31 Mart 2023 Cuma

Aşere-i Mübeşşere

“Hz Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Sa'd b. Ebî Vakkas, Ebû Ubeyde b. Cerrah, Abdurrahman bin Avf, Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvâm, Saîd b. Zeyd” isimli sahabeler halk arasında aşere-i mübeşşere (cennetle müjdelenen on kişi) olarak bilinir.

Adı zikredilenlerin hepsi Kureyş kabilesine mensup ilk Müslümanlardan. Peygamberimizin hep yanında yer almış, İslam’a hizmetleri yadsınamaz sahabelerdir. Cennetle müjdelenmelerinin dayanağı da hadislerdir: “Ebu Bekr cennetliktir, Ömer cennetliktir, Osman cennetliktir, Ali cennetliktir, Talha cennetliktir, Zübeyr cennetliktir, Sa'd İbnu Malik cennetliktir, Abdurrahman İbnu Avf cennetliktir, Ebu Ubeyde İbnu'l-Cerrah cennetliktir." (Ravi der ki: Zeyd) onuncu da sükut etti. Dinleyenler: "Onuncu kim?" diye sordular. (Bu taleb üzerine): "Said İbnu Zeyd!" dedi. (Ebu Davud, Sünnet 9)

Bu konuda farklı hadisler de mevcut. Hepsini buraya alma imkanım yok. Bu ve bu konuda gelen rivayetler sahihtir veya değildir üzerinde durmayacağım. Durmak istesem de müktesebatım el vermez ise de bu konuda şunları söylemek isterim:

Peygamberimizin şunları şunları yapan cennetliktir demesi başka, isim vererek şunlar cennetliktir demesi başka. İlkinde ameller ön plana çıkarılırken ikincide kişiler ön plana çıkarılmaktadır. Birinci İslam’a uygun iken ikinci anlayış İslam’a uymaz. Çünkü,

Sahabe de olsa, İslam’a katkıları çok olsa da daha yaşarken  İslam kimseye cennet garantisi veremez. Çünkü peygamber de olsa az sonra kimin ne yapacağını Allah’tan başka kimse bilemez. Zira bu konu gaybi bir konudur. Bunun bilgisi de sadece Allah’a aittir. Ki peygamber kızı Fatıma’ya bile cennet garantisi vermemiştir.

Bu sahabenin bir kısmı Cemel ve Sıffın gibi savaşlarda rol oynamış. Şu ya da bu şekilde Müslüman kanının akmasında dahli olmuştur. İslam dünyasının ayrışmasında ve ümmet arasına nifak tohumlarının ekilmesinde bu tür savaşların payı büyüktür. Bugünkü bölünmüşlüğün ve parçalanmışlığın izleri bu savaşlara kadar gider.

Peygamberden sonra vefat eden bu sahabeler tıpkı diğer sahabe ve tüm insanlar gibi hesap gününde yaptıklarından veya yapmadıklarından dolayı hesaba çekileceklerdir. Yargılamayı da Allah yapacaktır. Bu müjde anlayışı Hristiyanlardaki İsa peygamberin ahirette insanları yargılayacak düşüncesine benzer. Ne Hz İsa’nın ne de peygamberin böyle bir yetkisi vardır.

Hangi birimize daha ölmeden cennetle müjdelenen garantisi verilebilir? Cennet garantisi alan kimse ne derece kendisine çekidüzen verebilir? Sizleri tenzih ederim ama şayet şahsıma böyle bir garanti verilse, öyle zannediyorum, sorumluluklarımı yerine getirmem en hafifiyle. Her türlü olumsuzluğa imza atarım.

Bu tür hadislerin, Cemel ve Sıffın savaşlarının ardından geriye dönük üretildiğini, bunda amacın bu sahabenin koruma zırhına girdirilmeye çalışıldığını, Peygamberin yakın arkadaşları olan bu kimseler hakkında olur olmaz eleştiri yapılmasının önüne geçmek murat edildiğini düşünüyorum. Allah’ü a’lem. 

29 Mart 2023 Çarşamba

Milli Görüş

Milli Görüş, merhum Erbakan'ın 1969 yılında çıktığı siyasi yolculuğundan, vefatına kadar devam ettirdiği siyasi çizgisinin adıdır. Maddi ve manevi kalkınmanın, gelişimin, değişimin ve ilerlemenin milli duruşla mümkün olacağını savuna gelmiştir. Bu yüzden her çözümünde millilik demiştir. Taklitçiliğe ve özentiye hep uzak durmuştur. Ömrü boyunca bu çizgisini hiç değiştirmemiştir.

Önceleri bu çizgi ciddiye alınmamış, dalga geçilmiş. Biraz taban bulunca bir bölen olarak görülmüş, irticanın odağı ve dinî siyasete alet ediyor denmiş. 

80 öncesinde hep MC hükümetlerinde yer almış. Maddi kalkınmayı ağır sanayi ve milli sanayi hamlesinde görmüş ve memleketin her bir yerine fabrika temelleri atmış. Manevi kalkınma için de imam hatip okullarının sayısının artırılmasına öncülük etmiştir. 

80 öncesinde kurduğu Milli Nizam Partisi, irticanın odağı gerekçesiyle kapatılmıştır. Yerine kurduğu Milli Selamet Partisi ise tüm partiler gibi 80 ihtilaliyle birlikte sonlandırılmıştır.

Yerine kurulan Refah Partisi, 91 genel seçimlerine kadar yüzde 10 barajını aşamadığı için Meclis dışında kalmış, 91 seçimlerine ittifakla girerek Meclisteki yerini almıştır. 94 mahalli seçimlerinde bir sıçrama yaparak çoğu belediyelerde iktidar olmuştur.

95 genel seçimlerinde en büyük parti olarak Meclise girmiş ve kurulan koalisyonun büyük ortağı olmuştur ama bu hükumetin ömrü fazla uzun sürmemiştir. İktidarda iken irticanın odağı olduğu gerekçesiyle parti hakkında kapatma davası açılmış, 28 Şubat süreciyle birlikte bu parti kapatılarak yerine Fazilet Partisi kurulmuştur. 

Yeni kurulan bu parti girdiği seçime pek asılmamış ise de 2000 öncesi Mecliste yine temsil edilmiştir. Bu partinin ömrü de uzun sürmemiş, tıpkı RP gibi aynı gerekçe ile kapatılmıştır.

Tabanı olan bir partiyi kapatmak çözüm değil. Yerine Saadet Partisi kuruldu. FP’ndeki vekillerin yarısı kurulan bu yeni partiye geçerken yarısı geçmedi. Biz Milli Görüş gömleğini çıkardık diyerek kurdukları AK Partiye geçtiler. Parti kapatmakla bir zihniyeti yok edemeyenler partiyi ve yol arkadaşlarını tam ortadan ikiye bölmeyi başarabilmişlerdi.

Arkasında Erbakan’ın olduğu SP yerinde sayıp hatta gerilerken gömleği çıkaran talebeleri ise 2002 yılında yapılan ilk seçimde ve sonrasında defalarca tek başına iktidar oldu.

Ana gövdeden Milli Görüş çizgisini terk ettiğini söyleyerek iktidar olan bu görüşün talebeleri, zamanla Milli Görüşü biz temsil ediyoruz diyerek bu görüşü sahiplenmeye başladı. Bu görüşün ana gövdesi ise büyüyemediği gibi esas Milli Görüş biziz demek suretiyle bölünmeye devam etti. SP’den ayrılanlar önce Has Partiyi kurdu, ardından AK Partiye katıldı. SP’de siyaset yapan oğul Erbakan, genel başkanlık yarışını kaybedince Yenidenrefah Partisini kurdu. Zaman ne gösterir bilinmez ama halihazırda Milli Görüşü temsil ettiğini söyleyen üç parti var: SP, AK Parti ve YRP. Her biri de esas Milli Görüş biziz diyor.

Bilinen bir gerçek var ki baba Erbakan’ın tedrisinde yetişen talebelerinin ne derece hocalarının ardından gittiği su götürse de bir zamanlar vebalı ve sakıncalı piyade görülen ve dışlanan bu zihniyet, günümüzün geçer akçesi. Hoca Erbakan’ın kavuşamadığı imkanlara talebeleri kavuştu. Bölünüyor ama bitmediği gibi ülke siyasetinde söz sahibi olmaya devam ediyor.

Salgını Yenmenin Yolu

Tüm tedbir, aşı ve kısıtlamalara rağmen salgın artmaya devam ediyor. Bu salgını önlemenin tek yolu kaldı: 

1.Dışarıda olduğu gibi evde hatta yatak odasında bile maske, mesafe ve temizlik kuralına riayet etmeli,

2. Evde tüm aile fertleri birbirine karşı bir yabancı gibi davranmalı,

3. Aile fertleri ayrı odalarda kalmalı,

4. Yemekler aynı sofra, aynı masa ve aynı kaptan yenmemeli,

5. Aynı evi paylaşan aile fertleri, birbirleriyle görüşmek isterlerse, birbirlerinin odasına girmekten ziyade telefonla görüşmeyi, görüntülü arama ve online vb. imkanları kullanmalı,

6. Evin her odasında, girerken ve çıkarken kullanmak üzere dezenfektan bulundurulmalı,

7.Market vb. yerlerden alışveriş yaparken, eczanelerden ilaç alma mesafesi hayata geçirilmeli. Müşteri ne istemişse, tezgâhtar onu uzatmalı. Burada ses duyurma zorluğu yaşanırsa tezgâhtar ve müşteri, telefonla görüşme yolunu tercih edebilir. Mümkünse, alışverişlerde online alışverişe geçilmeli. Siparişler kurye vasıtasıyla evlere ulaştırılmalı. Alışverişini markete gitmeden yapanlara yüzde beş indirim uygulanmalı.

8. Milli Eğitim Bakanı, yüz yüze eğitimin her türlüsüne ve her sınıf kademesine bir nokta koymalı ve demeli ki "Bundan sonra salgın kalksa dahi asla yüz yüze eğitim yapılmayacak. Pratiği dahil her türlü eğitim ve öğretim online yapılacaktır" demeli. Bu konuda üniversite yönetimlerini örnek almalı. Böylece yakın temas olmayacağı için öğrenciye şiddet ve öğretmene şiddet de kendiliğinden çözülecek ve tarihteki yerini alacaktır.

Benim şimdilik aklıma gelen öneriler bunlar. Önerilerimle şaka yaptığım, tiye aldığım anlaşılmasın. Zira hiç olmadığı kadar ciddiyim. Bu da Bilim Kurulu üyelerine benim bir kıyağım olsun. Bu önerilerim hayata geçirildiği takdirde bizdeki tedbir ve azmi gören salgın, bu ülkede bize ekmek yok deyip çekip gidecektir. 29 Mart 2021

Not: Salgının ne şekilde geçtiği bilinmeden başta bilim kurulu üyeleri olmak üzere tedbir amaçlı herkesin bir şeyler söylediği bir ortamda acizane bu önerileri yazarak sosyal medyada paylaşmışım. Anılarımda görünce, bu paha biçilmez önerilerim blogumdaki yerini alsın istedim.

28 Mart 2023 Salı

Eniştem Değil mi? Varsın Öpsün!

Eniştem bir hesap kitap adamı. Kolay kolay vermez, yedirmez. Bu hesabı yaparken de sırtında yumurta küfesi olduğunu söyler.

Eniştemin bir özelliği daha var. En son söyleyeceğini ilk başta söyler. Mümkün değil. Cesedimi çiğnemeden olmaz der.

Sanırsın ki eniştem hep böyle. Zırnık koklatmaz dersin. 

Ama şaşırtmayı pek sever. 

Öyle bir zaman gelir ki vermeyen eniştem, kesenin ağzını açar. Sırtındaki yumurta küfesini atar. Verdikçe verir. Ne kadar, olmaz dediği varsa hepsini bir bir yapar. Yani şaşırtır. Bu uğurda binlerce tavuğu esirgemez. Yeter ki kaz gelecek olsun. 

Eniştemin bu cömertliği genelde beş yılda bir olur. 

Sen de tüm bu olup bitenleri görünce, bayram değil, seyran değil, enişten beni niye öptü der durursun. 

Bu kadar iyiliği görünce, dün vermeyen bugün niye veriyor dediğin zaman eniştemi sevenler, "Sizi de anlamak zor. Vermediğinde vermedi diyorsunuz. Verdiğinde de niye verdi dersiniz" derler. 

Yine dersiniz ki dün olmaz diyen, bugün olur deyince, burada bir çelişki yok mu diyorsun. Eniştemi sevenler, hayatın içinde olur böyle şeyler. Yapmayan mı var diyor. 

Efendim, tamam versin de bu verdiğinin karşılığı var mı dersin. Eniştemi sevenler, size de iyilik yaramıyor. Nankörlüğün bu kadarına da pes doğrusu diyorlar.

Hasılı eniştem vermese de taltif görüyor, verse de taltif görüyor. Birbirine zıt ve çelişki durumunda dahi sevenleri nezdinde eniştemin bir karşılığı olunca, eniştem niye yapmasın bunu. Zira alan razı, veren razı. Kime ne, değil mi?

Hasılı, eniştem verse de bunun bir hikmeti vardır, vermese de bir hikmeti vardır. Bu durumda hikmetinden sual olmaz deyip kabullenmek gerek. Hikmet nedir bilmeyenler bundaki hikmeti anlayamayınca haliyle eleştirip burun kıvıracaklar. İnsanoğlu anlayamadığının cahilidir. Zira hikmet ile cehalet bir arada bulunamaz.

Eniştemin bayram harici beni öpmesinden hoşnut olmayanlar, böyle bir enişteye sahip olamayınca haliyle bir çekememezlik hali yaşıyorlar. Onları  anlıyorum. Çünkü kıskanıyorlar. Yalnız unutmasınlar ki bu kıskançlık onları bitirir. Sonra demedi demesinler. Halbuki ömürlerini kıskançlığa adayacaklarına, ya pes deyip eniştemin ara ara öpmesine Rıza gösterecekler ya da kendilerini öpecek başka bir enişte bulacaklar. Değilse hayat onlar için çekilmez olur. İç günlük hayatı kendilerine zindan etmiş olurlar. Benden söylemesi.

Gittiği ve Durduğu Yeri Beğenmediklerimiz

Bazı insanların siyaseten, dinen ve fikren gittiği veya durduğu yeri beğenmeyiz.

Beğenmekle de kalmayız. Ayıplarız. Olmadı, yakışmadı, kendisine yazık etti, mahallesini bırakıp gitti, mahallesine ihanet etti, geleceğini berhava etti deriz.

Bununla da yetinmeyiz. Başkasına gösterdiğimiz toleransı kendisine göstermeyiz. Başkasına verdiğimiz makul cevabı vermeyiz. Bakışımızla, verdiğimiz cevapla ve sorduğumuz sorularla paralar dururuz.

Tüm bunları yaparken bir gün döner gelir demeyiz, kapıyı gıyade bırakmayız. Çünkü nazarımızda iflah olmaz ve yaramaz biridir artık.

Fikren, zikren, siyaseten ve dinen bu şekil ayrışanları dışlamak yerine, kendi haline ve zamana bırakmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Su akar mutlaka yerini bulur. Zaman her şeyin ilacıdır. Ama orada ama burada. Bunun için iletişimi kesmemek, katılmasak da görüşüne ve durduğu yere saygı duymak gerek. Gittiği yerin yanlış olduğunu göstermek, ikna etmek için iki medeni insan gibi konuşmaya devam edebiliriz. Baskı yaparak bir yere varılmaz. Çünkü baskı, o kişiyi sizden daha da uzaklaştırır, onu savunma durumuna geçirir, sağlıklı düşünmesinin önüne geçer, kardeşliği ve önceki hukuku düşman kardeşliğe dönüştürür. Bu vuruşmaya birileri bıyık altından güler. Kırın birbirinizi der.

Tarih, aynı evde büyüyen, aynı iklimden beslenen kardeş kavgalarının sahnesine şahit olmuştur ve bu kavgalar normal kavgalara benzemez. Habil-Kabil, İsmailoğulları-İshakoğulları (Filistinlilerin ve Yahudiler), Yusuf ve kardeşleri gibi.

Böyle yapmak yerine, daha önce içimizde olup bizim gibi düşünen bu kimselerin niçin aramızdan çekip gittiğini, nerelerde hata yaptık, niçin içimizde tutamadık üzerine kafa yormamız gerektiğini düşünüyorum. Ayrılık ve düşmanlığı körüklemek yerine yeniden kazanmayı hedeflemek gerekir. Kazanma gibi bir düşüncemiz ve derdimiz varsa tabi. Olmadı, sen yoluna, ben yoluma diyebilmeli. Unutmamak gerekir ki baskı, ayrıştırma ve ötekileştirme ile hiçbir insan yeniden kazanılmaz. Hazırında düşmanlık körüklenir.

İstenirse farklı kulvar ve ortamlarda bile dostluk devam ettirilebilir. Bunun için yapılması gereken, görüşlere saygı duymaktır. Herkesi kendimiz gibi düşünecek demesek orta yerde sorun olmaz. Allah’ın insana verdiği özgürlüğü ve seçme hürriyetini biz insanımızdan esirgemeyelim. İnsanları kendilerini tanımladığı gibi kabul edelim. Niyet okuyuculuğu yapmayalım. Suçlayıcı bir dil kullanmayalım. Suçlayacaksak, niçin çekip gitti veya gönderdik diye kendimizi sorgulayalım.

İnanın, çok zor değil bunları yapmak. Tek yapmamız gereken farklılıklara tahammül ve hoşgörülü olmaktır.

27 Mart 2023 Pazartesi

Bir Duruşu Olmalı İnsanın

Bir misyon için yola çıkanların, başarı gelsin veya gelmesin;

Bir duruşu olmalı,

Savunduğu değerlerinden ve prensiplerinden ödün vermemeli, 

İdeal ve prensiplerini gerçekleştirmek için efor sarf etmeli, 

Yolunu, hedeflerini ve kendi yapacaklarını anlatmalı, 

Başarı için her yolu mubah görmemeli, 

Başkasını kötülememeli, 

Belden aşağı vurmamalı, 

Ben daha iyi yaparım demeli, 

Üslubunu bozmamalı, diline ayar vermeli ve gerekirse fermuar çekmeli, maksadını aşan sözler sarf etmişse özür dileyebilmeli, 

Nezaket ve saygıyı elden bırakmamalı, 

Zikzak çizmemeli, 

Dozajında ve seviyeli eleştiri yapmalı, 

Kendisine yapılan eleştiriye gelmeli,

Yüzüne bakamayacağı şeyler söylememeli, 

Kendisine yapılmasını istemediğini başkasına yapmamalı, empatiyi düstur edinmeli,

Tüm çabası fazilet ve erdem yarışı olmalı, 

Kutuplaştırıcı, ötekileştirici bir üslup kullanmamalı, 

Fikirlerinden dolayı kimseyi ayıplamamalı, hep insan onurunu korumalı,

Kimseye kin ve intikam beslememeli, 

Yanlışta ısrar etmemeli, inadı terk etmeli, 

Ekip ruhuna önem vermeli, 

İstişareyi elden bırakmamalı, 

Yeni fikir ve görüşlere açık olmalı, 

Kendisini ön plana çıkarmamalı,

Hatalarından ders çıkarmalı, özeleştiri yapmalı,

İdeal, prensip ve duruşundan ödün vermeden kendisini daima geliştirmeli. 

Unutulmasın ki ideali uğruna taviz vermeden mücadele eden, bu uğurda kaybetse bile başarılı sayılır. Kazanma ve başarı uğruna prensibinden ödün vermek suretiyle her kılığa girmek, başarı getirse bile bu uğurda başarı başarısızlık sayılır.

 

 

Hayal Kırıklığı

Çocuğunuz vardır. Okumasını, en iyi okulları kazanıp okumasını, gözle gösterilir ve aranır bir meslek erbabı olmasını istersiniz. Çünkü kapasitesi vardır. Maddi ve manevi imkanları çocuğunuzun başarısı için esirgemezsiniz. Yani saçınızı süpürge edersiniz. Sonuç, çocuğunuz başarılı olamamış, hedeflediğiniz noktaya ulaşamamıştır.

*

Çocuğunuzun yetişmesi için elinizden geleni ardına koymadınız. Ne istedi, neye ihtiyacı varsa aldınız. Tek istediğiniz, milli manevi değerleri özümseyip yaşaması, değerlerimize yabancılaşmaması, yaşlandığınız zaman nasıl ki siz onu büyüttünüz, o da büyüdüğünüz zaman sizi görüp gözetsin. Geldiğiniz nokta itibariyle rüzgardan esirgediğiniz çocuğunuz size bakmıyor.

*

Çocuğunuz ticaret yapmak istedi. Siz de her türlü sermayeyi sağlayarak çocuğunuza işletmeyi teslim ettiniz. Çocuğunuz çalıştı, çabaladı ana sermayeyi artıramadığı gibi önce yerinde saydı. Sonra gerisin geri gitmeye başladı. Bir bakmışsın ki çocuğunuz işinizden tırnağınızdan artırıp teslim ettiğiniz sermayeyi yok etmiş ve işletme külliyen zarar ediyor.

*

Çocuğunuzu milli manevi değerlerle yetiştirdiniz. Gözü kara, tuttuğunu koparan biri. Siyasete merak sardı. Dedi ben bu işi yaparım. Baba olarak her türlü desteği verdiniz. Başarısı için duayı esirgemediniz. Ehil kişilerle iyi bir ekip kurdu. Kitleleri arkasında sürükledi. İyi ekiplerle bir süre güzel işler yaptı. Güzel işler yaptıkça seveni ve destekçisi arttı. Başarısını da taçlandırdı. Çünkü aldığı destek rakiplerinin toptan desteğinden fazla oldu. 

Bir zaman geldi ki ben bu işi yapıyorum. Başarıda payım büyük. Bu işi bir başına yaparım. Ekip ruhunu geri plana itti. Sadık insanlarla yoluna devam etme kararı aldı. Önce zirvede yerinde saymaya sonra gerilemeye başladı. Geriledikçe geriledi. Üslubunu bozdu. Zikzak çizmeye başladı. Duruşunu değiştirdi. En son söyleyeceğini ilk başta söyler oldu. Geldiği nokta itibariyle klasik hale gelen başarısı tehlikeye girdi. 

*

Her şeyine kefil olduğunuz ve güvendiğiniz bir çocuğunuz var. Bunu da göğsünüzü gere gere söylüyorsunuz. Çevrenizde herkes çocuğunuzdan bahsedince baba olarak göğsünüz kabarıyor. Tek tük eleştiri getirenlere gönül rahatlığıyla ve kendinizden emin bir şekilde cevap veriyorsunuz.

Bir zaman geldi ki işler tersine gitmeye, çocuğunuz güven vermemeye başladı. Dün ölümüne övüp destek verenler eleştirir ve uzaklaşır oldu. Siz eleştirilere cevap veremez ve savunamaz hale geldiniz. Çocuğunuza rakip olamayanlar rakip gibi görülmeye başladı.

Bu durumda nasıl bir haleti ruhiye yaşarsınız? Yaşadığınız tam bir hayal kırıklığı olur. Çünkü ne ummuştunuz, ne buldunuz.