23 Mart 2019 Cumartesi

Hayata Kimlerin Penceresinden Bakıyoruz? ***


Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki önümüze ne koyuyorlarsa onunla hemhal oluyor, onu konuşuyoruz. Çünkü gündemi biz belirlemiyoruz. Neyi konuşmamız gerekiyorsa o dayatılıyor bize. Hasılı, başkasının belirlediği gündemleri yaşıyoruz. Dayatılan gündemin bizi alakadar etmesi önemli değil. Yazılı ve görsel medyada konuşulanı dinleye dinleye kendimizi ister istemez gündemin içinde buluyoruz veya yuvarlıyorlar bizi. Yersen...

Bizim bu durumumuz tabir veya teşbih yerinde olursa çoban nezaretinde güdülen dört ayaklı canlılara benzer. Bu dört ayaklı, koyun keçi gibi küçükbaş veya sığır cinsinden büyükbaş olabilir. Sürüde yer alan hayvanın boynunda ip olmasa da güdülmesi çobana aittir. Çobanın elindeki sopanın anlamı şudur: Sürünün içinde olan hayvan istediği merada otlanamaz, ben bu ottan bıktım, falan ottan yiyeceğim ya da ben bugün otlanmaya gitmeyeceğim şeklinde bir seçeneği yoktur, ahır veya ağılda önüne ne konursa yaşamak için onu yemek zorundadır. Yani hayvan kendi başına hareket edemez. Kazara ben başıma buyruk takılacağım diyen hayvan en hafifinden yiyeceği sopaya hazır olması gerekiyor. Sırtından sopa eksik olmadığı gibi sürüden ayrılanı kurt kapar korkusu hayvana yeter de artar bile.

Akıllı, özgür, sorumlu ve düşünebilme yeteneğine sahip biz insanın durumu farklı mı? Bugünkü görüntümüzle hayvanlara göre özgürlük alanımız biraz geniş olsa da pek farkımız yok. Bizim önümüze ne konuyor, ne dayatılıyorsa onu yaşıyoruz. Gündemi siyaset belirliyor, basın bu gündemi piyasaya sürüyor. Biz de sürülenin ya karşısında ya da tarafında yerimizi alıyoruz. Siyaset, gündemden bıkıp önümüze başka gündem sürünceye kadar bize dayatılan gündemle oturup kalkıyoruz. Her gündem de siyahla beyaz gibidir. Kimimiz beyazın, kimimiz siyahın safında yer alırız. Yahu benim derdim başka deme şansın yok. Önüne konanı yiyeceksin. 

Çoğu yapay olan gündemlerden kasıt bir kamuoyu oluşturmaktır, gündemi dayatanlar bizi bize bırakmazlar. Gündeme dair ne şekilde düşünmemiz ve tavır almamız gerektiğini de bir güzel işlerler. Onlar kimi düşman ilan etmişse biz onu düşman belleriz. Onlar bizi kiminle korkutursa ondan korkarız, onlar kimi dost edinmişse onu dost ediniriz.

Bakmayın siz akıllı ve irade sahibi, düşünen bir varlık olduğumuza. Bize dayatılan pencereden hayata bakmaya başlıyoruz. Tıpkı merada yayılan hayvanları gütme inisiyatifi tartışmasız çobanda olduğu gibi bizim güdülmemiz de bize gündemleri belirleyenlerin elindedir. Tek farkı birinin önünde güdülen dört ayaklı, öbürünün önündeki iki ayaklıdır. 

Bizi güden çobanı ister beğenelim, ister beğenmeyelim, hayattan ister zevk alalım, ister almayalım hali pürmelalimiz budur. 

***16/05/2019 tarihinde Barbaros ULU adıyla Pusula Haber gazetesinde yayımlanmıştır.






22 Mart 2019 Cuma

Siyaseten Yanlış mı Yapıyoruz Acaba?


Biz bu ülkenin  beka sorunu var, terör örgütü ülkeyi bölüp parçalamaya çalışıyor, legal hüviyeti olan parti, dünyanın terör örgütü kabul ettiği PKK ile bağını koparmıyor, üstelik PKK'yı terör örgütü olarak görmüyor, sırtını terör örgütüne yaslıyor, gücünü kanlı terör örgütünden alıyor. Bunlar terörist deyip yöneticilerinin çoğunu yargılayıp hapse atsak da HDP barajın üstünde bir oy almaya devam ediyor. 

HDP, barajı aşmak ve Mecliste temsil edilmekle kalmıyor. Yeni Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte partilerin seçimlere ittifak yaparak girdiği bir ortamda HDP'ye oy veren seçmen kilit rolü oynuyor. Kritik öneme haiz bazı seçim bölgelerinde bu partinin seçmeni hangi tarafa meylederse o ittifak seçimi kazanacak görünüyor. Güneydoğu bölgesinde birçok il ve ilçede terör örgütüyle iltisaklı olduğu gerekçesiyle HDP'li belediye başkanları görevden el çektirilip yerine kayyum atansa bile bu parti, Güneydoğu bölgesinde liderliği kimseye kaptırmıyor. İşin garibi bu partinin sadece bir bölgede lokal başarısından öte birçok büyükşehirlerde kaç vekil çıkaracak şekilde oy alabiliyor. 

Biz, bu parti barajı aşmasın, fazla vekil çıkarmasın, çok tehlikeli bir parti deyip her türlü uyarıyı yapsak da sanki tüm uyarılar bu partiye yarıyor gibi. Neden böyle? Bir yerde bir hesap hatası mı yapılıyor, uygulanan strateji ve izlenen siyasette bir sıkıntı mı var acaba? Çünkü ne yapılırsa yapılsın bu parti, gücünü kaybetmiyor. Gücünü kaybetmekle kalmıyor. Yeni mevziler kazanmaya devam ediyor.

HDP'yi terörist  ilan etmek, HDP'ye oy verenler terörist değil demek işe yaramıyor. Hazırında seçmenini etrafında kenetliyor. Hatta düşünce olarak kendisine sıcak bakmayan bazı kesimlerin de oyunu alıyor. O zaman bir yerde hesap hatası yapılıyor. Böyle giderse bu hesap hatası bu ülkeye çok pahalıya mal olacağa benziyor.

Gördüğüm HDP'ye oy verenler bu partiye tek nedenle oy vermiyor. Kimi Kürtlerin hamisi diye veriyor, kimisi bu partiye verilecek her oy iktidarın aleyhine olduğu için veriyor, kimi bu partinin düşüncesine katılmamakla beraber kendi insanı olduğu için veriyor, kimi kendisini dışlanmış hissettiği için veriyor, kimi kendisini tehdit altında hissettiği için baskıyla veriyor. Hangi sebeple verirse versin, HDP bu ülkede taban bulmaya başladı. Bugünkü izlenen siyasetle bir kesimin bu partiye oy vermesi engellenemeyecek görünüyor. Saha çalışması yapanlar HDP ile seçmeninin arasındaki ince çizgiyi tespit edip ona göre bir strateji belirlemesi gerekiyor. 


21 Mart 2019 Perşembe

Nevruz


Günler, aylar, mevsimler, yıllar Allah'ın bize bahşettiği günlerdir. Yazı var, kışı var, güzü var, baharı var. Her bir mevsimin ayrı bir yeri var. Soğuğu, sıcağı, serinliği hep bizim için. Birbiri ardı sıra birbirini takip ediyor durmadan. Günler ayları, aylar mevsimleri, mevsimler yılları kovalıyor. Hep kış olsa hayat çekilmez, hep sıcak olsa hayat yine çekilmez olur. Gönlümüz hep bahardan yanadır. Ama bazı ürünlerin yetişmesi için soğuğu da göreceğiz, sıcağı da. 

Küçücük ülkemizde dört mevsimi yaşıyoruz. Bundan dolayıdır ki her türlü ürün yetişiyor bu ülkede. Burkina Faso'ya gidip gelen bir arkadaşım, bu ülkede buğdayın yetişmediğinden bahsetti. Çünkü hava sıcaklığı 18 derecenin altına  hiç düşmüyormuş. Bunu duyunca bize dört mevsimi yaşatan, her türlü ürünü almamızı sağlayan Rabbimize binlerce şükretsek azdır. Yoksa kim istemez baharın gelmesini, kim sevmez baharı, kim istemez toprağın yeşermesini. Her birimizin gözdesidir bahar. Dört gözle bekleriz baharı. Çiçeklerin açmasını, ağaçların tomurcuklanmasını görünce içimiz açılır. Sanki bir cennet havası çıkar ortaya. 

Hayat sadece bahardan ibaret olsa belki de baharın kıymetini bilemeyiz. Yazın yanarız. Allah ardından güzü gönderip serinletir bizi. Ardından kışı görür, üşürüz. Baharın özlemini duyarız. Zaman bu şekilde alıp gidiyor.

Her ne kadar bu sene doğru dürüst kış görmesek de fazlaca üşümesek de yine bekliyor insan baharı. Beklemekle kalmayıp üstelik bayram olarak kutluyoruz baharın gelişini. İşte geldi yine yeni bir bahar. Bu bayramı sadece biz değil Afganlar, Türkler, Arnavutlar, Azeriler, Farslar, Gürcüler, Karakalpaklar, Kazaklar, Kırgızlar, Kürtler, Uygurlar, Özbekler, Tacikler, Türkmenler ve Zazalar da kutluyor.  Kimi 21'inde, kimi 22 veya 23'ünde kutlar bu bayramı. 

Bu bayramın adı Nevruz'dur. Bayram yapacak kadar var. Çünkü bugün baharın müjdecisidir, kış uykusuna yatmış doğanın yeniden dirilişidir, yeni yıldır, yeni gündür, baharın bayramıdır. 

Allah'ın günleri, ayları arasında bir fark, bir üstünlük olmasa da baharın ayrı bir yeri var. Sadece mevsimsel özelliğinden değil. Bahar aynı zamanda bir umuttur, hayata olumlu bakışı simgeler. Adaletsizliğin, hukuksuzluğun, akan kanın son bulacağı umudunu taşır bünyesinde. Hayatımızdaki olumsuzlukların bahar gibi olmasını isteriz.

2019 baharının müjdecisi Nevruz'un hayatımızda yeni bir sayfa açmasını, insanların kardeşçe geçinmesini, akan kanların durmasını, mağdurların mağduriyetlerinin sona ermeye başladığı bir gün olmasını temenni ediyorum. Allah mutluluğumuzu daim eylesin, huzurumuzu bozmasın.