Ana içeriğe atla

Kalıbının Hakkını Vermek

Oğlum, kulağını aç, beni iyi dinle. Biliyorum, yönetici olmak için can atıyorsun. bana kalırsa olma derim. Çünkü yöneticilik demek sorumluluk demektir. Sorumluluk ise insanı yer bitirir. Herkes işi bitince çeker gider. Sen ise mesaiden sonra da olup bitenlerden sorumlusun. En ufak bir sıkıntı gelir seni bulur. Gerçi ben ne desem de sen dediğimi yapmayacak ve yönetici olmak için var gücünle uğraşacaksın. Madem çok istiyorsun. O zaman sayısı çok olan yöneticilikleri tercih etme. Olacaksan, bir yerde bir bölge bir muhit bir yerleşim yerinde tek sorumlu olacak bir yöneticiliği tercih et. Buna eyvallah derim.

Niye dersen, kısaca anlatayım. Bulunduğun yerin tek kelek keseni olursun. Emrinde yüzlerce çalışan olur. Bol bol emir ve talimatlar verirsin. İster asar ister kesersin.  Sorgulanmazsın, sorgularsın. Kimse bu da nereden çıktı diyemez. Çünkü sözün emirdir. Yerine getirilmemesinin bir bedeli vardır. Kim bunu göze alabilir. Gözünün tutmadığına inceleme ve soruşturma başlat. Hanya'yı Konya'yı görsün.

Devletin bütün imkanları elinde olur. Tüm bu imkanları deniz bil. İtibardan tasarruf olmaz düşüncesiyle her şeyi har vur, harman savur. Zira harca harca bitmez. Kafanın estiği gibi takıl.

Devletin hem kendisinin hem de senin itibarını korumak için altına tahsis ettiği aracın tam hakkını ver. Sabahtan akşama bin dur. Şoförüne sür şuraya denen yeterli. Gittiğin yere bir daha bir daha git. Sağ, bayır, dere, tepe her yer senin nasılsa. Korkma buralara gitmekten. Seni canından fazla koruyan korumaların var nasılsa. Gittiğin yerde aklına geleni söyle. Statünden dolayı kimse sözünün üzerine söz söyleyemez.

Çok rahat edebilmek için sırtını güce yasla. Onlarla birlikte çalış. Onlarla anlalabilmek için kazan kazan politikasını uygula. Onlara ver ki onlardan da alabilesin. Onların nefret ettiğinden sen de nefret et. Onların eziyet etmek isteğine sen de eziyet et.

Her yerde yerden bitme gibi bitmek istiyorsan, evlenme gafletinde bulunma. Çünkü ayakbağı olur.

Biliyorum uykuyu sevmez, yalnız kalmaktan hoşlanmazsın. Bu yüzden evde fazla durma. Evi sadece otel gibi kullan. Günün hepsini işinde geçir. Hatta kahvaltını bile mesai saatleri içerisinde öğleye doğru makamında yap. Emrinde çalışanlarının kuş sütü hariç hazır ettiği kahvaltı ile karnını iyice doyur.

Kafan esti mi, herkes mesaide iken gözüne kestirdiğin, sana saygıda kusur etmeyen personelinden seçtiklerinle doğa yürüyüşüne çık. Onlar yürümeyi severmiş, sevmezmiş, dairesinde işi varmış, yokmuş, onları bekleyen varmış, dairenin işi aksarmış... hiç önemli değil. Haydi çıkıyoruz demen yeterli. Onların mutluluğu seni mutlu etmekten geçer. Hangi biri işim var diyecek sana.

Yürü yürü yürü. Kim tutar seni oralarda? Hangi biri yoruldum diyecek sana. İyice yorulduktan sonra otel gibi kullandığın evine gir. Yorgunluktan yatağa gir, hemen uyu. Uyumazsan yalnızlık seni yer bitirir. Ben ne yapıyorum dedirtir insana.

Sözün özü, günlerin ve gecelerin hareketli geçsin. Bir başına kalmamak için daima koştur. Yalnız kalırsan içindeki kendi kavganla başa çıkamazsın. Gittiğin yerlere huzurun "h" sini verme. Zira huzursuzluk çıkarmak senden ayrılmaz bir karekterindir. Her nerede olursan ol, bu özelliğini hiç unutma. Yaptıkça zevk aldığın bu karekterinin hakkını ver. Bir de gittiğin ve konuştuğun her yerde düşman bellediğin kişiler hakkında aciz insanlar gibi dedikodular yap. Bu konuda sana destek verenleri dost, destek olmayanları kara listeye al. Yanına aldıklarına iyilik perisi görüntüsü verirken karşına aldıklarına dünyayı zindan et. Hasılı herkes senden konuşsun ki şanın yürüsün. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde