Ana içeriğe atla

Milli Görüş

Milli Görüş, merhum Erbakan'ın 1969 yılında çıktığı siyasi yolculuğundan, vefatına kadar devam ettirdiği siyasi çizgisinin adıdır. Maddi ve manevi kalkınmanın, gelişimin, değişimin ve ilerlemenin milli duruşla mümkün olacağını savuna gelmiştir. Bu yüzden her çözümünde millilik demiştir. Taklitçiliğe ve özentiye hep uzak durmuştur. Ömrü boyunca bu çizgisini hiç değiştirmemiştir.

Önceleri bu çizgi ciddiye alınmamış, dalga geçilmiş. Biraz taban bulunca bir bölen olarak görülmüş, irticanın odağı ve dinî siyasete alet ediyor denmiş. 

80 öncesinde hep MC hükümetlerinde yer almış. Maddi kalkınmayı ağır sanayi ve milli sanayi hamlesinde görmüş ve memleketin her bir yerine fabrika temelleri atmış. Manevi kalkınma için de imam hatip okullarının sayısının artırılmasına öncülük etmiştir. 

80 öncesinde kurduğu Milli Nizam Partisi, irticanın odağı gerekçesiyle kapatılmıştır. Yerine kurduğu Milli Selamet Partisi ise tüm partiler gibi 80 ihtilaliyle birlikte sonlandırılmıştır.

Yerine kurulan Refah Partisi, 91 genel seçimlerine kadar yüzde 10 barajını aşamadığı için Meclis dışında kalmış, 91 seçimlerine ittifakla girerek Meclisteki yerini almıştır. 94 mahalli seçimlerinde bir sıçrama yaparak çoğu belediyelerde iktidar olmuştur.

95 genel seçimlerinde en büyük parti olarak Meclise girmiş ve kurulan koalisyonun büyük ortağı olmuştur ama bu hükumetin ömrü fazla uzun sürmemiştir. İktidarda iken irticanın odağı olduğu gerekçesiyle parti hakkında kapatma davası açılmış, 28 Şubat süreciyle birlikte bu parti kapatılarak yerine Fazilet Partisi kurulmuştur. 

Yeni kurulan bu parti girdiği seçime pek asılmamış ise de 2000 öncesi Mecliste yine temsil edilmiştir. Bu partinin ömrü de uzun sürmemiş, tıpkı RP gibi aynı gerekçe ile kapatılmıştır.

Tabanı olan bir partiyi kapatmak çözüm değil. Yerine Saadet Partisi kuruldu. FP’ndeki vekillerin yarısı kurulan bu yeni partiye geçerken yarısı geçmedi. Biz Milli Görüş gömleğini çıkardık diyerek kurdukları AK Partiye geçtiler. Parti kapatmakla bir zihniyeti yok edemeyenler partiyi ve yol arkadaşlarını tam ortadan ikiye bölmeyi başarabilmişlerdi.

Arkasında Erbakan’ın olduğu SP yerinde sayıp hatta gerilerken gömleği çıkaran talebeleri ise 2002 yılında yapılan ilk seçimde ve sonrasında defalarca tek başına iktidar oldu.

Ana gövdeden Milli Görüş çizgisini terk ettiğini söyleyerek iktidar olan bu görüşün talebeleri, zamanla Milli Görüşü biz temsil ediyoruz diyerek bu görüşü sahiplenmeye başladı. Bu görüşün ana gövdesi ise büyüyemediği gibi esas Milli Görüş biziz demek suretiyle bölünmeye devam etti. SP’den ayrılanlar önce Has Partiyi kurdu, ardından AK Partiye katıldı. SP’de siyaset yapan oğul Erbakan, genel başkanlık yarışını kaybedince Yenidenrefah Partisini kurdu. Zaman ne gösterir bilinmez ama halihazırda Milli Görüşü temsil ettiğini söyleyen üç parti var: SP, AK Parti ve YRP. Her biri de esas Milli Görüş biziz diyor.

Bilinen bir gerçek var ki baba Erbakan’ın tedrisinde yetişen talebelerinin ne derece hocalarının ardından gittiği su götürse de bir zamanlar vebalı ve sakıncalı piyade görülen ve dışlanan bu zihniyet, günümüzün geçer akçesi. Hoca Erbakan’ın kavuşamadığı imkanlara talebeleri kavuştu. Bölünüyor ama bitmediği gibi ülke siyasetinde söz sahibi olmaya devam ediyor.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Rahmetli Hoca Erbakan'ı her zaman takdir etmişimdir. Ona hep saygı duydum. Ancak, sizin de dediğiniz gibi Erbakan hoca zahmetini çekti, talebeleri meyvesini yiyor.
    Çok güzel bir konuydu. Kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla birlikte esen kalın. Allah'a emanet olun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. As. Ne bitek toprakmış Erbakan ve savunduğu Milli çizgi ki farklı kulvarlarda siyasetçimizde boy göstermeye devam ediyor.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde