10 Ekim 2022 Pazartesi

Oyları İpotek Altında Olan Seçmenler *

İstisnalar kaideyi bozmamakla beraber bu ülkede seçmen kesimlerinin oyları siyasiler nezdinde çantada keklik görülür. Yani bazı kesimler siyasi partilerin oy deposudur ve kaleleri mesabesindedir. Oyları İpotek altında olan fakat farklı siyasi yönelim gösteren seçmenler ise mecburlar bana vermeye diyen siyasi partiler tarafından pek makbul görülmezler. Nankör ve hain olarak görülürler. Satılmış derler en azından. Bu tür seçmenlerin işi zordur. Çünkü bu kişiler yani kabuğunu kıran ya da kırmaya çalışan seçmenler en hafifiyle mahalle baskısına maruz kalırlar.

Ne demek istediğimi örneklerle açıklamaya çalışayım:

Dindar ve mütedeyyin biri iseniz,

Başörtülü iseniz,

İHL ve ilahiyat mezunu olup Diyanet'te İmam hatip, müezzin kayyum, vaiz, müftü vb görevler yürütüyorsanız,

Din kültürü ve ahlak bilgisi ve İHL meslek dersleri öğretmeni iseniz...

Oylarınızı Milli Görüş geleneğinden gelen veya bu gelenekten geldiğini iddia eden partilere yani SP, YRP ve özellikle AK Parti'ye vermek zorundasınız. Oyunuzu bunlara vermek istemezseniz bile bu partilerden görünmek mecburiyetindesiniz. Oyunuzun rengini belli eder, bu çizginin dışındaki başka partilere yönelir, bu partilerden en büyüğünü icraatlarından dolayı eleştirmeye kalkarsanız; hain ve nankör damgası yemekten kurtulamazsınız. Kazanımları heba edeceksiniz denerek mahalle baskısına maruz kalırsınız. Hele bir de resmi bir göreviniz var veya bir koltukta oturuyorsanız, adam sana makam vermiş, seni bu görevde iyi durduruyor, yaptığın düpedüz nankörlük, sol gelsin de gör gününü denir. Arkandan da bu adamı bu koltuktan indirmek lazım derler. Biraz ileri gidersen, görevden alınman için bazı kapılara bile giderler.

Laik, seküler biri iseniz,

Kemalist ya da Atatürkçü iseniz,

Çağdaş, modern ve Batılı anlamda bir kafa yapısına sahipseniz,

Modern giyimli bir hanımefendi iseniz,

Alevi iseniz,

Solcu, devrimci, komünist veya sosyalist iseniz...

Oylarınızı CHP'ye veya bu partinin düşüncesine uygun partilere vermek zorundasınız. Şayet vermezseniz sağ partilerin ekmeğine yağ sürmüş olursunuz.

Milliyetçi iseniz, bu kimselerin hangi partiye oy verdiğini değerlendirmeden önce milliyetçilik üzerine birkaç kelam etmek isterim. Milliyetçiliği, İç Anadolu milliyetçiliği (dindarlığa yakın) ve sahil milliyetçiliği (ulusalcı) diye ikiye ayırmak lazım. İç Anadolu milliyetçiliği Milli Görüş ve sağ yelpazede siyaset yapan siyasi partilere yakındır ve ve zaman zaman geçişkendir. Ulusalcılar ise CHP'ye yakındır ve zaman zaman geçişkendir. İç Anadolu milliyetçileri MHP'ye oy vermek zorundadır. Ulusalcı milliyetçiler ise MHP'den kopup parti kuran İyi Parti'ye oy vermek zorundadır. 

Kürt iseniz, HDP'ye oy vermek mecburiyetindesiniz. 

Bazı seçmen kesimlerinin oylarının bu şekil ipotek altına alınmasının yanında partilerin üstlendiği bazı misyonlar da var. Birkaç örnek de bu konuda vermek isterim. Bu ülkede başörtüsü, dindarlık, din, iman, ahlak vb. değerler savunulacaksa, bunu ancak AK Parti yapar. Başkasının ağzına bunlar yakışmaz. Çünkü onlar özellikle CHP bu konularda samimi değil. Aynı şekilde Atatürkçülük ve laiklik savunulacaksa bunu sadece CHP yapar. AK Partinin bu değerleri savunması çok iğreti kaçar.

Hasılı büyük seçmen çoğunluğu siyasi partilerin tekelindedir. Türk siyasetinde bu kesimler arasında oy geçişkenliği, sonuca etki edecek şekilde fazla değil. Siyasetimizi esas etkileyen, iktidarları değiştiren kesim, parti ayrımı yapmaksızın her bir yelpazedeki partilere oy verebilen kararsız seçmen kesimidir. Bunların oranı da yüzde yirmi civarındadır.

Siyasi tercihiniz ne olursa olsun, siz siz olun, oyunuzu hiçbir partiye ipotek ettirmeyin. Siz partilerin arkasından değil, siyasi partiler sizin arkanızdan koşsun. 

*12/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

3 Ekim 2022 Pazartesi

Hangi Müslümanlık? (2) *

Tasavvuf, tarikat ve Cemaat Müslümanlığı: Varsa yoksa cemaat ve tarikatları. Allah ve peygamberden çok dini liderleri telaffuz edilir. Onların emrinden çıkılmaz. Şuraya oy verin denir, sorgulanmaz. Şeyhleri ne derse vardır bir hikmeti. Kurtuluşta olacak fırka bağlı oldukları cemaat ve tarikattır. Sohbet gününde sohbete giderler, verilen zikri çekerler. Bir araya geldikleri zaman şeyhlerinin kerametini anlata anlata bitiremezler. Cemaatinin çıkardığı dergiye abone olurlar, gazetesi varsa alırlar. Şeyhin tüm kitapları kitaplıklarını süsler. Cemaatlerine bağlı esnaftan alışveriş yaparlar. Zekat ve sadakalarını ehil kimselere dağıtsın diye cemaatlerin kurduğu dernek ve vakıflara verirler. Tarikatlarına bağlı olmayanlara acıyarak bakarlar.

Dine Mesafeli Müslümanlık: Pek camide ve cemaatte görünmezler. Dinden diyanetten pek söz etmezler ve ibadetlere soğuklar ama dine saygılı olduklarını ifade etmekten geri kalmazlar.

Batı Özlemi Duyan ve Batı Karşıtı Olan Müslümanlık: Batılılar Hristiyan olmasına rağmen bizden daha ahlaklı daha medeni daha çalışkanlar. Bizden ilerideler. Böyle diyenlere karşı Batının savunulacak bir tarafı yok. Onların medeniyetinin altında kan, gözyaşı ve sömürü var. Biz de sömürseydik gelişirdik. Batıya özlem duymak aşağılık kompleksinin bir sonucudur derler. 

Her Sözü Geçmişe Atıf Olan ve Özlem Duyan Müslümanlık: Gerçek Müslümanlık bizde. Asrı Saadet örneğinin dünyada bir benzeri yok. Adalet tam hakim olmuştu. Bizim dinimiz sömürge dini değildir. Ecdadımız gittiği her yere medeniyet götürmüş, kimseyi sömürmemiştir. Batı her türlü bilgiyi bizden almıştır. 

Her Türlü Geri Kalmışlığa ve Olumsuzluğa Gerekçe Bulan Müslümanlık: Biz Batılılardan dolayı geride kaldık. Dış güçlerin ülkemize besledikleri emeller hala sona ermedi. Bugün ekonomik saldırı altında isek bu bile dış güçlerin eseri. Bizim hiç suçumuz yok. 

Fıkıh Müslümanlığı: İslam'ı fıkıhtan ibaret gören tiplerdir bunlar. İslam'a dair her şeyi geçmişte alimler ortaya koymuş. Bunların değişmesi söz konusu değildir deyip geçmiş fetvaları dikte etmeye çalışırlar. 

Niyet Okuyuculuğuna ve İthama Dayalı Müslümanlık: Farklı görüşte olanlara sapık, mülhit, İrancı, FETÖ'cü, Hizbullahçı, Selefi, oryantalist vs. derler. 

Korku Salan Müslümanlık: Şunu yaparsan kafir olursun, şu kelimeyi söylersen dinden çıkarsın, şu fetvayı görmezden gelirsen cayır cayır yanarsın türünden söylemlerle dinin sevdirilmesinden ziyade korku salan insanlar var. Din görevlilerinin çoğunda bu üslup hakim. 

Menkıbe ve Gizeme Dayalı Müslümanlık: Dine dair anlatılanlar gizem, hurafe ve menkıbeden ibarettir. Bu tür vaaz veren ve konuşanlardan hoşlanırlar. Dinin ve peygamberin gizemi yoksa o din ve peygamber ne işe yarar onlar için. Din dediğin uçurmalı ve kaçırmalı. Peygamber dediğin uçmalı, kaçmalı. 

Ucuz Mücahit Müslümanlığı: Güçlerini güçlüden alırlar. Kimsenin bir şey yapamayacağını anladıkları zaman çok anlayışsız, kaba ve saba olurlar. Kimseyi konuşturmazlar. Konuşan olursa da vay efendim, nasıl konuşurlar diye hedef gösterirler. Sosyal medyayı çok güzel kullanırlar. Küfrü ve hakareti ağızlarından düşürmezler. Herkese ayar verirler. Güçten, takatten ve iktidardan düştükleri zaman süt dökmüş kediye dönerler. Alttan alırlar. Nazik, kibar ve uzlaşmacı olurlar. Güce yaslanmada bir beis görmezler. Bu tipler sevdiklerine asla söz söylemezler. 

Cuma, Bayram, Belirli Gün ve Hafta Müslümanlığı: Cep telefonlarının davetsiz misafirleridir bunlar. Özellikle haftalık cuma mesajları daha perşembeden damlar. Bıkmadan, usanmadan gönderirler. Gönderme desen dahi göndermeye devam ederler. Bunlar boş ve meşgalesi olmayan tiplerdir. Ortak grupların mesaj gönderme yönünden baş gediklisidirler. 

Kandırılmış Müslümanlık: Yeter ki birileri Allah, din ve peygamberi ağzından düşürmesin. Ardından koşarlar adeta. Sonra da kandırıldık demeyi marifet bilirler. Sağ siyaset halkın bu ulvi değerlerini bol bol kullanarak oya tahvil etmeye çalışır. Kim bunları ağzından düşürmezse rakiplerine oranla siyasete 1-0 galip başlar. 

Ahlak Müslümanlığı: Emredilen her türlü ibadetin nihai hedefi kişinin ahlaklı olmasını sağlamaktır. Herkesin özlemini duyduğu ve olması gereken denilen ahlak ise çok da önemsenmez. O yüzden ahlaki değerleri yaşantısıyla gösteren ve etrafına güven veren Müslüman sayısı pek azdır. Aslında Müslümanlığa ve Müslümanlara değer katacak ve insanlığa örnek olacak olan Müslümanlık, ahlakı ile mümeyyiz olmuş Müslümanlıktır. 

*08/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Hangi Müslümanlık? (1) *

İslam ve Müslümanlık tek ve en son hak din olmasına, inananlarına Kur'an'ın ifadesiyle Müslüman denmesine, hepsinin beslendiği kaynaklar Kur'an ve sünnet olmasına rağmen yöreye, bölgeye, yetişme iklimine göre çeşit çeşit Müslüman tipi var. Başka ülke Müslümanlarını bilmem ama gözlemlerime dayanarak Türkiye'deki Müslüman tiplerini ele almaya çalışacağım. Yapacağım tipleme nesnel değil, özneldir.

Namaz Müslümanlığı: Müslümanlıktan anladıkları namazdır. Sabahtan akşama namaz kılmasalar da namaz tüm günlerini kapsar. Bir vakit namazını kılarlar, diğer vakit namazına hazırlanırlar. "Vakit yaklaşıyor, namaza hazırlanmak lazım, namazını kıldın mı? Haydi namazımızı kılalım. Bir namazımız var, namazı da kılamayıp da ne yapacağız..." derler. Namaz kılınır, az iş güç, biraz dinlenmenin ardından tekrar yeni bir namaza hazırlanırlar. Bir abdestle kolay kolay iki vakit kılmazlar. Namaz kılmadan da rahat etmezler. Arda kalan zamanda namaz kılmayanları eleştirirler. Yanlış anlaşılmasın, yapılan bu ibadeti küçümsemiyorum. Namaz dinin direği ve önemli bir ibadet. Bu tipler için tek söyleyeceğim, Allah namaz ibadetini kaldırsa, bunlar ibadet namına ne yapacaklar? Öyle zannediyorum, sudan çıkmış balığa dönerler.

Slogan, Hamaset Müslümanlığı ve Siyasal İslamcılık: Sabahtan akşama dinin muhabbetini yaparlar. Ayet ve hadis paylaşırlar. Ağızlarından din, iman düşmez. Müslümanlığı kendilerinden başkasına pek layık görmezler. Zira en iyi Müslümanlık bunlarda. Bugünkü sorunların hepsi İslam'ı yaşamadığımızdan ve İslam'ın hakim olmamasından. Adalet ancak İslam kanunları uygulanırsa sağlanır. Ağızlarından Allah ve peygamber düşmemesine rağmen bu savundukları değerleri çok da iyi yaşadıkları söylenemez. Zira çoğunda söylem var, icraat yok. 

Ritüel Müslümanlığı: Namaz Müslümanlığını da bu başlık içinde değerlendirebiliriz. Dinden anladıkları İslam'ın beş şartı denilen ibadetleri yerine getirmekten ibarettir. Namaz ve oruç tutarlar. Kelimeyi şahadeti söylemeye gerek yok. Zaten bilirler ve söylerler. İmkanları iyiyse zekatlarını verirler. Kotaya takılmazlarsa hacca giderler.

Cuma ve Bayram Müslümanlığı: Cumadan cumaya ve bayramdan bayrama camide görünürler. Diğerlerini kılamıyorum, Allah affetsin derler.

Oruç Müslümanlığı: Bu tiplerin namazla arası yok ama oruçlarını tutarlar.

Ramazan Müslümanlığı: Ramazandan ramazana oruç tutup beş vakit namazlarını ve teravihleri kılarlar. Geri kalan 11 ayda cuma ve bayram dışında namaz kılmazlar. İstirahate çekilirler.

CHP Korkusuna Dayalı Müslümanlık: CHP'nin iktidara gelmesinden pek korkarlar. Çünkü bu zihniyet başa gelirse, ortada ne din kalır ne iman. Kızlarımızın başını açarlar, İmam hatip okullarını ve Kur'an kurslarını kapatırlar. Çalışanları cumaya bile göndermezler. Hasılı, CHP ile yatar, CHP ile kalkarlar. İnsanları CHP zihniyetiyle korkuturlar. Zira ülkedeki her kötülüğün müsebbibi olarak bu partiyi görürler. Dinden beslenen partiler de bu tür Müslümanların oyunu almak için durmadan bu sihirli formülü kullanır.

Başörtüsü, Kur'an Kursu ve İHL Müslümanlığı: Varlık sebepleri bu üçüdür. Bu üçü serbest mi yeter onlar için. Bunları en büyük kazanım olarak görürler. Tüm mücadeleleri bu kazanımların kaybolmaması. Bugün başörtüsü serbest olsa da kurs ve İHL'ler açık olsa da en büyük korkuları bir gün birilerinin eline fırsat geçerse başörtüsünün kamuda yasaklanması ve İHL'lere kat sayı engellinin konması korkusunu yaşarlar. Özellikle başörtüsünü ve İHL'leri hiç ağızlarından düşürmezler. Sanırsın ki Müslümanlık bunlardan ibaret. Din sadece buralardan öğrenilir. Çocuk ancak bu okullarda okutulur. Zira dinimiz buralardan öğrenilebilir. Çocuğunu bu okullara göndermeyen veliler sorgulanır. Kamuda yönetici görevlendirme ve atamalarında mutlaka bu okul mezunlarına öncülük verilmelidir. Zaman zaman İHL'lere bir saldırı olduğunda bu okul mezunlarının gururu nükseder. “Bu okul mezunu olmaktan gurur duyuyorum” paylaşımları gırla gider. Bir yerde boş arsa mı var. Buraya ya cami ya İHL ya da Kur'an Kursu yapılmalı. Cemaati ve öğrencisi olmasa da her köşede bunlar olmalı. Zira israftan anladıkları sadece ekmek israfıdır. Başka bir okul türü hiç düşünülmemeli. Yapılacaksa da bunları devlet yapmalı. 

Kur'an Müslümanlığı: Bunlara göre Kur'an'dan başkası yalan. Hadisleri referans olarak almazlar. Ayeti ayetle izah ederler. Hadisleri ön plana çıkaranları hurafeci görürler. 

Hadis Müslümanlığı: Hadisin Buhârî ve Müslim'de veya Kütübü Sitte'de ya da Kütübü Tis'a da geçmesi önemli değil. Sahih veya zayıf olması da önemli değil. Hadis hadistir. Her konuda paylaşacakları hadisleri var. Şu konuda şöyle bir ayet var desen, ayetin zıddına bir hadis rivayet ederek ama peygamberimiz böyle demiştir derler. Ayet mi, hadis mi desen bu tercihi kabul etmezler ama gönülleri hadiste. (Devam edecek.)

*07/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

2 Ekim 2022 Pazar

Maşallahım Var!

Markete girerek iki tane beşer litrelik su aldım. Kasaya yanaştım. Gözlüklü kasiyer kızımız suyun barkodunu okuttu. Ama makine okumadı. Şu diğer sudan okut dedim. Kızımız bu önerime önce sıcak bakmadı. Aynı suyu tekrar okuttu. Yine olmadı. Sonra diğerini denedi. Onu da okumadı. Küçük yazılmış o kadar rakamı tek tek yazmak istedi. Göremiyorum ki dedi. Getir ben okuyayım dedim. Amcanın zoruna bak. Bu yaşımda ben okuyamıyorum. Yaşına başına bakmadan ben okuyayım diye atlıyor. Zaten işim başımdan aşkın demiş olmalı ki hiç pas vermedi. Öyle ya, gepegencecik kendisi okuyamıyorsa 60'ındaki ben nasıl okuyacaktım.

Cebinden cep telefonunu çıkardı. Kamerasını açtı. Barkoddaki rakamları büyüterek fotoğrafını çekti. Çektiği rakamları yazdı. Makine yine okumadı. Bulduğu çözüm de işe yaramadı.

Ben bekliyorum, kızımız bekliyor. Ardımda kuyruk uzadı. Kızımız ne yapacağını şaşırdı. Patronu çağırsa, barkodu okuyamadım dese olmazdı. Fotoğrafını büyüterek çektiği barkodu tekrar tekrar yazdı. Tüm bunları yaparken de hiç telaşa kapılmadı. Sakindi maşallah. Tüm bunlara rağmen amca okur musun demedi. Zira bundan gelecek yardım Allah'tan gelsindi. Sonunda çıplak gözle okumaya başladım. Kızımız hızlıca yazdı. Hayret bu sefer barkot okudu. Ödemeyi yapıp çıktım. Kızımız teşekkür etmedi. Maşallah amca demedi.

Aman neyse ne. İşimi gördüğüme bakarım ama maşallahın var amca dese daha iyi olurdu. Sanırım gururu müsaade etmedi. Belki de bu nasıl olur diye nutku tutuldu. Haydi kızımızın aklına gelmedi. Arkada sıra bekleyenler tebrik edebilir, bana teşekkür edebilirlerdi. Çünkü onların önünü açtım. Yoksa benim acelem yoktu. Ha biraz daha bekleyebilirdim.

Neyse olan oldu. Siz bari maşallah deyin yoksa çatlayacağım. Yok mu bir maşallahınız?

Bu Çocuk Geri Zekalı Olabilir mi? *

Hediyelik Afyon lokumu almak için Gazlıgöl'de bir dükkana girdim. Seçtiğimiz lokum çeşitlerini kesip paketin içine koyan yaşlı bir amcaya, tartıda yardım eden bir çocuk vardı.

Amca pratik mi pratik. Gelen müşteriyi kaçırmıyor. Hem ağzı çalışıyor hem de eli. "Kampanyamız var efendim. Şu kadar fiyattı. Bu kadara indirdik." diyor. Bir taraftan da lokum kesmeye devam ediyor. Dışarıdan gelip geçenleri de gözünden kaçırmıyor. Müşterinin dükkanın önündeki tezgahtaki ürünlere baktığını görür görmez kalabalığı yararak kendini dışarıya atması görülmeye değer. “Sucuklarımız şu kadar efendim. Tavsiye ederim" diyor. Müşteri, "Şurada şu fiyat dediler. Sen pahalı veriyorsun" deyince, onların verdiği sucuklardan içeride var. Bende onlar şu fiyat" diyerek onlara da bir kılçık atıyor. Bundan sonrasını onlar düşünsün. "Biz daha buradayız. Giderken alacağız" diyor adamlar. Bey amca, "Tamam, efendim, biz buradayız. Size söylediğim fiyat geçerli. Mutlaka beklerim" diyor.

Ardından işinin başına dönüyor. Yanında kendisine yardım eden çocuğa, "Geri zekalı, kutuyu ver. Kutuyu aç. Şu koyduğumu paketle" diyor. Çocuğa ya cümlesinin başında ya da sonunda geri zekalı dedi durdu. Bu söze çocuk da hiç tepki vermedi. Bir an için çocuğun adı geri zekalı olabilir mi diye düşünmedim değil. Bey amca, çocuğa niye hakaret ediyorsun diyeyim dedim. Nasıl dersin? Adamın elinde makas var. Nedin lan sen deyip peşime düşebilir ve lokum doğar gibi doğrayabilirdi. Ondan sonra al başına belayı. Benim lokum işi de kalırdı. Adam öyle yapar mıydı, yapmaz mıydı bilmiyorum ama beni sessizliğe iten elindeki makastı. Kasaplara da bir şey demem. Zira onların da elinde bıçak, satır, tahra gibi edevat eksik olmaz. Elektronik terazileri yokken pazarcı esnafına ve seyyar satıcıya da bir şey demezdim. Çünkü tartıda kullandıkları kilolar aynı zamanda onların kavgada kullandıkları aletleriydi. Aman neyse ne. 

Gelelim tekrar usta-çırak diyaloğuna. "Şu teraziye koyduğum bir kilo. Bunu hemen paketle. Oyalanma" dedi usta. Çocuk ise "Ustam, bu daha bir kilo olmamış. 998 gram. Denk getiremiyorsun" dedi. Ustası, Ulen geri zekalı. Nasıl gelmez bir kilo. Bak 1024 yazıyor" dedi. Çocuk ısrarlıydı 998 olduğuna. Adam paketi kaldırıp hızlıca teraziye koyunca, tartı eylemin şiddetinden bir kiloyu geçti. Çocuk hep böyle ikna oldu. Amca zaman zaman da çocuğa göre eksik tartı olan lokumun içine biraz Hindistan cevizi serpiştirerek kiloya tamamladı. Ardından bey amcanın koyduğu her pakete aynı muamele ve usta çırak arasında aynı konuşma. Anladım ki çocuğun geri zekalı olmasının temelinde ustasının düşük tartmasına itiraz var. Bu arada düşük tartılıyor mu, tartılmıyor mu, bunu usta ile çırak dışında kimse göremiyor. Tüm mesele iki gram ise varsın eksik olsun. Zira tam kilo denk gelmez. Buna da kimse bir şey demez. Yine de siz siz olun, çırak olarak yaşını başını almış ustanızın tarttığı lokumun kilosuna karışmayın yoksa öğle yemeğiniz hazır: Geri zekalı. 

Hülasa, amcanın her iki lafından birinin geri zekalı olması hoş değil. Herhalde sizin de hoşunuza gitmemiştir. Çünkü bir çocuğun her yaptığına geri zekalı denmesi ve bunun sürekli tekrarlanması çocukta kalıcı izler bırakabilir. Zira bir kişiye kırk defa geri zekalı dense, o kişinin adı geri zekalı kalır. Hele çırak bulmada esnafın zorlandığı bu yıllarda, bu çocuklara bu şekil hakaret, ayağına kadar gelen nimeti tepmek demektir. Burada bir temennide de çocuk için bulunmak istiyorum. Bu çocuk biz büyükler gibi günaha batmamış, masum mu masum. İnşallah terazideki gösterdiği bu duyarlılık hayatı boyunca her alanda devam eder.

*14/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

28 Eylül 2022 Çarşamba

Beceremediklerim *

Allah'ın verdiği yetenek nimetinin hepsini kullanamadım. Çünkü yetenekli biri değilim. Pek becerikli olmasam da beceri nimetinin tümünü kullanan maharetlilere gıpta ederek geçirdim ömrümü. Bazen de bunlar bende niye yok diye kah haset ettim kah isyanlara oynadım.  Bu yaşıma gelinceye kadar deneme yanılma yoluyla bazı beceriler kazanmış olsam da şu konularda hiç yetenek geliştiremedim:

Nabza göre şerbet veremedim. 

Politik davranamadım.

Gücün ve güçlünün yanında yer alamadım. Güzsüzün yanında yer aldım. Tek yaptığım, güçsüzlerin arasına bir güçsüz ilavesi yapmak oldu.

Yararıma olacak şeyler için burnum iyi koku almadı. Basiretim hep bağlandı. 

Kendimi anlatmak için başkasını kötüleyemedim. 

Belden aşağı vuranlara prim veremedim. 

İçime sinmeyen bir görüşe eyvallah diyemediğim gibi pasif kabul anlamında sessiz bile kalamadım.

Ucunda mimlenme bile olsa bir yerde görüşümü açıklamazlık yapamadım ve mimlenme konusunda çok başarılı olduğumu söyleyebilirim. Belki de tek başarılı yeteneğim bu.

Bir partinin, bir görüşün, bir cemaat ve tarikatın trolü olamadım. Politik davranamadım. Haliyle gelmesi muhtemel nimetleri elimle teptim.

Koyun gibi olup aklımı kiraya veremedim. Makam ve mevkice büyük olanların söz ve tasarruflarına var bir hikmeti diyemedim. 

Şu sözüm tepki çeker deyip yutamadım. 

Şu yazılarım daha çok beğeni alıyor deyip o tür yazılar yazamadım. Gerekli olduğunu gördüğüm ama hiç müşterisi olmayan yazıları yazmaktan vazgeçemedim. Tüm bunları yaparken müşterisiz meta zayidir sözünü göz ardı ettim. Halbuki marifet iltifata tabi idi.

Kapalı kapılar ardında eleştirip yüz yüze gelince övemedim. Gıyabında konuştuğumu karşılaşınca dile getirdim. Pek lazımdı. Adam sormuştu sanki. 

Kırılıp alındığım zaman belli etmezlik yapamadım.

Gönül koyduklarıma maslahat gereği gülümseyemedim. İçime atıp bu da bende kalsın diyemedim. Fırsatını bulup serzenişimi dile getirdim.

Basit esprilere gülemedim. İnce ve keskin esprilere hayranım ama bu özelliklere sahip pek az insana rastladım.

Ciddi meseleleri espri ile sulandırmada üstüme yoktur. 

Karşılığı bu toplumda olmasa da doğruya doğru, yanlışa yanlış dedim. Karşılığında değerli yalnızlıkla yetindim.

Herkesi ve her kesimi anlamak için empati yaptım ama karşılığında pek az empati yapanı görebildim. Buna da şükür.  

Tüm iyimserliğime rağmen hayata eleştirel yaklaştım. Eleştirilere en yakınımdan başladım. Yakınlarım, bu bizim iyiliğimizi istiyor demedi. Hepsi de eleştiriye açık olduğunu söyledi ama eleştirinin e'sini göremedim. Hepsinin özellikle mahallemin istediği, eleştiri olsun ama karşı tarafa olsun. Zira kol kırılsın ama yen içinde kalsın derdinde hepsi. Kırılacak kol ve yen kaldıysa tabi.

Trol ve fanatiklerin kol gezdiği bu ülkede iki kutup arasında yer almadığım için her iki kutup da mesafeli bana. Ne İsa'ya ne Musa'ya oldu benim yolum. 

Kapalı kapılar ardında farklı, topluluk arasında farklı davranamadım.

Yüze gülüp arkadan vuramadım.

Hasılı, adım Hıdır, elimden gelen budur. Beceri olmayınca ne yapsın Mabut. Kısaca beceriksizim.

*10/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

27 Eylül 2022 Salı

Seçmene Rüşvet Siyaseti *

Adaylar tam netleşmese de değişik kesimlere dair birbiri ardına açıklanan müjdeler Türkiye'nin seçim atmosferine girdiğini gösteriyor. Bu atmosferde bütçede karşılığı olmayan her icraat ve vaat ise seçim ekonomisi olarak değerlendirilir. Bunu kim ve hangi hükümet yaparsa yapsın, bunun etik ve ahlakiliği yoktur. Seçim rüşvetidir zira bunun adı. Seçimi kazanmak için her yolun mubah görüldüğünün göstergesidir. 

Bu hükümet, geçmişte ülkenin büyük bedeller ödemesine sebebiyet veren seçim ekonomisi uygulamasına son vermişti. Son vermekle kalmayıp "Seçim ekonomisinin ekonomiye zarar verdiğini, bütçe disiplininden ödün vermeyeceklerini ve seçim ekonomisi uygulamayacaklarını" birinci elden açıklamıştı. 2012 yılına ait bu enfes konuşmayı yeniden dinlemek için Google'dan arama yaptım. Maalesef bulamadım. Bu konuşmayı ya yanlış kelimelerle aradım ya lüzum üzerine bu video kaldırıldı ya da kaldırtıldı. Daha birkaç ay önce dinlemiştim halbuki. Neyse vardır bir hikmeti. Nasılsa balık hafızalı kabul ediliyoruz. Siyasilerin dün ne dediğinin hiç önemi yok. U dönüşü siyasetin bir gereği kabul ediliyor. Maalesef ülkede hiç olmadığı kadar dün dündür eski siyaseti yürütülüyor. 

Halbuki bu hükümeti önceki hükümetlerden ayıran en belirgin özelliği, seçim ekonomisine geçit vermemesiydi. Mali disiplinden ödün vermemesi, bu uğurda gerekirse seçim kaybederiz anlamına gelen bu bakış açısı, milletimizden teveccüh almıştı. Ve ilk iki döneminde yaptıklarından dolayı bu millet bu hükümete ardı arkasına kredi verdi. Görüyorum ki 7 Haziran 2015 seçimlerinde çoğunluğunu kaybeden bu hükümet, 1 Kasım 2015 erken seçimine giderken seçim ekonomisi uygulanmayacağı prensibinden ödün vermiş ve kesenin ağzını açmıştı. Maalesef o zamandan bu zamana da her seçim öncesi seçim rüşveti diyebileceğimiz seçim ekonomisinden vazgeçmedi ve her seçim öncesi verdikçe veriyor. Diğerlerinden farklı olduğunu bir zamanlar cümle aleme göstermiş bu parti de bu yaptıklarıyla yok aslında benim de diğerlerinden farkım demeye getiriyor.

Burada antrparantez şunu söylemek isterim ki yazılarımın muhatabı; tarafgir ve fanatik olan, algılara teslim olan, bir partinin gözlüğünden bakan, her söylenenden nem kapan ve her şeyi partilerine yapılmış bir saldırı gibi görenler değildir. Muhatabım, aklıselim düşünen, fanatiklikten ziyade tespitlere değer veren ve saygı duyan vicdan sahipleridir. İnanın, derdim partiler falan değil, siyaset yapmak hiç değil. Niyetim tespittir, olması gerekeni ve olmaması gerekeni söylemektir. Trollerin bunu böyle bilmesinde fayda var. 

Şimdi dönelim tekrar seçim ekonomisine. Sözlerim iktidarı ve muhalefetiyle tüm siyasi partilere. Sayın siyasiler, işiniz siyaset ve seçimi kazanmak ve seçmenin desteğini almak için var gücünüzle çalışmaktır. Bu da en doğal hakkınızdır. Yalnız kazanacağız diye her yolu mubah görme gibi bir lüksünüz olamaz. Zira altı dolu olmayan ve ayakları yere basmayan her türlü vaadiniz ve bütçeye ağır yük getiren her türlü icraatınız bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Tek amacı bu ülkeye hizmet olan siyaset anlayışınıza aykırı bir durumdur bu. Bir seçim kazanmak için değer mi değerlerimizi ayaklar altına almaya? Hele seçime giderken seçim atmosferine girildiği zaman dilimlerinde hayata geçirdiğiniz; bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü türünden yaptığınız ve yapacağınız her icraat seçim ekonomisidir ve seçim rüşvetidir. Yapmayın bunu.

Seçim ekonomisiyle oyuna göz dikilen seçmene gelince, bir hakkınızı normal zamanda değil de seçim zamanı vermeye kalkan hiçbir siyasi partiye prim vermeyin. Hatta cezalandırın ki hevesleri kursaklarında kalsın ve bu yaptığınız siyasi partilerin kulaklarına küpe olsun ve bir daha böyle şeylere tevessül etmesinler. Böyle yaparsanız, siyasi partiler yola gelir ve adam gibi siyaset yaparlar. Yapacakları siyaset bir fazilet yarışı olur. 

*30/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.