Ana içeriğe atla

Hafızlık Eğitimi *

Hafızlık üzerine daha önce “Hafızlığın Faydası”, “Hafızlık Nasıl Yapılır”, “İHO’lardaki Hafızlık Eğitimi (1) ve (2)” üzerine 4 yazı kaleme aldım. Bu yazımda da kimlerin hafız olması gerektiği üzerinde duracağım.

Bildiğiniz gibi hafızlık eğitimi için ilkokul beşinci sınıfı bitiren öğrenciler Kur’an kurslarında hafızlık eğitimi alıyordu. Hafız olanlar hafızlığın ardından İHL’lere kayıt yaptırarak örgün eğitimlerine devam etmişlerdir. Üç yıl ara vererek İHL’lere kayıt yaptıran bu öğrenciler lisede diğer sınıflara serpiştirilerek ara vermeden gelen diğer öğrencilere ağabeylik yapmışlardır. Kendi halinde devam eden bu hafızlık uygulaması 8 yıllık kesintisiz eğitimle beraber sekteye uğramış, ortaokulu bitirdikten sonra hafızlık eğitimi için gelen öğrencilerin sayısında gözle görülür şekilde azalma olmuş ve Kur’an kursları kapatılmaktan beter yapılmıştır.

Sekiz yıllık kesintisiz eğitimin ardından uygulamaya konan 12 yıllık zorunlu eğitimle birlikte İHO ve İHL’lerin hem öğrenci hem de okul/bina yönünden büyük bir artış olduğu, çoğu illerde uygulamaya konan hafız İHO ve hafız İHL’lerin de bu dönemde yaygınlık kazandığı görülmektedir. Hafızlık ideali olan öğrencilerin hafız olmak için bu okullara sınav ve mülakata hazırlandığı, müracaat eden öğrenci sayısının fazlaca olduğu, bu okullara seçilen öğrencilerin hafızlık eğitimine başlatıldığı, ilk açılan okulların mezun verdiği bilinmektedir. Öyle zannediyorum, bu okullarla, hafızlığın Kur’an kurslarından ziyade okullarda yapılması ve hafızlık yapan öğrencilerin yıl kaybetmeden hafız olması amaçlanmaktadır.

Bu proje okullar sayesinde, 8 ve 12 yıllık zorunlu eğitimle sekteye uğrayan hafızlığın yaşatılmaya çalışıldığı ve hafızlığın teşvik edildiği anlaşılmaktadır. Bir ihtiyacı karşılamak ve başarılı öğrencileri seçmece alarak hafız yapma projesinin ne derece başarılı olacağı ilerleyen yıllarda daha iyi anlaşılacaktır. İyi niyetle başlatılan bu proje ile ilgili bazı endişelerimi bir önceki yazımda ifade etmeye çalışmıştım. Burada tekrar etmeyeceğim. İnşallah endişelerimde haklı çıkmam.

Burada hafızlığa karşı olduğum anlamı çıkarılabilir. Böyle bir anlayışta olmam söz konusu bile olamaz. Hatta hafızlığı bir nimet olarak görürüm. İnsanımız çocuğunu hafız yapabilme imkanı bulabilsin. Bunu takdir de ederim. Aynı zamanda farzı kifaye olan bu ibadetin herkese farzı ayın olmaması için içimizden birilerinin/bazılarının hafız olmasında yarar görüyorum. Yalnız proje hafız İHO ve hafız İHL’lerle hafızlık eğitiminin abartıldığını ve bu projenin ilerleyen yıllarda ölü doğacağını düşünüyorum. Bu kadar çocuğu hafız yapmak için o kadar çabayı da anlamış değilim. Buralarda hafızlık yapacak çocuklar sadece Diyanet’te din görevlisi ve MEB’de din kültürü öğretmeni olacak olsa, buna diyeceğim olmaz. Çünkü buralarda daima Kur’an’la haşır neşir olacaklar. Öyle zannediyorum, bu çocukların belli bir yüzdesi başka okul ve meslekleri seçecek ve başka alanlarda çalışacak. Bu da özel gayret gösterenlerin dışında çoğunluk hafızlığını unutacağını düşünüyorum. Aynı zamanda bu çocuklar hem hafızlık hem diğer derslere çalışmak suretiyle emsallerine göre daha fazla efor sarf etmiş olacaklar. Kapasitelerini iki yöne verdiklerinden dolayı belki de gerçek başarısını gösteremeyebilirler. Bir diğer husus, çok kişiyi hafız yapma çabası yerine yeterince hafızla yetinmek gerekir diye düşünüyorum. Merak ediyorum, sahabe içerisinde hafız olanların sayısı ne kadardır? Bildiğim kadarıyla bir elin parmağını geçmez. Bence projelerle hafız yetiştirme yerine bu müesseseyi doğal akışına bırakmak lazım. Unutmayalım ki bu ibadet farzı kifaye bir ibadettir. İşi farzı ayın ve rekabet haline getirmekten kaçınmak lazım. Çünkü bu memleketin sadece hafıza değil, diğer alanlarda da yetişmiş elemana ihtiyacı vardır.

*13/04/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde