Ana içeriğe atla

Seçmene Rüşvet Siyaseti *

Adaylar tam netleşmese de değişik kesimlere dair birbiri ardına açıklanan müjdeler Türkiye'nin seçim atmosferine girdiğini gösteriyor. Bu atmosferde bütçede karşılığı olmayan her icraat ve vaat ise seçim ekonomisi olarak değerlendirilir. Bunu kim ve hangi hükümet yaparsa yapsın, bunun etik ve ahlakiliği yoktur. Seçim rüşvetidir zira bunun adı. Seçimi kazanmak için her yolun mubah görüldüğünün göstergesidir. 

Bu hükümet, geçmişte ülkenin büyük bedeller ödemesine sebebiyet veren seçim ekonomisi uygulamasına son vermişti. Son vermekle kalmayıp "Seçim ekonomisinin ekonomiye zarar verdiğini, bütçe disiplininden ödün vermeyeceklerini ve seçim ekonomisi uygulamayacaklarını" birinci elden açıklamıştı. 2012 yılına ait bu enfes konuşmayı yeniden dinlemek için Google'dan arama yaptım. Maalesef bulamadım. Bu konuşmayı ya yanlış kelimelerle aradım ya lüzum üzerine bu video kaldırıldı ya da kaldırtıldı. Daha birkaç ay önce dinlemiştim halbuki. Neyse vardır bir hikmeti. Nasılsa balık hafızalı kabul ediliyoruz. Siyasilerin dün ne dediğinin hiç önemi yok. U dönüşü siyasetin bir gereği kabul ediliyor. Maalesef ülkede hiç olmadığı kadar dün dündür eski siyaseti yürütülüyor. 

Halbuki bu hükümeti önceki hükümetlerden ayıran en belirgin özelliği, seçim ekonomisine geçit vermemesiydi. Mali disiplinden ödün vermemesi, bu uğurda gerekirse seçim kaybederiz anlamına gelen bu bakış açısı, milletimizden teveccüh almıştı. Ve ilk iki döneminde yaptıklarından dolayı bu millet bu hükümete ardı arkasına kredi verdi. Görüyorum ki 7 Haziran 2015 seçimlerinde çoğunluğunu kaybeden bu hükümet, 1 Kasım 2015 erken seçimine giderken seçim ekonomisi uygulanmayacağı prensibinden ödün vermiş ve kesenin ağzını açmıştı. Maalesef o zamandan bu zamana da her seçim öncesi seçim rüşveti diyebileceğimiz seçim ekonomisinden vazgeçmedi ve her seçim öncesi verdikçe veriyor. Diğerlerinden farklı olduğunu bir zamanlar cümle aleme göstermiş bu parti de bu yaptıklarıyla yok aslında benim de diğerlerinden farkım demeye getiriyor.

Burada antrparantez şunu söylemek isterim ki yazılarımın muhatabı; tarafgir ve fanatik olan, algılara teslim olan, bir partinin gözlüğünden bakan, her söylenenden nem kapan ve her şeyi partilerine yapılmış bir saldırı gibi görenler değildir. Muhatabım, aklıselim düşünen, fanatiklikten ziyade tespitlere değer veren ve saygı duyan vicdan sahipleridir. İnanın, derdim partiler falan değil, siyaset yapmak hiç değil. Niyetim tespittir, olması gerekeni ve olmaması gerekeni söylemektir. Trollerin bunu böyle bilmesinde fayda var. 

Şimdi dönelim tekrar seçim ekonomisine. Sözlerim iktidarı ve muhalefetiyle tüm siyasi partilere. Sayın siyasiler, işiniz siyaset ve seçimi kazanmak ve seçmenin desteğini almak için var gücünüzle çalışmaktır. Bu da en doğal hakkınızdır. Yalnız kazanacağız diye her yolu mubah görme gibi bir lüksünüz olamaz. Zira altı dolu olmayan ve ayakları yere basmayan her türlü vaadiniz ve bütçeye ağır yük getiren her türlü icraatınız bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Tek amacı bu ülkeye hizmet olan siyaset anlayışınıza aykırı bir durumdur bu. Bir seçim kazanmak için değer mi değerlerimizi ayaklar altına almaya? Hele seçime giderken seçim atmosferine girildiği zaman dilimlerinde hayata geçirdiğiniz; bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü türünden yaptığınız ve yapacağınız her icraat seçim ekonomisidir ve seçim rüşvetidir. Yapmayın bunu.

Seçim ekonomisiyle oyuna göz dikilen seçmene gelince, bir hakkınızı normal zamanda değil de seçim zamanı vermeye kalkan hiçbir siyasi partiye prim vermeyin. Hatta cezalandırın ki hevesleri kursaklarında kalsın ve bu yaptığınız siyasi partilerin kulaklarına küpe olsun ve bir daha böyle şeylere tevessül etmesinler. Böyle yaparsanız, siyasi partiler yola gelir ve adam gibi siyaset yaparlar. Yapacakları siyaset bir fazilet yarışı olur. 

*30/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde