14 Aralık 2022 Çarşamba

Söylem ve Eylem Birlikteliği*

Fikri ve zikri ne olursa olsun, bu ülkenin en büyük problemi söz ve eylem çelişkisi yaşamamızdır. İçimizde söylem ve eylem birliği olan insanımızın bir elin parmakları kadardır. "Ele verir talkını, kendi yutar salkımı", "Dediğini yap, gittiği yoldan gitme" sözleri de özü sözü bir olmayan yani söz ve eylem birlikteliği olmayan hocalar için söylenir. Hoca dedimse dini, diyaneti, ayeti, hadisi bilen hocalar kastediliyor. Evet, toplumun birçok kesiminde olduğu gibi hocaların çoğunda da söz ve eylem çelişkisi başlıca sorunumuzdur. Buna hoca değilse de dini hassasiyeti olan ve İslam'ı referans alan kişileri de eklemek lazım. 

Başkasının söz ve eylem çelişkisi tasvip edilmese de hocaların ve dini hassasiyeti olanların bu çelişkiyi yaşaması daha fazla dikkat çeker. Dini hassasiyeti olmayan kişiler dahi hocaların ve dini referans alanların söz ve eylem birliği yaşamasını ister. Bu çelişkiyi yaşayan hocaları görünce, "Adı üzerinde hoca. Bir de hoca olacak. Oturur kalkar, Allah der, peygamber der. Hoca böyle yaparsa başkası neler yapmaz. Hoca dediğin adaletten ayrılmayacak, etrafına güven verecek, emanete hıyanet etmeyecek, ayrıştırıcı değil, toparlayıcı ve arabulucu olacak, sonucu ne olursa olsun, asla doğrudan ayrılmayacak, siyasete angaje olmayacak, kimsenin güdümüne girmeyecek, yaşantısıyla örnek olacak..." gibi sözleri söyler mi söyler.

Doğruluk, dürüstlük, hak ve adalet gibi değerler sadece hoca ve dini hassasiyetleri olanları bağlamaz. Çünkü hepimizde olması gereken hasletlerdir. Ama toplumun hocalardan ve ağzından ayet ve hadisi bırakmayanlardan bu konularda daha fazla hassasiyet beklemesi kadar doğal bir şey olamaz. Çünkü bilen birinin, ben bu işin mürekkebini yaladım diyenin ve kitabi konuşanın sorumluluğu öbürlerinden daha fazladır. Bu konuda "Niçin yapamayacağınız şeyleri söylersiniz" ayetini hocalar daha iyi bilir. Aynı zamanda dediğiyle yaptığı örtüşmeyenleri Kur'an'ın kitap yüklü merkebe benzettiğini de bilirler.

Konuyu biraz daha genelleyeyim. Müslüman olmayanların Müslümanlardan bekledikleri, yaşantılarıyla herkese örnek olmalarıdır. Yani dinlerinin gereklerini yapmalarıdır. Bence Müslümanların kahir ekseriyetinin en büyük problemi de budur. Hz. Muhammed'in bizzat rakibi müşrikler tarafından verilen emin sıfatını örnek alabilmiş olsak, inanın dünyada Müslüman olmayan kalmaz. Müslüman olmasalar bile onlar güvenilir kişi demek suretiyle bir hakkı teslim ederler. Böyle bir durumda yani güvenilir olma vasfına haiz olmamız dolayısıyla İslam'ı anlatmak, tebliğ ve irşat görevinde bulunmak için söze de gerek kalmaz. Gören, şekil A da göründüğü gibi der.

Göründüğümüz gibi olamadığımız için Müslümanlar her geçen gün irtifa kaybetmekte ve güven bunalımı yaşamaktadır. Bizi gören onlar Müslümansa ben Müslüman değilim deme noktasına gelebiliyor. Bununla kalsa iyi her geçen gün dine mesafe koyan insanımızın sayısı çoğalıyor. Önce deist sonra ateiste kadar gidebiliyor. Katılır veya katılamazsınız, dini hassasiyeti olan insanların iktidarı ve din adına çalışan bazı grupların gerçek yüzünün ortaya çıkması dine lakaytlığın ve mesafenin en önemli sebeplerindendir.

Ne demek istediğim daha iyi anlaşılsın diye biri 1990’lı diğeri de 2020-2021 yılında yapılmış bir araştırma sonucuna da yer vermek istiyorum. Soru şu: Karı koca olarak aniden il dışına çıkmanız gerekiyor. Aşağıdaki meslek gruplarından hangisine çocuklarınızı bırakırsınız? 90’lı yıllarda bu soruya ilk sırada din görevlilerine cevabı verilirken, 2020-2021 yıllarında ise verilen cevapların içerisinde ilk on sırada din görevlileri sınıfı ve dini çağrıştıran bir meslek grubu da yer almıyor. Acı olan ve üzerinde kafa yormamız gereken de bu araştırma sonucu bence. Aynı soruya iki farklı cevabın verilmesinde, 90’lı yıllarda dindar ve mütedeyyin insanların iktidarından söz etmek mümkün değil. Bürokraside de dini referans kabul edenlerin sayısı fazla değil. 2000’li yıllardan sonra dini referans alanların iktidarını ve bürokraside bu hassasiyette olanların ağırlıkta olduğunu hiçbirimiz inkar edemeyiz. Sonucun farklı çıkmasını ben, 90’lı yıllarda Müslümanların makam, mevki ve imkanlarla sınanmayan test edilmemiş dürüstler olarak görüldüğünü, şimdilerde ise test edilmemiş dürüstlerin denendiği bir dönemi yaşadığımız ve bu denemeyi kaybettiğimiz anlamını çıkarıyorum.

Sonuç olarak bu konuda kim, ne derse desin, söz ve eylem birlikteliği dini referans alanlar için önemli. Buna dikkat etmezsek her geçen gün itibar kaybetmeye devam ederiz.

*19 Aralık 2022 günü Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Uydum Kalabalığa! *

Bir elin tetiklemesiyle, üç harflilere karşı bir boykot bir kızgınlık bir tepki vardı. Hikmeti nedir bilmiyorum, bıçak gibi kesildi. Saman alevi gibi birden söndü. Bu nasıl bir güçtür, ne iştir anlamadım. Biri kalkıp senin kalemini kırdım dedi. Yaşa, var ol, haklısın, arkandayız, sana destek oluyoruz. Zira yılanın başı bunlardır diyen hatırı sayılır bir kalabalık bu boykota katıldı. Katılmakla kalmayıp sosyal medyada paylaşımlar yaparak sürece hararetle destek verdi.

Anlamadığım, bu boykot başlamasıyla bitmesi bir oldu. Boykot sona ersin etmeye de biraz çabuk bitmedi mi? Boykota katılan ve destek verenlerden olmadım ama tasası ban düştü. Merak bu ya...

Fiyat yükseltenlerin bu üç harfliler olmadığı mı anlaşıldı?

Hedef gösterene, adı geçen üç harfliler bir yanlış anlaşılma oldu deyip anlaşmaya mı vardı? 

Üç harflilerin pastasından pay alamayan bazı gazeteler reklam mı aldı? Eğer böyleyse hepsi bu kadar mıydı? Biraz ucuza gitmedi mi? Tüm mesele bir yorgan kavgası mıydı? Yorganı kim ya da kimler aldı? Yorgan yünden mi idi yoksa elyaf ya da pamuktan mıydı? 

Yoksa olup biten gündem saptırmak için taraflar arasındaki bu kavga bir kayıkçı kavgası mıydı? 

Acaba üç harfliler, boykotçular haklı. Biz de enflasyon bahanesiyle fahiş fiyat yapmıştık. Şu fiyatları makul seviyeye en azından Tarım Kredi Kooperatiflerindeki fiyatlara çekelim. Biz ettik, siz etmeyin, aha yeni  fiyatlarımız mı dedi? 

Zabıta, başkan ve kolluk kuvvetlerinin denetimleri fayda verip üç harfliler insafa mı geldi? 

Fiyatlar normale indirilmediyse boykottan niçin vazgeçildi? Boşu boşuna boykot yapılmış olmadı mı?

Bu üç harflilerin FETÖ bağlantısı araştırıldı. Pirüpak oldukları mı anlaşıldı? Adamlar da masummuş, boşu boşuna günahlarını aldık mı dendi? 

Bir insaf sahibi başka işiniz yok mu? Koca koca adamlarsınız, bırakın şu kavgayı. Dostu üzüyor, düşmanı sevindiriyorsunuz mu dedi?

Taraflar bir gecede hidayete mi erdi? 

Taraflar arasında bir anlaşma söz konusu olduysa, sosyal medyada boykota katılanların bu anlaşmadan nasıl haberi oldu da paylaşımlardan vazgeçtiler? 

Tüm bu olup biten ve komediyi andıran boykot sürecine, balıklama atlayan uydum kalabalığa taifesi; kandırıldık, kumpasa geldik, oyuna geldik mi dedi acaba? Yoksa pişman değilim, bugün olsa yine yaparım mı diyorlar? 

Acaba, altı yaş olayı dolayısıyla gündem mi değişti? Muhterem uydum kalabalığı, şimdilerde daha önemli bir gündem dolayısıyla bu boykota ve paylaşımlara ara mı verdi? Bu insanlar ne oluyor bize? Bize dayatılan gündeme ne oluyor, bu olayın perde gerisi nedir, birileri kalkın ey millet, memleket elden gidiyor dedi. Biz de aslı var sandık. Biz kalktık, onlar oturdu. Bir daha tövbe. Babam da olsa kimsenin dolduruşuna gelmem şeklinde bir özeleştiriye varlar mı? 

Acaba bu gündem saptırma reklam olsun, zira reklamın kötüsü olmaz. Altı yaş, altıyı daha doğrusu altılı masayı belleklere bu vesileyle yerleştirir düşüncesiyle altılı zevatın işi olmasın. 

Acaba şu boykottan kurtulalım diyerek altı yaş iddiasını üç harfliler icat etmiş olmasın? Biliyorsunuz cin taifesi bizim yapamadığımız çoğu şeyleri yapabiliyor. 

Acaba bu üç harfliler boykotu, dış güçlerin içimize saldığı yeni bir fitne olmasın? 

Bu süreç yaşanması gerekiyordu. Geçti gitti. Tarihin çöplüğünde yerini alsın. Deşeleyen kedi köpektir mi diyorsunuz? 

Acaba şu altı yaş olayı sona erdikten sonra üç harfliler yeniden günah keçisi olmaya pardon boykot kaldığı yerden devam edecek mi? 

Gördüğünüz gibi benim niyet okumam uzar gider. Bu konuda ciltli kitaplar bile yazdırır benim bu vesveseli halim. Belki de boykotun sona ermesi benim bu zanlarımdan hiçbiri değil. Ne edersiniz ki ben buyum. Bir türlü olumlu düşünemiyorum. 

Aman neyse ne? Siz benim gibi olmayın. Elinizi yormayın. Kafanızı hiç. Gözünüzü asla. Beynimizi şeytanın vesvesiyle meşgul etmeyin. En iyisi yarın ne yapacağınızın haberini bekleyin. Onlar düşünsün, siz uygulayın. Uygularken niyet etmeyi de unutmayın: Buyurun, uydum hazır olan kalabalığa. Zira yalnızlara oynamak, değerli yalnızlığı tercih etmek akıl karı değildir, kurt kapar. 

* 16 Aralık 2022 günü Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

13 Aralık 2022 Salı

En Büyük Kötülük

Saçımızı süpürge etmek, bir dediklerini iki etmemek; el bebek, gül bebek büyütmek, ellerini sıcak sudan soğuk suya değdirmemek, yaşına uygun sorumluluk vermemek, nazlı büyütmek, uçan kuştan korumak, ben çektim, onlar çekmeyecek demek, kısaca aşırı korumacılık, çocuklarımıza yaptığımız en büyük kötülüktür. Büyüyüp anne baba olsalar dahi sırtımızdan inmezler.

Toplumsal infiale sebebiyet verecek bir olayla ilgili iddialar ortaya çıkar çıkmaz, iddiaların gerçek olup olmadığı ortaya çıkmadan "bunlar zaten böyledir" deyip saldırıya geçmek, aynı şekilde "bunlar böyle değildir" deyip savunmaya geçmek, gerçeğin ortaya çıkmasının önündeki en büyük engeldir. Çünkü saldırgan ve savunmacı ekibin amacı gerçeği karartmaktır. 

Toplumun herhangi bir kesiminde tepki çeken ve derin yaralar açan bir olay vuku bulduğunda, suçun kişiselliği geri plana itilerek "bunların hepsi böyledir" toptancılığına girişmek, gerçeğin ortaya çıkmasından ziyade o kesim üzerinde algı oluşturmaya yöneliktir. İftiradan farklı değildir.

Bir kesimde, birilerinin ahlaka mugayir bir davranışı yaptığı iddiası, basının gündemine düşer düşmez, suçu ispatlanıncaya kadar kişiler masumdur karinesi bir tarafa bırakılarak hakim ve savcı rolünü üstlenmek, kamuoyu ve gündem oluşturmaya veya gündem saptırmaya, yargısız infaz yapmaya, karalamaya, oy devşirmeye, dürüstlük abidesi kesilmeye yönelik davranışlardır. Hakkaniyete sığmaz. Birileri kavgasını bu şekilde başkası üzerinden yürütür. Bunlar toplumu bölmeye ve kutuplaştırmaya yönelik davranışlardır. Aynı şekilde iddia aşamasında iken bekleyip görelim demeden, ölümüne savunmaya geçip avukat rolünü üstlenmek de aynı amaca hizmet eder.

Bir kesimde işlenmiş edebe mugayir bir eylemi, başkasının daha önce yaptıklarıyla savunmaya kalkmak yani bu konuda siz de çok temiz değilsiniz demeye getirmek, tencere dibin kara, seninki benden kara mantığından ve suç bastırma psikolojisinden başka bir şey değildir.

Bir kesimin içinde yapılan nahoş bir hareket eleştirilmeye kalkıldığında "Yok böyle bir şey. Bu düpedüz bir iftiradır. İslam ve Müslümanlara yapılmış bir saldırıdır" anlayışı, sağlıklı bir anlayış değildir. Halbuki böyle yapılacağına, "Bu kişi şayet bu nahoş harekete imza atmışsa, bunu yargıya ilk önce biz teslim edeceğiz. Şimdiden harekete geçiyor ve yargılanması için savcılığa suç duyurusunda bulunuyoruz" demek o kesimi korumaya, temize çıkarmaya yönelik bir davranıştır. Takdir görür. Bu vesileyle bir kişinin yaptığı eylem tüm camiaya mal edilmez. Suçu olan cezasını çeker. O camia da temize çıkmış olur.

Başkasında gördüğü nahoş bir hareketi, bir kesimin bizde asla olmaz demesi çok iddialı bir sözdür ve boyundan büyük laf etmektir. Çünkü insanın ve toplulukların olduğu yerde her kesim içinde her türlü insan olur. Tıpkı sağlam meyvenin içerisinde çürüklerinin olduğu gibi. 

Suç işlediği tespit edilen birini başkasına yedirmeyeceğiz düşüncesiyle savunmak, o kişinin şımarmasına yol açar. Bu suçuma rağmen koskoca camiam benim arkamda düşüncesine kapılmasına sebebiyet verir ve o kimse yaptıklarıyla yüzleşmez.

Çocuk yaşta evlilik yapanlar, yaptıkları bu evliliği dinden aldığı referansla yapmazlar. Örfi bir durumdur. Burada kişilerin yaptığı, yaptıkları bu işe dinden kılıf bulmaktır. Zaten ararlarsa yorumlarla kendilerine dinden bir çıkış bulabilirler. Bu şekil çocuk evliliği yapanlara birileri, bunlar referansını dinden alıyor, dinin gereğini yapıyorlar dedirtmek istemiyorsak, gelenek fıkhında Arap örfünden etkilenmek suretiyle cevaz verilen çocuk evliliklerinin, günümüz fıkhında geçerli olmadığı fetvasını vermek gerekir. Değilse, birilerinin ağzını büzemezsin. Efendim, alimlerin verdiği fetvalara dokunulamaz. Biz kimiz ki demek ve fetva kitaplarının içinden demode olmuş fetvaları ayıklamamak dine yapılan en büyük kötülüktür.

12 Aralık 2022 Pazartesi

Başıboş Köpekler *

Şehirlerimizde yüksek katlı binalar arasında yeşil alanlara ihtiyaç var. Belediyeler imkanlar dahilinde insanımızın nefes alabileceği yeşil alanları yapmaya çalışıyor. Eski stadyumun yeri de Millet Bahçesi adı altında yeşil alan olarak kazandırıldı. Bu alanın alabildiğine yeşil alan olmasını; küçük bir büfe, küçük bir mescit ve WC dışında ayrıca binalara yer verilmese daha iyi olurmuş ama yetkililerimiz böyle uygun görmüş.

Daha açılışı yapılmasa da burası göze ve gönle hitap ediyor. Yürüyüş parkurundan, oturma yerlerine kadar her şey düşünülmüş. Şimdiden birilerinin uğrak yeri olmuş bu bahçe, açılışı yapıldıktan sonra insanların hoşça vakit geçirebileceği yerlerden biri olacağa benziyor. 

*

Bir akşam ne tarafa yürüyeyim derken Anıt-Zafer-Kültür Park güzergahını kafamda çizdim. Tam Millet Bahçesinin önünden geçerken yürüyüş parkuru dikkatimi çekti. Şurada yanı başındayım. Niçin uzaklara gidiyorsun? Niye beni tercih etmiyorsun şeklinde serzenişte bulunduğunu düşündüm. Niye olmasın dedim. Bir yerde yürüme alanı olur da ben orada yürümem mi? Girişte önüme güvenlik geldi. Girebilir miyim dedim. Tabi dedi. Köpekler var mı içeride dedim. Evet dedi. Bir şey yapar mı dedim. Bize bir şey yapmadılar dedi. Bundan cesaret alarak o akşam yürüyüşümü Millet Bahçesinde yaptım. 900 adım saydım parkurun uzunluğunu. Birçok yürüyüş parkuruna göre uzundu ama daha uzun olabilirdi. En azından alanın dört bir tarafına yürüyüş parkuru planlanabilirdi.

*

İşe gitmek için Millet Bahçesinin önü benim güzergahım. Güneşin doğuşunun 8'e yaklaştığı bugünlerde, sabahın karanlığında yollara düşüyorum. Vaktin erken olması, havanın karanlık olması çok da önemli değil benim için. Feridiye Karakolunu geçip Millet Bahçesine doğru giderken içimi bir korku kaplıyor. Acaba yine köpekler var mı diye düşünüyorum. Bugüne kadar sağ olsunlar, dördü-beşi birden hep beni karşıladılar kaldırımın üzerinde. Kah tek tük geçen araçlara koşup havlıyorlar kah yayalara. Sağlı-sollu dinelmiş köpeklerin arasından geçiyorum ama gelin onu bana sorun. Dilim durmadan Ayetel Kürsüyü okuyor, ayaklarımın bağı çözülüyor. Köpek dönüp hav deyiverse yıkılacağım. Şaka falan yapmıyorum, o kadar da değil demeyin. Köpek bir şey yapmaz, belediye bunları kısırlaştırıyor demeyin. Köpek bu. Dişleri var en azından. Paçamdan tuttu mu, dişlerini saat gibi geçiriverir. Sonra da kuduz aşısı yaptırmak için hastanenin yolunu tutmam lazım.

Akşama doğru da güneşin batmasına doğru yolun karşısına geçiyor bu köpekler. Kaldırımın üzerine sere serpe uzanıp yatıyorlar. Karşı kaldırım yaya trafiği yönünden yoğun. Tam geçeceğin yere akşam uykusuna yatmış oluyorlar. Kimi aldırmadan geçip giderken kimi de yola inerek yoluna devam ediyor.

Başıboş köpekler sadece Anıt-Millet Bahçesi bölgesinde mi bulunuyor? Şehrin her yerinde bu şekilde kümelenmiş köpeklere rastlamak mümkün. Öyle zannediyorum, köpekler yiyecek bulabilecekleri yerlere kapağı atıyorlar. Geçen gün yine Millet Bahçesinin önünden geçerken bir hanımefendinin büyükçe poşetin içinde getirdiği kemikleri köpeklere pay ettiğini gördüm. 

Burada anlatmak istediğim, 2021 Aralığında 17 maddelik genelgeye rağmen şehrin merkezinde cirit atan bu başıboş köpekleri ne yapacağız? Alınan onca tedbire rağmen hiç beklemediğimiz yerde karşımıza çıkıyorlar. Bu köpekler zararsız olabilir, insanlara saldırmayabilir ama köpek bunlar. Benim gibi çoğu büyükler bile bu köpeklerden ve havlamasından korkuyorsa, sabah erken saatte okulun yolunu tutan küçük çocukların korkmaması mümkün mü? Hiçbir şey yapamıyorsak bile Millet Bahçesi gibi şehrin göbeğinde bu köpeklerin kümelenmemesi için yetkililerimizden tedbir almasını bekliyoruz.

* 26 Aralık 2022 günü Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

11 Aralık 2022 Pazar

Başarmanın Sırrı

Gel oğlum, sana hiç yenilmemenin yollarını anlatayım. Uygularsan sırtın hiç yere gelmez. 
Ağzın iyi laf yapsın. 
Demagojiyi hiç elden bırakma. 
Rakiplerini önemse. Fakat bunu belli etme. Onlara hep tepeden bak. Onları hep belden aşağı vur. Daima savunmada kalsınlar. 
Gündemi hep sen belirle. 
Bir dediğin diğer dediğini tutmasın ama bunu bir futbolcunun top çevirmesi gibi yap. Sonra da ben dün ne idiysem, bugün de oyum. Hatta benim kitabımda geri adım atmak yoktur de. 
Etrafında seni uçan kuştan koruyacak, bir işaretinle karşı tarafı bombardımana tutacak beslemeler koy. Onları iyi besle. Yemlendikleri sürece senin kılıcını sallarlar. 
Herkese anladığı dilden konuş. Raconu daima sen kes. Hakaret et. Adına da tespit de. 
Önce bol sayıda dost edin. Düşmanların bu dostlarınla oluşturduğun kardeşliğe gıpta etsinler. Onlarla dostluğunu sözünün üzerine söz söylemedikleri müddetçe devam ettir. Baktın, bu konuda sana ihanet edeceklerse, onları tek tek harca. Yerlerini muti ve söz dinleyenlerle doldur. Onlar senin her sözünde bir hikmet arasınlar. Beraber çalışacağın kimseler ne kadar iyi ve yetenekli olurlarsa olsunlar, seni geçemeyecek kişilerden oluştur. Gören, bir o var, öbürleri boş desin. 
Dostluğun da ileri seviyede olsun, düşmanlığın da. Hep ileri uçlarda oyna ve tehlikeli sularda yüz. Ama hep zarar başkasına gelsin. 
Hiçbir suçu hiçbir şekilde üzerine alma. Hep başkasını hedef göster. Bunu da seni destekleyenlere anlattın mı keyfine diyecek olmaz. Bir müddet  sonra söylediklerine sen de inanırsın. Yeter ki sana şeksiz şüphesiz inanacak bir topluluk olsun. 
Hep sen konuş. Başkasının konuşmasına fırsat verme. 
Dini, dini söylemi, hamaset ve sloganı, ayet ve hadisi dilinden hiç düşürme. Özellikle işler tersine gitmeye başladığında dinle yat, dinle kalk. Çünkü din bu toplumda hep geçer akçedir. Dini söylemlerle karşında kimse ayakta duramaz. 
Hep şaşırtacak çelişkili işlere imza at. Asla başkası ne der deme. Merak etme, etrafında kanıksamış inananların olduğu müddetçe öl de ölürler, vur de, vururlar. Seni asla sorgulamazlar. Yeter ki her şeyiyle seni kanıksamış sevenlerin olsun. Ekmeğini alsan seslerini çıkarmazlar. Yeter ki her başarısızlığa bir kılıf ve mazeret bul. 
Rakip ve düşmanlarına yüzüne bakamayacağın her şeyi söyle. Bunu uzun süre devam ettir. Sonra menfaatin bu rakip ve düşmanlarla olacaksa, ben onun yüzüne bakamam deme. Hiçbir şey yokmuş gibi bir araya gel. Çünkü sende bu mide var. Hayatın içinde olur böyle şeyler de ayrıca. 
Hasılı, gittiğin bu yolda başarı için her yolu mübah gör. Hiç omurgan ve duruşun olmasın. Kimse tutamaz seni. Yeter ki bu canın bu teninde dursun. 

10 Aralık 2022 Cumartesi

Din Nedir, Ne Değildir? *

Bu yazının sadece başlığı bana ait. Gerisi, müellifinin kim olduğunu tespit edemediğim bir alıntıdır:

Din kesinlikle afyon değildir; fakat en kaliteli afyon dinden yapılır.

Din kesinlikle şarap değildir; fakat en çok din ile sarhoş ederler.

Din kesinlikle uyandırmak içindir; fakat en çok din ile uyuturlar.

Din kesinlikle ayıltmak içindir; fakat en çok din ile bayıltırlar.

Din kesinlikle uyarmak içindir; fakat en çok din ile uyuştururlar.

Din kesinlikle harekete geçirmek içindir; fakat en çok din ile felç ederler.

Din kesinlikle yaşatmak içindir; fakat en çok din adına öldürürler.

Din kesinlikle güzeldir; fakat en çok çirkinliği din adına yaparlar.

Din kesinlikle sorunun ve sorgulamanın dostudur; fakat soruların, sorgulamanın celladı olarak en çok dini kullanırlar.

Din kesinlikle özgürlüktür; fakat en çok din adına tutsak ederler.

Din kesinlikle selamdır, selamettir, huzurdur, umuttur; fakat en çok din adına savaştırırlar, din adına daraltırlar, din adına korkuturlar, din adına hayalleri paramparça ederler.

Din kesinlikle adalettir; fakat en çok din adına zulmederler.

Din kesinlikle güzel ahlaktır; fakat en büyük ahlaksızlıkları dindarlık kisvesi altında işlerler.

Din kesinlikle adam olmayı, şahsiyet olmayı emreder; fakat en çok din ile sürüleştirirler.

Din kesinlikle erdemdir, nezakettir, nezahettir; fakat en çok din ile yozlaştırırlar, din ile kabalaştırırlar, din ile çirkefleştirirler.

Din kesinlikle aydınlıktır; fakat en koyu karanlığı din ile kurarlar.

Din kesinlikle hizipleşmeyi yasaklar; fakat en çok din adına hizipleştirirler.

Din kesinlikle putçuluğu yasaklar; fakat en çok putu din adına dikerler.

Din kesinlikle aklı önceler; fakat en çok din ile delirirler, en çok din adına meczup olurlar.

Din kesinlikle sadece Allah'ın koyduğu hükümlerdir ve din sadece Allah'ındır; fakat en çok Allah adına hüküm koyarlar, en çok Allah adına din uydururlar.”

* 21 Aralık 2022 günü Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Kalıbının Hakkını Vermek

Oğlum, kulağını aç, beni iyi dinle. Biliyorum, yönetici olmak için can atıyorsun. bana kalırsa olma derim. Çünkü yöneticilik demek sorumluluk demektir. Sorumluluk ise insanı yer bitirir. Herkes işi bitince çeker gider. Sen ise mesaiden sonra da olup bitenlerden sorumlusun. En ufak bir sıkıntı gelir seni bulur. Gerçi ben ne desem de sen dediğimi yapmayacak ve yönetici olmak için var gücünle uğraşacaksın. Madem çok istiyorsun. O zaman sayısı çok olan yöneticilikleri tercih etme. Olacaksan, bir yerde bir bölge bir muhit bir yerleşim yerinde tek sorumlu olacak bir yöneticiliği tercih et. Buna eyvallah derim.

Niye dersen, kısaca anlatayım. Bulunduğun yerin tek kelek keseni olursun. Emrinde yüzlerce çalışan olur. Bol bol emir ve talimatlar verirsin. İster asar ister kesersin.  Sorgulanmazsın, sorgularsın. Kimse bu da nereden çıktı diyemez. Çünkü sözün emirdir. Yerine getirilmemesinin bir bedeli vardır. Kim bunu göze alabilir. Gözünün tutmadığına inceleme ve soruşturma başlat. Hanya'yı Konya'yı görsün.

Devletin bütün imkanları elinde olur. Tüm bu imkanları deniz bil. İtibardan tasarruf olmaz düşüncesiyle her şeyi har vur, harman savur. Zira harca harca bitmez. Kafanın estiği gibi takıl.

Devletin hem kendisinin hem de senin itibarını korumak için altına tahsis ettiği aracın tam hakkını ver. Sabahtan akşama bin dur. Şoförüne sür şuraya denen yeterli. Gittiğin yere bir daha bir daha git. Sağ, bayır, dere, tepe her yer senin nasılsa. Korkma buralara gitmekten. Seni canından fazla koruyan korumaların var nasılsa. Gittiğin yerde aklına geleni söyle. Statünden dolayı kimse sözünün üzerine söz söyleyemez.

Çok rahat edebilmek için sırtını güce yasla. Onlarla birlikte çalış. Onlarla anlalabilmek için kazan kazan politikasını uygula. Onlara ver ki onlardan da alabilesin. Onların nefret ettiğinden sen de nefret et. Onların eziyet etmek isteğine sen de eziyet et.

Her yerde yerden bitme gibi bitmek istiyorsan, evlenme gafletinde bulunma. Çünkü ayakbağı olur.

Biliyorum uykuyu sevmez, yalnız kalmaktan hoşlanmazsın. Bu yüzden evde fazla durma. Evi sadece otel gibi kullan. Günün hepsini işinde geçir. Hatta kahvaltını bile mesai saatleri içerisinde öğleye doğru makamında yap. Emrinde çalışanlarının kuş sütü hariç hazır ettiği kahvaltı ile karnını iyice doyur.

Kafan esti mi, herkes mesaide iken gözüne kestirdiğin, sana saygıda kusur etmeyen personelinden seçtiklerinle doğa yürüyüşüne çık. Onlar yürümeyi severmiş, sevmezmiş, dairesinde işi varmış, yokmuş, onları bekleyen varmış, dairenin işi aksarmış... hiç önemli değil. Haydi çıkıyoruz demen yeterli. Onların mutluluğu seni mutlu etmekten geçer. Hangi biri işim var diyecek sana.

Yürü yürü yürü. Kim tutar seni oralarda? Hangi biri yoruldum diyecek sana. İyice yorulduktan sonra otel gibi kullandığın evine gir. Yorgunluktan yatağa gir, hemen uyu. Uyumazsan yalnızlık seni yer bitirir. Ben ne yapıyorum dedirtir insana.

Sözün özü, günlerin ve gecelerin hareketli geçsin. Bir başına kalmamak için daima koştur. Yalnız kalırsan içindeki kendi kavganla başa çıkamazsın. Gittiğin yerlere huzurun "h" sini verme. Zira huzursuzluk çıkarmak senden ayrılmaz bir karekterindir. Her nerede olursan ol, bu özelliğini hiç unutma. Yaptıkça zevk aldığın bu karekterinin hakkını ver. Bir de gittiğin ve konuştuğun her yerde düşman bellediğin kişiler hakkında aciz insanlar gibi dedikodular yap. Bu konuda sana destek verenleri dost, destek olmayanları kara listeye al. Yanına aldıklarına iyilik perisi görüntüsü verirken karşına aldıklarına dünyayı zindan et. Hasılı herkes senden konuşsun ki şanın yürüsün.