24 Haziran 2016 Cuma

Kararlarıyla Hep Kendilerinden Söz Ettiren Kesim

1.Adnan Menderes Ve Arkadaşları İdama Mahkum Oldu.

2.Anayasa Korunacağı Yerde Darbelerde Ses Çıkarılmadı.

3.MNP, MSP, RP, FP Mahkeme Kararı İle Kapatıldı.

4.Dönemin Başbakanı Yargılanarak Mahkum Oldu.

5.İktidardaki Parti Kapatıldı.

6.Yazılmış Şiiri Okuyan Hapisle Cezalandırıldı.

7.Kuruluş Yıl Dönümlerinde Siyasileri Hep Eleştiriler.

8.Ergenekon, Balyoz Vb. Davalarda Önce Mahkum Ettiler, Sonra Saldılar.

9.367 Kararı İle Yine Gündeme Geldiler.

10.Ülkeyi Yakıp Yıkanlar Serbest Kaldı.

11.Faili Meçhul Hiçbir Olay Çözülmedi, Tetikçi Ceza Aldı, Azmettiriciye Ulaşılmadı.

12.Gerekçeli Karardan Önce Karar Açıklandı.

13.İstedikleri Gerekçe Hemen, İstemedikleri Gerekçe İse Yıllar Yılı Yazılmadı.

14.Maraş, Sivas, Madımak Ve Gazi Olaylarının Perde Arkası Çözülemedi.

15.Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Muhsin Yazıcıoğlu Vb. Kişilerin Katillerine Ulaşılamadı.

16.Kararlarıyla Bir Kesim Sevindi, Diğeri Üzüldü, Sonra Sevinenler Üzüldü, Üzülenler Sevindirildi.

17.Kamu Adına Verilen Kararlar Kamu Vicdanını Rahatlatmadı.

Hülasa, Tuz Koktu. Halbuki Tuzun Kokmaması Lazım. 23/06/2015

"...Anlamıyor musun sen?"

Okullar kapandı, öğrenciler rahat  bir nefes aldı. Daha okullar kapanmadan aileleri bir telaş sardı, yazın çocuğum ne olacak diye. Kimi sportif faaliyetlerinin, kimi de Kur'an eğitimi alsın diye kursların yollarını tuttu. Okullar kapanmadan kayıtlar alınmaya başlandı.

Okullar kapanır kapanmaz yaz kursları açıldı. Çocukların dinlenmesi bile beklenmeden. Zaten çocuklar okulların kapanmasından son üç haftayı tatil gibi değerlendirdiği için sanırım aileler, çocuklarının ayrıca dinlenmesine ihtiyaç duymadılar.  Ben bu yaz kursları ile ilgili bir  konuyu gündeme getireceğim. Duyunca da üzüldüm gerçekten.

4.sınıfı bitiren çocuğunu Kur'an-ı daha iyi öğrensin diye bir anne geçen yıl gittiği mahallesindeki Kur'an Kursuna göndermek ister. Daha kurslar başlamadan anne çocuğunu yazdırmaya götürür. Kayıt ücreti olarak 60 TL istenir. Yanında para olmadığı için kaydını yaptıramaz. Geçen yıldan tanıdığı kızının öğreticisi: "Biz şimdi ismini bir yere not edelim. Çocuğunuzu kayıt olmuş bil. Parayı getirince de asıl kaydını yapalım" der. Kadın geldiği gibi kaydını yaptıramadan geri döner. Ama içinde  bir umut belirir. Çünkü hem kurs öğreticisi ismini not etmiş. Hem de öğretmenin "Çocuğunuz geçen yıl çok iyiydi. Yine ben okutayım" sözü yüreğine su serpmiştir.

Bu hafta yaz kursları açıldı biliyorsunuz. Anne yanına 60 TL alarak çocuğuyla birlikte kursun yolunu tutar. Geçen yıldan tanış oldukları öğreticinin yanına varır. "Şu anda bana kayıt 27 kişi oldu, senin çocuğu da alalım, parasını verdiği halde halen gelmeyen öğrenciler var" der demez kursun yöneticisi müdire: "Yer yok. Anlamıyor musun sen, sıra da yok" diye çıkışır.  Kendisi ve eşi imam hatip okullarında okumamış, doğru dürüst din eğitimi almamış fakat çocuklarım dinini diyanetini öğrensin. Çocuklarım imam hatipte okusun diye çırpınan anne bu hakaretamiz tavır karşısında neye uğradığını şaşırır. Geldiği gibi gerisin geri döner çocuğunun kaydını yine yaptıramadan. Üstelik yediği hakaret de cabası.

Bugün eşinden bu olayı dinlediğim zaman çok üzüldüm ama garipsemedim. Demek ki çok bir şey değişmemiş benim camiamda. Hele: "Hocam sizi tanıyoruz kaydınızı yaparız deyince acele etmemiştik. Ne yalan söyleyeyim para da yoktu. Böyle yapacaklarını bilseydim gider  kredi kartımdan para çeker yazdırırdım çocuğumu" demesi beni kahretti gerçekten.

Her şeyden geçtim bir bayanın "Yer yok anlamıyor musun sen" diyerek suçlaması. Yaratılışı itibariyle erkeğe oranla nazik ve kibar olan bayandan böyle bir suçlama hiç yakışık almamıştır. Bir dini tedrisat yapılan yerde insan psikolojisinden anlamayan böyle kaba birinin yönetici yapılması hiç isabetli olmamıştır.

Bildiğiniz gibi 8 yıllık kesintisiz eğitimle beraber Kuran kursları büyük bir darbe yemiş, neredeyse öğrenci gelmez olmuştu. Hatta bu kurslarda görev yapan birçok öğretici öğrenci yokluğundan camilere imam olarak görevlendirilmişti. Az sayıda kurslarda görev yapanlar da yeter sayıya ulaşabilmek için ev ev dolaşıp yediden yetmişe kayıt yapmışlardı. Hatta devam şartı bile aranmadı. Yeter ki kurs açacak şekilde yeter sayıya ulaşılsın. Ne çabuk unuttu bu hanımefendi bu durumları. Zaten bir çok kurs 10 ay boyunca neredeyse öğrenci yokluğundan halen sinek avlıyor. Şurada  2 ay boyunca bir öğrenci görecekler. Sıra yok mazeret mi Allah aşkına. Milli Eğitimin hangi okuluna telefon açsa: "Hocam sıraya ihtiyacımız var" dese yüzlerce sıra yığılır o kursa. Bu kibir, bu tepeden bakma neyin nesi. Yakışıyor mu ağzı Kuran okuyan ve Kur'an öğreten bir eğitimciye. Sonra "Anlamıyor musun sen" demek ne demek. Hanımefendi anlatamadım galiba. Şu anda kapasitemiz üzerinde bir öğrenci aldık. Parasını verdiği halde gelmeyenler var. Siz numaranızı verin onlardan mutlaka ayrılanlar çıkacaktır. Boşalır boşalmaz biz sizi arayacağız. Şayet boşalma olmaz ise bize yakın bir başka kurs ile irtibata geçer çocuğunuzu oraya yazdırırız, para önemli değil, gelip geçerken verirsiniz, biz zaten bu parayla kırtasiye alacaktık" dese ne olurdu. Anlamıyor musunuz diyeceğine "Anlatamadım" dese daha şık olmaz mıydı. Kadının gönlünde taht kurardı. Allah aşkına kendinizi yenileyin. Yenileyemiyorsanız boşaltın orayı. Sıra bulabilecek, vatandaşa nazik davranacak biri gelir mutlaka. Bir iyilik yap olmaz mı? Bir din eğitimcisine yakışmıyor bu tepeden bakış...

Bu aldığınız kayıt parası da neyin nesi sonra... Çocuk şunun şurasında iki ay okuyacak. Okullarda 10 ay boyunca çocuğumuz okur. Okul yönetimi bir 20'lik istese kıyameti koparırız, kayıt parası isteniyor diye.

Yazımı okuyan bu adamın işi gücü kendi camiasını eleştirmek diyecek. Haksız da sayılmaz hani. Her eleştiri yazımdan sonra bir daha yazmayacağım diye söz de veririm. Ama ertesi günü yeni bir sıkıntı veren skandal duyuyorum. Aslında kurslarımız kendisini çok yeniledi. Malzeme ve materyal yönünden kendisini geliştirdi. Yönetici ve öğreticileri de iletişim ve görev bilinci bakımından çok mesafe katettiler. Bu bayan gibi dinozorların sayısı bir elin parmağını geçmiyor. Son çırpınışları. Çırpındıkça batıyorlar. İnsanımızı kendilerinden soğuttukları yanlarına kar kalıyor. Belki de bu hanımefendi 10 ay boyunca öğrenci yokluğundan keyif çattı. Şimdi cıvıl cıvıl öğrencileri görünce yatmaya alışan birinin hoşuna gitmez böyle şeyler.


Hanımefendi! Bir insan bu çağda Kur'an-ı nerede olursa öğrenir. Mesele öğrenmede değil, sizin davranışınızdadır. İnsan kazanmaya çalışın. Diyanet kaç yıllardır camilerimiz çocuk sesinden mahrum kalmasın diye proje üstüne proje geliştirmeye çalışsın. Senin gibi dinozorlar da kaçırmaya çalışsın. Utan yaptığından utan, eğer kalmışsa biraz haya... 24/06/2016

Bok böceğinin psikolojisi

Herhangi bir engelimiz yoksa Rabbim bizi yaratırken hepimize eşit bir şekilde iki ayak, iki kol, iki göz, bir ağız, bir burun, bir iskelet, bir de kafa vermiş. Birbirinizi tanıyın, ortak noktalarınızla bir ve beraber yaşayın. Farklılıklarınız da zenginliğiniz olsun demiş. Keremine  şükür.

İskeleti ve kaportası böyle olan insanın iç dünyasını çözmek ve bilmek ise tam bir muamma. Dünyanın en iyi bilmece ve bulmaca çözen üstatları bir araya gelse çözemez bu varlığı. Çöz çözebilirsen. Öyle zannediyorum ayakta kalmak için bizden iki ayak daha fazlası olan hayvanlar gıpta ediyordur bize nasıl duruyorlar iki ayak üstünde diye. İçgüdüleriyle hareket eden bu masum varlıklar ne bilsin o iki ayaklıların ayakta kalmak için kaç takla attıklarını. Bilseler herhalde gıpta etmezlerdi bizim halimize. Elinin ve ayağının çabasıyla helalinden yemeye ve ayakta durmaya çalışan "Eşrefi mahlukat" olan  insanların içerisinde aynı görünümlü; asalak, kişiliksiz, yaralı parmağa işemeyen, menfaatçi  "Esfeli safilin" tiplerin olduğunu. Hasılı biz bize benzeyen tip tipleriz biz.

Olaylara, kişilere, zamana, mevkiye, kızgın ve sakin haline göre değişkenlik gösteren insan tiplerinin içerisinde bir tip var ki çözemedim gitti. Hangi şeye benzetmeye çalışsam benzettiğim şeye hakaret olur... Odun desem ısıtmak için yanmaya gelmez, kurban olsun oduna. Kömür desem yaptığı aymazlıklar dolayısıyla en azından kömür gibi kararır, iş yapmaz aklı sayesinde söylenene "Ya Rabbi şükür" misali sırıtıyor. Kömür hiç olmaz... Hayvanın sere serpe kimseden çekinmeden ulu orta bıraktığı pislik desem en azından sebze ve meyvenin yetişmesinde gübre olur diyeceğim o da değil.

Bulunduğu ortama pisleyen ve ardından kendi pisliğini yuvarlayıp ardından da etraf ne kadar pis kokuyor diyen bok böceği diyeceğim... Evet, evet. Buldum galiba. Bu tip olsa olsa bok böceğidir. Çünkü bu böcek etrafı kendi kirletiyor, fakat kendi kirlettiğinin farkında değil. Suçu başkasına atıyor. Pisliğin içerisinde sağa sola ahkam kesmeye devam ediyor, bu çevreyi kim kokutuyor diye. Kendine aşıktır bu böcek. Yaptığı haltı da sanat, kendisini ve yaptığını bulunmaz Hint kumaşı olarak görür. Aklı sıra milleti keriz yerine koyarak kendi suçunu bastırmaya çalışıyor. Normalde aşağılık bir yaratık olduğunu bilir, aşağılık kompleks halini yaşar. Kendini olduğundan farklı göstermeye çalışır ve pisliğin içerisinde debelendikçe debelenir, bir türlü çıkamaz. Çırpındıkça çıkacağı yerde aşağıya, esfeli safilinin dibine iner. Pisliğin içerisinde kaldıkça kendisini sanat erbabı olarak görür, pisliğe bulanmamış olanları düşman beller. Başkasını da kendi seviyesine indirmeye, çekmeye çalışır. Pisliğinin içerisinde yüzer, buna rağmen yine her konuda bilge bir tip görüntüsü vererek her konuda fikrini söyler. Birileri buna yerini, yurdunu, vazifesini hatırlatsa yuvarladığı pisliği karşısındakine bulaştırmaya çalışır... İşte böyle tipler insanlığın sırtında bir kamburdur. Sayıları da az değildir. Hatta yığınladır. Ne haddini bilir, ne yerini, ne seviyesini. Çukurun içinde kala kala çukur kalır. Düz yolda gidene düşman kesilir. Pislik diye üzerine bassan vaveylayı koparır, Basmamak için çalıyı dolansan seni kibirlilikle suçlar. Pisliğinle beraber defol git desen kendini dünyayı ayakta tutan öküz boynuzu sanır. Yokluğunu: "Benden sonrası  tufan" der...

Karşılaştınız mı böyle bir tiple? Nasıl tanıdık geldi değil mi? Böyleleri bırakın kendi pislediği pisliğinin içerisinde debelensin dursun. Asla muhatap almayın. Zira muhatap alırsanız kendisini bir şey sanır. Ortam, hiç bir halta yaramadığı halde kendini bir şey sanan aklına aşık hasta ruhlarla dolu.... 24/06/2016

Patolojik bir vaka

Bu akşam bir ahbabımın evine çay içmek için aracımla yola çıktım. Eve yaklaşırken bölünmüş yolun soluna girmek için sinyal verdim. Karşı yoldan 60 km hız ile gelen 500 metre mesafedeki bir araca bakarak kontrollü bir şekilde karşı tali yola geçtim. Ardımdan acı acı bir korna sesi. Ne oluyor, bir hata mı yaptım diye dikiz aynasından geriye doğru bir göz attım. Hızını bile yavaşlatmadığım aracın sahibi: tabakhane yolcusu. Hem gitti hem de korna çalmaya devam etti. Trafiği tehlikeye atsam ya da hızını kessem gam yemem. Her halinden iyi aile terbiyesi almış biri idi anlaşılan.

Arabaya binince bizim insanımız değişiyor gerçekten. Bir hava, bir tafra ki görme gitsin. Neyi ispatlamaya çalışıyor ki? Olsa olsa kendi varlığını ispatlamaktır gayesi. Kahrolası egosunu tatmin etmektir. Bunun başkaca bir izahı yoktur. Dünyaları ben yarattım havasıdır bu. Havan batsın emi.

Hasta ruhlu bir insanın psikolojisidir bu. Patolojik bir vaka. Hastanelerimizin psikoloji ve psikiyatri polikliniklerine gelen az sayıdaki insanları çözmeye çalışmasın bizin uzman psikologlarımız. Boşu boşuna testler falan yapmasınlar. Çıksınlar trafiğe; hiç evraka, tahlil ve tetkike gerek kalmadan araç sürenlerin içerisindeki hasta ruhlu tipleri hemen teşhis ederler. Üstelik “İyi olacak hastanın ayağına doktor gelirmiş” sözü de böylece gerçekleşmiş olur.

Ben bugüne kadar benim psikolojik sorunum var diye doktora giden hastanın sayısı bir elin parmaklarını geçmez diye biliyorum. Biz ancak bir yerimiz ağrıdığı zaman kendimizi hasta kabul ederiz. Toplumda o kadar hasta var ki, say say bitmez. Doktorlarımız ayağına hasta bekleyeceğine, çıksınlar o dört duvar arasından… Hem içleri açılır. Hem de sürüyle tımarhanelik adam bulurlar. Böylece her ilde akıl hastalarının tedavi olacağı bir hastaneye ne kadar ihtiyaç olduğu ortaya çıkmış olur. Üstelik zincir satanlar da kısa zamanda köşe olurlar. Çünkü kendini akıllı sanan zincirlenecek o kadar masum görünen insanımız var ki! Haydi ne olur piyasaya çıkın da bu milleti büyük bir dertten kurtarın. Hem de hayır duasını alırsınız inanın. Bencillik tavan yapmış bu ülkede. Centilmenlik düşmanı çoğu. Hayatı kendisinden ibaret sanan adı konmamış zavallı yaratık bunlar. Demir ve teneke yığınından ibaret cansız bir teknolojik binite insanları esir ve köle etmeye çalışan manyak tip.

Bir korna çalan hakkında bu kadar söz söylememi abartı olarak görebilirsiniz. isterseniz aracınızı bırakın yaya olarak karşıdan karşıya geçmeye bir çalışın. Hem de "Öncelik yayalara ait" levhası yazan bir yerden üstelik. Önce bir korna sesi seni kendine getirir, ardından yavaş yavaş gelen o aracın seni çiğneyecek gibi hızlanarak üstüne üstüne geldiğini, sen geçtikten sonra da el kol işaretiyle sana hareket çektiğini, ağzıyla da homurdanan, hanım evladı olduğunu gösteren tipler görürsün. Bu tipleri belirleyin. Bunlar  yurt dışına ihraç edilse başka ülkelerde olmayan bu mahluklar sayesinde ekonomimiz rekor üzerine rekor kırar. Kısa zamanda düze çıkarız. Gayri safi milli hasılamız yaşanabilir bir ekonomik refah seviyesine çıkar. Hatta kaç tane fakir ülkeyi bile besleriz.

Haydin doktorlar! Çıkın piyasaya. Trafikte dolaşarak hem daha çok para kazanın. Hem de bu millete bir iyilik yapın. İnanın paraya para demezsiniz. Hatta ilk önce "Ben hasta mıyım" diyen nevi şahsına münhasır tiplerden başlayın işe. 24/06/2016

23 Haziran 2016 Perşembe

Göründüğün kadar kötü değilmişsin be Ramazan!

Günlerce bekledik Mübarek Ramazan geliyor diye. Hazırlığımızı yaptık kendi çapımızda. Kendimizi hazırladık. Geliyor gelmesine de nasıl tutacağız bu uzun yaz mevsiminde diye nefsimiz, bilinçaltımızda karargah kurdu. Gönderdi durmadan iğvasını. Hele bu sıcakta, iş güç zamanı, nasıl tutulacak diye bizi psikolojik olarak etkiledi de etkiledi. Dile kolaydı 17 saat yemeyecektik, içmeyecektik. Gece uykumuz bölünecekti, nasıl dayanacaktık uykusuzluğa?

Korkunun ecele faydası yokmuş. Ramazan geldi de gidiyor bile. Hem de teğet geçti, hiç dokunmadı. Nefsimizi dizginledik, yemeyi, içmeyi aramadık bile. İşimize gücümüze devam ettik. Kitabımızı okuduk. Bir defa daha nefsimize galip geldik hele şükür. Hele beynimizde, belleğimizde oluşturduğumuz korkuların hiçbiri gerçekleşmedi. İrade meselesiymiş meğer Ramazan dedikleri. Beyinde bitirmek gerekiyormuş  yapmak istediklerimizi. Ve Ramazan göründüğü kadar kötü de değilmiş üstelik. Açlık ve susuzluğa rağmen ellerimizi cebimize de attık. Fakiri, fukarayı gördük gözettik. Eşin dostun iftarına gittik, onları evimizde ağırladık. Bol bol zamanımız kaldı iş yapmak ve ibadet etmek için. Bir defa daha Kur'an’a yani hayat kitabına yöneldik. Bizi adam et, ilham kaynağımız ol dedik. O da işte ben buradayım aç oku, anla ve yaşa dedi bize. 11 ay sonrasında yeniden rektifiye olduk, motoru güçlendirdik, kaportayı düzelttik. Ne de çok iş yaptık biz bu Ramazan. Şükürler olsun…

Oruçla beraber susma orucu da tuttuk, çoğumuzda bir sessizlik hakim oldu. Oruç tutmayanın tutmamasına, karşımızda yiyenin yemesine aldırmadık, hatta hiç heves bile etmedik. Belki de acıdık onların durumuna. Sabrı öğrendik hep beraber. Aynı anda sofralarımızı kurduk, aynı anda ezanlarımız okundu, aynı anda sularımızı yudumladık, aynı anda iftarımızı açtık. Beraber omuz omuza namazlarda saf tuttuk. Dünya bir araya gelse bizi aynı anda oruca başlatıp, aynı anda iftar ettiremezdi… Ramazan giderken şöyle bir göz attım da, ya hu bu Ramazan gerçekten kötü değilmiş nefsimin fısıldadığı kadar...

Kamu kurum ve kuruluşlarımız mahalle mahalle iftar vermeselerdi, akşamında sosyal aktiviteler yapmasalardı daha iyi olacaktı bu Ramazan. Hem de şanına yaraşır bir şekilde gönderecektik biz onu. İnşallah yetkililerimiz mahalle mahalle verdikleri bu iftar programlarından önümüzdeki Ramazanlarda vazgeçer, oraya harcadıkları parayı bir başka yerde, başka bir amaç için kullanırlar. Bunu ben böyle temenni ediyorum.

Seni, Rabbim  nasip ederse seneye de karşılamak isterim Ramazan. İşin başında, daha gelmeden sana karşı ön yargılı davranmışım, korku dağları oluşturmuşum. Aramıza gelip birlikte hemhal olunca göründüğün kadar kötü olmadığını bir defa daha anladım. Her şey beyinde bitiyormuş meğer, irade  meselesi ve sabır işiymiş. Herkesin harcı değilmiş yani... Bir şey daha anladım: Bir başkasına karşı tanımadan ön yargılı davranmanın da iyi bir şey olmadığını… Seneye seni dört gözle bekleyeceğim. Zaten seni bana kötüleyen nefsim de pes etti, bıraktı beni kendi halime.

İçinde barındırdığın ve bin aydan daha hayırlı Kadir Gecende bile içimizdeki az sayıdaki aktif kötülerin Cennet vatanı kana bulamak için sinsi planlar yaptıkları esnada biz pasif iyiler: “Allah’ım! Sen affedicisin, affı seversin. O halde beni affet” diye dualar okuyarak değerlendirdik dün gece. Gecenin kadir kıymetini bilenlerden olmamız ve kendi doğrularımızı bir tarafa bırakarak bir ve beraber olmayı akleden kullar olmamız temennisiyle güle güle Ramazan! Sen gerçekten kötü değilmişsin. Sana maalesef bir defa ön yargıyla yaklaşmışım. Hakkını helal et. Yeniden buluşmak dileklerimle... İyi bayramlar tabii hak edenlere!.. 23/06/2016



Kur'an-ı Kerim basımında biraz ciddiyet lütfen!...

Elimde Ramazan dolayısıyla eşime hediye ettiğim, özel bir yayınevi tarafından bastırılmış Elmalılı Hamdi YAZIR'a ait "Kur'an-ı Kerim ve Yüce Meali" isimli Kur'an var. İçeriği renklendirilmiş, dış baskısı güzel, okuması kolay bir kitap.

Kitap Allah kelamı. Kitabın mükemmelliğine söyleyecek bir şey yok. Kitaba baktığın zaman hattından, dizaynına varıncaya kadar al beni oku diyor. Malumunuz üzere Fatiha ile başlıyor, Nas ile bitiyor, sayfa sayısı da 604 sayfadan ibaret. Görünürde her şey mükemmel. Fakat içini açıp okumaya başladığın zaman dışının sizi, içinin de beni yaktığı ortaya çıkıyor. Yayınevinin hata kabul etmez yanlışları maalesef bir bir görünmeye başlıyor: 422.sayfayı okuduktan sonra Ahzap Süresi daha bitmeden 431.sayfadaki Sebe Süresine geçiyor. Devam ediyorum 446.sayfadan sonra tekrar 423.sayfaya geçiyor. 430.sayfadan sonra 447.sayfaya atlıyor. Şu ana kadar tespit edebildiğim bariz hatalar bu kadar. Daha ne kadar hata var? Okudukça ortaya çıkacak maalesef. Yayınevinin seri bir şekilde ve ciddiyetsiz bastırması sonucu sayfaların karıştığı görünmektedir. İnsanlık hali böyle hatalar olur mu? Oluyor maalesef. Bu kitap basılıncaya kadar kaç kişinin elinden, tasnifinden ve denetiminden geçti kim bilir. Tasniften sonra da  baskı ve dağıtım  esnasında anladığım kadarıyla yine gözden kaçmış bu sayfalar.  Bir an için acaba Kur'an-ın tertibi Hz.Ebu Bekir'den sonra yeniden mi dizayn edildi demekten kendini alamıyor insan.

2016 yılı Ramazan'ında başıma gelen bu hatalı meali görünce  1978 yılında hafızlık hocamın bir başka yayınevi ve yazarına ait  hediye ettiği mealli bir Kur'an aklıma geldi. Dünyalar benim olmuştu. Uzun süre kimseye dokundurmamıştım. Elimden düşürmüyordum onu. Okudukça içim açılıyordu. Yine ortalara geldiğim zaman maalesef sayfaların eksik olduğunu gördüm. Eskimesin diye kaplamıştım. Geri verip değiştirme durumu da kalmamıştı. Elimden düşürmediğim bu kitabı daha başka ne hatalarıyla karşılaşırım endişesiyle elime alamaz olmuş ve bir daha açmamak üzere kapatmıştım.

Şimdi acaba bu kitaplar korsan mı basılıyor, denetimden geçmiyor mu şeklinde kafamda şimşekler çakmaya başladı, içim daraldı. Hemen Kitabın sonuna baktım. Arka sayfada  "Diyanet İşleri Başkanlığı Mushafları İnceleme Kurulu Başkanlığı tarafından incelendiği" yazmakta ve inceleme kuruluna ait mühür ile mühürlenmiş baskısı da yer almaktadır. İçim cız etti hemen. Çünkü tıpkı diğer işlerimiz gibi burada da incelemelerimiz formalite icabı yapıldığı göze çarpmaktaydı. Üzüldüm gerçekten. Haydi her yönüyle gözden kaçtı bu yanlışlar. Bu Kitap kitapçılara dağıtılmak üzere Türkiye'nin dört bir köşesine gönderildikten sonra mutlaka satın alan bir vatandaş buralardaki hataları bulmuş ve kırtasiyeciye göstermiş olmalı. Bu hata ortaya çıktıktan sonra yayınevi veya dağıtım şirketi satışa sunduğu bu Kitabı niçin geri çekmez. Başka işlerde yaptığımız ve yutturduğumuz hata ve yanlışları ne olur Allah'ın kitabında bari yapmayalım.

DİB. lütfen inceleme görevini layıkıyla yapsın. O kitaba damgasını vurduğu mührün hakkını versin. İnceleme Kurulunda görev alanlar dostlar alışverişte görsün sadedince inceleme yapmasın. Öyle her önüne gelen yayınevi veya şahıslar meal veya Kur'an bastırmasın. Bir kaç elden denetimden geçmeden piyasaya sürülmesin. Ne olur, birileri bunu Allah rızası için yapsın. Öyle zannediyorum birçok evde bu şekilde yanlış basılmış Kur'anlar vardır. Bu Kitap hata kabul etmez beyler, biraz ciddiyet lütfen!... 23/06/2016

Hazıra konulan proje okulları

Son zamanlarda ' Proje okullar' gündemimize girmeye başladı. Yazımın başında akıbetleri inşallah hayır olur demek isterim.

Eğitim ve öğretim kısa zaman zarfında sonuç alınabilecek bir süreç değildir. Uzun soluklu, uzun-ince bir yoldur. Meyveleri 10-20 yıl sonrası alınır. Hemen meyve alayım çabası her zaman iyi sonuç vermeyebilir. Verirse de hormonlu olur.

Proje okullarına karşı mıyım? Baştan söyleyeyim: değilim. Bazı okullar statüsü farklı, proje okulu olabilir. Benim sıcak bakmadığım husus rüştünü ispatlamış, başarılarıyla göz doldurmuş okulların özel statüye alınması. Böylesi okulları proje okul kapsamına almaktan ziyade yeni açılan okullar ya da daha önce açılmış fakat başarısıyla ön plana çıkmamış okulların proje kapsamına alınıp başarılı okullar seviyesine çıkarmak şeklinde olmalıydı. Sıfırdan alınan bir okul başarılı okullarla yarışır duruma getirilmek amaç olmalıydı. Böylece her ilde başarılı okulların sayısının artması hedeflenmeliydi.

Her ildeki gözde okullara bir göz atalım. Hiçbirinin sıralaması değişmiyor, zirveyi de bırakmıyor. Çünkü tercihler en yüksek puandan aşağıya doğru sıralanıyor. Yüksek puanlı öğrencilerin tercih ettiği okullar hep zirvede. Öğretmeni ve yönetimi değişse de durum bu.

Yeni sıfırdan açılmış ya da akademik başarısı yüksek olmayan bir okul özel statüye alınsın. Bu okulun öğretmenleri hep seçmece olsun. Devlet her türlü maddi ve manevi desteği bu okullara versin. 4 yılın sonunda bu okul tercih edilen başarılı bir okul olsun. İşte böyle bir başarıya ben şapka çıkarır, o eğitimcilerin 40 yıl kölesi olurum.

Bir okulun kumaşı iyiyse o okul iyi okul oluyor vesselam.  Gerisi havanda su dövmektir. Boşa kürek çekmedir. Lafı güzaftır...

Var mısınız böyle okulları proje kapsamına alıp taşın altına elimizi koymaya... 22.06.2016