1 Nisan 2022 Cuma

Birbirine Benzemez Altılı *

Her konuda olduğu gibi ülkeye yön veren ve ülkeyi yöneten siyasetimiz de inişli çıkışlı bir seyir izliyor. 2000 öncesinde olduğu gibi ya hiçbir parti hükümeti kuracak çoğunluğu elde edemiyor ya da 2000 sonrasında olduğu gibi bir parti, ardı arkasına iktidara gelerek siyasi istikrarı sağlıyor.

Bir parti çoğunluğu sağlayamayınca ne oluyor? Koalisyon hükümetlerinin kuruluşu zaman alıyor. Kurulduktan sonra da uzun ömürlü olmuyor. Ya seçim kararı alınarak erken seçime gidiliyor ya da başka koalisyon seçenekleri deneniyor. Çünkü bizde uzlaşma kültürü gelişmemiş. İdeolojik olarak birbirine yakın partilerin kurduğu koalisyon bile yürümüyor. Rabbena, hebbana siyaseti güdülüyor.

Tek başına iktidara gelen parti, siyasi istikrarı sağlaması yönünden tasvip edilen bir şey olsa da aynı partinin ardı arkasına seçimi kazanıp ülkeyi yönetmesi alternatifsizliği beraberinde getirebiliyor. Bu da iktidar değişiminin önündeki en büyük handikaptır. Bu durum iktidar taraftarlarını sevince boğarken iktidar olmayı isteyen muhalefet seçmenini ümitsizliğe sevk etmektedir hatta böyle olmayacak deyip sandık dışında başka arayışlar içerisine girebiliyor.

Alternatifinin olmaması sürekli iktidar olan parti ve taraftarlarını sevindirse de alternatifsizlik iyi değildir. Çünkü bu durum iktidarda olan partiyi şımartabiliyor, nasılsa alternatifim yok diyerek kendisini yenileme yoluna gitmeyebiliyor. Savrulma, yozlaşma, güç zehirlenmesi yaşama gibi durumlara sebebiyet verebiliyor.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile birlikte siyasetimiz ne alemde? Bir de buna bakalım. Malumunuz bu sistemle birlikte seçime ittifaklarla gidilmektedir. Bu ittifaklar bir nevi 2000 öncesi koalisyon hükümetlerine benziyor. Tek fark, koalisyon hükümetleri seçim sonrası kurulurken bu sistemle birlikte seçim öncesinde kuruluyor. Yönetimde ittifakın bir engeli var mı? Yani koalisyon hükümetleri gibi mi işliyor? Bu ittifak her ne kadar koalisyon hükümetlerine benzese de işleyiş yönünden koalisyondan farklı ve bu sistemin işleyişine bir halel getirmiyor. Çünkü düşünce olarak birbirine yakın koalisyon hükümetleri uyum içerisinde çalışamadıkları için bozulurken halihazırdaki ittifak sorunsuz bir şekilde işliyor. Bu da demokrasi ve siyasetimiz adına sevindirici bir durumdur. Demek ki isteyince farklı partiler asgari müştereklerde buluşabiliyor ve bir hükümet krizine sebebiyet vermiyor. Bu da uzlaşma kültürü adına ülkenin aldığı bir mesafedir.

Buradan muhalefet bloğuna gelmek istiyorum. Malumunuz geçen seçimde bu blok da ittifak kurarak seçime girmişti. Seçimi kazanamayan bu muhalefet bloğu ittifakı daha da genişleterek altı partili bir ittifak kurdu. Başka partileri de içlerine almazlarsa ve bu ittifak bozulmazsa, 2023 seçimlerine altı partili bir ittifakla girecekler. Altı partinin bir araya gelerek kurdukları bu karşı ittifaka toplumun belli bir kesimi “Altı birbirine benzemez” demeye başladı. Seçime kadar bu ittifak bozulmadan devam eder mi, bunlar ortak bir aday etrafında anlaşabilirler mi, seçime girince başarılı olurlar mı, başarılı olursa kurulan hükümet sorunsuz bir şekilde ülkeyi yönetebilir mi? Halihazırda tüm bunlar muamma. Bilinen tek şey, halkın belli bir kesiminin kurulan bu karşı ittifaka “Altı birbirine benzemezler” dediğidir.

Bu “Altı birbirine benzemez” parti cephesi, iktidar veya iktidar alternatifi olur mu? Başarı durumunda ülkeyi uyumlu yönetir mi? Bunu zaman gösterecek. Burada değinmek istediğim husus, bu karşı ittifak başarılı olur veya olmaz ama birbirine benzemeyen, iç ve dış politika görüşleri farklı olan bu partilerin bir araya gelip asgari müştereklerde anlaşarak ittifak kurabilmeleri, akıbetleri 2000 öncesi koalisyonlara benzemezse, bu durumun ülkemiz siyaseti, uzlaşma kültürü ve demokrasi adına bir kazanım olabileceğini düşünüyorum. Belki bu vesileyle ittifakta yer alan partiler aşırılıklarını törpüler, iç ve dış politikada ortaklaşa hareket ederler ve ortaya bir ortak akıl çıkar. Ayrıca iktidara alternatif olmaları yönüyle de iktidar olan partiye iyilik yapılmış olur. Çünkü alternatifinin olduğunu bilen iktidar partisi, muhalefetin nefesini ensesinde hissettiği için baktı ki pabuç pahalı, yoğurdu üfleyerek yer, kolay kolay hata ve yanlış yapmaz. Bundan da ülke karlı çıkar.

*04/04/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

17 Mart 2022 Perşembe

Hafızlık Eğitimi *

Hafızlık üzerine daha önce “Hafızlığın Faydası”, “Hafızlık Nasıl Yapılır”, “İHO’lardaki Hafızlık Eğitimi (1) ve (2)” üzerine 4 yazı kaleme aldım. Bu yazımda da kimlerin hafız olması gerektiği üzerinde duracağım.

Bildiğiniz gibi hafızlık eğitimi için ilkokul beşinci sınıfı bitiren öğrenciler Kur’an kurslarında hafızlık eğitimi alıyordu. Hafız olanlar hafızlığın ardından İHL’lere kayıt yaptırarak örgün eğitimlerine devam etmişlerdir. Üç yıl ara vererek İHL’lere kayıt yaptıran bu öğrenciler lisede diğer sınıflara serpiştirilerek ara vermeden gelen diğer öğrencilere ağabeylik yapmışlardır. Kendi halinde devam eden bu hafızlık uygulaması 8 yıllık kesintisiz eğitimle beraber sekteye uğramış, ortaokulu bitirdikten sonra hafızlık eğitimi için gelen öğrencilerin sayısında gözle görülür şekilde azalma olmuş ve Kur’an kursları kapatılmaktan beter yapılmıştır.

Sekiz yıllık kesintisiz eğitimin ardından uygulamaya konan 12 yıllık zorunlu eğitimle birlikte İHO ve İHL’lerin hem öğrenci hem de okul/bina yönünden büyük bir artış olduğu, çoğu illerde uygulamaya konan hafız İHO ve hafız İHL’lerin de bu dönemde yaygınlık kazandığı görülmektedir. Hafızlık ideali olan öğrencilerin hafız olmak için bu okullara sınav ve mülakata hazırlandığı, müracaat eden öğrenci sayısının fazlaca olduğu, bu okullara seçilen öğrencilerin hafızlık eğitimine başlatıldığı, ilk açılan okulların mezun verdiği bilinmektedir. Öyle zannediyorum, bu okullarla, hafızlığın Kur’an kurslarından ziyade okullarda yapılması ve hafızlık yapan öğrencilerin yıl kaybetmeden hafız olması amaçlanmaktadır.

Bu proje okullar sayesinde, 8 ve 12 yıllık zorunlu eğitimle sekteye uğrayan hafızlığın yaşatılmaya çalışıldığı ve hafızlığın teşvik edildiği anlaşılmaktadır. Bir ihtiyacı karşılamak ve başarılı öğrencileri seçmece alarak hafız yapma projesinin ne derece başarılı olacağı ilerleyen yıllarda daha iyi anlaşılacaktır. İyi niyetle başlatılan bu proje ile ilgili bazı endişelerimi bir önceki yazımda ifade etmeye çalışmıştım. Burada tekrar etmeyeceğim. İnşallah endişelerimde haklı çıkmam.

Burada hafızlığa karşı olduğum anlamı çıkarılabilir. Böyle bir anlayışta olmam söz konusu bile olamaz. Hatta hafızlığı bir nimet olarak görürüm. İnsanımız çocuğunu hafız yapabilme imkanı bulabilsin. Bunu takdir de ederim. Aynı zamanda farzı kifaye olan bu ibadetin herkese farzı ayın olmaması için içimizden birilerinin/bazılarının hafız olmasında yarar görüyorum. Yalnız proje hafız İHO ve hafız İHL’lerle hafızlık eğitiminin abartıldığını ve bu projenin ilerleyen yıllarda ölü doğacağını düşünüyorum. Bu kadar çocuğu hafız yapmak için o kadar çabayı da anlamış değilim. Buralarda hafızlık yapacak çocuklar sadece Diyanet’te din görevlisi ve MEB’de din kültürü öğretmeni olacak olsa, buna diyeceğim olmaz. Çünkü buralarda daima Kur’an’la haşır neşir olacaklar. Öyle zannediyorum, bu çocukların belli bir yüzdesi başka okul ve meslekleri seçecek ve başka alanlarda çalışacak. Bu da özel gayret gösterenlerin dışında çoğunluk hafızlığını unutacağını düşünüyorum. Aynı zamanda bu çocuklar hem hafızlık hem diğer derslere çalışmak suretiyle emsallerine göre daha fazla efor sarf etmiş olacaklar. Kapasitelerini iki yöne verdiklerinden dolayı belki de gerçek başarısını gösteremeyebilirler. Bir diğer husus, çok kişiyi hafız yapma çabası yerine yeterince hafızla yetinmek gerekir diye düşünüyorum. Merak ediyorum, sahabe içerisinde hafız olanların sayısı ne kadardır? Bildiğim kadarıyla bir elin parmağını geçmez. Bence projelerle hafız yetiştirme yerine bu müesseseyi doğal akışına bırakmak lazım. Unutmayalım ki bu ibadet farzı kifaye bir ibadettir. İşi farzı ayın ve rekabet haline getirmekten kaçınmak lazım. Çünkü bu memleketin sadece hafıza değil, diğer alanlarda da yetişmiş elemana ihtiyacı vardır.

*13/04/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

16 Mart 2022 Çarşamba

Hafız İHO’lardaki Hafızlık Eğitimi (2) *

İHO’larda hafızlık yapan çocuklar;

1.      Tabir yerinde ise bir koltukta iki karpuz taşıyor. Hem diğer müfredatı hem de hafızlık yapıyor. Takdir edersiniz ki bir koltukta iki karpuz taşınmaz. Taşınırsa da ya hafızlık ya diğer dersler ihmal edilebilir. Kaç çocuk bunun altından hakkıyla kalkabilir?

2.      Resim, müzik, beden eğitimi ve bilişim gibi rahatlama derslerinden mahrum kalmaktadır. Özellikle çocuk için beden eğitimi ve bilişim dersleri vazgeçilmezdir. Nice çocuk bilirim ki bugün beden/bilişim dersi var diye bayrama gider gibi okula geliyor.

3.      Bu çocukların çoğu evleri şehir merkezinde olmasına rağmen gece yatılı yurt veya kurslarda kalmaktadır. Ortaokul çağındaki çocukların yatılı kalmasının çok pedagojik olduğunu sanmıyorum. Ne de olsa daha ana çocuğu.

4.      Ortaokul boyunca hafızlık yapmak gerekçesiyle bir yıl örgün eğitimden uzak kalmaları ve bu dersleri görmeden yıl sonunda sınava tabi tutularak bir üst sınıfa geçirilmeleri yıl kaybetmeme bakımından avantaj gibi görünse de lisenin temeli diyebileceğimiz temel derslerde boşluk olacağını düşünüyorum. 6.veya 7.sınıfta Türkçe, matematik, fen gibi dersleri görmeyen çocuk bir üst sınıfın konularını anlamakta zorlanabilir ve 8.sınıfta gireceği LGS’de istenilen şekilde başarıyı bazıları yakalayabilse de çoğunluğu beceremeyebilir. Bu da diğer ortaokul öğrencilerine göre bu öğrencilerin eşit imkanlarda yarışamayacağı anlamına gelir.

5.      Bu çocuklar hafızlık yaparken eski bildik metot olan pişik ve hamın birlikte hocaya okuması yerine, öyle zannediyorum, sadece ham olarak yeni ezberledikleri sayfayı hocaya veriyorlar. Bu da hafızlığın çok sağlam olmamasına sebebiyet verir. Çünkü önceki ezberler (pişik) ile ham birlikte okunacak ki önceki ezberler unutulmayacak, iyice sağlamlaştırılacak.

6.      Önceki hafızlık yapanlar, hafızlığı bitirdikten sonra hafızlık sınavına girinceye kadar günlük 20 sayfa olacak şekilde kaç defa hatim inerlerdi. İHO’larda okuyan bu çocuklar bu kadar tekrardan mahrum kalıyorlar. Çünkü buna zamanları yetmez. Hem hafızlık hem diğer dersleri bir arada götürmek gerçekten zordur.

7.      Diyelim ki bu çocuklar hem diğer dersleri hem de hafızlığı bir koltukta götürerek başarılı oldular ve ortaokulu bitirdiler. İyi bir liseyi kazandılar. Mesele hafızlığı bitirmekle kalmıyor. Çünkü bir ömür boyu bu hafızlığı korumak zorundalar. Belirli periyotlarla tekrar etmeleri gerekiyor. Bu çocukların yani hafız İHO’da hafızlık yapan çocukların hepsi hafız İHL’ye veya sınavlı-sınavsız İHL’lere gitseler, burayı bitirdikten sonra Diyanet’te görev alsalar ya da İlahiyat veya İslami ilimleri okuyarak MEB’de din kültürü, İHL’lerde meslek dersleri öğretmeni olsalar sürekli Kur’an’la haşır neşir olacakları için tekrarlamak suretiyle hafızlıklarını unutmayabilirler. Bilinen bir gerçek var ki hafız İHO’dan veya başka yollardan hafız olan çocukların önemli bir kısmı başka meslekleri tercih edebiliyorlar. Bu meslek gruplarını tercih etmede sakınca yoktur. Hatta iyi de olabilir. Ama hafız doktor, hafız mühendis vs. olarak bu hafızlıklarını nasıl koruyacaklar? Günün belirli bir saatini günlük hafızlık sağlamaya ayırabilecekler mi? Bunun da zorluğu aşikardır. Hafız İHO’dan hafız olanlar nasıl olur bilemiyorum ama daha önceki sistemde hafız olup da diğer meslek gruplarını seçen çoğu kimsenin hafızlığını unuttuğu sadece kendilerine hafız dendiğini biliyoruz. Sonucunda unutulacaksa niçin hafız olunur sorusunu da burada sormak lazım. Çünkü onca emek boşa gitmiş olur.

*311/04/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Hafız İHO’lardaki Hafızlık Eğitimi (1) *

4+4+4 eğitim sistemine geçmemizle birlikte daha önce sadece ortaokul olan ikinci kademeye imam hatip ortaokulları da eklendi. Yeterli ve makul seviyede olan imam hatip liseleri normalin üzerinde açıldı. Bu okullar için bazen yeni binalar yapıldı, bazen de diğer okul türlerine ait binalar İHO/İHL’ye dönüştürüldü. Bununla da yetinilmedi. Çoğu İHL’ler kız ve erkek olacak şekilde müstakil okula çevrildi. Ayrı binada açılamayan yerlerde kız ve erkek sınıfları ayrıldı. İHO ve İHL’ler ihtiyaçtan fazla dikkat çekecek şekilde açılması yetmedi. Son yıllarda proje okullar adı altında “Fen ve Sosyal Bilimler Programı uygulayan İHL”ler devreye sokuldu. Bununla da yetinilmedi. Hafız İHO ve hafız İHL’ler açıldı. Hala da açılmaya devam ediyor.

Açılan İHO ve İHL’lerin, proje İHL’lerin, hafız İHO ve hafız İHL’lerin ne kadarı ihtiyaç ne kadarı işlevini yerine getiriyor ne kadarı beklentilere cevap veriyor ne kadarı kaliteyi yakaladı? Bu konuda iyi mi yapıldı ya da bu okul türlerine istemeden kötülük mü yapıldı? Bunların üzerine etkili ve yetkili makamların epey kafa yormak gerekiyor. Bu konuda, bir şeyin ihtiyaçtan fazla açılması en azından kaliteyi düşürür kanaati hakim kamuoyunda ve eğitimciler arasında. Çünkü pek azı hariç bu okul türleri, eskinin genel lise görevini görüyor. Bunun da kaliteyi yakalayabilmesi mümkün değil. Tüm bu olup bitenlerden İHO ve İHL'ler üzerine kafa yoranların ne yaptıklarını bilmediklerini, kafalarının karışık olduğunu, kaliteyi yakalama uğruna her öneri ve seçeneği, acaba deyip hemen uygulamaya koyduklarını düşünebiliriz. 

Bu yazımda, sadece hafız İHO ve hafız İHL'ler üzerinde duracağım. Buna geçmeden önce hafızlık üzerine birkaç kelam etmek isterim. Çünkü eskiden Kur’an kurslarında verilen hafızlık eğitimi şimdilerde hafız İHO ve hafız İHL’lerde yapılıyor. İlmihal kitaplarımızda Kur'an'ı hıfzetmek tıpkı cenaze namazı kılmak gibi farzı kifaye ibadetlerdendir. Yani beş vakit namaz gibi herkesin üzerine farz değildir. Toplumun içerisinde bir veya birkaç kişi bu görevi yerine getirdiği zaman diğerlerinin üzerinden sakıt olan bir ibadettir. Kimse yerine getirmezse herkese farzı ayın olur.

İHO’larda seçme öğrencilere ortaokulu bitirinceye kadar hafızlık eğitimi veriliyor. Hafız İHL’lerde ise ortaokulda veya Kur’an kurslarında hafızlığını yapmış hafız öğrencilere eğitim veriliyor.

İçeriğini ve işleyişini tam bilmemekle beraber hafız İHO’lara öğrenci alınırken müracaat eden öğrenciler arasında, yazılı ve sözlü sınavlar yapılıyor. Sınavın tüm aşamalarını geçen çocuklar bu okullara kaydediliyor. Bu çocuklar daha fazla Kur’an eğitimi alsın diye resim, müzik, beden eğitimi ve bilişim teknolojileri derslerini görmüyor. Bu derslerin ders yükleri Kur’an derslerine ekleniyor. Çocuklar diğer ortaokul müfredatının dersleriyle birlikte ezber de yapmaya başlıyor. 6.veya 7.sınıflarda bir yıl ara vererek hafızlık yapılıyor. Yıl sonu geldiğinde öğrenci okumadığı yılın derslerinden sınava girerek sene kaybetmeden bir üst sınıfa geçiyor veya geçiriliyor. Hafızlık yaparken çocuğun eski hafızlıklarda olduğu gibi yıl kaybetmemesi ve akranlarından geri kalmaması bir avantaj olarak görülebilir. Yalnız bu şekil bir hafızlık eğitiminin dezavantajlarının olabileceğini düşünüyorum. (Devam edecek)

*09/04/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır. 

15 Mart 2022 Salı

Hafızlık Nasıl Yapılır? *

Süre başlıklarının olduğu sayfalar hariç her sayfasında 15 satır olan Kur’an; 606 sayfa, yuvarlak hesap 6666 ayet, 114 süre ve her biri 20 sayfa olmak üzere 30 cüzden ibarettir.

Şimdiki proje hafız İHO’larda hafızlık eğitiminden önce hafızlık yapanlar; bir yılı yüzünden, iki yılı da ezber yapacak şekilde üç yılını hafızlığa ayırırlardı. Bazı yerlerde ilkokuldan önce hafızlık yapılsa da Türkiye’nin genelinde ilkokulu bitirdikten sonra hafızlığa başlanırdı. Eğitim genelde Kur’an Kurslarında yapılırdı. Hafızlığını bitirenler ağırlıklı olarak İmam Hatip ortaokullarına kayıt yaptırırdı. Orta birinci sınıftan okumaya başlarlardı.

Hafız olanlar ve hafızlık çalışanlar bilir. Kur’an ezberlemeye Fatiha’dan başlanmaz. Her cüzün birinci (20.sayfa) sayfasından ezbere başlanır. 2.cüzün 1.sayfası, 3.cüzün 1.sayfası şeklinde 30.cüze kadar bu şekilde birer sayfa ezberlenir. Ezberlenen her sayfa hocaya ezberden verilir. 30.cüz bittikten sonra tekrar başa dönülür. 1.cüzün 2’nci, 3.cüzün 2’nci sayfası şeklinde her cüzün hem ikinci hem de birinci sayfası, birlikte okunarak 30.cüze kadar devam eder. Kısaca her cüzün 1.sayfasından başlanır, her cüzün 20.sayfasına kadar ezberlenerek Kur’an baştan sona ezberlenmiş olur. Hafızlık yapanlara sorulduğu zaman birden gidiyorum, ikiden gidiyorum derler. Bundan kasıt da mesela ikiden gidiyorum diyen biri günlük iki sayfa ezberden verir. Bu iki sayfanın birinci sayfası, bir önceki turda ezberlediğidir. Buna pişik deniyor. Yeni ezberlediği sayfaya da ham deniyor. Her cüzden yeni ezberlenen sayfaya, cüzün diğer sayfaları da eklenerek hocaya okunur. Böylece önceki ezberler de her turda tekrarlanmış olur. Her cüzü bir binaya benzetirsek, birinci sayfalar temel ise cüzün diğer sayfaları temelin üzerine çıkılan katlar gibidir. Her cüz aşağıdan yukarıya bu şekilde örülür. Hafızlık yapanlara 5.cüzün 15.sayfasını oku dediğin zaman o sayfanın neresi olduğunu bilir. Bu, hafızlar arasında bilinen bir şey. Hafızlık yapmayanlar bunu bilmezler.

Hafızlığa çalışanlar iki dizinin üzerinde saatlerce aynı sayfayı yani ertesi gün hocasına okuyacağı sayfaları döner döner okur. Genelde ezber yapmak için sessiz ve sakin ortamlar seçilir. Uykudan önce yapılan ezberler daha sağlam olduğu için genellikle akşam ve gece saatleri seçilir. (Çünkü uykudan önce yapılan ezberler uykunun ardından hafızaya güzelce yerleşiyor. Sabah erkenden yapılan ezberler ise daha çabuk yapılsa da hocanın önüne gidildiği zaman çoğu zaman okunamaz.) Akşamdan ezberini yapan, hocasına dersini okumadan önce sabah erkenden kalkarak akşamki yaptığı ezberini tekrar eder. Dersini hocasına veren öğrenci derin bir nefes alır, sevincine diyecek yoktur. Ama sevinci fazla sürmez. Çünkü sırada yarının dersini yapmak var. Bu yüzden fazla vakit kaybetmeden yarınki ezberine çalışmaya başlar.

Gördüğünüz gibi ben anlatırken zorlandım. Ama şu bilinmeli ki anlatıldığı gibi kolay değil, Kur’an’ı baştan sona ezberlemek. Çünkü hafızlık her gün ezber yapılması gereken; tatil, dur-durak bilmeyen, sabır isteyen uzun soluklu bir eğitim sistemidir. Bir hevesle hafızlığa başlayanların çoğu hafızlık yapmayı bırakmışlardır.

Hafızlık yapmak zor olsa da iş hafızlığı bitirmek ve hafız olmakla bitmiyor. Hafız olan kişi hafızlığını unutmaması için belirli periyotlarla sürekli Kur’an okuması ve tekrar etmesi gerekiyor. Piyasada, zamanında hafız olmuş ama dünya meşgalesi yüzünden en azından yılda bir tekrar edemediği için hafızlığını unutmuş niceleri vardır. Vatandaş bir hafız gördüğü zaman önce maşallah dedikten sonra hafızlığın sağlam mı diye sorar. Unuttum diyenlere halk arasında “ha”sı gitmiş, “fız”ı kalmış hafız denir.

Allah okuduğunu anlamayı, anladığını yaşamayı nasip etsin.

*06/04/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

14 Mart 2022 Pazartesi

Hafızlığın Faydası *

Hafızlık güzel bir ibadettir. Hafız olan bir kişi hem farzı kifaye olan bir ibadeti yerine getirerek sevap kazanmış hem de Allah kelamını beynine nakşetmiş olur. Özellikle İmam, müezzin, müftü ve vaiz olacakların, ilahiyat ve İslami ilimler okuyacak olanların hafız olmasında fayda vardır. Çünkü bu meslek sahipleri hep Kur'an'la haşır neşir olmaktadırlar. Hem namaz kıldırırken zammı süre olarak namaz sürelerinin dışında farklı ayet ve süre okuyabilirler. Hafızlığı sağlam olanlar teravihlerde hatimle namaz kıldırabilirler. Cemaate vaaz verenler ayetleri ezberden okuyabilirler. Öğretmen olarak görev yapanlar Kur'an derslerinde öğrencilerin okuduğu sayfayı ezberden takip edebilirler. Hafız olanların Arapçaları da iyi ise okudukları ayetlerin anlamlarını bilirler ve muhataplarına anlamlarını da vermiş olurlar.

Tüm bunların yanında hafızlığın zekayı açtığını, hafızayı güçlendirdiğini düşünüyorum. Çünkü zeka ile zekat aynı kökten gelir. Nasıl ki zekat verdikçe malın bereketi artıyorsa, zekayı kullandıkça zeka da açılır. Kişinin ezberleme yeteneği gelişir. Sürekli tekrarlandığı için çoğu hafızın güçlü bir hafızaya sahip olduğu gözlemlenmektedir. Okuduğu metni daha çabuk kavrayabilir. Hafız olan bir kişi, gördüğü Arapça bir metnin Kur’an ayeti olup olmadığını, okunan ayetin Kur’an’da nerede geçtiğini bilir. Düğün, cenaze vb. yerlerde aşır okunacaksa genelde hafız olanlardan okumaları istenir. Bir yerde bir sohbet yapılacaksa hafızlara söz verilir. Ortama uygun birkaç ayetle, pekala bir sohbet konusu ortaya çıkar. Kısaca hafız olanlar Kur’an’ı zihnine nakşetmiş kimselerdir. Bunlara ayaklı Kur’an dense yeridir.

Tek başına hafız olmak yeterli midir? Ezberleme yönünden yeterli olsa da okuduğu ayetin anlamını bilebilme ve vaaz verirken içeriğini tercüme edebilme yönünden hafız olanların aynı zamanda Arapça bilgisine sahip olmaları çok iyi olur. Maalesef çoğu hafızın Arapça bilgisi olmadığı için okuduğunun ne anlama geldiğini bilememe gibi bir durumları söz konusu. Bu da Kur’an’ın iniş mantığı ve amacına uygun düşmez. Çünkü Kur’an; okumaktan ve bol bol tekrardan ziyade okuduğunu anlamak ve anlaşılanı yaşamak için gönderilmiştir. İdeal olan okunan ile yani ilmi ile amil olmaktır. Çünkü Müslümanlıkta ideal olan Müslümanların yaşayan Kur’an olmaları, teorinin pratiğe dönüşmesi ve Kur’an ahlakı ile ahlaklanmalarıdır. Dinin de toplumun da özellikle dini bilenlerden beklentisi böyledir. Bunu sahabenin “Peygamberin ahlakı nasıldı” sorusuna, Hz Ayşe’nin “Siz Kur’an okumuyor musunuz? Onun ahlakı Kur’an ahlakı idi” sözüyle de hepimiz biliyoruz. Allah okuduğunun anlamını bilen ve bildiğiyle yaşayan kimselerden eylesin.

Hasılı, tüm bunlar ve daha fazlası için Kur’an’ı ezberlemek teşvik edilir. Toplumda hafızlık yapanlara ve hafızlara ayrı bir değer verilir, saygı gösterilir ve el üstünde tutulur. Hafızı kelamsın denilir.

Anadolu’da çoğu ailenin çocuğunu hafız yapma ideali vardır.

Hafızlık sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitimle birlikte sekteye uğrasa da son yıllarda uygulanan projelerle hafızlık yeniden diriltilmeye çalışılıyor. 

*08/04/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır. 

10 Mart 2022 Perşembe

Hükümetlerin Ekonomi Karnesi *

Bu yazımda ekonomimiz şöyledir, böyledir, öldük, bittik, her gün zam zam zam, bu böyle gitmez demeyeceğim. Her şey güllük gülistanlık da demeyeceğim. Derdim ne mevcut hükümet ne de önceki hükümetler ne şu parti zamanında ekonomi iyiydi ne de kötüydü değil. Becerebilirsem kendi gözümle bir tespitte bulunacağım.

Türkiye siyasetini ve ülke yönetimini geçmişten günümüze takip edenler bilirler ki ideolojik sebeplerle oy verenler olsa da siyaseti belirleyen en önemli unsur ekonomidir. Tencere, tava ve mutfak diye ifade edilen ekonomi nicelerini iktidardan etmiş, nicelerini iktidara taşımıştır. Çünkü vatandaşın derdi geçimdir, mutfaktır. Bundan dolayıdır ki iktidar adayı veya iktidar alternatifi olan her parti, “Ekonomiyi yönetemiyor, vatandaş açlık sınırı içerisinde, geçinemiyor, mutfakta tencere-tava kaynamıyor, fiyatlar aldı başını gidiyor, ürünlere her gün zam geliyor. Biz gelirsek ekonomiyi şöyle yöneteceğiz, vatandaşın alım gücünü artıracağız, asgari ücreti yükselteceğiz, işsizliği azaltacağız vs.” şeklinde propaganda yapar. Vatandaşın çoğunluğu, bu eleştirileri haklı bulur, verilen vaatleri ikna edici bulursa mevcut iktidarı değiştirir. Değiştirdiği hükümetlerin çoğunu da baraj altına iterek cezalandırır. Eleştirileri haklı, vaatleri ikna edici bulmaz, iktidarın yönetimini eksikleriyle birlikte yeterli görürse, iktidarı değiştirme yoluna gitmez. Bu hep böyle olmuştur, yine böyle olmaya devam edecektir.

Partiler, kendilerini iktidara hazırlamak için plan, program ve projeden ziyade rakip gördüğü partilerin ülkeyi soktuğu ekonomik darboğazı durmadan işler ve iktidara geliyorsa da rakiplerini kötüleyerek gelir. Yani siyasette rakibinin eksiklikleri ile ekmek yer. Mesela bu ülkede “ekmeğin karneye bağlanması”, “tüp kuyrukları”, “petrol krizi”, “ülkenin yetmiş sente muhtaç edilmesi”, “enflasyon/hiper enflasyon”, “faizlerin yüksekliği”, “yazar kasa”, “kepenk kapatan işletmeler”, “1994-2001 ekonomik krizleri”, “İMF’nin kapısının çalınması”, “özelleştirme”, “asgari ücret” vs. partilerin propaganda olarak başvurdukları argümanlardır. Yıllar geçse de fırından yeni çıkmış gibi ısıtılıp ısıtılıp önümüze konur. Tüm bunlar yapılırken “Bunlar ekonomiyi batırdı. Bunları bıraksan iki kazı güdemezler denerek eski iktidarlar eleştirilir. Eleştiri ile kalınmaz, ayıplanır ve kınanır. Tefe bile koyarlar.

Partiler rakiplerini alt etmek için böyle propaganda yapar ama kendileri iktidara geldikleri zaman nasıl bir icraata imza atarlar? Gördüğüm kadarıyla yok birbirlerinden farkları. Özellikle ekonomi ile ilgili yaptıkları ve yapamadıkları -yalancı baharları hariç- eleştirdiklerinden, kınadıklarından ve ayıpladıklarından hiç farklı değil. Hangi parti, hangisini ne ile eleştirmişse iktidarında aynısını yapmıştır. Aşağı yukarı aynısı başına gelmiştir. Bu da bize “İnsan kınandığı ile sınanır”, “Kişi, ayıpladığı başına gelmeden ölmez” sözlerini haklı çıkarıyor.

Burada bazıları, “Sapla samanı karıştırmayalım. Son yaşadığımız ekonomik sıkıntıyı tüm dünya çekiyor, çünkü dünya küresel enflasyonla karşı karşıya. Üstelik salgın var. Üzerine de savaş çıktı, petrolün varil fiyatı çok yükseldi” şeklinde gerekçeler gösterebilir. Tüm bu gerekçeler doğru ise -ki doğrudur- daha önceki hükümetlerin yaşadığı ve yaşattığı gerekçeler de doğrudur. Çünkü durduk yerde hayat pahalılığı olmaz, kriz olmaz. Bildiğim kadarıyla ekmeğin karneye bağlanması, ikinci dünya savaşı yılları. Halkın parasını verip petrolünü alamadığı yıllar petrol krizinin olduğu yıllar. Tüp vb. kuyruklar hakeza.

Yaşadığımız ekonomik sıkıntılar gösteriyor ki her dönemi değerlendirirken o yıllarda dünyada olup bitenleri de göz önünde bulundurmak gerektiğini düşünmemiz lazım. Nasıl ki tarihi olayları değerlendirirken bugünün gözüyle değerlendirmek yanlış ise eski iktidarları değerlendirirken de zamanındaki dünyada olup bitenleri bugünün gözüyle değerlendirmek yanlıştır. Gelmiş-geçmiş iktidarları eleştirirken ve kınarken biraz insaflı olmak lazım diye düşünüyorum. Çünkü her dönemin, her devrin ayrı bir hikayesi vardır.

Ekonomi ve diğer hususlarda, ülkenin krize girmesinde gelmiş geçmiş hükümetlerin yönetimden kaynaklanan hata ve yanlışları yok mudur? Vardır elbette. Çünkü insan yönetiyor ne de olsa. İnsan olup da hata yapmayan mı var. Ülkeyi ekonomik krize duçar eden iktidarlar benim nazarımda öngörüsüzdürler. En azından gelmekte olan veya gelmesi muhtemel krizlere karşı tedbir almadıkları, başka planları devreye sokmadıkları görülüyor. Pekala her hükümetin ajandasında B, C, D planları olmalıydı. Tabir yerindeyse ülkeyi ve ekonomiyi “Saldım çayıra, Mevla’m kayıra” çerçevesinde günübirlik yönetmişler. Tamam, dışa bağımlı olduğumuz enerji konusunda belki bir şey yapılamayabilir ama tarım ülkesi olan ülkem, en azından gıda ürünlerini dışarıdan ithal etme yoluna gitmemiş olurdu.

*12/03/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.