9 Şubat 2023 Perşembe

İki Kesimin Mücadelesinden

Dindar, mütedeyyin olup İslamcı çizgide siyaset yapanlarla dini hassasiyeti olmayan belki de Müslüman olmayan bazı kişilerin mücadelelerine örnek vererek kendimce bir tespitte bulunacağım.
Bir belediye başkanı vardı. Bir 10 Kasım günü "İçimiz kan ağlıyor..." şeklinde yaptığı açıklamalar dolayısıyla o günün kartel medyasında manşetlere taşındı. Gelen tepkiler üzerine "Yanlış anlaşıldım" türünden açıklamalar yaptı. "Modern bir insanım" dedi. Ardından bir kadınla dans ederek ne kadar modern bir insan olduğunu göstermeye çalıştı. Tüm bunlara rağmen yanlış hatırlamıyorsam, belediye başkanlığındsn düşürüldü.
90'lı yıllarda video ve kasetleriyle meşhur olmuş bir İslamcı vardı. Konuşmaları özellikle seçim öncelerinde elden ele dolaşarak her yerde izlendi. Çünkü etkileyici bir konuşması vardı. O günlerde televizyonlara çıkamayan ve gündem olmayan bu kişi bir kasetinde bu özlemini mealen şöyle ifade etmişti: "Beni televizyonlara çıkarsınlar, bir saatlik konuşmama fırsat versinler. Bu konuşmadan dolayı asılmaya razıyım" türünden konuşma yaparak meydan okumuştu. Aynı kişi önce belediye başkanı oldu, ardından vekil seçildi.
28 Şubat sürecine giderken bu vekilin kasetlerinden bazı bölümler kesilerek televizyonlara servis edildi. Günlerce televizyonlarda gündem oldu. Bu vekil bu sözler bana ait demedi. "Bunlar montaj" dedi. "Televole türünden" yayınlar dedi. Yani herkesin bildiği konuşmalarını kabul etmedi. Sözlerimin ardındayım demedi. Fırsatını bulup yurtdışına kapağı attı. Ortalık duruluncaya kadar da gelmedi.
Yakın tarihe ait konferanslar veren bir başkası vardı. Bu konulara ait kitapları bile yayımlandı. Bu da vekil olanlardan ve vekilliği 28 Şubat sürecinde sona erenlerden. Bir yıl hapis cezasına çarptırıldı. Kısa bir süre hapis yattı. Şimdilerde müteahhitlik yaptığı söylenir.
İki dönem belediye başkanlığının ardından vekil seçilen bir başka siyasetçi de belediye başkanlığı döneminde hiç gündemden düşmedi. Her yaptığı açıklama bir kesim nezdinde tepki çekti. Bu da 28 Şubat sürecinde vekilliği düşürülenlerden. Hapis yatıp yapmadığını, halihazırda be iş yaptığını bilmiyorum. Bilinen bir şey var, sesi soluğu çıkmıyor.
Bu camiadan, aykırı çıkışlarıyla dikkat çeken, Meclise verdiği araştırma önergeleriyle tepki çeken, yurdun herbir yerinde konferanslar verip vekilliği düşürülen, ardından hapis cezası verilen, hapisten çıktıktan sonra hapse girerken düşüncelerinden ve savunduğu eserlerden eser kalmadığı, şimdilerde farklı bir hayat yaşayan bu kişi kendisini İsa Mesih olarak görüyor. Kendince İslam'ı bazı hükümlerini kaldırıyor.
İslamcı camiadan ön plana çıkan beş kişiyi örnek verdim. Kendisini İsa Mesih gören eski vekilin dışında doğru dürüst hapse girip pek bedel ödeyen olmadı. Sadece vekillikleri düşürülerek bir süre siyasi yasaklı oldular. Hepsi bu kadar.

Ayıptır Ayıp!

Son yıllarda görülmemiş birbiri ardına gelen ve 10 ilimizi vuran büyük bir afet günlerini yaşıyoruz.  Sayısı sekiz on binlerle ifade edilen çökmüş evlerden kimi sağ, kimi yaralı çıkarıldı, kiminin de ölmüş bedenine ulaşıldı. 9 Şubat itibariyle açıklanan resmi rakamlara göre 12.391 ölü, 62. 914 yaralı insanımız var. 

Depremde ilk yetmiş iki saatin önemli olduğu söylenir. Bu saat de 04.17 itibariyle dolmuş olacak. Şu an itibariyle göçükte ne kadar insanımızın olduğu belli değil. 

Eldeki imkanlar çerçevesinde hem devlet hem de millet nasıl kurtarabiliriz nasıl yardım ulaştırabiliriz, yaralıları nasıl tedavi ederiz üzerine yoğunlaşıp var gücüyle çalışma yaptığı gözlerden kaçmıyor. 

Şöyle yapılsaydı, binalar yıkılmazdı, böyle davranılsaydı, bu kadar insan ölmez, kurtarılırdı, organizede ihmal ve eksiklik vardı demeyeceğim. 

Üzerinde duracağım husus, bir millet kıyamet sahnelerinden bir sahne ile imtihan olurken sosyal medya üzerinden yayılan dezanformasyonlar, siyaset yapmalar, yapılan şovlar, depreme rağmen kutuplaşmalar, savunma refleksi ve suçlayıcı beyanlar gözlerden kaçmıyor. Cahili de böyle yapıyor, bileni de böyle, sorumlu statüde olanı da. 

Deprem olmuş, biri evinde "Oh oh, deprem olmuş. Çok insan öldü, ölecek üzerine oynuyor, bunu da videoya çekip paylaşıyor. Yani ölü cesedin üzerine oturup mutlu oluyor. Bu nasıl bir ruh hali demekten kendini alamıyorsun. 

Bu akşam Messenger aracılığıyla haberdar olduğum bir Tik Tok paylaşımına ne dersiniz? Bir dakikalık bu paylaşımı kısaca özetleyeyim. Bir belediye, depremi vuran şehirlerimizden bir şehre yardım kamyonları gönderiyor. Tüm milletin, STK'nın, devletin yaptığı da bu. Gelen yardım kamyonlarını gören ilin vekili, gördüğü kamyonlara isyan eder. "Ne işin var burada? Ne geziyon Türkiye'yi? Sen kendi şehrine bak. Def ol git buradan. Siz İngiliz uşağısınız. Buraya şov yapmaya geldiniz. Devlet burada" diyor. Derken de normal bir lisanla konuşmuyor. Siniri tavan yapmış ve vekil olmanın getirdiği statü ile ağzına geleni söylüyor ve bir cinnet hali yaşadığı hal ve hareketlerinden belli oluyor. Karşı taraf, biz yardım yapmaya geldik, biraz terbiyeli ol der demez, ağzından "terbiyesizler. Siz İngiliz uşaklarısınız" salvoları atarak bir sağa bir sola hareket ediyor. Kaç dönemdir vekil, vekil olarak kaç soru önergesi vermiş, özelliği nedir, Meclis kürsüsüne çıkıp bugüne kadar konuşma yapmış mı bilmiyorum. Bildiğim ilk defa gördüğüm.
 
Bu görüntü beni üzdü. Doğrusu yardım için gelenleri bu şekilde bir ayrımcılığa tabi tutması, babasının özel mülkü gibi onları kovması ve onlara İngiliz uşağı şeklinde ithamlarda bulunması ve onları şov yapmakla suçlaması idealimdeki vekil profiline yakıştıramadım. Çünkü gün suçlama, şov ve siyaset zamanı değil. Ki vekil, vekil seçildikten sonra sadece o ilin değil, Türkiye'nin vekili gibi bir sorumluluğu var. Tepki gösterdiği belediye şov yapmak için mi yardım getirdi bilmiyorum. Acaba vekilin kendisi de şov yapıyor olabilir mi? Bunun da niyetini bilmem ama görüntüsü şov yapıyorsunuz derken takındığı tavır da enkaz üstünde şov yapmaktan başka bir şey değildi. 

Ülkem adına üzüldüm gerçekten. Siyaset bizi ne hale getirmiş, nasıl kutuplaştırmış. Olmaz olsun böyle siyaset dedim kendi kendime. Ne ara bu kadar ayrıştık böyle? Halbuki bu milletin geçmişten gelen en güzel özelliği arada kavga ve husumet bile olsa, bir araya gelinir, kenetlenilir, acılar paylaşılır. Hatta bu tür acılar küskünleri barıştırmaya sebep olur çoğu zaman. 

8 Şubat 2023 Çarşamba

Güçlü Devlet ve Büyük Bir Millet miyiz?

"Biz büyük bir devletiz, güçlü bir milletiz" sözlerini bu toplumda çok söyleriz. Bunu devlet yetkililerinin ağzından da çok duyarız. Bu sözler de çok hoşumuza gider hatta gururumuzu okşar. Kimin hoşuna gitmez ki. 

Gerçekten güçlü büyük devlet, güçlü bir millet miyiz? Bir devlet, millet veya toplumun güçlü ve büyük olmasının ölçüsü nedir?
Ekonomisi kendi kendine yeten bir ülke miyiz?
Üreten bir toplum muyuz?
İhracatımız ithalatımızdan fazla mıdır?
Ekonomik kriz ülkemize hiç uğramıyor ve biz bundan etkilenmiyor muyuz?
Oturmuş bir sistemimiz var mı? Her şeyimiz yerli yerinde ve düzen içerisinde işliyor mu? 
Kanun, kural, mevzuata uyma yüzdemiz çok yüksek midir?
Deprem ülkesi olduğumuz bilinmesine rağmen depremlerde binalarımız yıkılmıyor mu? Binalarımız sapasağlam ayakta mı? Depremlerde insanımız ölmüyor mu?
Paramızın değeri ne durumda? Yabancı paralar paramız karşısında durmadan değer mi kaybediyor? Yani paramız çok mu kıymetli? 
Eğer böyle ise güçlü bir devletiz, büyük bir milletiz. 
Ekonomisi kendi kendine yeten bir ülke değilse, 
Yeterince üretmeyip hep tüketiyorsak, 
Çuğu ürünümüz ihraç ise, 
8-10 yılda bir kapımızı ekonomik kriz çalıyorsa, 
Oturmuş bir sistemimiz yoksa, kişiye bağlı olarak işleyiş değişiyorsa, 
Kanun ve kural tanımıyorsak, 
Her depremde binalarımız çöküyorsa ve her depremde binlerce insanımız enkaz altında kalıp ölüyorsa, 
Paramız döviz karşısında pul olmuşsa... 
Kusura bakmayın, ne güçlü devletiz ne de büyük milletiz. 
Durum bu iken hala güçlü devlet ve büyük millet türlüsü çağırıyorsak, ya kendimizi tanımıyoruz ya kendimizi olduğumuzdan farklı göstermeye çalışıyoruz. Bu da kendimizi kandırmak demektir ve biz gelişmekte olan bir ülke değiliz. Geri kalmış bir ülkeyiz. Bu şekil kendimizi farklı göstererek bir gün ilerleme durumumuz da söz konusu bile değil. 

Evet Efendimciler

Bu dünyada tehlikeli insan çoktur. Hepsi çeşit çeşittir ve say say bitmez. Mesela;

Yüze gülüp arkadan vuran, 

Sinsi, 

İçten pazarlıklı olan, 

Güce karşı boyun eğip güçlünün yanında yer alan, 

Dilsin şeytan olan, 

Kinci olan, 

Tevazu görünümlü kibirli olan, 

İnsanları laf cambazlığıyla büyüleyen,

Isıracak olduğu halde dişini göstermeyen, 

Algıları olgu olarak gösteren, 

Kendisini bulunmaz Hint kumaşı gören, 

Devlet görevi olmadığı halde ispiyonculuk, muhbirlik ve jurnalcilik yapan,

Göründüğü gibi olmayan, 

Senden ona, ondan sana laf getirip götüren, 

Ne olur, ne olmaz deyip hakkı ve gerçekleri söyleyemeyen, 

Aklını kullanmayıp başkasına kiralayan, hayata onun gözlüğünden bakan, 

Kendisini hiç geliştirmeyip ben hala aynı yerdeyim diye övünen,

Kişilik ve kimliğini başkalarının tarafgirliğini yaparak elde eden, 

Renk vermeyen vs. 

Bunların ötesinde bir tip var ki belki de en tehlikelisidir. Bunlar evet efendimciler. 

Bunlara onay makamı mı desek, yalaka mı desek, emir eri mi desek, her devrin adamı mı desek, ne desek bilmiyorum. 

Bunlar bir görüş, bir öneri getirmez, asla eleştiri ve tenkit yapmaz. Her devrin adamıdır. Çok uyumludur. Herkesle çok iyi çalışır. Hangi çeşmeden iyi su akacağını iyi bilir ve o çeşme başında biterler. Burunları iyi koku alır. Hiç birinci adam olmazlar. Daima ikinci adam olurlar. Görevleri daima alkıştır, şakşakçılıktır. Efendilerine asla saygısızlık etmezler. Etrafında pervane gibi dönerler.

Haliyle alkış ve şakşakçılıktan, evet efendimden başka bir şey görmediği için efendileri kendisine hiç çekidüzen vermez. Bu durumda bu evet efendimciler en büyük kötülüğü aslında efendilerine yapmış oluyorlar.

7 Şubat 2023 Salı

İzansız Paylaşımlar

Devletiyle milletiyle, on ilimizi vuran bu büyük depremin altından nasıl kalkabiliriz üzerine çaba gösterirken sosyal medyada dolaşımda olan iki paylaşım dikkatimi çekti. Çok garipsemedim.
Çünkü ne zaman bir doğal afet olsa referansı din veya malzemesi din olan bazı zevat, bir el tarafından servis edilen bazı rivayetlere bel bağlar. Bu rivayetlere de gönülden inanıyor olmalılar ki tam depremin ortasında, milletin can pazarı yaşadığı bir ortamda bu rivayetlerle mesaj vermeye kalkıyorlar. Bu rivatler doğru mu, herkes can derdinde endişeli bekleyiş ve koşuşturmada iken bu rivayetlerin zamanlaması doğru mu, bu tür rivayetlerin bilimselliği nedir gibi bir düşünceye ihtiyaç hissetmezler. 

Acınası bu zevata deprem nasıl olur, niçin olur, nerede olur, niye olur üzerine dersler vermek gerekir diyeceğim ama bu tiplerin yeni bilgiye açık olduklarını sanmıyorum. Çünkü kendisi öğretmeye çalışan, kendisinin buna ihtiyacı olduğunu bilmez. 

Bu tür paylaşımları yapanlara şunu söylemek isterim ki depremler bir doğa olayıdır. Tıpkı sis, sel, kar, yağmur, rüzgar gibi. Allah bu doğa olaylarını ceza olarak göndermez. Şunlar zinayı ve zulmü artırsın, günahları açıkça işlesin de ben onlara gününü göstereyim demez. Ayrıca depremler müminler için rahmet, kafirler için azap değildir. Bu depremlerle dünya rektifiye oluyor. Belki bu depremlerle eskiyen dünya yenileniyor. 

Hasılı, çağı okuyamayan, zamanın ruhunu uygun hareket etmeyen, insan psikolojisini göz önünde bulundurmayan, neyi, ne zaman, hangi ortamda, nasıl ifade edeceğini gözetemeyen bu tiplerin, referans aldıkları dine zarar vermekten başka bir faydaları olmaz. Ayrıca akıl ve mantık süzgecinden geçirmeden, bu rivayet Kur'an'a uyar mı demeden, her duyduklarını ve her okuduklarını paylaşmaları kendilerine günah olarak yeter de artar bile. 

Böyle tepki çeken, gülünç duruma düşen; dinde, halkta, bilimde karşılığı olmayan, sebep ve sonuç ilişkisi diyebileceğimiz sünnetullaha uygun olmayan paylaşım yapacaklarına, böyle zamanlarda "Camimiz depremzedelere açık" deseler, -ki haklarını yemeyelim, böyle diyenler var- ellerinden geliyorsa yardım toplamaya öncülük etseler, -ki yapanlar var- işe yarayacağına inanıyorsa, gönüllü olarak arama ve kurtarma ekibine katılsalar ya sa "Sağlam bina yapalım" deseler, hiçbir şey yapamıyorlarsa, taziyede bulunsalar, dua etseler, halkı yardıma çağırsalar, kan vermeye gitseler daha iyi olmaz mı? Hiçbir şey yapamıyorlarsa, sussalar ve paylaşım yapmasalar olmaz mı? 

Hiç kusura bakmasınlar, ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar, bu paylaşımlarıyla yaralı parmağa işemedikleri gibi insanları ancak dinden soğuturlar. 

Bu tiplerin yaptıkları sadece bu depremle ilgili paylaşımdan ibaret değil. 99 depreminde de 7.4 şiddetindeki depremle ilgili yedinci sürenin 4.ayetini paylaşmışlardı. İzmir'de deprem olur, bilmem ne İzmir derler. Yağmur ve kar yağmaz, yağmur ve karın niçin yağmadığına dair bir müftünün ağzından paylaşım yaparlar. Güya yaşlı bir kadının çatısı akıyormuş da kadın dua ettiği için yağmur yağmamış. Ne zamanki kadının çatısı tamir edilince yağmur birden inmiş. 

Sonuç olarak bu tür paylaşımlar deprem bölgesinde depremin her türlü zorluğuyla cebelleşen insanları yaralar. Üstelik zina, zulüm ve aleni günahın artmasıyla deprem gelir derken halihazırda deprem olan bölgelerin kahir ekseriyeti, milliyetçi, muhafazakar ve İslami hassasiyeti yüksek insanların yaşadığı bölgeler. Sormazlar mı adama. Bu günahkar bu bölgelerde var da diğer bölgelerde yok mu? Tamam, olup bitenlerden payımızı alalım. Kendimizi bazı şeylerden dolayı sorgulayalım. Ben şunları yaptım, başıma bunlar geldi diyelim ama bir afeti tüm bölge halkını kapsayacak şekilde suçlamayalım. 

Hasılı dam başına saksağan, vur beline kazmayı türünden paylaşımlar sadece çapımızı ve kapasitemizi gösterir. Yapmayın, etmeyin. Din bu değildir, insanlık hiç değildir. Ayıptır, günahtır, vebaldir. İnsaf yahu. Siz hayatı böyle mi okuyorsunuz? Susun da alim sansınlar ki cehaletiniz ortaya çıkmasın. 

Hesabı Zor Olacaklar

Son yılların en büyük ve çok geniş bir alana yayılmış bir depremle karşı karşıyayız. Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Adana, Osmaniye, Diyarbakır, Hatay depremi ağır geçiren illerimiz. 10 il dile kolay. Tüm illerimize oranı 12'de 1'dir. Yani her 12 ilimizden biri deprem halini yaşıyor.

Depremin kendisi bir afet, Depremin büyüklüğü ve yıkıcılığı bir afet, Depremin dondurucu soğukta meydana gelmesi bir afet, Depremin bu kadar geniş bir alanı vurması bir başka afet. 

Depremin olduğu andan itibaren devlet tüm imkanları seferber etti. Dünyadan yardım ekipleri geldi. Belediyeler koştu. STK'ler yardım ulaştırmaya çalışıyor.

Tüm seferberlik ve organizeye rağmen sosyal medyadan yükselen seslere bakılırsa, deprem bölgesinde durum feci. Sağ kurtulanlar gıda, giyecek, sığınacak bir yer ve kendilerine ulaşacak bir yardım eli bekliyor. Aynı zamanda enkaz altında kurtarılmayı bekleyenlerin kurtarılmasını istiyor. Depremi vuran bir iki il dışında durum bu. Buradan anlaşılıyor ki tüm imkanların ve insan gücünün seferber edilmesi yeterli gelmedi. Organizede, sevk ve idarede sorun var mı, bazı illere diğer illere göre öncelik verildi mi bilmiyorum ama elimizde ne kadar imkan olursa olsun, bu kadar geniş bir alana aynı anda yardım elinin ulaştırılması, enkazdakilerin aynı anda kurtarılması mümkün değil.

Bu demektir ki depremzede insanlarımız bir başlarına kaldı. Üşüyecekler, aç ve susuz kalacaklar, enkaz altında kalıp kurtarılmadığı için kimi nefessizlikten kimi de donarak ölecek. Bunun sonucunda kimi bize ulaşılamadı, bir başına kaldık diyerek gönül koyacak kimi de ilk kurtarılan ve ulaşılan olduğu için minnet duyacak.

Hasılı zor ve büyük bir imtihanla karşı karşıyayız. Bu kadar büyük bir afet karşısında hepimiz aciz kaldık. Maalesef elimizden bir şey gelmedi. Allah depremzedelere yardım etsin, beterinden saklasın. 

Bir taraftan depremle uğraşırken bu hale gelmemize sebep olanlara ve bu görüntülerde imzası bulunanlara bu vesileyle birkaç sözümüz olsun. Bilsinler ki sözüm olanlar bu sorumluluklarının hesabını zor vereceklerdir. Bunlar,

Çürük çarık bina yapanlar,

Bu binaları inşaat halindeyken düzgün bir şekilde denetlemeyen yetkililer,

Bu tür binaların yapılmasına göz yuman belediye yetkilileri,

Binanın sağlamlık testi yapılmadan her seçim öncesi imar barışı çıkaran gelmiş geçmiş hükümetler,

Deprem ülkesi olmamız bilinmesine, bu konuda bilinçlendirilmemize ve deprem uzmanlarının deprem geliyor diye bas bas bağırmasına rağmen kulak tıkayan ve radikal tedbir almayan ve binaları dönüştürmeyen yetkililer...

6 Şubat 2023 Pazartesi

Seri Katillerimizi Tanıyor muyuz?

"Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir. Yine bir insanı yaşatmak bütün insanlığı yaşatmak gibidir." sözü Rabbimizin sözüdür.

Öldürmek yerine insana nefes olmak, ona can vermek kadar güzel bir şey yok.

Yaşatmak varken öldürmek büyük günahlardandır. Bu açıdan Allah'ın verdiği canı ancak Allah alır.

İnsanın bile bile birini öldürmesi cinayettir. Bu cinayeti işleyene cani ve katil diyoruz.

İslam'da bu suçu işleyenin cezası kısastır. Yani karşılığında onun da öldürülmesidir.

İslam'ın koyduğu bu ceza adaletin tam gereğidir. Birinin nefesini kesenin nefesi kesilir.

TCK'de katilin cezası müebbettir. Bu ceza adilane değildir. Çünkü öldürdüğü artık nefes alamaz iken katil dört duvar arasında da olsa nefes almaya devam ediyor. 

Taammüden öldürmenin çeşitleri var. Aşırı hızdan ve kural hatasından trafikte bir başkasının ölümüne sebebiyet vermek de bir nevi taammüden öldürmektir. 

Bir diğer cinayet çeşidi de birden fazla kişinin ölümüne sebebiyet vermek veya öldürmek. Bu  tiplere seri katil demek lazım. Canlı bombaları, terör saldırılarını, bir yere bomba atmayı ve koymayı bu kategoriye koyabiliriz. 

Cinayetler çeşit çeşittir. Bunların üzerinde durmayacağım. Birden fazla cana kıyma yönüyle bir cinayeti örnekle ele alacağım. Depremde yıkılan binanın enkazında can verenlerin katillerini seri katil olarak görüyorum. Çünkü enkaz binlerce cana mezar oluyor, üstelik bu öldürme şekli hunharca. Gerçi tüm ölümler hunharcadır. Çünkü her ölümde merhametsizlik var, gaddarlık var.

Depremlerin seri katilleri kimlerdir? 

İster 99 ister 2007 deprem yönetmeliği öncesi veya sonrası olsun, sağlam bina yapmayan müteahhitler seri katildir. Çünkü bunlar, üç kuruş ucuza mal edip yüksek kazanç elde etme amacıyla, malzemeden çalmışlar ve yaptıkları binalar onlarca kişiye mezar olmuştur.

En ufak bir sallantıda çöken bu binaların içinde, kiminin kafasına kolon düşmüştür kiminin kafasına duvar yıkılmıştır. Kimi nefessiz kalarak molozların içinde imdat çığlıklarıyla can vermiştir. Kimi açlıktan kimi de susuzluktan... Çoğu vakit tüm ailenin ölümüne sebebiyet vermiştir yaptıkları bu çürük binalar. 

Seri katil sadece müteahhitler mi? Adam gibi denetim görevini yapmayan, kağıt üstünde tamam diyen denetmenler de seri katildir. 

Çürük binalara sağlam raporu verenler de seri katildir.

Anlatmak istediğim, şartlara ve kurallara uygun olmayan binanın her aşamasında bir şekil dahli olanlar seri katildir:

Görmeyenler, görmezden gelenler, sağlamdır raporuna imza atanlar, aracı ve alet olanlar seri katildir nazarımda. 

Yaptığı binaların altında binlerce kişi can verdiği halde bunlara doğru dürüst ceza vermeyenler de seri katildir.

Hasılı nerede bir deprem olmuş ve bu depremde meydana gelen çöküntülerden dolayı onlarca kişinin ölümüne sebebiyet verenler seri katillikte birbirlerinin ortaklarıdır. Çünkü bunlar birbirlerini koruyup kolladılar. Yani burada organize ve planlı bir cinayet söz konusu. 

Allah bildiği gibi yapsın bunları. Öbür dünyada da bu seri cinayet ve seri cinayete ortak olmalarından dolayı da en ağır cezayı alsınlar. Bu dünyadaki cezaları da bir çürük binanın altında can vermek olsun.