Ana içeriğe atla

Birbirine Benzemez Altılı *

Her konuda olduğu gibi ülkeye yön veren ve ülkeyi yöneten siyasetimiz de inişli çıkışlı bir seyir izliyor. 2000 öncesinde olduğu gibi ya hiçbir parti hükümeti kuracak çoğunluğu elde edemiyor ya da 2000 sonrasında olduğu gibi bir parti, ardı arkasına iktidara gelerek siyasi istikrarı sağlıyor.

Bir parti çoğunluğu sağlayamayınca ne oluyor? Koalisyon hükümetlerinin kuruluşu zaman alıyor. Kurulduktan sonra da uzun ömürlü olmuyor. Ya seçim kararı alınarak erken seçime gidiliyor ya da başka koalisyon seçenekleri deneniyor. Çünkü bizde uzlaşma kültürü gelişmemiş. İdeolojik olarak birbirine yakın partilerin kurduğu koalisyon bile yürümüyor. Rabbena, hebbana siyaseti güdülüyor.

Tek başına iktidara gelen parti, siyasi istikrarı sağlaması yönünden tasvip edilen bir şey olsa da aynı partinin ardı arkasına seçimi kazanıp ülkeyi yönetmesi alternatifsizliği beraberinde getirebiliyor. Bu da iktidar değişiminin önündeki en büyük handikaptır. Bu durum iktidar taraftarlarını sevince boğarken iktidar olmayı isteyen muhalefet seçmenini ümitsizliğe sevk etmektedir hatta böyle olmayacak deyip sandık dışında başka arayışlar içerisine girebiliyor.

Alternatifinin olmaması sürekli iktidar olan parti ve taraftarlarını sevindirse de alternatifsizlik iyi değildir. Çünkü bu durum iktidarda olan partiyi şımartabiliyor, nasılsa alternatifim yok diyerek kendisini yenileme yoluna gitmeyebiliyor. Savrulma, yozlaşma, güç zehirlenmesi yaşama gibi durumlara sebebiyet verebiliyor.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile birlikte siyasetimiz ne alemde? Bir de buna bakalım. Malumunuz bu sistemle birlikte seçime ittifaklarla gidilmektedir. Bu ittifaklar bir nevi 2000 öncesi koalisyon hükümetlerine benziyor. Tek fark, koalisyon hükümetleri seçim sonrası kurulurken bu sistemle birlikte seçim öncesinde kuruluyor. Yönetimde ittifakın bir engeli var mı? Yani koalisyon hükümetleri gibi mi işliyor? Bu ittifak her ne kadar koalisyon hükümetlerine benzese de işleyiş yönünden koalisyondan farklı ve bu sistemin işleyişine bir halel getirmiyor. Çünkü düşünce olarak birbirine yakın koalisyon hükümetleri uyum içerisinde çalışamadıkları için bozulurken halihazırdaki ittifak sorunsuz bir şekilde işliyor. Bu da demokrasi ve siyasetimiz adına sevindirici bir durumdur. Demek ki isteyince farklı partiler asgari müştereklerde buluşabiliyor ve bir hükümet krizine sebebiyet vermiyor. Bu da uzlaşma kültürü adına ülkenin aldığı bir mesafedir.

Buradan muhalefet bloğuna gelmek istiyorum. Malumunuz geçen seçimde bu blok da ittifak kurarak seçime girmişti. Seçimi kazanamayan bu muhalefet bloğu ittifakı daha da genişleterek altı partili bir ittifak kurdu. Başka partileri de içlerine almazlarsa ve bu ittifak bozulmazsa, 2023 seçimlerine altı partili bir ittifakla girecekler. Altı partinin bir araya gelerek kurdukları bu karşı ittifaka toplumun belli bir kesimi “Altı birbirine benzemez” demeye başladı. Seçime kadar bu ittifak bozulmadan devam eder mi, bunlar ortak bir aday etrafında anlaşabilirler mi, seçime girince başarılı olurlar mı, başarılı olursa kurulan hükümet sorunsuz bir şekilde ülkeyi yönetebilir mi? Halihazırda tüm bunlar muamma. Bilinen tek şey, halkın belli bir kesiminin kurulan bu karşı ittifaka “Altı birbirine benzemezler” dediğidir.

Bu “Altı birbirine benzemez” parti cephesi, iktidar veya iktidar alternatifi olur mu? Başarı durumunda ülkeyi uyumlu yönetir mi? Bunu zaman gösterecek. Burada değinmek istediğim husus, bu karşı ittifak başarılı olur veya olmaz ama birbirine benzemeyen, iç ve dış politika görüşleri farklı olan bu partilerin bir araya gelip asgari müştereklerde anlaşarak ittifak kurabilmeleri, akıbetleri 2000 öncesi koalisyonlara benzemezse, bu durumun ülkemiz siyaseti, uzlaşma kültürü ve demokrasi adına bir kazanım olabileceğini düşünüyorum. Belki bu vesileyle ittifakta yer alan partiler aşırılıklarını törpüler, iç ve dış politikada ortaklaşa hareket ederler ve ortaya bir ortak akıl çıkar. Ayrıca iktidara alternatif olmaları yönüyle de iktidar olan partiye iyilik yapılmış olur. Çünkü alternatifinin olduğunu bilen iktidar partisi, muhalefetin nefesini ensesinde hissettiği için baktı ki pabuç pahalı, yoğurdu üfleyerek yer, kolay kolay hata ve yanlış yapmaz. Bundan da ülke karlı çıkar.

*04/04/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde