Ana içeriğe atla

Enflasyonun Merkez Üssü *

Bazı şeyleri sürekli yazıp çizmek kabak tadı verir. Bunun farkındayım. Yine de yazacağım maalesef. Amacım ne kimseyi yermek ne de övmek. Benimkisi bazılarının haletiruhiyesini tespit etmeye çalışmak. Bazı şeyler geçer ama bu haletiruhiyeyi yaşayanların durumu tedavi olur mu, bilmiyorum. 

Malumunuz hayat pahalılığının zirvesini yaşıyoruz. Bu yaşadığımız realite, önceki yaşadığımız hayat pahalılıklarına pek benzemiyor. Bugünden yarına bir umut da görünmüyor. Toplum hiç olmadığı kadar umutsuz. Tedbir alması gereken yetkililerin enflasyonu dizginlemek için çaba sarf ettiği de görünmüyor. Devlet ve toplum olarak yarınımız olmadan günübirlik yaşıyoruz. Geleceğimizin teminatı gençlik hiç olmadığı kadar karamsar. 

Durumumuz vahim iken bu durumu tespit etmeye ve bu durumdan dertlenmeye çalışanları da sesleri gür çıkan bir kesim ise mevcut durumu savunma ve haklı gösterme adına; gerekçe, bahane, kıyas, emsal ne varsa önümüze yemek olarak koyuyor. Güya biz yine iyiyiz demeye getiriyorlar. Neler diyorlar, bir bakalım: "Küresel bir enflasyon var. Dünya bununla kırılıyor. Tedarik sıkıntısı var. Maliyetler arttı. Tüm dünya böyle. Birçok AB ülkesi marketlerde ürün bile bulamıyor. Avrupa'da da ürünlere sürekli zam geliyor. Bizim devlet birçok ürünü sübvanse ediyor." vs. deniyor. Böylelerine arkadaşım, kırılıyor dediğin ülkelerin enflasyonu yüzde 5-7'lerde. Bunlara zam gelse ne olur. Bizim katmerli enflasyonun yanında bunların hissettiği enflasyona, enflasyon mu diyorsun? Dedikleri, tamam onların enflasyonu düşük olabilir ama hesap yaparken onların enflasyonu daha önce kaçtı, şimdi kaç kat arttı? Bunu bu şekilde değerlendirmek lazım diyorlar. Onlara, onlardaki yüzde 5 enflasyon bizde olsa biz buna enflasyon bile demeyiz diyorsun. AB'deki bir ürünün EURO cinsinden fiyatını pul olmuş paramız TL’ye çeviriyorlar. Baksana, onlarda bu ürün bizim paramızla kaç lira ediyor. O yüzden biz her şeyi onlardan daha ucuza alıyoruz demek istiyorlar. Hiçbir şey diyemeseler, "Yanı başımızda savaş var." deniyor. Zamlara gelince Brent petrolün varil fiyatı yükseldi deniyor. Tamam, savaş var. Petrol fiyatları yükseliyor. Bunlara paralel olarak zam geliyor. O zaman geçmiş hükümetler akaryakıta yaptıkları zammı keyfi mi yapmışlardı? Onlar zamanında dünyada kriz ve savaş yok muydu? Bugünkü zamlar makul ise daha önceki zamları da makul görmek gerekmez mi diyorsun. Hiç oralı olmuyorlar. Hiçbir şey yapamasalar bile girdi fiyatlarını göz ardı ederek zam yapan esnaf ve sektörleri ahlaksızlıkla itham ediyorlar. Nedense günbegün gelen kallavi akaryakıt zamlarını, elektrik ve doğal gaza belirli periyotlarla konan yüksek zamları es geçiyorlar. Zamları muhalefetten bilenleri, hayat pahalılığı falan yok. Baksana herkes alışverişte, sıfır araba kuyruğunda, şu kadar kişi sinemaya gidiyor. Tatil merkezleri dolu diyenleri saymıyorum bile. 

Hasılı, savunmacı ekip bahane ve gerekçesinde sınır tanımıyor. Allah, bir şeyi savunacağım diye kimseyi gülünç duruma düşürmesin. Kimsenin gözünü ve izanını kör etmesin. Halbuki her gerekçe ve savunma, gerçeklerle yüzleşmekten kaçınmak, topu taca atmak ve sorunları halının altına süpürmek demektir. Halbuki mevcudu kabul etmek, bundan çıkış noktaları üzerine kafa yormak makul olan değil midir? Ki bu mevcut durumu başta hükümet olmak üzere kimse istemiş değil. 

Şu gerçek unutulmasın ki ülkemizin yaşadığı bol sıfırlı, bastırılmış enflasyon, diğer ülkelerle kıyas götürmez. Enflasyonu bizden yüksek birkaç ülkeyi saymazsak, bizim ülkemizin enflasyonuyla, diğer ülkelerin yaşadığı enflasyon durumunu depremle kıyaslayalım. Biliyorsunuz, etkisi ta uzaklardan hissedilen bir depremin merkez üssü olur. Depremin en ağır tahrifatı depremin merkez üssü olan yeredir. Yakından uzağa doğru yıkım daha az olur. Yani merkez üssünde mal ve can kaybı fazla olurken merkez üssünden uzaklaştıkça mal ve can kaybı ya hiç olmaz. Olursa da sınırlı olur ya da sallantı ile geçiştirilir. Bu deprem örneğinden hareketle bizim ülkemiz enflasyonun merkez üssü, enflasyonu yüzde 5 ila 7 olan ülkeler ise enflasyonu en az hasarla atlatan ülkelerdir. Bu durumu kapatmak için gerekçe üretenler kafalarını kuma gömmüş ve egolarını tatmin etmeye çalışan kimselerdir. Bence savunulamayacak bu durum karşısında, başkasından saygı bekliyorlarsa, susmaları en iyisidir. Yok, saygınlık beklemiyoruz diyorlarsa, bu gerekçeleri bayatladı. En iyisi mi başka bahanelerin arkasına sığınsınlar. 

Söz bahaneden açılınca bir bahane de ben yazayım ki bahane üretim merkezi gibi çalışan bu arkadaşlara bir hayrım dokunsun. 

Bahanenin bir tanesi İslam tarihinden. Baştan söyleyeyim, bu bahanenin aslı astarı yoktur. Çünkü peygamber gaybı/geleceği bilemez. Babası Yasir, annesi Sümeyye ilk şehitlerden olan Ammar, karşıdan gelirken peygamberimiz, Ammar'ı isyancı bir güruh öldürecektir, der. Gel zaman git zaman Sıffın Savaşında Ammar, Hz Ali'nin safında savaşa katılır. Ammar'ı gören bazı Muaviye taraftarları isyancı olan biziz diyerek savaş alanını terk eder. Sonuçta savaş olmuş ve Ammar b. Yasir savaşta şehit olmuştur. Amr b. As'ın oğlu Abdurrahman, bu durumun izahını istemek için babasının huzuruna çıkar ve babasına, Ammar ile ilgili peygamber böyle demişti. Biz şimdi isyancı olmuyor muyuz deyince, Arap dahisi Amr, "Ammar'ı esas öldürenler, onu savaş meydanına getirenlerdir, der. Buyurun size bir gerekçe. Dünyadaki tüm gerekçelere beş çeken bir gerekçe. 

 *18/04/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde