30 Mart 2025 Pazar

Ekonomik Buhranın Müsebbipleri

Dünya ülkeleri içerisinde birinciliği hiçbir ülkeye vermeyen Arjantin'den (69,9) sonra % 39,05 ile ikinci sıradayız.

Avrupa ülkeleri içerisinde ise enflasyonda birinciyiz.

Diğer ülkelerin enflasyonlarını toplasan bir Türkiye enflasyonu yapmıyor.

Faiz oranlarına bakarsak, Zimbabve, Arjantin, Venezuela'nın ardından en yüksek faiz veren dördüncü ülkeyiz. Avrupa ülkeleri içerisinde en yüksek faiz veren birinci ülkeyiz.

Faiz ve enflasyonda ilk sıralarda isek hayat pahalılığı yönünden de ilk sıraları kimseye kaptırmayız.

Bu yazdığım şeyler hepimizin malumu olmasına rağmen kayda geçsin diye yazıyorum.

Yıllar yılı yüksek enflasyon, faiz ve hayat pahalılığı ile yaşamaya alıştık. Eğer buna yaşama denirse. Belki ki bize biçilen rol bu. Hayat pahalılığı bu ülke insanının kaderi. Belki de başka işlerle uğraşmasınlar diye dayatılıyor bize bu tablo.

Bu veri, bu tablo bu ülkeye ayıp olarak yeter de artar bile.

En büyük ayıp da en tepeden en aşağıya kimin ne kadar yetki ve sorumluluğu varsa ona aittir. Eğer birileri utanmayı unutmadıysa.

Kaç yıldır kaderimiz hale gelen bu ekonomik tabloda;

Kötü yönetimin payı yüksek.

Liyakatsiz kadronun payı var.

Zamanında neşter vurmayı ve tedbir almayı ötelemenin payı var.

Yanlış ekonomi uygulamanın payı var.

Kurt puslu havayı sever sözünde olduğu gibi fırsatçılığın payı var.

Kamu kaynaklarında tasarrufa gitmemenin ve israf ekonomisinin payı var.

Sıcak paraya dayalı ekonomik model uygulamamızın payı var.

Makul ekonomi modellerinden ziyade her ülke Mersin'e giderken bizim tersine yol almak istememizin payı var.

Siyasi operasyonların ve had bildirmek istememizin payı var.

Kırılgan ekonomiyi komaya sokacak söz ve eylemlerden kaçınmayışımızın payı var.

Paramızın pul olmasına seyirci kalmamızın payı var.

İthalat ve ihracat dengesini kuramayışımızın payı var.

Ekonomide maceraya yönelmemizin payı var.
Merkez Bankası rezervlerinin uzun süre ekside olmasının payı var.

Ekonomimiz riskten kurtulamadığı için tefeci faizi diyebileceğimiz yüksek faiz oranıyla borçlanmamızın payı var.

İtibardan tasarruf edilmez sözü ve mantalitesinin payı var.

Ekonomik bir buhrandan geçtiğimizi görmeden gelmenin payı var.

Nas var nas. Nas varken bize ne düşer politikasının payı var.

Bağımsız ve özerk olması gereken kurumlara verilen talimatın payı var.

Birilerinin kendine fazlasıyla güvenmesinin payı var.

İnadın payı var.

Faiz sebep, enflasyon sonuçtur iddiasının payı var.

Hasılı var oğlu var.

Bu da Evlat İşte!

Bu yazımda iyilik meleği ve derviş görünümlü bir profilden bahsedeceğim. Amacım kişiselleştirme değil, sadece kimse bir şey demiyor deyip kendini akıllı sanmasın diye.

Annesi kanser hastasıydı bildiğim kadarıyla. Kaç sene yattı bilmiyorum.

Annesinin vefatının ardından babası ikinci baharını yaşadı.

Oğlu bu evliliğe karşı çıktı. Çünkü baba evleneceği kadına mihr bedeli olarak tarla verecekti. Öyle ya baba bekar kalmalıydı ki ileride bu tarla kendisine düşsün.

Halbuki ölüm kadar ikinci evlilik de bu hayatın bir cilvesi. Elden tarla gidecek veya annemin üzerine gül koklayacak diye bir evliliğe karşı çıkılmaz.

Babasının sonraki evliliğinden üç, dört tane çocuğu oldu. Bu hanımından olan çocuklarını baş göz etti.

Bu baba evlenmeyip ihtiyacını başka türlü giderse, babasının adı başka türlü çıksa daha mı iyi olacaktı? Görünen o ki baba evlenerek en iyisini yapmış. Çünkü yalnızlık Allah'a mahsus.

Bu evlat babasını sildi. Bir daha babasıyla konuşmadı. Adını ağzına almadı. Baba demedi.

Gel zaman git zaman babası öldü. Babasına küs olsa da en azından arayıp bir başsağlığı dileyeyim dedim. Telefon açtım. Sağ ol bile demedi. Babanın başı sağ olsun dedim. Amin bile demedi.

Nasıl bir kin nasıl bir inat, inanın anlayamadım. Halbuki bu kadar uzatmasına gerek yoktu. Bir de hak vaki olunca kavgalar biter, dargınlıklar sona erer.

Araştırmadım ama babasına taziyeyi bile kabul etmeyen biri babasının cenazesine de gitmemiştir. Başkası kaldırmıştır.

Siz böyle bir evlat, böyle bir profil gördünüz mü? Ben gördüm maalesef.

Bu arada babası da oturduğu ve kalktığı yeri bilen samimi bir insandı. En son beni gördüğünde, "Ramazan, yaşlanmışsın. İnan tanıyamadım" dedi. Onca ilerlemiş yaşına, zoraki yürümesine rağmen yüzünden güler yüzü eksik değildi. Keşke babasındaki güler yüz ve insaniyet birazcık da oğlunda olsaydı.

İşte böyle babanın böyle vefasız, kinci ve inatçı oğlu olabiliyor.

Babasının yüzüne bakmayan bu profil, başkasına akıl vermekten, başkasını ayıplamaktan geri kalmıyor. Be adam, sen önce babanı baba bilseydin, babana baksaydın olmaz mıydı? Senin gibilerine, "Ele verir telkini, kendi yutar salkımı" denir. Hadi ordan... Dinime küfreden bari Müslüman olsa... 

İstenmeyen Misafir

Arifeden bir gün önceki ramazanın son cuma akşamı iftar öncesi kapı zilimiz çaldı.

Bu saatte kim olabilirdi? Komşuları sanmam. Davulcu olabilir miydi? Davulcu olsa davulcunun sesi gelirdi. Üstelik geçen ramazanlarda haftada bir, para toplayan davulcu bu ramazan hiç görünmedi.

Derken o saatlerde hiç uyanık olmayan bizim oğlan kapıyı açtı. Birileriyle bir şeyler konuştu. Sonra kapattı.

Kimdi babam o zile basan dedim. Davulcular, baba dedi. Para verdin mi dedim. Verdim dedi. Kaç verdin dedim. 50 lira dedi. Be babam, fazla vermişsin dedim. Bozuk yoktu dedi. Benden isteseydin dedim. Sustu.

Bu arada benim oğlan benden cömert. Artık kime çektiyse. Harçlık verdiklerine de değse bari.

Sanki ardından bir başka şeyler istediler dedim. “Bayram geldi. Şeker almışsınızdır. Bir de şekerinize bakalım” dediler. Mutfağa geçip şekerden verdim.

Bir taraftan da gülüyor. Niye gülüyorsun dedim. Adamlar hem oruç tutalım diye bizi sahura kaldırıyorlar. Ama kendileri oruç tutmuyorlar dedi.

Nereden gördün oruç tutmadıklarını dedim. Verdiğim şekeri daha ayrılmadan gözümün önünde yemeye başladılar dedi.

Oruç tutalım diye bizi sahura kaldıran bu tiplerin durumu, bir zamanlar kendileri oruç tutmadıkları halde oruç tutanları döven gençlere benziyor.

Ardından iftara kadar vakti değerlendireyim diye bir iki kalem eşya için markete gitmek üzere evden çıktım. Bizim davulcuların yedikleri şekerin ambalajını merdiven basamaklarına attıklarını gördüm. Apartman da az önce yıkanmıştı. Elimle toplayıp çöpe attım.

Ben gördüm de bize gelen bu davulcular gibi görgüsüzünü görmedim. Hoş, bizi kaldıran davulcular olduklarını da sanmıyorum. Babam, nasıllardı dediğimde tipsiz iki kişi idi dedi.

Önceki senelerde de benzerini görmüştük. Davul parası istemeye gelenleri yönetici uyarmıştı. Siz bizim buranın davulcusu değilsiniz diye.

Giden paradan ziyade hiç haz almadığım davulcuya verilen paraya üzüldüm. Çünkü bu çağda hala bu geleneğin devam etmesi bana manidar geliyor. Gürültü yığınından başka bir şey değil.

Bir diğer husus, madem ki bu davul geleneği gece gece her ramazan bizim kafamızı ağrıtmaya devam edecek. Bari tutulan davulcular sanatının erbabı olsa. Aynı zamanda oruç tutan ya da oruç tutar görünen birileri olsa.

Biraz utanmaları olsa istedikleri şekeri apartmandan çıkınca yerler. Yediler diyelim, en azından şekerin ambalajını rastgele atmazlar. İnan, bunların görgüsüzlüğünü bugüne kadar şivlilik için gelen o kadar küçük çocuğa hediyelerini verdim. Bugüne kadar hemen yiyip apartmana çöpünü attıklarını görmedim. Artık bu davulcular nerede yetişiyorsa artık.

Bu arada davulcular akıllı. Eskiden davul sesiyle gelirlerdi. Kapıyı açan açar, açmayan açmazdı. Demek ki davul sesini duyan çoğu sakin kapıyı açmıyor ki sessiz sedasız gelmişler bu sefer.