Ana içeriğe atla

Maşallahım Var!

Markete girerek iki tane beşer litrelik su aldım. Kasaya yanaştım. Gözlüklü kasiyer kızımız suyun barkodunu okuttu. Ama makine okumadı. Şu diğer sudan okut dedim. Kızımız bu önerime önce sıcak bakmadı. Aynı suyu tekrar okuttu. Yine olmadı. Sonra diğerini denedi. Onu da okumadı. Küçük yazılmış o kadar rakamı tek tek yazmak istedi. Göremiyorum ki dedi. Getir ben okuyayım dedim. Amcanın zoruna bak. Bu yaşımda ben okuyamıyorum. Yaşına başına bakmadan ben okuyayım diye atlıyor. Zaten işim başımdan aşkın demiş olmalı ki hiç pas vermedi. Öyle ya, gepegencecik kendisi okuyamıyorsa 60'ındaki ben nasıl okuyacaktım.

Cebinden cep telefonunu çıkardı. Kamerasını açtı. Barkoddaki rakamları büyüterek fotoğrafını çekti. Çektiği rakamları yazdı. Makine yine okumadı. Bulduğu çözüm de işe yaramadı.

Ben bekliyorum, kızımız bekliyor. Ardımda kuyruk uzadı. Kızımız ne yapacağını şaşırdı. Patronu çağırsa, barkodu okuyamadım dese olmazdı. Fotoğrafını büyüterek çektiği barkodu tekrar tekrar yazdı. Tüm bunları yaparken de hiç telaşa kapılmadı. Sakindi maşallah. Tüm bunlara rağmen amca okur musun demedi. Zira bundan gelecek yardım Allah'tan gelsindi. Sonunda çıplak gözle okumaya başladım. Kızımız hızlıca yazdı. Hayret bu sefer barkot okudu. Ödemeyi yapıp çıktım. Kızımız teşekkür etmedi. Maşallah amca demedi.

Aman neyse ne. İşimi gördüğüme bakarım ama maşallahın var amca dese daha iyi olurdu. Sanırım gururu müsaade etmedi. Belki de bu nasıl olur diye nutku tutuldu. Haydi kızımızın aklına gelmedi. Arkada sıra bekleyenler tebrik edebilir, bana teşekkür edebilirlerdi. Çünkü onların önünü açtım. Yoksa benim acelem yoktu. Ha biraz daha bekleyebilirdim.

Neyse olan oldu. Siz bari maşallah deyin yoksa çatlayacağım. Yok mu bir maşallahınız?

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde