerinde fotoğraf çektirmeye kalkarsın.

İnan sadece namaz kılacağım.

Tamam kılabilirsin. Yine her zamanki gibi seccadesiz kıl.