4 Ekim 2025 Cumartesi

Antalya Sebzesi Niçin Yerli Kabul Edilmiyor?

Ne zaman pazar ya da markete, domates, patlıcan türü sebze almaya gitsem, gitmeden önce hanım, aman yerli al diye sıkı sıkıya tembih eder. Oymuş, gözüm hep yerli de olur.

Marketteki etiketleri tek tek okurum. Yeterli görmez, bu yerli mi diye çalışana sorarım.

Pazara gidersem, pazarın dışındakilerden alırım. Çünkü onların sattıkları kendi bahçelerinin olurmuş.

Yerliyi bulunca biraz pahalıya alırım ama verdiğim paraya acımam. Çünkü milliyetçi duygularım kabarır. Antalyalı kazanacağına benim toprağımın insanı kazansın derim.

Yerli ürün alma konusunda tüm cesaretimi toplayıp hanımla birkaç defa tartışmışlığım bile var. Yahu hanım, Antalya dediğin bizim toprağımız. Aha şurası. Üstelik Konyaaltı diye bir ilçesi de var. Buna rağmen Antalya’dan gelen ürün niçin yerli kabul edilmiyor derim. Derim ama dediğimle kalırım. Çünkü ardından bana dünyanın lafını sayar da sayar. Bunca lafın ardından gidip daha fazla ödeyerek Konya’nın mahallelerinde yetiştirilen ürünlerden alırım.

Garibime giden, ta Antalya’dan gelen ürün Konya’da yetiştirilen üründen daha ucuz. Halbuki uzaktan gelen daha pahalı olmalı değil mi? Çünkü yerli ürünle yerli olmayan Antalya ürünü arasında en azından nakliye farkı olmalı.

Neyse anlamadığım bir şeyler var. Anlamadığım bu şeyler için aile saadeti bozulmasın diye daha fazla para ödeyerek yerli almaya devam ettim. Ömrüm el verirse yine yerli olandan almaya devam edeceğim. Ucuz diye yerli olmayan Antalya ürünü almayacağım.

Ben böyle kendi halimde evimle mücadele ederken nihayet imdadıma Kaan motorları yetişti. Öyle ya % 100 yerli ve milli olan Kaan uçaklarının beyni yani motoru ABD menşeli imiş. Motor, bizi hasım kabul eden, bizimle mücadele yasası bile çıkaran ABD’den ise buna rağmen bu uçak yerli ve milli kabul ediliyorsa, benim ülkemin sınırları içindeki kendi toprağımız Antalya’daki yetişen ürünler Konya’da niçin yüzde 100 yerli ve milli kabul edilmiyor?

Bunu öğrendiğim daha iyi oldu. Bundan sonra pazar alışverişine giderken hanımın karşısına daha güçlü çıkacağım. Behey kadın! Boşuna yıllardır bana karşı çıkmış. Yerli ürün yerli dedin durdun. Bana daha fazla para ödeterek yerli aldırttın. Yerli değil diye Antalya ürünlerine rezerv koydun. Belli ki bilmiyorsun bu işi. Baksana, Kaan uçağına kullandığımız ABD motoru bile yabancı kabul edilmiyor. Yüzde yüz yerli ve de milli kabul ediliyor. Değil ki Antalya ürünleri yerli ve milli olmasın. Senin bu Antalya’ya karşı düşmanlığın nereden kaynaklanıyor? Yoksa Antalya, bizi hasımlarıyla mücadele edecek bir yasa çıkardı da benim mi haberim yok? Farz et ki böyle bir yasa çıkardı. Unutma ki bu yasa bile dostluğa engel değil, pekala onların patlıcan ve domatesini yerli diye alabilmeliyim diyeceğim. Bakalım bana yerli ve milli olmayan konusunda bugüne kadar ahkam kesen hanım ne diyecek? İkna edebilirsem, ilk haklı çıkmam olacak. O zaman deme keyfime gitsin.

3 Ekim 2025 Cuma

Esnaflık Bu Olmasa Gerek

"Bugün bir ihtiyaç için çarşıya çıktım. Bu ürün için bir arkadaşım beni buraya yönlendirdi. Kendisi bir kaç gün önce 1250₺'ye almış.

Aynı ürünü almaya gittiğimde bana, "1000 ₺ olur" dedi. Ben de yine de bir araştırma yapayım dedim ancak aynı ürünü bulamadım.

Tekrar aynı yere gittiğimde onun yerinde bir hanım duruyordu. Oranın ortağıymış sonra öğrendim. "700 ₺ olur !" dedi. Ben bir fiyat vermedim ve 'Son fiyat mı?" deyince, "Tamam 500 ₺ olur" dedi.

Derken diğer ortağı bey geldi. Ortağının verdiği 500 ₺'yi duyunca, "Ortağım yanlış hesaplamış" sözünü söyleyince, ürünü geri verdim. Hanım satıcı "Siz ona bakmayın. Fiyatta yanlışlık falan yok. Allah bereket versin % 40-50 de kâr ettik. Hayırlı olsun" dedi.

Ben diyorum bu şehirde özellikle de ticaret yapan erkeklerde bulunan Y kromozomlarında bir sıkıntı var...". (Selçuk Karaman)

Bu alışveriş Selçuk Karaman'ın başından geçmiş. Paylaşımından aldım.

Selçuk Karaman tanınmış bir yazar. Kendisini tanımayanlar için hakkında üç beş kelam edeyim. Sayın Karaman, sağ beyin üzerine epeydir kafa yoran, bu konuda uzmanlaşmış, bu alanda çoğu kimseye destek veren, Sağ Beyin üzerine bir kitap da yazan, aynı zamanda insanlara faydalı olmak için sosyal medyayı da kullanan biri. Her paylaşımı toplumsal yaralar üzerine.

Sayın Karaman, şehir yazmamış ama kendisi Konya'da ikamet ettiğine göre kuvvetle muhtemel ki başından geçen bu alışveriş Konya esnafıyla ilgili.

Yazarın paylaşım zamanlaması da manidar. Çünkü dürüstlük, güvenilirlik ve kaliteli mal satışı yönünden Konya esnafı, yapılan bir araştırmaya göre, esnafı en güvenilir şehir çıktı bugünlerde. Manidarlık da bu yönüyle.

Selçuk Bey'in başından geçen bu alışveriş elbette tüm Konya esnafına mal edilemez. Ama bir örnek de olsa böyle esnafların Konya'da bol miktarda olduğu da bir gerçek.

Çoğumuzun başından geçen farklı farklı alışveriş örnekleri vardır. Bu konuda insanımıza bir dokunsak, inanın bin ah işitiriz.

Böyle esnaflık olmaz. Böyleleri olsa olsa esnafların yüz karası olur. Bu alavere olsa olsa dalavere olur.

Yeniden hikayeye dönersek, aynı esnaf aynı ürünü bir başkasına 1250 liraya satarken, bir başkasına aynı ürünü 500'e veriyor. Bu rakamın içinde de yüzde 40-50 kâr dikkat dikkat çekiyor.

Bir diğer husus, aynı işyerinde ortaklardan ya da baba-oğuldan biri farklı fiyat veriyor, diğeri farklı. Belli ki bu tip esnaf tutturabildiğine fiyat veriyor.

Zaten müşteri olarak bir ürün ya da mal almak için birkaç yere fiyat sorup piyasayı öğrenmeye çalışıyoruz.

Tek kelimeyle esnaflar içinde bu fırsatçı ve çürük esnaflar olduğu müddetçe müşteri gözünde esnaflar, güven bunalımı yaşamaya devam edecektir.

Vergi Karnemiz

Kısa videolara bakarken önüme Cüneyt Özdemir'in 7 dakikalık bir videosu düştü. Emlak vergisi idi konu. Misafiri kimdi bilmiyorum. Daha önce gördüğüm biri değildi. Konu emlak vergisinden diğer vergilere geldi. AB ve OECD ülkelerindeki vergileri karşılaştırdı.

"Bizde vergi sayısı elli üç, vergide AB ortalaması on beş".

"Bizde vergi kaması, % 40, OECD ülkeleri ortalaması ise % 35". (Vergi takozu, çalışanın işverene toplam maliyeti ile çalışanın eline geçen net ücret arasındaki farkı ifade etmektedir.)

"Bizim maaşlar ödemeden maaşımızdan brüt vergi kesiliyor. Bu vergiyi biz kendimiz yatırsak vergi konusunda daha bilinçli oluruz. Brüt maaşın yüzde 40’ı kesiliyor. ABD'de ise brüt maaş ödenir. Çalışan vergisini kendisi yatırır".

"Belediyelerin aldığı emlak vergilerinde de dört yılda bir belirlenen rayiçler, anormal bir şekilde yükseltildiği için emlak vergileri de şayet bir düzeltme yapılmazsa, haliyle daha yüksek ödenecek".

"KDV ve ÖTV payı bizde % 52-53 iken, OECD ülkeleri ortalaması % 30'dur.

"Avrupa’nın finansmanı, şirketler kârlılık üzerinden, zenginler ise servet vergisi veriyor. Eşitlik böyle sağlanıyor. Bizde böyle olmayınca en zengin ile en fakir arasındaki uçurum 7,5 kat artıyor. Bu durum tüm Avrupa’nın gelir eşitsizliği yönünden bir numaralı ülkesi olmamıza sebebiyet veriyor".

"Şu anda çalışan, işçi ve beyaz yaka vergi yükünü tek başına çekiyor".

Aldığım notlar bu kadar. Anladığım kadarıyla bizdeki vergi çeşidi ve oranıyla AB ve OECD ülkeleri arasında uçurum var.

Devlet elbette bizden aldığı vergi ile hizmet yapar. Vergisiz bir devlet ayakta kalamaz. Ama vergi oranlarının makul seviyede olması gerekir.
Öyle zannediyorum, Vergide adaleti de gözetmek gerek. Maalesef vergide adalet de gözetilmiyor. Hazinenin en büyük vergi payı olan KDV ve ÖTV adaletsizlikte başı çekiyor. Çünkü alışverişlerde zengin de aynı oranı ödüyor, güç bela geçimini sağlayan da hatta sosyal yardımla geçinen de aynı oranı ödüyor. Halbuki insanlar gelirine göre KDV ve ÖTV ödemeli. Alışverişlerde bu ayrımı yapmak zor denebilir. Zor olduğunu ben de biliyorum. Yalnız üzerinde kafa yorulursa yani KDV ve ÖTV adaletsizliği dert edinilirse mutlaka çözümü bulunur. ÖTV ve KDV'deki bu eşitlikçi anlayış zulmün en büyüğüdür.

Devlet vergi çeşidi ve vergi oranları yönünden yüksek vergi alsa da herkesten vergi alabildiğini de düşünmüyorum. Çünkü vergi oranlarının çok yüksek olması ister istemez vergi kaçırmayı da beraberinde getiriyor. Geçen gün kreş işleten biri, "Hocam, vergiler o kadar ağır. Siz bunu bilmezsiniz. İster istemez yan yollara giriliyor" dedi. Bir diğer örnek, özel sektörde çalışan çoğu kimsenin hesabına, asgari ücret miktarı kadar maaş yatıyor. Üzerini ise işletmeden elden alıyor. Bunu da anlamış değilim. Bir işletme çalışanına ne kadar yüksek maaş verirse o kadar az vergi ödemeli bence. Halbuki tam tersi olunca, işletmeler ister istemez bu yola başvuruyor.

Hasılı, devlet bizden vergi alsın ama makul vergi alsın. Vergide adalet mutlaka sağlansın. Toplanan vergilerin de yetim malı kabul edilip yerli yerinde kullanılması gerekir. Çünkü Avrupa’nın gelir eşitsizliği yönünden başı çekmemiz bize yakışmıyor.