28 Aralık 2025 Pazar

Otistik Bir Çocuğun Dünyası

Cuma akşamı bir yere gitmek için bir marketin önünde bir arkadaşı bekliyorum.

Markette çıkan, 5-6 yaşlarında bir kız çocuğu, biri otuz diğeri yetmiş yaşın üstünde iki kadın gözüme ilişti. Çocuğun elinde iki broşür, ihtiyar kadının elinde ise poşetin içinde 5-6 ekmek var.

Çocuğun kaldırımın üzerine kendini attığını gördüm. Aynı zamanda avazı çıktığı kadar ağlıyor. Annesi sandığım kadın çocuğunu yerden kaldırmak için çok uğraştı. Ama buz gibi havada kız çocuğu yeri mesken edindi. Anne onu kaldırmak için uğraşırken kendi de yere yuvarlandı. Terlikleri bir tarafa kendi başka tarafa gitti. Böyle epey bir mücadele ettiler. 

Arkalarından, babalarını sandığım bir erkek yaklaştı. Çocuğun elinden tuttu. Çocukların diğer elinden de annesi tuttu. Erkek, "Eviniz nerede? Yakın mı" dedi. "Yakın. Şu arka arka tarafta" dedi ihtiyar kadın. Belli ki erkek aileden biri değil.

"Şu market arabasına bindirelim mi" dedi erkek. "Olmaz. Arabadan atlar" dedi.

Erkek bir kolundan, kadın da diğer kolundan kızı götürmeye çalıştılar. Ama götürmek ne mümkün. Kız ayaklarını yere bırakıyor. Kah dizlerini kaldırımda sürüyor kah ayaklarıyla kendisini götürenlere vuruyor. Bir taraftan da seslice ağlamaya devam ediyor. Adeta gitmeyeceğim diyordu. Kadın ise "Öyle her istediğini alamayız. Tamam mı" dedi ve yoluna devam etti.

Arkadaşın gelmesi biraz gecikti. Ne var ne yok diye göz atmak için markete girip çıktım. Yine beklerken az önce bir erkek yardımıyla evine kadar götürülen aile tekrar geri geldi. Kadının elinde ekmek olduğuna göre belli ki eve girmeden tekrar markete geri dönmüşler. 

Marketin çıkış kapısına doğru giderlerken, çocuk annesinin elinden kendini kurtardığı gibi giriş kapısına koştu. Ardından anne ve anneanne ya da babaannesi.

Çok oyalanmadan marketten çıktılar. Merak ettim, çocuğun bu derece ne istediğini. Fakat ellerinde ilaveten bir şey göremedim. Yalnız çocuk bu sefer ağlamayı bırakmış ve sakinleşmişti. Çocuğun elinde biraz fazlaca broşür vardı sadece.

Anne-kız el ele önden giderlerken büyük anne arkalarından, "Teyzesi, üşümesin. Gocuğunun takkesini giydir" diye seslendi. Teyze, bu denileni yaptı. 

İhtiyar kadın da bana dönerek, "Çocuk işte. Hepsini istiyor. Ne yapacaksın" dedi. İstediği neydi dedim. "Şu elindeki kağıtları. Otizmli bu çocuk" dedi. Sonra yollarına devam ettiler. Kadının şu kağıtlar dediği de marketin küçük broşürlere bastırdığı fiyat listesinden başka bir şey değil. Ben de sanmıştım ki çocuk pahalı bir şeyler istiyor da ailesinin bunu almaya gücü yetmedi. 

Annesi sandığım kadının sabrına hayran kaldım. Ne bağırma ne çağırma. Tüm yaptığı, sakin bir şekilde çocuğu yerden kaldırmak için ikna etmeye çalışmak oldu. Yüzünde de bir bıkkınlık ve bezginlik görmedim. Eyüp sabrı gibi sabrı var kadının dedim. Meğer annesi sandığım teyzesi imiş. Belki de çocuğa bakan çalışan bir kadın.

Şu var ki normal çocuğa bakmak bu devirde zor iken otizmli çocuğa bakmak ve onu dindirmek daha bir zor.

Bir de ister normal ister özel olsun, çocukların en büyük silahı ağlamak. Avazı çıktığı kadar ağlayınca ve kendini yere atınca çoğu aileler, yeter ki sussun deyip çocuğun istediğini alıveriyor. Çocuklar da bunu çok iyi bildiği için bu silaha sarılıyor hep. Ama bu çocuğun dünyası çok farklı. Hiç bildik dünyaya benzemiyor. 

27 Aralık 2025 Cumartesi

Biz Bu Filmi Çok İzledik

Operasyonsuz günümüz geçmiyor. Operasyon ülkesi olduk dense yeridir. Bir gündemi enine boyuna konuşmadan bir başka operasyonla gözümüzü açıyoruz. Böylesi ancak gerilimi yüksek filmlerde olur. Biz ise günbegün bu endişe bu gerilim bu belirsizliği yaşıyoruz.

İddialar havada uçuşuyor. Gözaltı ve tutuklanan sayısı arttıkça artıyor. Şu da alınacak, bu da alınacak diye isimler fısıldanıyor. Bazen gerekli gereksiz kişiler alınarak mesele sulandırılıyor, bazen de ileri gidilmiyor. Çünkü herkese dokunulmuyor. Şu var ki yapılan hiçbir operasyon çözüm odaklı bir sonucu beraberinde getirmiyor. Haliyle kamuoyunu meşgul eden nice operasyonlar adeta fare doğuruyor. Sonucunda bir şey çıkmayacaksa gündem bu kadar niçin meşgul edildi, bu kadar iddialar havada niçin uçuştu diyesi geliyor insanın.

İfade tutanaklarına gelmek istiyorum. Ne zamanki biri gözaltına alınıp savcı huzurunda ifade verdiği zaman zanlının verdiği ifadeler çarşaf çarşaf bazı gazetelerde yayımlanıyor. Savcı, zanlı, zanlı avukatı ve zabıt katibinin huzurunda verilen ifadelerin dışarıya sızmasından, zanlı adına oldum olası üzülürüm.

Kişi daha yargılamadan, hakkında hüküm kesinleşmeden zanlı hakkında yazılıp çizilenler ve verdiği ifadelerin basında çarşaf çarşaf yayımlanması tam bir itibar suikastı bana göre. Çünkü zanlı bile olsa suçluluğu ispat oluncaya kadar kişiler masum kabul edilir.

Elbette iddialar soruşturulsun, kişinin ifadesi alınsın, savcı da iddialar, ifadeler ve deliller çerçevesinde iddianamesini hazırlasın. Kişi yargılansın. Ceza kesinleşsin. Kişi suçlu ise cezasını çeksin.

Kişilere ait bir suç isnadı varsa ifadesi alındıktan sonra gerekli merci, ilgili kişinin şu iddialar çerçevesinde ifadesi alınmış, hakkında gözaltı veya tutuklama kararı verildi şeklinde bir açıklama yapsın. Buraya kadar olması gereken. Ama en azından iddianame hazırlanıncaya kadar gizli kalması gereken ifadenin hemen gazetelere servis edilmesi olacak şey değil. Ben burada masumiyet karinesine riayet edilmediğini düşünüyorum.

Her ifadesi alınanın ifadesine gazetelerde yer veriliyor mu? Bildiğim kadarıyla her ifade yer almıyor. Bu durum yani ikircikli durum ister istemez başka şeyleri akla getiriyor. Özellikle ifadesi yayımlanan konu ya da kişiler hakkında bir hesabın olduğu anlaşılıyor. Ne zamanki ifadeler havada uçuşuyorsa çoğu zaman akabinde başka operasyonlar veya süreç geliyor. Örnek mi istersiniz. Mesela 28 Şubat sürecine giderken TV ve basında Fadime Şahin, Ali Kalkancı ve Müslim Gündüz’e ait iddia ve ifadeler günlerce kamuoyunu meşgul etti. Sonunda 28 Şubat post modern darbesi oldu.

Ergenekon, Balyoz, Sarıkız operasyonlarında da Zaman ve Taraf gazeteleri operasyon gazetecilik yaparak ifade ve mahkeme tutanaklarını sürekli yayımladılar. Akabinde Türk Silahlı Kuvvetlerine bir operasyon çekildi, yapısı değişti.

Hâlâ sıcaklığını koruyan uyuşturucu ve fuhuş operasyonuna ait ifadeler de Sabah gazetesi eliyle anında yayımlanıyor. İfadeyle kalsa yine iyi. Kişinin telefon görüşmeleri ve yazışmalarına varıncaya kadar gazetelerde yer alıyor. Yetmiyor, kişilerin önceki konuşmaları arşivden sürülüyor.

İfade tutanaklarının ve yazışmaların kamuoyuna servis edilmesiyle belli ki operasyonun kamuoyu ayağı da oluşturuluyor. Kamuoyuna “Bunlar suçlu. Bakın neler yapmış neler...” denmeye çalışılıyor.

İki kişi arasında gerçekleşmiş yazışmalar mahremdir. Üçüncü şahısları ilgilendirmez. Suç unsuru olup olmadığına savcılık bakar. Kişinin telefon yazışmalarını ve ifade tutanaklarını basın aracılığıyla duyurmanın suç olup olmadığını bilmiyorum. Yalnız kamuoyuna servis edilecek kadar şeffaflık doğru değil.

Hülasa, ifade tutanakları ve yazışmaların basına servis edilmesi bu ülkede yeni değil. Biz bu filmi zaman zaman izliyoruz. Film eski ve bayat olmasına rağmen tekrar tekrar servis edildiğine göre belli ki filmin seyircisiz çok. Yalnız bilinsin ki kabak tadı verdi.

Bakalım bu uyuşturucu operasyonun ardından ne çıkacak?

26 Aralık 2025 Cuma

İsli Ev

Evin arka balkonu tam kafa dinlendirme yeri. Ne ses ne gürültü ne kir ne de pas. Çünkü ne caddeye bakar ne de sokağa. Sitenin 8-10 araçlık açık otoparkı var sadece. Karşımızda da birkaç bina. Onlar beni görmez, ben de onları.

Yaz demem, kış demem. Evde oldukça ara ara bu balkona çıkar, teşehhüt miktarı oturur, nefeslenirim.

25 Aralık sabahı da çıktım balkona. Ama balkon her zamanki gibi değildi. Yuvarlak masanın üstüne adeta is yağmış. Sandalye hakeza. Balkon demirleri ve kurutmalık da öyle.

Benden habersiz akşam bu balkonda mangal sefası mı yapıldı diye aklıma gelmedi değil. Yalnız bizim evde mangal sefasının siftahı yoktur.

Bir gariplik vardı. Belli ki hava kirli, adeta gökten is yağmış dedim. Sağa sola dokunmadan ve sandalyeye oturmadan ayakta üç beş dakika durdum. Sonrasında eve geçtim.

Evden çıkıp çarşı-pazar, eş-dost dolaştım.

Akşamında eve geldiğimde, kayın biraderin ablasının elinde bir bezle evi bir baştan öbür başa siler gördüm. Bu uğurda kaç bezi heba etti bilmem. Bildiğim, balkonda gördüğüm is tüm pencerelerin dışında da oluştuğu gibi evin içine de girmiş. Çünkü bezler simsiyah olmuş.

Bu neyin nesi demeye gerek kalmadan kayınvalidenin kızı, dün akşam kandil dolayısıyla yakılan lastiklerin isi bu dedi. Her sildiği yeri “şuna bak” diye bana gösterdi. Sanki lastikleri ben yakmışım, kandili ben kutlamışım gibi.

Meğer evin islenmesi sadece balkondan ibaret değilmiş. Turpun büyüğü evin içine kadar girmiş. Benim ev olmuş isli ev.

Hasılı, Konyalı belli yerlerde ve buldukları boş yerlerde lastik yakarak, üç ayların gelişini akşamın karanlığından gecenin geç vakitlerine kadar kutladılar. Gönüllerince eğlenip hoşça vakit geçirdiler. Sanki bizim evin içinde yakılmış gibi ertesi günü evin her bir yerini silmek bize düştü. Kısaca onlar eğlendi, ceremesini biz çektik.

Daha bu iyi günüm. Bu evin isinin gitmesi öyle alelacele silmekle gitmez. Yarın is tam çıkmamış. İki kadın çağıracağım denirse işte o zaman yandığımın resmi. Çıkan paraya mı yanarsın, akşama kadar girişi kapalı eve mi? İşin yoksa çarşı pazar dolaş dur.

Düşündüm de iyi ki önü arkası kapalı bir sitede oturuyorum. Ya bir de cadde üzeri bir yerde ikamet etseymişim, isten evin içine girilmezdi. Beterin beteri var. Buna da şükür.

Sadede gelirsem, kandiller kültürün bir gereği. Geçmişten günümüze kutlanıyor. Varsın yine kutlasın, bu gelenek devam etsin. Yalnız şu lastik ve ateş yakma işine bir son vermek lazım. Çünkü her yakılan ateş hem havayı kirletiyor hem evleri is dolduruyor hem de oksijen yerine is soluyoruz. İnan abartmıyorum. Lavaboda ihtiyacımı giderdim. Burnumdan is aktı. Görünen tablo, eskilerde kalmış soba kovasına kömür doldurma sonrası oluşan tablo.

Bu senenin fener alayı ve kandil kutlaması geçti. Önümüzdeki yıldan itibaren hava ve çevreyi kirletecek lastik ve odun yakma türü kutlamaya, uygulanan bir yasak konmalı. Yetkililerden caydırıcı müeyyidesi olan bir karar almasını bekliyoruz.