Ana içeriğe atla

En Büyük Kötülük

Saçımızı süpürge etmek, bir dediklerini iki etmemek; el bebek, gül bebek büyütmek, ellerini sıcak sudan soğuk suya değdirmemek, yaşına uygun sorumluluk vermemek, nazlı büyütmek, uçan kuştan korumak, ben çektim, onlar çekmeyecek demek, kısaca aşırı korumacılık, çocuklarımıza yaptığımız en büyük kötülüktür. Büyüyüp anne baba olsalar dahi sırtımızdan inmezler.

Toplumsal infiale sebebiyet verecek bir olayla ilgili iddialar ortaya çıkar çıkmaz, iddiaların gerçek olup olmadığı ortaya çıkmadan "bunlar zaten böyledir" deyip saldırıya geçmek, aynı şekilde "bunlar böyle değildir" deyip savunmaya geçmek, gerçeğin ortaya çıkmasının önündeki en büyük engeldir. Çünkü saldırgan ve savunmacı ekibin amacı gerçeği karartmaktır. 

Toplumun herhangi bir kesiminde tepki çeken ve derin yaralar açan bir olay vuku bulduğunda, suçun kişiselliği geri plana itilerek "bunların hepsi böyledir" toptancılığına girişmek, gerçeğin ortaya çıkmasından ziyade o kesim üzerinde algı oluşturmaya yöneliktir. İftiradan farklı değildir.

Bir kesimde, birilerinin ahlaka mugayir bir davranışı yaptığı iddiası, basının gündemine düşer düşmez, suçu ispatlanıncaya kadar kişiler masumdur karinesi bir tarafa bırakılarak hakim ve savcı rolünü üstlenmek, kamuoyu ve gündem oluşturmaya veya gündem saptırmaya, yargısız infaz yapmaya, karalamaya, oy devşirmeye, dürüstlük abidesi kesilmeye yönelik davranışlardır. Hakkaniyete sığmaz. Birileri kavgasını bu şekilde başkası üzerinden yürütür. Bunlar toplumu bölmeye ve kutuplaştırmaya yönelik davranışlardır. Aynı şekilde iddia aşamasında iken bekleyip görelim demeden, ölümüne savunmaya geçip avukat rolünü üstlenmek de aynı amaca hizmet eder.

Bir kesimde işlenmiş edebe mugayir bir eylemi, başkasının daha önce yaptıklarıyla savunmaya kalkmak yani bu konuda siz de çok temiz değilsiniz demeye getirmek, tencere dibin kara, seninki benden kara mantığından ve suç bastırma psikolojisinden başka bir şey değildir.

Bir kesimin içinde yapılan nahoş bir hareket eleştirilmeye kalkıldığında "Yok böyle bir şey. Bu düpedüz bir iftiradır. İslam ve Müslümanlara yapılmış bir saldırıdır" anlayışı, sağlıklı bir anlayış değildir. Halbuki böyle yapılacağına, "Bu kişi şayet bu nahoş harekete imza atmışsa, bunu yargıya ilk önce biz teslim edeceğiz. Şimdiden harekete geçiyor ve yargılanması için savcılığa suç duyurusunda bulunuyoruz" demek o kesimi korumaya, temize çıkarmaya yönelik bir davranıştır. Takdir görür. Bu vesileyle bir kişinin yaptığı eylem tüm camiaya mal edilmez. Suçu olan cezasını çeker. O camia da temize çıkmış olur.

Başkasında gördüğü nahoş bir hareketi, bir kesimin bizde asla olmaz demesi çok iddialı bir sözdür ve boyundan büyük laf etmektir. Çünkü insanın ve toplulukların olduğu yerde her kesim içinde her türlü insan olur. Tıpkı sağlam meyvenin içerisinde çürüklerinin olduğu gibi. 

Suç işlediği tespit edilen birini başkasına yedirmeyeceğiz düşüncesiyle savunmak, o kişinin şımarmasına yol açar. Bu suçuma rağmen koskoca camiam benim arkamda düşüncesine kapılmasına sebebiyet verir ve o kimse yaptıklarıyla yüzleşmez.

Çocuk yaşta evlilik yapanlar, yaptıkları bu evliliği dinden aldığı referansla yapmazlar. Örfi bir durumdur. Burada kişilerin yaptığı, yaptıkları bu işe dinden kılıf bulmaktır. Zaten ararlarsa yorumlarla kendilerine dinden bir çıkış bulabilirler. Bu şekil çocuk evliliği yapanlara birileri, bunlar referansını dinden alıyor, dinin gereğini yapıyorlar dedirtmek istemiyorsak, gelenek fıkhında Arap örfünden etkilenmek suretiyle cevaz verilen çocuk evliliklerinin, günümüz fıkhında geçerli olmadığı fetvasını vermek gerekir. Değilse, birilerinin ağzını büzemezsin. Efendim, alimlerin verdiği fetvalara dokunulamaz. Biz kimiz ki demek ve fetva kitaplarının içinden demode olmuş fetvaları ayıklamamak dine yapılan en büyük kötülüktür.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde