23 Nisan 2017 Pazar

Hem fikren hem de bedenen savrulan bir tip

"AK Parti içinde “Her şeyi göze alıyorum ve hayır dediğimi açıklıyorum. Çünkü ben getirilen değişikliğin iyi bir değişiklik olduğuna inanmıyorum” diyebilecek cesarette, yüreklilikte tek bir kişi bile yok. “Üç günlük dünya... Ne diye düşündüğümü söyleyemeyecekmişim ki” diyen, diyebilen tek kişi yok." 

Yukarıdaki alıntı Ahmet Hakan Coşkun'un 23.04.2017 günkü Hürriyet gazetesindeki köşesinde yazdığı "AK Parti içinde neden gizli hayırcılar var?" Başlıklı yazısından. Hayır diyebilecek cesarette tek kişi yok, diyerek tüm camiayı cesaret gösteremeyen kişiler olarak suçluyor. Çok yönünü biliyordum da bu toptancı yönünü bilmiyordum sayın niyet okuyucusunun. Evliya gibi adam. Yazarlık falan ne ki? Milyonlarca AK Partilinin içini de biliyor. Aslında yazarlık kendisini kesmez, yazık oluyor kendisine. Bir post bulup postnişinlik yapsa fena olmaz sanırım.

Sayın Ahmet Hakan! Siz bu mahallenin içinde epey kaldınız, buraları iyi bilmeniz gerekir. Eğer bu mahallede özünden kalmışsanız bu mahalleden ses çıkmayacağını da çok iyi biliyor olmalısınız. Bu mahallede ekmek yiyip, çay içtikten sonra kimlik değiştirerek karşı mahalleye geçen ve eski mahallesine vefa göstermeyerek uzaktan salvo atışlar yapan milyonda bir çıkar. İnan elde şu anda yok. Pek de çıkmıyor, suyundan mıdır, toprağından mıdır nedendir bilinmez. Olsa seve seve veririz sana böylelerini. Böylece kelaynak kuşları gibi yalnız kalmazsın. 


Uzun zaman oldu bu mahalleden ayrılalı. Nasıl ki vefayı unutmuşsan buralardaki adabı da unutmuş olabilirsin. İstersen biraz hatırlatayım. Bir defa bu mahallede kol kırılır, yen içerisinde kalır. Dışarıya pek çıkmaz. Gönül kırgınlıkları olur, fikir ve metotta ayrı düşülür, dışarıyla paylaşılmaz, gerekirse kabuğuna çekilir, içine atar. Zaman her şeyin ilacı diye düşünülür. Dışarıda açıklayacağım görüş camiayı kırar, parçalanmaya gideriz. Rakipleri, öteki mahalleyi sevindiririm diyerek konuşmaz, görüşünü açıklamaz. Bu korktuğundan değil, camiasına verdiği değerdendir, zarar vermek istemez. Çünkü bu camia sadece kendisine değil, ülkeye lazım diye düşünür. Görüşünü meydanlarda ve ekranlarda söylemez, gider yetkili kurullarda ifade eder. Sonunda çoğunluğun görüşü tasvip görür. Kırılsa, incinse dahi bunu duruşuyla gösterir, diliyle ifade etmez. Gül gibi, Davutoğlu gibi kabuğuna çekilir. Çünkü konuşmasının içinden çıktığı davasına zarar vereceğini bilir. Çünkü bilir ki davası sadece bir parti hareketinden ibaret değildir. İçine sinmese de evet der, hayır derse de bunu açık etmez. Gider sandıkta konuşur. Zira dostunu üzmenin faydası yoktur. Kardeşlerini arkasından vurmaz. Çünkü bu camia için vefa sadece İstanbul'un bir semti değildir. Dostlukları bakidir. Çünkü aynı hedefe, aynı davaya baş koymuşlardır. Beraber yiyip beraber içmişlerdir. Yedikleri kaba pislemezler. İçtikleri çayın ve kahvenin hatırını güderler. Kendilerine ihtiyaç duyulduğunu hissettikleri zaman kırgınlıkları bir tarafa bırakarak birbirinin imdadına koşarlar, 15 Temmuz'da olduğu gibi.


Herhangi bir sebeple partisinden, camiasından koparsa koşa koşa diğer mahalleye gitmezler. Giderlerse de kimliğini, kişiliğini kaybetmez. Yeni mahallesinde iskan etmek zorunda kalırsa eski dava arkadaşlarını satmaz, onlara bel altı vurmaz. Geçmişte beraber yaptıkları işleri eleştirmez, gizli kalması gereken noktalara girmez. Eski mahallesini eleştirmez. Çünkü buradaki kavga kayıkçı kavgası değildir.

Bunları ve saymadığım çoğu değerleri bilmen gerekir. Bugün bu değerler size garip gelebilir. Beğensen de, beğenmesen de bu mahalle böyle. Yıllar geçti ardından kimse gelmedi diye üzülebilirsin. Ben de üzgünüm ardından kimseyi gönderemediğimize. Ne edersin ki buralar bu konuda bitek değil, kıraçtır.

Ben yerinde olsam eski mahallemi bu şekilde fütursuzca eleştirmezdim. Başka malzemen yok mu senin? Çok savrulmazsan iyi olur. Zira ne İsa'ya, ne de Musa'ya yaranırsın. Sahi bugünkü görüntünle bu mahallede yıllar yılı nasıl durdun? O zaman hangisiydin? Şimdiki gibi miydin? Yoksa değiştin mi?  Bence bu mahalleye bakacağına aynada kendi yüzüne baksan daha iyi olur. 23.04.2017



İsimlerin önüne eklenen TC kısaltmaları

Sanal alemde profilini gördüğüm bazı kişiler isim ve soyadlarının başına TC eklemişler. Bu TC ilavesini de pek kaldıracağa benzemiyorlar. Sanki isimlerinden bir parça oldu. Ad ve soyadlarının önüne koydukları TC kısaltması öyle zannediyorum bir yerden kurgulanmışcasına birilerine tepki olarak kondu ve öylece devam ediyor.

Yazımın başında söykeyeyim. Türkiye Cumhuriyeti'nin kısaltması olan TC'nin bu şekilde kullanılmasını doğru bulmuyorum. Bu, Türkiye Cumhuriyetini sevmek anlamına geliyorsa adımın başında TC olmamasına rağmen ülkemi ve yönetim olarak cumhuriyeti ben de seviyorum. Bu ülkede yaşayan büyük bir çoğunluğun da sevdiğini düşünüyorum. Eğer bu kısaltma birilerine tepki olsun diye konmuşsa şu ana kadar amacına ulaşmış olmalı. İşi tadında bırakıp ailemizin verdiği asıl isme geçmek ve ilaveyi kaldırmak gerekiyor diye düşünüyorum.

Bizde TC kısaltması genellikle resmi yazıların başlıklarında kullanılır. Yazılarımızda fazla yer kaplamasın diye zaman zaman TC şeklinde kısaltırız. Konuşma dilinde TC şeklindeki bir kısaltmayı pek uygun görmüyorum. Bizde kısaltmalar kişiye, bazı kişilerin zihniyetine göre değişiklik gösterir. PKK kısaltmasını pe-ka-ka şeklinde okuyanları bu örgütün karşısında, pe-ke-ke şeklinde okuyanları ise örgütün taraftarı gibi düşünenler vardır. Yine AK Parti'nin kısaltmasını AK Parti şeklinde yazıp aynı şekilde okuyanları AK Parti'ye sempati ile bakanlar şeklinde anlaşılırken bazılarının partinin kısaltmasını AKP şeklinde yazıp aynı şekilde söylemesi de partiye muhalif olduğu şeklinde anlaşılmaktadır. TC kısaltması da bir zamanlar TC'yi savunmak için değil, bu şekil kısaltma bazılarınca -bugünkü TC kısaltması yapıp isimlerinin önüne koyanların aksine- TC'ye muhalefeti ifade ediyordu. Hatta konuşmalarına Te-Ce askeri şeklinde başlayanlar vardı.

İsimlerinin başına her ne amaçla TC kısaltmasını koyanlar, umarım maksadınızı ifade etmişsinizdir. Uzun bir süre durduğuna göre öyle zannediyorum fikrinizi ve zikrinizi ifade ettiniz. Gelin bu işi tadında bırakalım. Eski yakın halinize dönün. Bilmem maksadımı anlatabildim mi? Umarım yanlış anlaşılmamışımdır. 23.04.2017

Hüsnüzan beslemek

Hucurat süresine ahlak süresi dense yanlış olmaz. Çünkü baştan sona bize en büyük eksiğimiz edebi anlatır. Hucurat süresi 12.ayette: "Siz ey imana ermiş olanlar! [Birbiriniz hakkında] yersiz zanda bulunmaktan kaçının;  çünkü [bu şekildeki] zannın bir kısmı [da] günahtır; birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın, ve arkanızdan birbirinizi çekiştirmeye kalkışmayın...." (Muhammed Esed Meali) buyurarak zan, kusur arama ve gıybetten kaçınmamızı emretmektedir. 

Her üç yasaklanan davranış bizim toplumsal yaramız. Peynir-ekmek gibi gıybet yaparız. Adına da muhabbet deriz. Zaten kusur ve ayıp örtme gibi bir düşüncemiz olmaz. Gördüğümüz kötü bir davranışı yaymak için bildiğimiz tüm iletişim araçlarını kullanırız herkese duyurabilmek için. Zan zaten bizim işimiz. Hatta kendimizi o kadar geliştirdik ki zannın da ötesine geçtik. Niyet okuyoruz artık.


Eskiden zannı ikiye ayırırdık. Kötü zanna suizan, iyi zanna ise hüsnü zan derdik. Hucurat 12'de yasaklanan zannın suizan olduğunu ifade eder, hüsnü zanda bulunmanın bir sakıncası yok derdik. Şimdilerde lügatimizde iyi zanda bulunmaya pek yer kalmadı. Gördüğümüz her hareketi, duyduğumuz her sözü kendimize göre kafamızda işliyor, kişi hakkında bir kanaat belirtmeye başlıyoruz. Hakkında kanaat sahibi olduğumuz kişi yanlış anlaşıldığını ifade edip gerekli açıklama yapsa da onun hakkındaki kanaatimizi değiştirmiyoruz. Hatta baskıyı görünce kıvırmaya başladı bile deriz. Zannı geçtik, yaptığımız iş iftira ve itham boyutuna ulaştı. Birbirimize iyi niyet beslemiyoruz. Sonunda hepimiz insanların içini okuyan iyi birer niyet okuyucusu olduk.


Fakültede okurken kişiler hakkında hüsnüzan beslemek gerektiğini söyleyen bir hocamıza bir arkadaşımız: “Hocam, başbakanımız Davos’ta diğer liderlerle beraber içki kadehi kaldırdı buna ne dersiniz” diye bir soru sordu. Hocamız: “Herhangi bir içecek diye düşünebiliriz. Mesela ayran olabilir” demişti. İyi niyetin bu kadarı da fazla demiştik. Şimdiki zan, isnatlarımızı görünce kişiler hakkında hocamızın dediği gibi düşünmemiz gerektiğini daha iyi anladım. Hayatta hiçbir şey gördüğümüz, duyduğumuz gibi olmayabiliyor. Sonra kötü bir hareketini gördüğümüz kişinin yanına giderek ona yaptığının yanlış olduğunu edebince anlatabiliyorsak ne ala. Yok, anlatamıyorsak ardından konuşmamızın bir faydası yok. Üstüne üstlük böyle yapmakla günaha girmiş oluyoruz.

Birbirimize karşı güvenin ve itimadın kalmadığı, adalet duygusunun hiç olmadığı kadar zedelendiği günümüzde toplumsal barışa katkı sağlaması amacıyla işe muhatabımıza hüsnüzan besleyerek işe başlamamızda yarar görüyorum. Hüsnüzan, bizdeki iyi niyetin bir tezahürüdür. İyi niyet beslersek karşımızdan da aynısını görürüz. Ne ekersek onu biçeriz, haberimiz olsun.

Değer mi bir başkasının kalbini kırmaya, onu incitmeye? Unutmayalım ki, kırılan kalbi ve gönlü tamir etmekten daha zoru yoktur. Sonra suizan beslemenin kendimize zararından başka bir faydası da yoktur. İyi bakmak, iyi görmek, iyi düşünmek sanırım Hucurat 12.ayetin dediğine daha uygun bir davranış olur. Müslümanca bir hareket olur. Hem karşı tarafı kazanırız, hem de sevap. Bir taşla iki kuş demektir bu. 23/04/2017



Bazı sanal tebriklerden gına geldi artık

Konya'da değişik okullarda 40 yıl görev yapan bir öğretmen vardı. Bu öğretmen emekli olmadan önce İl Milli Eğitim Müdürlüğüne şu meyanda bir dilekçe verir: "Türkiye'nin değişik bölgelerinde devletime kırk yıl hizmet ettim. Emekli olmadan önce en büyük hayalim Konya Orduevinde veya Konya Öğretmeninde idareci olarak çalışmak. Hiçbir zührevi hastalığım yoktur. Gereğini arz ederim."

Dilekçeye gülenler olsa da öğretmenimiz sonunda Konya Öğtetmenevine müdür yardımcısı olarak atanarak en büyük hayalini gerçekleştirmiş oldu. O zamanlarda fırsat buldukça öğretmenevine giderek yarım asra yakın hizmet eden bu idareci öğretmenimizle tanışma fırsatı buldum. Her vardığım zaman ayağa kalktı, elini uzattı, ardından sarıldı benimle. İdareci odasında otururken o etrafı dolaşmaya, yani başkasıyla kucaklaşmaya giderdi. 10 dakika sonra geldiğinde benimle ilk defa karşılamış gibi tekrar yanıma gelir. Önce hoş geldin sayın değerli hocam diyerek yeniden elini uzatır, ardından sarılma eylemini gerçekleştirirdi. Önceleri bu ilgiyi sadece bana gösteriyor sandım. Sonra gelen herkese aynı muameleyi yaptığını gördüm.

Öğretmenevinde çalışan diğer idarecilere bu arkadaş ne iş yapar burada dediğimde, onun görevi teşrifatcılıktır, dediler. Gelen herkesi karşılaması, hal-hatır sorup ilgilenmesi, sarılmanın ardından öpmesi görmeye değerdi gerçekten. Ah bu hoş geldin demeyi 5-10 dakika ara ile birkaç defa yapmasa daha iyi olurdu ama neyse o kadar hata kadı kızında bile olur. Sonra niye sarılıp öpmesin. Adamda zührevi bir hastalık da yoktu üstelik. Sonunda bu hocamız Konya plaka kodunu doldurarak 65 yaş haddinden emekli oldu. Onu tanıyanlar gelen bir kişiye hoş geldin dediğini unutur, bu yüzden aynı kişiye defalarca hoş geldin der diye söylerlerdi. Emekli olduktan kısa bir müddet sonra da vefat etti. Allah rahmet eylesin.

İyi de benim derdim bu şeker -gibi-hocamız değildi. Benim derdim sanal tebrikler. Bugün ardı arkasına gelen sanal tebrikleri görünce 10 yılı geçmiş bu hocamızı hatırladım nedense. Sanal tebriklerle bu hocamızın yaptığının arasında nasıl bir bağ kurdun diyebilirsiniz. Az daha sabredin isterseniz.

Malumunuz günümüzde her türlü tebrik, kutlama, geçmiş olsun dilekleri whatsapp aracılığıyla yapılmaktadır. Bugün de Miraç Kandili. Sabahın erken saatlerinden beri telefonuma gelen bildirimler eksik olmadı. Tamam bunu biliyoruz. Bize de geliyor diyebilirsiniz. Bunu ben de biliyorum size de geldiğini. Pekiyi size aynı kişiden aynı mesajın aynı günde üç defa geldiği oluyor mu? Bana geliyor böylesi bildirimler. Aynı kişi, aynı mesajı, aynı gün, önce oluşturulan gruptan gönderiyor, ardından özel numarama gönderiyor, az sonra da mesaj yoluyla geliyor. Benim derdim bu. Yukarıdaki 42 yıllık öğretmenlik yapan öğretmenimle bu kişileri aynı kategoriye koymam bundandır. Bir kişiye aynı mesaj üç defa gelir mi? Haydi hocamız 65 yaşında, unutup tekrar hoş geldin diyordu. Ya yaşı daha 65'e gelmemiş bu kişilerin ardı arkasına üç defa bildirim göndermesine ne demeli? İnanın unutsalar masum göreceğim bu yaptıklarını. Aynı mesajı önce oluşturduğu gruba, ardından telefonunda kayıtlı herkese gönderiyor. Bununla da yetinmiyor. Olur ya bir de mesaj göndereyim diyor. Gönder butonuna basarken bu arkadaş şu grupta var. Ona göndermeyeyim, tekrar olur diye bir seçme ve düşünmesi yok. Kime ne gönderdiğini bildiğini de sanmıyorum. Öylesine gönderiyor. Taş atıp da eli mi yorulacak, masraf mı edecek?

Kime ne mesajı gönderdiğini bilmeyen bu tipler yukarıda unuttuğu için tekrar tekrar sarılan ve hoş geldin diyen hocamıza kurban olsunlar. Adam unutuyordu ama yaptığında samimi ve içtendi. Şimdikiler gibi sanal tebrikçi değildi.

Abarttığımı düşünebilirsiniz ama inanın gına geldi artık. Yok, bizim için sakınca yok der de bana haber verirseniz size bir iyilik yapabilirim. Numaranızı bu tip bildirim gönderen dostlarıma verebilirim. 23.04.2017


Milliyetçi oylar

Referandum sonuçları değerlendirildiğinde İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgelerinde evetin, Ege ve Akdeniz Bölgelerinde ise hayırın bir baskınlığı söz konusu. Marmara Bölgesinde hayırın evete yaklaştığı, hatta bazı illerde evetin önüne geçtiği, Güney Doğu Bölgesinde ise evet oylarında bir artışın söz konusu olduğu görülmektedir.

Siyasi partiler seçime giderken referandumda evet veya hayır diyeceklerini deklare ettiler. Çoğu da görüşleri çerçevesinde çalışma da yaptı. Bildiğiniz gibi AK PARTİ, MHP, BBP ve HÜDA PAR evet, CHP, HDP, SP vb ise hayır bloğunu oluşturdu. Evet bloğundaki oyların sandığa tamamen evet şeklinde yansımadığı, hayır bloğu ise göründüğü kadarıyla bir önceki seçime göre oylarını artırmış görünmektedir. Bir önceki seçime göre bir kısım seçmen referandumda oy rengini değiştirmiştir. Her partide geçişlilik olmakla birlikte MHP oylarında bir parçalanma söz konusu. Sanki çoğunluğu hayıra gitmiş gibi. Özellikle sahillerdeki MHP oylarının silme hayıra gittiği, İç Anadolu ve Karadeniz'deki MHP oylarının ise bir kısmının evete, büyük bir kısmının ise hayırda karar kıldığını söyleyebiliriz. Buradan hareketle sahilde yaşayan milliyetçi oylar, ulusalcılığa daha yakın, içerlerdeki milliyetçi oylar ise Ak Parti'ye daha yakın denebilir.

MHP oylarının çoğunluğu hayır şeklinde ortaya çıkması, evete çok azının gelmesi MHP’deki çalkantıya işarettir. Oyların farklılaşmasından MHP’nin içinin kaynadığını söyleyebiliriz. MHP seçmeninin çoğunluğu ilk defa liderini dinlememiştir. Bunda MHP’nin olağanüstü kongre sürecini iyi yönetememesi düşünülebilir. 01 Kasım seçimlerinden sonra MHP içerisinde liderliğe oynayan kişiler ortaya çıkmış, tüzük değişikliği için imzalar toplanmış, mahkemelerin kongre sürecini nakzedecek şekilde kararlar vermesi MHP içerisini iyice karıştırmıştır. Bu karışıklık kafa karışıklığına da sirayet etmiştir. Partiye bayrak liderlik potansiyeli taşıyan kişiler partiden ihraç edilmiştir. Bunun sonucunda da MHP’ye gönül verenler ikiye, üçe, dörde bölünmüş durumdadır. Bu bölünmüşlük sonucunda MHP, tabanına hakim olamamıştır. MHP tabanının liderinin evet tercihine rağmen evet dememesinde bölünmüşlüğün yanında AK Parti ile geçmişteki kutuplaşmanın da etkisi vardır. Yıllardır ülkeyi yöneten AK PARTİ idareci atamalarda tek bir sendika üyeleri dışında diğer sendika üyelerini tercih etmemesi de etkendir. 15 Temmuz darbesiyle birlikte AK Parti ve MHP liderlerinin birlikte hareket etmesi tabana yansımamıştır. Üst birliktelik sağlansa da alt birliktelik sağlanamamıştır.

Türkiye siyaseti zaman zaman düşman kardeşleri bile bir araya getirebilmektedir. Dün birbirine düşman gibi davrananların kısa bir zaman sonra bir araya geleceği bundan sonra özellikle 16 Nisan referandumu sonrası daha sık görülecektir. 2019 seçimleri birlikte hareket etme ruhuna daha fazla ihtiyaç duyacaktır. Bundan dolayı ülkeyi yöneten iktidar, atamalarda dengeyi gözetmesinde fayda vardır. Tek sendika üyelerini yönetici atamalarda gözetmesinden ziyade başka sendikaların üyelerine de şans ve imkan vermelidir. 16 Nisan’daki liderlerin birlikteliğinin tabana yayılması için buna mutlaka ihtiyaç vardır.

AK Parti ahbap-çavuş görüntüsü veren atamalarda mutlaka objektif kriterlere yer vermelidir.  Her düşüncedeki insanlara kamu atamaları açık olmalıdır. İlk iş olarak sözlü mülakatlara son vermelidir. Yönetimde adaletin sağlanması için bu ülkede neşvünema bulan her düşüncedeki dürüst insanlara kamuda görev yapacak ortam sağlanmalıdır. Toplumsal barış için bu şarttır. Eğer bu yapılmazsa milliyetçi oyları karşı cephede toplanmış görebiliriz. 23/04/2017


2017 referandumunun kahramanları

Kazananı ve kaybedeniyle her ne kadar şimdilik konuşulmaya devam edilse de bir müddet sonra 2017 referandumu da diğerleri gibi unutulacak. Ama 2017 referandumu unutulsa da hatırlandığı zaman hep "mühürsüz oylar" diye anılacak.

Genelde seçim ya da referandum sonuçlarından sonra genelde kazanma ve kaybetme nedenleri üzerine değerlendirmeler yapılırken bir hafta geçmesine rağmen 2017 referandumu hala sıcaklığını koruyor. Tartışma da sonuçlardan ziyade YSK'nın mühürsüz oy ve zarfları geçerli kabul etmesi. İşin garibi ne kadar zarf ve oy pusulası mühürsüzdü? Bunu bilen de yok. Yıllar geçse de bu mühürsüz oylar birilerince hep temcit pilavı gibi önümüze getirilmeye devam edecek. Bunu sağlayan da sağ olsunlar sandık kurullarında görev alıp o görevini yapmayan her partiden temsilcinin olduğu sayısını bilmediğimiz sandık kurullarıdır. İçlerinde AK Partili, MHP'li, SP'li, HDP'li, CHP'li üyelerin olduğu sandıklar. Farklı siyasi düşünceye sahip bu sorumsuzlar nasıl bir araya gelmişler ya da getirilmişler? Bunları bir araya getirenleri tebrik etmek lazım. Uğraşılsa becerilemez. Tencere-kapak misali. Hepsi sorumsuz, hepsi unutkan. Ülkede hiç birlik ve beraberlik yok diyenler, bunlara baksın. Düşman kardeşler nasıl uyum içerisinde uyumuşlar. Birlik dedikleri bu olsa gerek. Acaba içlerinden biri yahu arkadaşlar, bu mühür ne işe yarar, bunu niçin koymuşlar diye de mi sormadı. Pes doğrusu! 

İster kabul edin, ister etmeyin. Referandumun gizli kahramanları bunlardır. Adlarını, sanlarını bilmesek de kendilerini hep hayırla yad edeceğimiz kişilerdir bunlar. Meşhur oldular, aynı anda ülke gündemine oturdular. Gündem belirlediler. Kim istemez ki gündem belirlemeyi. Bu tevazu çalışmaları karşısında meşhur olmak her adama nasip olmaz. İşin böyle olacağını bilseydim ben de mühürlemezdim. Sabah sabah üyelerin iki ayağını bir papuca sokarak oy pusulalarını ve zarfları önce saydırdım, sonra da tek tek mühürlettim. Böyle yaparak binlerce sandık başkanından biri oldum. Görevimi yapmak suretiyle hiç de esamem okunmadı. Çünkü rutin işleri yapmıştım. Halbuki herkesin yaptığı işi yapmak değil marifet. Önemli olan sıradışı bir işe imza atmaktır. Bu az sayıdaki arkadaş işte bunu becerdi. Bunun sonucunda da meşhur oldular. Bizim isimsiz kahramanlarımızdır onlar. Çünkü asl olan meşhur olmaktır. İyi veya kötü ülkeye bir değer ürettiler. Yaptıkları önemsiz olsa bir haftadır insanlar bunları konuşur muydu? Sonra biz bu konu olmasaydı ne konuşacaktık? Olaya biraz da bu yönden bakmak lazım. Ayrıca bu arkadaşlar yaptıkları icraatlarıyla YSK'yı harekete geçirdiler. Hangi birimiz YSK'yı bu şekilde harekete geçirebiliriz? Aslında bu arkadaşlara ödül bile vermek lazım. 

Hani futbolda her maç sonucunda katkısından dolayı oyunun adamı seçilir. Biz de hep beraber bu referandumun adamı olarak bu arkadaşları seçelim. Hepsini ekranlara çıkaralım, meydanlarda tek tek gezdirelim. Halk bu kahramanların yüzüne -nazar değmesinler diye- tükürdükçe onlar "Ya Rabbi, şükür! Yağmur yağıyor " desinler. 23.04.2017

22 Nisan 2017 Cumartesi

2019'da seçimler birleştirilmeli

Malumunuz 2019 yılı Mart ayında yerel seçimler, Kasım ayında ise genel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacaktır. Uzun propaganda dönemleri göz önüne alınırsa tüm bir yılı seçimle geçireceğiz demektir. Seçimin birini bitirip diğerine geçeceğiz. Buna ne zaman yeter, ne de ülkenin bütçesi.

Bizde seçimler maliyetlidir. Çünkü ölümüne asılırız. Kazanmak için saçar savururuz. Seçim yılı ve atmosferine girince hükümet radikal kararlar almaz/alamaz. Ekonomi beklemeye geçer önünü görmek için. Toplum kutuplaştırılır, başka konu ve meseleleri bırakır, milletçe seçime ve sonuçlarına odaklaşırız. Seçim öncesi kazanmak için var gücümüzle seçimlere asılırız. Seçim sonrası da eğer kaybetmişsek seçimi tartışmaya açarız.

Vakit varken bu iki seçim birleştirilmeli ve seçmenin önüne aynı anda yeterince sandık konmalıdır. Bu uygulamadan ülke ve insanımız kazançlı çıkar. Hem zamandan tasarruf sağlar, önümüze bakarız. Hem de bütçeden ve cepten fazla para harcanmamış olur. Seçmen mahalli idarelerde, genel seçimlerde ve cumhurbaşkanlığı seçiminde kimi desteklerse seçilen beş yıllığına seçilmiş olur. Seçilen beş yıllık icraatına hemen başlamış olur. Bir daha ülkenin önüne bir beş yıl seçim gelmemiş olur. Bu ülke hem ekonomide, hem siyasette istikrarı yakalamak istiyorsa mutlaka seçimleri birlikte yapmalı. Çünkü seçim ekonomisi uygulamayacağız diyen hükümet bile kendini bu atmosferden kurtaramamaktadır. Fikri, zikri, düşüncesi ne olursa olsun vatanını seven, ülkesine hizmet etmek isteyen siyasilerin bir araya gelerek bu konuyu masaya yatırmasında fayda vardır. Hemen gelebilecek eleştiriyi baştan söyleyeyim. "Efendim tüm seçimleri aynı anda yapmak vatandaşın kafasını karıştırır, hangi zarfı nereye koyacağını bilemez. Oylar iptal olur denebilir. Tüm dert bu olsun. Bunun da çözümü bulunur. Seçimleri birleştirmeyi vatandaş istese öyle zannediyorum siyasiler istemez. Çünkü onlar bir seçimde durumlarına bakıp diğerine tedbir alacaklar, mahalli seçimde aday gösterdikleri kazanamazsa onu vekil seçtirmek için diğerinde aday gösterirler…Çünkü her seçim onlar için bir alternatiftir.

Her ne kadar siyasilerimiz kendi bildiklerini yaparlarsa da ben yine de seçimleri birleştireceklermiş gibi önerilerimi sunmak istiyorum.

   1.Her türlü itham, töhmet, şüpheden kurtulmak için seçimler YSK gözetiminde ÖSYM’ye ihale edilmeli. Bu kurum uygulaması imkansız, gereksiz ve zor olan bir kuralı dahi uygulamaya koyar. Acımasızdır. En zor seçimleri bile tereyağından kıl çeker gibi yapar. Yeter ki yetki verilsin. Seçim torbaları nasıl teslim edilir, sonuçlar nasıl alınır, seçim sandığına giden yollar, koridorlar nasıl kamera ile donatılır… cümle alem bir görsün. ÖSYM, sandık görevlilerinin ne yapacağını göstermek için genelgeyi kitapçık şeklinde falan bastırmaz. Sandık görevlilerinin hangi dakika ne yapacaklarını anlaşılır bir şekilde önlerine koyar. Kimsenin unutacağı, ihmal edeceği bir şey olmaz. Sandık görevlilerinin görevini tam yapıp yapmadığını test etmek için ya oy vermede veya sandık üyeleri arasında bir gözlemci de yerleştirir.
  2.Seçmenin önüne muhtarlık, ilçe belediye, il veya büyükşehir belediye, milletvekili ve cumhurbaşkanlığı olmak üzere beş ayrı sandık konur. İl genel meclis veya belediye encümeni pusulası atılmamalı. Belediye başkanı adayının aldığı oy oranına göre encümen/üye seçilmelidir. Partilerin encümen listesi seçimden önce YSK'ya teslim edilmelidir.
     3.Muhtar adayları için birleşik oy pusulası düzenlenmelidir. Dışarıdan gen herhangi bir muhtar adayına ait pusula olmamalıdır. Zarfın içine muhtar azaları listesi konmamalıdır. Seçilen muhtar azalarıyla birlikte seçilmelidir.
     4.Her zarfın üzerine muhtarlık, milletvekili, belediye başkanı gibi seçimin adı yazılmalıdır.
     5.Her seçim bölgesi ve sandık kurulunun yaptığı iş ve işlemleri denetleyen yeterince gezgin denetmen görevlendirilmelidir. (Oy verme öncesi, oy verme anı ve sayım anı izlenmeli.)

   Buradan  Mecliste grubu bulunan tüm siyasi partilere seslenmek istiyorum. Gelin siyasi partiler yasasını değiştirerek bu işe başlayın. Ardından 2019 yılında bu iki seçimi birleştirmenin alt yapısını oluşturun. İnanın ülkeye en büyük hizmeti yapmış olursunuz. 22/04/2017