Ana içeriğe atla

Bu Çocuk Geri Zekalı Olabilir mi? *

Hediyelik Afyon lokumu almak için Gazlıgöl'de bir dükkana girdim. Seçtiğimiz lokum çeşitlerini kesip paketin içine koyan yaşlı bir amcaya, tartıda yardım eden bir çocuk vardı.

Amca pratik mi pratik. Gelen müşteriyi kaçırmıyor. Hem ağzı çalışıyor hem de eli. "Kampanyamız var efendim. Şu kadar fiyattı. Bu kadara indirdik." diyor. Bir taraftan da lokum kesmeye devam ediyor. Dışarıdan gelip geçenleri de gözünden kaçırmıyor. Müşterinin dükkanın önündeki tezgahtaki ürünlere baktığını görür görmez kalabalığı yararak kendini dışarıya atması görülmeye değer. “Sucuklarımız şu kadar efendim. Tavsiye ederim" diyor. Müşteri, "Şurada şu fiyat dediler. Sen pahalı veriyorsun" deyince, onların verdiği sucuklardan içeride var. Bende onlar şu fiyat" diyerek onlara da bir kılçık atıyor. Bundan sonrasını onlar düşünsün. "Biz daha buradayız. Giderken alacağız" diyor adamlar. Bey amca, "Tamam, efendim, biz buradayız. Size söylediğim fiyat geçerli. Mutlaka beklerim" diyor.

Ardından işinin başına dönüyor. Yanında kendisine yardım eden çocuğa, "Geri zekalı, kutuyu ver. Kutuyu aç. Şu koyduğumu paketle" diyor. Çocuğa ya cümlesinin başında ya da sonunda geri zekalı dedi durdu. Bu söze çocuk da hiç tepki vermedi. Bir an için çocuğun adı geri zekalı olabilir mi diye düşünmedim değil. Bey amca, çocuğa niye hakaret ediyorsun diyeyim dedim. Nasıl dersin? Adamın elinde makas var. Nedin lan sen deyip peşime düşebilir ve lokum doğar gibi doğrayabilirdi. Ondan sonra al başına belayı. Benim lokum işi de kalırdı. Adam öyle yapar mıydı, yapmaz mıydı bilmiyorum ama beni sessizliğe iten elindeki makastı. Kasaplara da bir şey demem. Zira onların da elinde bıçak, satır, tahra gibi edevat eksik olmaz. Elektronik terazileri yokken pazarcı esnafına ve seyyar satıcıya da bir şey demezdim. Çünkü tartıda kullandıkları kilolar aynı zamanda onların kavgada kullandıkları aletleriydi. Aman neyse ne. 

Gelelim tekrar usta-çırak diyaloğuna. "Şu teraziye koyduğum bir kilo. Bunu hemen paketle. Oyalanma" dedi usta. Çocuk ise "Ustam, bu daha bir kilo olmamış. 998 gram. Denk getiremiyorsun" dedi. Ustası, Ulen geri zekalı. Nasıl gelmez bir kilo. Bak 1024 yazıyor" dedi. Çocuk ısrarlıydı 998 olduğuna. Adam paketi kaldırıp hızlıca teraziye koyunca, tartı eylemin şiddetinden bir kiloyu geçti. Çocuk hep böyle ikna oldu. Amca zaman zaman da çocuğa göre eksik tartı olan lokumun içine biraz Hindistan cevizi serpiştirerek kiloya tamamladı. Ardından bey amcanın koyduğu her pakete aynı muamele ve usta çırak arasında aynı konuşma. Anladım ki çocuğun geri zekalı olmasının temelinde ustasının düşük tartmasına itiraz var. Bu arada düşük tartılıyor mu, tartılmıyor mu, bunu usta ile çırak dışında kimse göremiyor. Tüm mesele iki gram ise varsın eksik olsun. Zira tam kilo denk gelmez. Buna da kimse bir şey demez. Yine de siz siz olun, çırak olarak yaşını başını almış ustanızın tarttığı lokumun kilosuna karışmayın yoksa öğle yemeğiniz hazır: Geri zekalı. 

Hülasa, amcanın her iki lafından birinin geri zekalı olması hoş değil. Herhalde sizin de hoşunuza gitmemiştir. Çünkü bir çocuğun her yaptığına geri zekalı denmesi ve bunun sürekli tekrarlanması çocukta kalıcı izler bırakabilir. Zira bir kişiye kırk defa geri zekalı dense, o kişinin adı geri zekalı kalır. Hele çırak bulmada esnafın zorlandığı bu yıllarda, bu çocuklara bu şekil hakaret, ayağına kadar gelen nimeti tepmek demektir. Burada bir temennide de çocuk için bulunmak istiyorum. Bu çocuk biz büyükler gibi günaha batmamış, masum mu masum. İnşallah terazideki gösterdiği bu duyarlılık hayatı boyunca her alanda devam eder.

*14/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde