Ana içeriğe atla

Çocuk Evlilikleri ve Dini Nikah *

Diyanetin dini konularda toplumu aydınlatma gibi bir görevi olduğuna göre adı dini, imam veya hoca nikahı diye bilinen ve toplumun kahir ekseriyetinin resmi nikahla beraber kıya geldiği dini nikah diye bir nikahın olmadığını cümle aleme duyurmalıdır. Milleti bu iki türlü nikahtan kurtarmalıdır. Dini nikahın geçersiz, geçerli olanın resmi nikah olduğunu basın, yayın, Web sayfası, hutbe ve vaazlar aracılığıyla ilan etmelidir. Resmi nikahı olsa dahi dini nikah kıyan görevlinin, üzerine vazife olmayan işlere yeltendiğinden dolayı görevine son vermelidir. Resmi nikahı olmadığı halde dini nikah kıyana ilave hapis cezası verilmesi için kanun teklifi vermeleri konusunda yetkilileri harekete geçirmelidir. Kıyılan bu dini nikahın dini değil, örfi olduğunu, resmi nikah olduktan sonra bu nikaha ihtiyaç olmayacağı hususunda halkı aydınlatmalıdır.

Burada birileri, dini nikah dinin emridir gibi kulaktan dolma bilgileri iddia edebilir. Bu iddiaya katılmıyorum. Zira nikahın dinisi, resmisi olmaz. Nikah iki taraf arasında, iki tarafın iradesiyle şahitler huzurunda adına icap ve kabul denilen irade beyanının resmiyete geçirilmesinden ibaret bir mukaveledir. Rsmi nikahta mihr ve dua yok denirse, vatandaşların isteğine göre nikah kıyan görevli, bu istekleri de yerine getirerek tarafların kafasındaki acaba şüphesini izale etmelidir. Dindar ve mütedeyyin insanların özellikle kız babalarının resmi nikaha dört elle sarılmaları gerekir. Çünkü dini nikah dediğimiz nikah, kayıt ve küreğe bağlanmadan, tarafların evlenmesinin önünde bir engel olup olmadığı bilinmeden iki şahit huzurunda kapalı kapılar arkasında kıyılan bir nikahtır. Bu nikah kadını koruyan değil, mağdur eden bir nikahtır.

Diyanetin ele alması ve üzerinde hassasiyetle durması gereken bir başka husus, erken yaşlardaki evliliğe yeni bir irade beyanında bulunmasıdır. Eski fıkıh kitaplarında yer alan çocuk evliliklerini caiz gören fetvaları elinin tersiyle itmelidir. Ergenlikle beraber dinin bu evliliğe cevaz verdiği yönündeki bakış açısına dinin cevaz vermediğini ifade etmelidir. Geçmiş fıkıh kitaplarındaki çocuk evliliklerine cevazın Arap örfünden kaynaklandığını, bizim toplum yapımızın böyle bir anlayışa sıcak bakmadığını ifade etmelidir. Evliliğin iki tarafın özgür iradeleriyle evet dediği bir sözleşme olduğunu, çocuk yaştaki insanların evlilik beyanının doğru ve yanlışı ayırt edebilecek bir yaş olmadığına yer vermelidir. 18 yaş altı evliliklere hiç kapı aralanmadığı gibi 18 yaşını dolduranların evlenebilmelerinin önünde bir engel yoksa da en erken evliliğin 20 ve üzeri yaşlarda düşünülmesi gerektiği açıklanmalıdır. Çünkü evlilik dediğimiz yaşla değil, sorumlulukla alakalı bir şeydir. Akıl yaşta değil, baştadır. Aile sorumluluğunu üstlenemeyecek kişilerin yaşı 18 olsa dahi evlenmelerinin erken olduğu vurgulanmalıdır. 

Hasılı, evlilik konusu önemsenmelidir. Çocuk yaştaki çocukları daha çocukluklarını yaşamadan örften veya dinden gerekçe bulmak suretiyle evlendirmek, çocukların üzerine taşıyamayacakları bir yük yüklemek demektir. Bırakalım, çocuklar çocukluklarını doya doya yaşasınlar. Unutmayalım ki doya doya çocukluklarını yaşayamayanlar hayatları boyunca mutlu olamazlar. Hiçbirimizin daha çocukluklarında evlilik gibi bir yük yükleyerek onları mutsuz ve huzursuz etmeye hakkı yoktur. Unutmayalım ki evlilik çocuk oyuncağı değildir. Anne ve babaların çocuklarının huzur ve mutluluğunu düşünme ve gözetme gibi bir görevi vardır, karartmak değil.

* 14 Aralık 2022 günü Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde