Ana içeriğe atla

Eniştem Değil mi? Varsın Öpsün!

Eniştem bir hesap kitap adamı. Kolay kolay vermez, yedirmez. Bu hesabı yaparken de sırtında yumurta küfesi olduğunu söyler.

Eniştemin bir özelliği daha var. En son söyleyeceğini ilk başta söyler. Mümkün değil. Cesedimi çiğnemeden olmaz der.

Sanırsın ki eniştem hep böyle. Zırnık koklatmaz dersin. 

Ama şaşırtmayı pek sever. 

Öyle bir zaman gelir ki vermeyen eniştem, kesenin ağzını açar. Sırtındaki yumurta küfesini atar. Verdikçe verir. Ne kadar, olmaz dediği varsa hepsini bir bir yapar. Yani şaşırtır. Bu uğurda binlerce tavuğu esirgemez. Yeter ki kaz gelecek olsun. 

Eniştemin bu cömertliği genelde beş yılda bir olur. 

Sen de tüm bu olup bitenleri görünce, bayram değil, seyran değil, enişten beni niye öptü der durursun. 

Bu kadar iyiliği görünce, dün vermeyen bugün niye veriyor dediğin zaman eniştemi sevenler, "Sizi de anlamak zor. Vermediğinde vermedi diyorsunuz. Verdiğinde de niye verdi dersiniz" derler. 

Yine dersiniz ki dün olmaz diyen, bugün olur deyince, burada bir çelişki yok mu diyorsun. Eniştemi sevenler, hayatın içinde olur böyle şeyler. Yapmayan mı var diyor. 

Efendim, tamam versin de bu verdiğinin karşılığı var mı dersin. Eniştemi sevenler, size de iyilik yaramıyor. Nankörlüğün bu kadarına da pes doğrusu diyorlar.

Hasılı eniştem vermese de taltif görüyor, verse de taltif görüyor. Birbirine zıt ve çelişki durumunda dahi sevenleri nezdinde eniştemin bir karşılığı olunca, eniştem niye yapmasın bunu. Zira alan razı, veren razı. Kime ne, değil mi?

Hasılı, eniştem verse de bunun bir hikmeti vardır, vermese de bir hikmeti vardır. Bu durumda hikmetinden sual olmaz deyip kabullenmek gerek. Hikmet nedir bilmeyenler bundaki hikmeti anlayamayınca haliyle eleştirip burun kıvıracaklar. İnsanoğlu anlayamadığının cahilidir. Zira hikmet ile cehalet bir arada bulunamaz.

Eniştemin bayram harici beni öpmesinden hoşnut olmayanlar, böyle bir enişteye sahip olamayınca haliyle bir çekememezlik hali yaşıyorlar. Onları  anlıyorum. Çünkü kıskanıyorlar. Yalnız unutmasınlar ki bu kıskançlık onları bitirir. Sonra demedi demesinler. Halbuki ömürlerini kıskançlığa adayacaklarına, ya pes deyip eniştemin ara ara öpmesine Rıza gösterecekler ya da kendilerini öpecek başka bir enişte bulacaklar. Değilse hayat onlar için çekilmez olur. İç günlük hayatı kendilerine zindan etmiş olurlar. Benden söylemesi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde