5 Mart 2025 Çarşamba

Azrail Buralarda Dolaşıyor

İlçemde dün bir, bugün üç kişi vefat etti.

Arka arkaya bu vefat haberlerini alınca amcaoğlum Tevfik Abi aklıma geldi.

Benden iki yaş büyük Tevfik Abi, hatır bilir, hatır almayı da.

Bir cenaze olduğunda ekmek teknesini kapatır, uzak yakın demez, o cenazeye mutlaka katılır.

Vefalı biri. Mübarek günlerde ve haftada bir büyüklerini arar, hal ve hatırlarını sorar. Onların hayır dualarını alır.

Hayatın tüm sıkıntılarına rağmen espri yapmayı da ihmal etmez. Espriden de anlar.

Ortamını bulduğunda konuşmayı da sever, dinlemeyi de.

Biraz hızlı konuşur ama ne dediğini anlarız.

İbadetlerini elinden geldiği kadar yapar.

Tek korkusu ramazan orucu. Günler gelmeden ramazanın korkusunu içinde hisseder. Bu oruçtan kurtulmanın yolu yok mu diye her ramazan öncesi arar. Hafızım, tutmasak olmaz mı der gülerek. Ağa! Tek çaresi var. Bir doktor bulacaksın. O doktor sana oruç tutma diyecek. Sen de tutmayacaksın diyecek. Sen de tutmayacaksın. Başka da yolu yok derim. Birlikte güleriz.

Bu ramazan aramadı. Sanırım unuttu ya da nasılsa bundan kurtuluş yok. Sağa sola telefon açmama gerek yok. Naçar tutacağım demiş olmalı. Hoş, esprisine söyler. Her türlü zorluğuna rağmen orucunu da geçirmez.

Yalnız oruç oruç markete gittiğinde ihtiyaç veya değil, şunu da ver, bunu da ver diyerek ellerinde poşet evin yolunu tuttuğu söylenir. Bunu kendisine sorduğumda, doğru, öyle yaparım der. 

Karşılaştığım zaman benim bir zamanlar anlattığım şu oruç fıkrasını anlatır:

Yaşlı biri uzun günlerde oruç tutuyormuş. Evde otura otura bir türlü vakit geçirememiş. Gözü hep güneşte imiş ama görünen o ki güneş kendini tepeye sabitlemiş. Batma gibi bir düşüncesi yok.

Biraz vakit geçsin diye evden çıkıp baraja doğru giderken yol kenarında bir ağacın altında nevalesini çıkarmış, yemek yiyen birini görür.

Elinde baston adamın yanına varır. "Utanmıyor musun oruç tutmamaya" demiş tanımadığı adama. Adam da "Ben Hristiyan’ım" demiş. Yaşlı amca, "O zaman dininin kıymetini bil" demiş. Yoluna revan olmuş.

Beni gördüğünde bu fıkrayı anlatır. Anlatırken de fıkrayı ilk defa duymuş gibi katıla katıla güler.

Amcaoğlum, çocukluk, gençlik ve yaşlılık halinin çoğunu ilçede geçirdikten sonra Konya merkeze taşındı. Selçuklu, Yazır'da oturur. Ben de Meram Yaka'da oturuyordum bir zamanlar. Birkaç defa “hafızım, gelip gitmiyoruz, görüşemiyoruz. Niye gelmiyorsun” dedi. Haklıydı. Mahcup da oldum ama hiç bozuntuya vermeden, ağa! Sen ta Yazır'dasın, ben de Yaka'dayım. Oturduğumuz yerin mesafesi bir şehir mesafesi gibi. Gidip gelmek zor. En iyisi sen ölürsen seni Yazır’a, ben ölürsem beni de bu tarafta bir mezara defnetsinler dedim. Birlikte gülüştük.

Onu hatırlamamın sebebi, bugün ilçemizde üç kişinin aynı gün ölmesi. Böyle peşi sıra ölen olduğunda, beni görür görmez "Hafızım, ortalıkta pek dolaşma. Bugünlerde Azrail bizim buralarda dolaşıyor. Bak, şu gitti, bu gitti, bir haftada kaç kişi birden öldü, haberin olsun derdi.

Kulakları çınlasın.

Bu Kadar Benzerlik Tesadüf Olabilir mi?

İkisinin de fakülte diploması tartışmalı.

İkisi de gençliğinde futbol oynamış.

İkisi de medyatik, hiç gündemden düşmüyorlar.

İkisi de yaptıkları ve yapmadıklarıyla, söz ve eylemleriyle hep tartışmanın merkezinde.

İkisi de aynı yerde belediye başkanlığı yaptı.

Birinin önünü kesmek için okuduğu şiir yüzünden ceza alarak mahkum edildi. Kısa da olsa hapis hayatı yattı. Siyasi yasaklı oldu. Bundan sonra muhtar bile olamaz dendi. Belki muhtar olamadı ama kaç dönem vekillik ve başbakanlık yaptı. Üçüncü dönemdir de Cumhurbaşkanı. Meclis erken seçim kararı alırsa veya bir Anayasa değişikliği olursa 4.defa Cumhurbaşkanı olacak en güçlü aday konumunda. Kısaca önü kesilmek istedikçe ve mağdur edildikçe önü açıldı. Kimseye nasip olmayan makamlar kendisine nasip oldu veya tevdi edildi. Halen tek etkili ve yetkili.

Öbürü de daha mahkum olmadı, belediye başkanlığı elinden alınmadı ama gerekli ve gereksiz yargılamalarla belediye başkanlığı yapmaya devam ediyor. Açılan veya açılacak davalarda mahkum olur da görevden el çektirilir mi bilmem. Çünkü bunu zaman gösterecek. Şu var ki kamuoyunda mahkum olacak beklentisi var. Mahkum olduğunda mağdur sayılır mı? Yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olur mu bilinmez ama mevcut Cumhurbaşkanının karşısında en güçlü Cumhurbaşkanı adayı olma potansiyelini taşımaya devam ediyor.

İkisine dair verdiğim örneklerden de anlaşılacağı gibi bu kadar benzerlik tesadüf olamaz. Çünkü ülke yönetiminin teslim edileceği eller tesadüflere bırakılamaz.

Öyle anlaşılıyor ki tepeye çıkmanın yolu, önünü kesmeye çalışmak, bunu yaparken mağduriyet oluşturmak, seçmeni oy vermeye yöneltmek olduğu ortaya çıkıyor. Çünkü halkımızın çoğu her ne kadar gücün yanında yer alsa da yeri geldiği zaman mağdurun yanında kenetlenmesini bilir.

Anlatmak istediğim, önü kesilmek için yapılan onca şey, ülkenin geleceğinde söz sahibi olması istenen kişiye yol açmak içindir.

Zirveye tırmanan kişi de ben buraya ne badireler atlatarak geldim. Tüm engelleri birer birer aşarak tırmandım diyecek.

Bunun yapılabilmesi için belli zaman diliminde siyaset tıkanıyor. Ülkenin çözüm bekleyen sorunları çoğalıyor. Enflasyon, hayat pahalılığı ve ekonomik kriz derinleşiyor. Halk mevcut yönetenlerden umudunu kesiyor.

Böyle bir zamanda bir zamanlar mağdur edilen kişiye haydi sıra sende deniyor.

Kısaca, ülkenin yönetiminde söz sahibi olacak kişiler için ortam hazırlanıyor. Yönetime gelmesi istenen kişi de sorunları çözecek bir kurtarıcı rolünü üstleniyor. Bir bakmışsın sandıktan çıkıveriyor.

Hülasa, yönetimde söz sahibi olacak kişi veya kişiler, halkın bağrından çıkmıyor. Perde gerisinde ülkeye yön verenler kiminle çalışacağını belirliyor, onlara yol veriyor. Yönetim öyle herkesin başararak geldiği, tesadüflere bırakıldığı bir yer değil çünkü.

4 Mart 2025 Salı

Hiçbiri Partisi

Asal Araştırma,15-22 Şubat tarihleri arasında, 26 ilde 2 bin kişiyle CATI (Bilgisayar Destekli Telefonda Anket) yöntemiyle yaptığı anketin bulgularını kamuoyu ile paylaştı.

Sizce Türkiye’nin en önemli sorunu nedir” sorusuna ankete katılanların,

% 61,2’si ekonomi/hayat pahalılığı,

% 6,3’ü işsizlik,

% 5,8’i adalet,

% 2,7’i eğitim,

% 2,4’ü terör,

% 2,2’i göçmen/mülteci,

% 2 ile hükümet,

Diğerleri asayiş (1,3), muhalefet (1,2), sağlık ve Kürt sorunu (1,0), deprem/kentsel dönüşüm (0,7), diğer (7,5), hepsi (2,9), cevap yok (1,8) şeklinde cevap vermiş.

Katılımcılara, “Türkiye’nin sorunlarını hangi siyasi parti çözebilir” sorusu yönetilmiş. Alınan cevaplar şöyle:

% 38,3 ile Hiçbiri,

% 22 ile AK Parti,

% 16,3 ile CHP,

DEM Parti (3,6), MHP (3,3), İyi Parti (2,1), Zafer Partisi (1,9), RP (1,8), diğer (2), fikrim yok/cevap yok (9,1) şeklinde cevap vermiş.

Anket ne derece tüm Türkiye seçmenini temsil eder, bu tartışılır. Ama eldeki bu araştırmadan hareket edersek, ortada garip bir durum var. Çünkü araştırmaya katılanların % 38,3’ü, “Sorunu kim çözer” sorusuna “Hiçbiri” cevabını vermiş. Yani seçimde “Hiçbiri” seçeneği sandıktan 1. çıkıyor.

Bu demektir ki seçmen siyasetten ya da mevcut siyasi partilerden umudunu kesmiş. Hiçbiri çözemez demiştir. Yüzün üzerinde her kesime hitap eden irili, ufaklı partilerimiz olmasına rağmen seçmen hiçbiri demiş. Eğer “Hiçbiri Partisi” kurulursa sandıktan birinci çıkar. Meraklı ve ilgililerine duyurulur. Üstelik partinin adı da belli: Hiçbiri Partisi.

Burada amacım siyaset yapmak değil. Şu çözer, bu çözer demiyorum. Yalnız bu ortaya çıkan tablo üzerine kafa yormak gerektiğini, özellikle siyasi partilerin uzun uzadıya seçmen niçin bize güvenmiyor, niçin bizden umudunu kesti, niçin umut olamıyoruz sorularına cevap aramaları gerektiğini düşünüyorum. Siyaset kurumu bu soruya çözüm üretemezse, siyasetten umudunu kesmiş insanımız başka arayışlara yönelir. Bu da tasvip edilecek bir yol olmaz. Çünkü bu ülkenin siyaset dışında başka çıkış yolu yok.