3 Haziran 2025 Salı

Trafik Cezalarında Rekor Artış

Bugünlerde trafik cezalarını vatandaş daha fazla dillendirir oldu. Yediği cezanın ardından burnundan soluyarak gelen sürücü, "Şu kadar ceza yemişim" der demez, yanındakiler durur mu? "Sana yine iyi gelmiş. Bana bu kadar geldi" diyor.

Kimi hızdan kimi kemerden kimi telefonla konuşmaktan kimi yanlış yere aracı park etmekten kimi kırmızı ışıkta geçmekten. Cezaların çoğu hızdan. Görünen o ki araba sürüp de ceza yemeyen yok gibi.

Eskiden de insanımız kural ihlalinden trafik cezası yerdi ama bu kadar fazla değildi. Belli ki kontroller daha da artmış. Hem de öyle böyle değil. Şayet doğru ise şu veri bile trafik cezalarındaki artışı ortaya koyuyor:

2024 yılında kesilen trafik cezası toplamı, 43,6 milyar iken 2025 yılının Ocak-Nisan arası dört ayda kesilen ceza toplamı ise 53,5 milyar Türk lirası. Halbuki 2025 yılı trafik cezası toplam hedefi 55 milyar olarak belirlenmiş idi. Dört ayda hedefe ulaşılmışsa geriye kalan 8 ayda kesilen ceza miktarı ne kadar olur? Takdirlerinize bırakıyorum.

Trafik ihlalinden cezayı anlarım da bir sonraki yılın hedefini anlamış değilim. Çünkü sürücü kurala uymamışsa ceza yemeli. Az oldu, çok oldu denmemeli. Hedef koymak neymiş. Hedef konduğuna göre çoğu sürücünün "Trafik cezalarıyla bütçe açığı karşılanıyor" tespiti doğru o zaman.

Devlet hedef koymalı. Hedefine ulaşmak için azami gayret sarf etmeli. Ama bu hedef trafik cezalarında olmamalı. Çünkü bir sonraki yılın trafik ceza hedefi, doğmamış çocuğa don biçmek gibidir. Bunun ise ciddiyetle bir alakası olamaz. Trafik cezası olsa olsa hesap edilmeyen ekstra bir gelir olur. Bunun da hesabı yapılmaz.

Trafik kurallarına uymayanlara, trafikte tehlike saçanlara, vatandaşın hayatını tehlikeye atanlara devlet elbette ceza yazmalı. Yalnız bu cezalar yıllık planlanan hedefi tutturmak için olmamalı. Devlet bunun için ceza yazdırıyor demiyorum ama vatandaştaki kanaat böyle.

Cezalarda süreklilik olmalı. Bir yoldan geçen kural ihlali yapan her sürücü ceza yemeli. Yenen ceza sadece o anki denetimle sınırlı olmamalı.

TEDES türü ölçümleri uygun görüyorum. Yalnız bir yola belli süreliğine geçici radar koymayı uygun görmüyorum. Radarın sote yere konması da pek iyi niyetle bağdaşmıyor. Kumpas gibi geliyor bana. Geçici radarı hiç anlamış değilim. Geçici radar konmasını hedefi tutturmak için trafik polisini işe göndermek olarak görüyorum. O kadar polise değişik yerlerde radar kontrolü yaptırmaktansa yollar TEDES ve mobese gibi ölçümlerle donatılmalı.

Bir diğer husus, şehir içinde her yolun ayrı bir hız sınırı olmalı. Şehir içinde otoban gibi yol yapıp azami hız sınırını 50-60 olarak sınırlamak yolun hakkını vermemek demektir. Eğer bir yol yaya ve sürücü hayatını tehlikeye atmıyorsa pekala hız limiti yükseltilmeli.

Bugünlerde hız kesmeden vites yükseltilerek kesilen yüksek trafik cezalarından sürücü muzdarip iken ve bundan dert yanarken turpun büyüğünün heybede olduğunu söylemeliyim. Çünkü Karayolları Trafik Kanununda yapılan değişiklik Meclisten geçerse yeni cezalar çok cep yakacak.

2 Haziran 2025 Pazartesi

Oğlan mısın, Yandın!

Eskiye oranla azalsa da bu toplumun büyük bir çoğunluğunda, kız çocuğundan ziyade erkek çocuğuna sahip olma anlayışı yatmaktadır. Hatta arka arkaya kız evladına sahip olanlar "Bana bir erkek çocuğu vermedin" diye kadını ya da anneyi suçlar.

Bundandır ki bazı ailelerde çocuk sayısı fazla olur. Çünkü hepsi de kızdır. Bu kadar kız çocuğu olunca bu son olsun diye kız çocuklarına "Yeter", "Songül" gibi isimler bile verenler var.

O kadar kızın ardından aile bir erkek çocuğuna sahip olursa keyiflere diyecek olmaz. Ailenin hepsinin yüzü güler. Öyle ya bu oğlan çocuğu bizim soyumuzu devam ettirecek ve yaşlanınca bu oğlan anne ve babaya bakacak.

Onca kızın ardından gelen bu erkek çocuğu ailenin tüm fertleri tarafından el üstünde tutulur. Çocuk şımartıldıkça şımartılır. Bunca ilgi ve alakayı gören çocuk ise yaramazlıkta ele avuca sığmaz. Aileye, özellikle ablalarına kök söktürür.

Bu anlayış bugün azalsa da yine de bazı kesimlerde hala geçerliliğini koruyor. Bizdeki bu anlayış Cahiliye Dönemi Araplarının durumuna çok benziyor.

Toplumun kız ve erkek anlayışı konusundaki bu kısa girişten sonra doğması dört gözle beklenen erkeklere gelmek istiyorum. Çünkü her ne kadar bu toplumda "kadın mağdur, kadının adı yok, erkek egemen toplumdayız, hep erkeklerin dediği oluyor, kadınlar kadın cinayetlerine kurban gidiyor, kadınlar durmadan şiddete ve cinsel istismara maruz kalıyor" dense de -ki bunda haklılık payı var- esas yük ve sorumluluğun erkekte olduğunu söylersen abartmış olmam.

Ne demek istediğimi vereceğim örneklerle daha iyi anlatabileceğimi düşünüyorum.

Erkek misin?

Askere sen gideceksin.

Evin, ailenin geçimini sağlamak zorundasın. (Şimdi bu anlayış değişmeye başladı.)

Anne, baba maddi sıkıntı içinde ise onların ihtiyacını gidermek zorundasın.

Anne, baba bakıma muhtaç hale gelmişse, ebeveyne bakmak erkeğin görevi. (Bazı ailelerde anne babaya bakma konusunda kız-erkek birlikte ve sırayla bakıyor. Ki olması gereken de bu. Ama toplumun büyük çoğunluğunda hala erkek bakar anlayışı hakim.)

Mezar mı kazılacak. Sen kazacaksın.

Teçhiz ve tekfin işleri sana ait.

Yolda kalmış bir araba mı iteklenecek. Sen itekleyeceksin.

Çocuk kucakta mı taşınacak. Sen taşıyacaksın.

Cuma ve bayram namazına gideceksin.

Ağır işlerde sen çalışacaksın.

Evin her türlü tamir ve tadilat, pazar ve market işlerini sen göreceksin.

Piknikte mangal mı yakılacak, et mi pişirilecek. Sen yapacaksın.

Akla gelebilecek her türlü angarya işleri itinayla erkeğindir.

Yine kadının anneler günü, sevgililer günü, ilk tanışma günü, nişan, ağız tadı ve evlenme, kadınlar günü, doğum günü gibi ne kadar gün varsa hediye almak, günlerini kutlamak yine erkeğe ait.

Kadının arkadaşlarıyla günü varsa, eve misafir alırsa dışarıda işin yoksa bile soluğu dışarıda alacaksın.

Eşin araba sürüyorsa ona ya bir araba alacaksın. Almaya gücün yetmiyorsa, senin arabanı o kullanacak. Şayet araba süremiyorsa gideceği yere onu getirip götürmek, oturması bitince onu almak yine senin görevlerinin arasında.

Ayda bir çamaşır makinesine atılıp yıkanan evin perdelerini takmak da yine erkeğin görevi olduğunu bilmem söylememe gerek var mı?

Kısaca her türlü külfet erkekte. Nimetler ise kadınlarda.

Sanırım merakımı anlatabildim. Oh be!

Bu durumda erkekler! Size imkan verilse ananızdan kız mı doğmak isterdiniz yoksa kadın mı?

Bazı Meallere Yasak Gelebilir mi?

Torba yasada yapılan değişiklikle Diyanet İşler Başkanlığına yeni görev verildi.

Kanunun verdiği yetkiye dayanarak Diyanet, yazılan mealler hakkında, özel kişi ve kurumların talebi üzerine ya da Başkanlık olarak resen inceleme başlatabilecek veya başkasına incelettirebilecek. Eğer bir mealin İslam dininin temel niteliklerine aykırı olduğu kurul tarafından tespit edilirse, Başkanlık mahkemeye müracaat etmek suretiyle mealin yasaklanmasını, toplanmasını, imha edilmesini, şayet meal dijital ortamda ise yayının durdurulmasını isteyebilecek.

Meal sahibi mahkemeye 15 gün içinde itiraz edebilecek. Ama bu itiraz mealin toplanmasını engellemeyecek.

Bazılarımız meallerin Diyanet tarafından incelenmesini savunabilir ise de bu torba yasa ile yapılan değişikliği ben yasakçı zihniyet olarak görürüm. İslam'ın temel nitelikleri ifadesi sübjektiftir. Bunun sonucunda birçok meale yasak getirilebilir. Çünkü bizler mealden ziyade mealin kim tarafından yazıldığına bakarız. Kişiye ya da kişinin İslami görüşü içimize sinmiyorsa pekala onun mealini de sakıncalı görebiliyoruz. Bir görüşünden dolayı kişiyi İslam dairesinden çıkarabiliyoruz.

Yol yakınken Meclisten geçen bu yasa değişikliğine neşter vurmada fayda var. Değilse meal yasağı ile anılır bu ülke. Üstelik meal yasağının kimseye ve bu ülkeye faydası olmaz. Ayrıca yasakların cezbedici yönü vardır. İnsanımız yasaklanan meali elde edip okumak bile ister.

Meal yasağından ziyade İslam'ın ve toplumun hoşgörüsü ve özgürlük ön planda tutulmalı.

Ki mealler Kur'an'ın aslı değildir. Tercümesidir. Hiçbir meal de Kur'an'ı yerini tutamaz. Mealdeki yanlışlık yazarı bağlar.

İnsanımız meal okuyacaksa rastgele meal alıp okumaz. Bilene sorup hangisini alayım diye danışır.

Çoğu insanımız da tek meal ile yetinmez. Bir ayetin anlamını farklı meallere bakarak test eder. Bu yönüyle çok sayıdaki meali zenginlik olarak görmek gerekir.

Diyanet yine mealler incelesin, inceletsin. Yanlışlıklar varsa meal sahibini ve kamuoyunu bilgilendirsin. "Bu mealin şurasına, burasına, şu kısmına katılmıyoruz. Bu meali tavsiye etmiyoruz. Buradaki yanlışlık veya görüş meal sahibi bağlar" desin. Meal sahibini yanlışından dönmek için ikna edici bir yol ve üslup kullanılsın.

Diyanetin bir başka yapacağı, mealin yanında orijinal sayfaya da yer verilmesini sağlamak olmalı. Ötesi, dediğim gibi yasakçı zihniyettir, işgüzarlıktır.