12 Ekim 2025 Pazar

Coca Cola ve Pepsi'ye Dair (2)

Geçen hafta bir sınıfa girdim. Yoklamayı alıp derse geçeceğim. 

Bir öğrenci söz aldı: "Hocam, geçen hafta arkadaşlar benden Cola ikram etmemi istediler. Getirdim. İzin verirsen herkese birer bardak verebilir miyim" dedi. Gencin önünde iki adet 2,5’luk pet şişe vardı. Cola mıydı, Pepsi miydi, dikkat etmedim. Haydi, dökmeden, hızlıca ikram et dedim. Genç, "Sizde içmek şartıyla" dedi. İyi, tamam olsun dedim. İki elden pet bardaklara doldurularak 30 kişilik sınıfa ikram edildi. Benim masaya da koymuşlar. 

Herkes içip bitirdikten sonra delikanlı, kesene bereket. Cömertliğin daim olsun. Yalnız bu içecek yerine alternatif içeceklerimizden ikram etseydin daha iyi olurdu. Bir de bu iki içeceğin içinde ne varsa bağımlılık yapıyor. Kendinizi bu içecekten uzak tutmanızda fayda var. Üstelik anlık içimin dışında vücudunuza olumlu bir katkısı da yok dedim. "Tamam, hocam, teşekkür ederiz" dedi. Ardından derse geçtik.

Konuyu dağıtma niyetim yok. Üstelik daha sadede gelmedim. Konu anılara geçince bir anım daha aklıma geldi. Bunu da paylaşmak isterim. 2002 yılında Adana'ya tayinim çıktığında il emrine verilmiştim. Çünkü o zamanlar nokta tayin yapılmıyordu. Şurası mı olur, burası mı derken Allah vere de Pozantı olsa da Konya'ya yakın olsam diyordum. Bir arkadaş, “Pozantı'yı boş ver. Adana merkez olsun. Ben birini ayarlayayım” dedi.

Ağustos ayı idi sanırım. Bindim otobüse, Adana'ya vardım. Beni gençten biri karşıladı. Pepsi'de üst düzey bir yönetici imiş. Beni arabasına aldı. Daha önce randevuyu ayarlamış. Seyhan İlçe Milli Eğitim Müdürü ile görüştürdü. Durumumu anlattı. Müdür de tayinleri biz yapmıyoruz. İldeki falan müdür yardımcısı yapıyor. Onunla görüşeyim dedi. Yanımızda iken il müdür yardımcısını aradı. İsmimi ve branşımı verdi. "Bu arkadaşı il merkezinde değerlendirebilir miyiz" dedi. Müdür yardımcısı, "mümkün değil. O branşa il merkezi dolu" dedi.

Müdürden müsaade alıp çıktık. Çıkarken "Atamalar ağustosun ikinci haftasından sonra yapılır. O zaman bir daha uğrayın. Tekrar rica edeyim sizin için" dedi. Teşekkür edip ayrıldık. Benim için randevu, görüşme, sağa sola getirip götürme işiyle uğraşan Pepsi yöneticisine teşekkür edip ayrıldım.

Yeri değil ama antrparantez söyleyeyim. Benim tayin Adana merkez oldu. Tabii araya birilerini koyarsan, olur, niye olmasın dediğinizi duyar gibiyim. Öyle olmadı. Zira torpil falan işlemedi. Çünkü ben Ağustos ayında torpil ararken meğerse ildeki güzel bir okula benim tayinim 4 Temmuzda yapılmış. Nasıl olduysa artık. Yani ben haybeye Adana'ya gidip görüştüm. Yerim belli iken Adana merkez olsun diye uğraşmışım. Benim torpil böyle. Torpil isterseniz, ben buradayım.

Araya anılarımı da katmamın sebebi ister Coca Cola ister Pepsi ister Cola Türka olsun söylediğim içeceklerin menşei ABD ve Japonya da olsa bu içecekler ve türevleri bu ülkede üretiliyor. İnsanımıza az veya çok istihdam sağlıyor. Çünkü işçisinden yöneticisine varıncaya kadar bu fabrikalarda bu ülkenin insanı çalışıyor. Her biri de bu fabrikalardan aldığı maaşla geçimlerini sağlıyor.

İş bulmak, bulduğu işte çalışmak bu ülkede zor. Özellikle genç nüfusta işsizlik had safhada. Özellikle Pepsi ve Coca Cola şirketlerinde çalışanların çoğunun elinde imkan olsa bu fabrikalarda çalışmaz. Çünkü bu iki ürün bizde boykot listesinin en başında yer alır. Belki bu şirketlerde çalışan insanlar içerisinde bu içecekleri boykot ettiği için içmeyenler de var. Ama eli mahkum burada çalışmaya. Sadece buralarda değil, bankada, bar, meyhane ve içki fabrikasında bile çalışan insanımız var. İçki içmediği halde Hollanda'da bir içki fabrikasında çalışan asker arkadaşım bir gurbetçimiz var. (Devam edeceğim) 

Coca Cola ve Pepsi'ye Dair (1)

Coca Cola 1886, Pepsi ise 1893 yılında kurulmuş. Her ikisi de ABD menşeli.

Coca Cola, 1964’te Türkiye'ye de adım atıyor. Türkiye'de ulaştığı fabrika sayısı 11'dir. 16 markasıyla ülkede üretim ve satış yapıyor. Ankara, Bursa, Çorlu, Elazığ, Hazar, İzmir, Köyceğiz, Mersin, Sapanca, Isparta'da fabrikaları var. "Ortalama yıllık 47 bin kişiye sanayi ve hizmet sektöründe doğrudan ve dolaylı olarak istihdam sağladıklarını" söylüyor firma.

Pepsi ise 1962 yılında ülkemizde faaliyetine başlamış. Araştırmalarıma göre Türkiye'deki fabrika ve depo sayısı, yanlış saymadıysam 10 tane. Bunlar da İstanbul, Manisa, Ankara, Kocaeli, İzmir, Mersin, Konya, Tekirdağ, Antalya ve Adana'da. Yetkililerinin açıkladıklarına göre 3 bini doğrudan, 40 bini de dolaylı olarak toplam 43 bin kişiye iş imkanı sağlıyor.

Kola'nın ortakları, % 40'ı Anadolu Efes Biracılık, % 20'si The Coca Cola, % 10'u Efes Pazarlama, % 30'u halka açık ve diğer.

Pepsi'nin ortakları, hep yabancı gözüküyor. Küçük küçük oranlarla değişik firmaların elinde.

Her ikisi de aşağı yukarı dünyanın her bir ülkesinde üretim ve satış yapan, girdiği ülkede en büyük pay sahibi diyebileceğimiz çok uluslu şirket. Coca Cola dünyada en fazla tüketilen ürün.

Bu iki içecek de 130 yılı geçen köklü bir geçmişe sahip. Kuruluşundan bugüne, kendisini geliştirerek hâlâ faaliyetlerine devam ediyor. Bunlara alternatif olarak çıkan çoğu içeceğin ömrü ülkemizde pek uzun olmamış. Ya kaliteyi tutturamamış ya küresel ölçekli marka oluşturamamış ya rekabete dayanamamış ya da cezaya maruz kalmış.

Bu iki içeceğe alternatif olarak üretilen Kola Türka ise vatandaş nezdinde "Kola ve Pepsi'nin yerini tutmasa da yerli üretim" deyip her eve girdi. Galiba bu marka tutacak. Yakında Pepsi ve Coca Cola'nın ülkemizdeki tahtını sallayacak derken bir duyduk ki bu yerli üretim içecek markası Japonlara satılmış. Bugün tereklerde yerini almaya devam etse de Cola Türka da tıpkı Cola ve Pepsi gibi yabancı üretim. İsterdim ki Cola Türka yerli üretim ve Türkiye menşe olarak raflarda yerini almaya devam etsin.

Cola Türka, Ülker grubunun 2003 yılında ürettiği ve markasını verdiği bir içecek idi. Bir ara Murat Ülker açıklamıştı: "Bir bakan aradı. ABD büyükelçisinin baskısıyla size küçük bir ceza vereceğiz" demiş. Küçük denilen ceza da 35 milyon lira. Değeri 10 milyon olan bir içeceğe 2006 yılında 35 milyon ceza hiç de azımsanamaz. Ceza gerekçesi de "kota fazlası nişasta bazlı şeker kullanmak". Ülker devleti mahkemeye verir. Mahkeme 7 sene sonunda Ülker'i haklı bulur ama "7 sene bu ceza tepemizde sallanınca, bu işe nasıl yatırım yaparsın" diyor Murat Ülker.

Kısa sürede Coca Cola'dan sonra en fazla tüketilen ikinci içecek türü olan bu yerli ürüne ABD baskısıyla ceza kesmek garip. Nasıl ülkeyiz anlamış değilim.

Niyetim ABD menşeli Cola ve Pepsi'nin ve Türk menşeli iken Japonlara geçen Cola Türka'nın geçmişini anlatarak reklamlarını yapmak değil. Bunları övme gibi bir düşüncem de yok. Bunları içen biri de değilim, evime de özellikle Pepsi ve Coca Cola'yı bastırmam. İlla almak zorunda kalırsam, satılmış olsa da tercihim Cola Türka olur. Cola ve Pepsi ikramlarını da başka seçenek varsa tercihimi diğer içeceklerden yana kullanırım. Cola ve Pepsi içen tanıdığım gençleri görürsem, bağımlılık yapar. Başka alternatif içeceklere yönelin demek suretiyle telkinlerde bulunurum. (Devam edeceğim) 

10 Ekim 2025 Cuma

Aktivist mi Olmak İstersiniz, Etkinci mi?

Dünyanın farklı ülkelerinden Sumud filosuna katılan aktivistlerin görüntü ve konuşmaları ekrana yansıyınca, konuşmalarda sık sık aktivist kelimesi de kullanılınca, yanımdaki oturan, aktivist ne demek dedi. "Dünyanın her bir yanında yapılan bir zulmü dünyaya duyurmak ve haksızlığın önüne geçmek amacıyla düzenlenen eylemlere gönüllü katılanlara aktivist denir. Bildiğim kadarıyla Türkçemize Fransızcadan geçmiş bu kelimenin Türkçe karşılığına ne denir bilmem dedim.

Ardından aktivistin Türkçe karşılığını öğrenmek için TDK sözlüğünü açıp baktım. Dediğim gibi Fransızcadan dilimize geçen aktivist kelimesinin Türkçe karşılığı, etkinci imiş. Anlamı da "Toplumsal veya politik değişim meydana getirmek, belirli sorunlara dikkat çekmek için özel amaçlı etkinlik gerçekleştiren kimse; aktivist".

Ne yalan söyleyeyim, Türkçe etkinci bana Fransızca aktivistten daha yabancı geldi. Çünkü aktivist yerine önerilen etkinci kelimesi zihnimde hiçbir anlam ifade etmedi. Aktivist kelimesini duyunca kimlere denir, bunların amacı nedir gibi kitabi olmayan bilgiler zihnimde belirir ama etkinci kelimesini izah için mutlaka TDK sözlüğüne bakmak gerekir.

Güya TDK aktivist yerine etkinci kelimesini önermiş. Aktivist bize öyle işlemiş ki Sumud filosu üzerine izlediğim o kadar canlı yayın ve videoda, bir kişinin dahi aktivist yerine etkinci kelimesini kullandığına şahit olmadım. Her konuşan ve haber yapan aktivist dedi durdu.

Halkta zaten karşılığı yok etkincinin. Biri, bunlar ne yapıyor, bu katılanlar kimler dese, "Bunlar etkinci" desen, bu ne demek diye yüzüne bakar. İşin yoksa açıkla dur. Sonunda nereden ağzımdan çıktı bu kelime diye pişmanlığını duy.

O kadar da abartma demeyin. Denemesi bedava.
Ben bu yazıyı yazarken üniversiteyi bitirmiş Z nesli oğlum giyinmiş, dışarı çıkmak için haber vermek amacıyla odama girdi. Fark etti iseniz müsaade almak için demedim. Haber vermek için dedim. Çünkü ne oğlanın böyle bir âdeti ne de benim böyle bir beklentim var.

Üzerindeki kıyafetler de yakışmış. Oğlum, tam bir etkinci olmuşsun dedim. Bir iki defa ne diye sordu. Oğlum, etkinci etkinci dedim. "O ne ya" demez mi? Aktivist aktivist. Sende mi bilmiyorsun yoksa?" dedim.” İlk defa duydum” dedi.

Gördüğünüz gibi ben denedim. İsterseniz bir de siz deneyin.

Şu var ki Türkçemin bu halde olmasına üzüldüm. Ne yazık ki Türkçemizin hali bu. Yabancı kelime istilasına uğramış. Yabancı kelime bize daha Türkçe geliyor. TDK de dostlar alışverişte görsün diye ya tutarsa deyip öylesine kelime üretip öneriyor. Üretilen kelime de gördüğünüz gibi kullanılmıyor. Kullanmaya kalkan olursa da benim çocukta test ettiğim gibi hepimiz öp öz Türkçe kelimeye Fransız kalıyoruz.

TDK'nin halkta karşılığı olmayan, üretip önerdiği buna benzer o kadar çok kelime var ki Büyük Türkçe Sözlüğün sayfaları arasında Türkçe kelime olarak yer kaplıyor. Hepsi bu.

Ben ne yapayım kullanılmayan ve tedavülde olmayan, halkın kullanmadığı ve halkta karşılığı olmayan, sadece TDK sözlüğünde yer kaplayan bu şekil kelimeyi. Vah güzel Türkçem vah! Vah ki vah!

Bir de oturur kalkar, Türkçemize zengin bir dil deriz. Böyle zenginliği ne yapayım ben? Türkçemizin bu zenginliği, parası var ama harcamayan kimseye benzer. Öyle ya bu zenginlik neye yarar.

Bu durumda olmamızın sebebi üzerinde düşünmek lazım. Sanki üreten bir toplum olmayışımız en önemli sebep bence. Çünkü bir şey üretmeyen bir toplum kelime de üretemez.