2 Ocak 2025 Perşembe

Suya Ayar Vakti

Büyükşehir Belediyemiz enflasyon güncellemesi çerçevesinde, üç aydan üç aya şebeke suyunda fiyat ayarlaması yapıyor. Şu ana kadar 15 m³'ü KDV ve ÇTV hariç 27,95 TL iken 1 Ocaktan itibaren şehir merkezindekiler, tonunu KDV ve ÇTV hariç 30,27 TL'den içecek. 16 ton ve üzeri sarfiyat ise yine KDV ve ÇTV hariç 42,96 TL'den hesaplanacak. Cıs! Hiç tavsiye etmem. 
KDV ve ÇTV oranlarını bilmiyorum. Bu rakamlara siz bu oranları da ekleyiniz.
Su uyur düşman uyumaz demeyeceğim. Çünkü su uyuduğu zaman belediyenin sayacı da uyuyor. Sayaç uyumayınca belediye de çalışıyor. Çünkü hizmette sınır yoktur. Yani kullanmazsan sorun yok. Tek kuruş ödemezsin suya.
Kullanmazsak olmaz. Zira su hayat ve her şey derseniz, 15 tonu geçmeyecek şekilde kendinizi ayarlamanızı şiddetle öneririm. Benim önerimi dikkate alın ama gittiğim yoldan gitmeyin. Zira 15 tona göre ayarlayamadım hiç kendimi. Yani hiç hesabım tutmadı. 
Bu demek değildir ki battı balık yan gider. Öyle değil. Nasıl ki belediye hesap kitap yapıyorsa, hiç hesabım tutmasa da ben de yine hesap kitap yapacağım. Hesabımın tutmamasını lütfen ayıplamayın. Çünkü hesabı tutmayan tek ben değilim. Koskoca devletin yıllık enflasyonu tutmuyorsa benimki de tutmuyor. Bu demektir ki devlet tencere ise ben de kapağım. 
Hesap ve kitabın tutmamasında, her ne kadar sorumluluk evin aile reisi olarak bende ise de eve gelen misafirlerim de bu hesabın tutması için bundan sonra taşın altına elini koyacak.
Misafir ne yapabilir. Sen evin içine bak demeyin. Benim gücüm evin içine yetmez. Ancak misafire sözüm geçer. Bilin ki tasarruf genelgesinde Meclis ve Beştepe gibi bazı  istisnalar var ise tasarrufta da benim ev istisna. 
Bu arada misafir deyip de geçmeyin. Geçen iki defa kalabalık misafir ağırladım. İlkinde üç çaydanlık çay, ikincide 2 çaydanlık çay gitti. Afiyet olsun ama bu kadar su nereden gelir demediler. Abbas'ın kör kazı gibi içtiler. İçleri çayla doldu. Hele biri vardı. Yanıma oturdu. Güya çayı pek sevmezmiş. Doldur üstat dedi durdu. Bildiğin çaykolik çıktı. İyi ki çayı sevmiyormuş. Bir de sevseydi, halim nice olurdu, benim adıma siz düşünüverin. Bu arada KDV ve ÇTV dahil suyun tonu kaça varıyor, yaptınız mı bu hesabı? 
Toplam beş demlik çaydanlığa ne kadar su gittiğini de hesaplaya durun. 
Bizim çayı içenler şişede durduğu gibi durmadı. Akar yanı aşağıda imiş bazılarının. Üstat, tuvalet müsait mi dedi bazıları. Bunu duyunca çaya giden sudan geçtim. WC, lavabo... vay anam vay. Mübarekler, tutamayacaksınız, niye içtiniz bu kadar çayı? 
O kadar çayın ardından, içilen çay susuzluklarını gidermemiş olmalı ki üstat, bir su getirir misin dedi iki tanesi. Emriniz olur. Hepsi de benden küçük üstelik. Suyu da getirdim. Lıkır lıkır içtiler. Çay, su derken adeta Salih peygamberin devesi gibi içtiler diyeyim de siz beni anlayın. 
Bu arada anlayışınız için teşekkür ediyorum. 
Bu misafirler meselenin ciddiyetini anlamadılar. Yazı konusu ediniyorum ki kafaları dank etsin. Şayet bir daha evime misafir gelirlerse, lütfen bir bardak çayla yetinin ki hem çaydanlık çaydanlık çay çekmeyeyim hem de ardından soluğu tuvalette almayın. Bir bardak içince, kafi. Ziyad olsun. Fazlası uyutmuyor deyin. Unutmayın ki bir bardakla yetinirseniz ölmezsiniz. Umarım, su konusundaki hassasiyetime gerekli özeni gösterirsiniz değerli misafirlerim. 
Bu arada bizim okulda öğleye kadar görevli 13 çaydanlık çay demliyormuş. Vay be! 
Beterin beteri var dedikleri böyle bir şey olsa gerek. 
Benim misafirler yine iyiymiş. Görevli, "Kınık sığırı gibi içiyoruz" dedi. Abbas'ın kör kazı değil miydi dedim. Böyle de denir dedi. 
Bu arada sayın misafirlerim, fazla çay sizi tuvalete götürdüğü gibi aynı zamanda kansızlık yapıyormuş. Bilin istedim. 

Yakışıyor

Şu açık saçık giyinen kadınlar yok mu? Allah onları bildiği gibi yapsın.
Ama efendim, kızacaksın ama sizin kız da açık saçık giyiniyor.
Evet, giyiniyor ama Allah var, benim kıza yakışıyor. Siz ona yakışıyor haspaya diyorsunuz.
*
Efendim, Şu terörle bağını kesmeyenler var ya işte onlar teröristtir. Bunlarla görüşenler, onlarla seçimde birlikte hareket edenler de teröristtir demiştiniz. Seçimlere böyle gitmiştiniz.
Eee ne var bunda? Öyle tabi.
İyi de şimdi alenen görüşüyorsunuz. Bir araya geliyorsunuz. Aracılığınızla terörist başı ile görüşmeye heyet gönderiyorsunuz. Onu Meclise çağırıyorsunuz. Umut hakkından yararlansın diyorsunuz.
Evet, dedim. Ne var bunda?
Bir çelişki yok mu?
Ben ve çelişki bir araya gelmez ikilidir. Ki ben milliyetçi ve vatanperver biriyim. Bundan şüphen mi var? Ben ne yapıyorsam, vatanım için yapıyorum.
O görüşenler vatanperver değil mi? Milliyetçilik sizin tekelinizde mi?
Ben ve milliyetçilik ikimiz bir fidanız misali bir fidanız. Bize yakışıyor bu. Ama başkasına yakışmaz. Biz terörle aramıza mesafe koyarken onlar koymuyor. Biz vatanı düşündüğümüz kadar onlar vatanı düşünmüyor.
Niyet meselesi diyorsun. Yani niyet okuyorsun.
Aynen öyle. Zira bizim işimiz bu.
*
Efendim, İmralı'ya gidecek heyetin içinde sizin de olmanızı istiyoruz.
Şeref duyarım ama benim bulunmam sakıncalı olmaz mı?
Niye sakınca olsun. Senden iyisini mi bulacağız?
Efendim, ben belediye başkanlığından el çektirildim.
Olsun.
Ha bana bir büyükşehrin belediye başkanlığı reva görülmezken tüm ülkenin meselesinin çözümü için beni heyete dahil ediyorsunuz.
Eve, biz seni istiyoruz.
Demezler mi belediye başkanlığı sakıncalı olan birini heyete dahil ediyorsunuz.
Varsın desinler. Biz istedikten sonra başkasının ne demesinin ne önemi var. Biz yakıştırdıktan sonra başkası ne derse desin.
Siz bilirsiniz.
Bu arada bir sonraki seçimde de belediye başkanlığına adaylığını koy. Bunu telafi edelim.
Diyelim ki aday olup tekrar seçildim. Tekrar el çektirmeyecek misiniz? Bana başkanlık yaptıracak mısınız?
Onu zaman gösterecek. Ki farz et ki aldık. Ayrıca almazsak olmaz. Çünkü bağımlılık bu.
O zaman ne anladık bu işten.
Biz seni tarihe geçirmek istiyoruz.
Nasıl?
Dördüncü defa belediye başkanlığından el çektirilmek suretiyle büyük bir rekora imza atacaksın. Bu rekorunu da kimse kıramayacak. Böylece tarihe geçeceksin.
*
Su fiyatlarına, temsil ettiği zihniyetten dolayı siyaset arenasında sürekli ekmek yediğiniz bir belediye zam yaptığı zaman fahiş zam, kazık zam diyeceksiniz.
Uğruna dava diye çırpındığınız zihniyet yani savunduğunuz belediye suya zam yaptığı zaman hiç sesinizi çıkarmayacaksınız. Hatta gerekli diye savunacaksınız. Çünkü birilerine fahiş zam yakışmazken siz birilerine çok yakışıyor. 

Ramazanın İşaret Fişeği Recep

Recep,

Aylardan bir ay demeyin.

Aynı zamanda erkeklere verilen bir isim demeyin.

Farklı aylardan biridir.

Üç ayların başlangıcı ve başıdır.

Ramazanın işaret fişeğidir.

Geldi mi recep.

Ramazana sayılı günler kalmıştır.

Bir bakmışsınız şaban, ardından ramazan.

Ramazan deyip de geçmeyin.

On bir ayın sultanı kabul edilir.

Bir ay boyunca oruca niyet edilir.

Oruç fobisi olanlara düşer bir kabus.

Sanırsın ki Karadeniz'de gemileri battı.

Nasılsa bir ay değil mi demeyin.

Recep, şaban geçmişse, bu da geçer demeyin.

Bilin ki recep ve şabandaki hız ramazanda yok.

Görünce ilgiyi ramazan. Yavaştan alır gitmeyi.

Gitmeye hiç niyeti olmaz.

Madem beni seviyor ve gitmemi istemiyorsunuz,

O zaman ağırdan alayım der.

Durur da durur.

Durmakla da kalmaz. Dilini damağını kurutur.

Akşamı iple çekersin.

İftarla beraber sofraya verirsin kendini.

Üzerine bir çay içeyim keyif atayım dersin.

Gevşeme, bırakma kendini. Daha var 20 rekat teravih var der.

Teravihin ardından şöyle uzun oturayım dersin.

Gözünü önüne gece vakti yapılan sahur gelir.

Sabaha dinç kalkmak için sahura kalkmak gerek.

Sahuru yapmayınca psikolojik yönden çöküyor insan. Sahura da kalkamadım dedirtir insana.

Hasılı uzun oturtmaz seni. Elin mahkum yatacaksın.

Uykulu uykulu sahura kalkar, atıştırırsın.

Gözünden uyku akıyor.

Yatayım diyorsun.

Sabah namazı var.

Ezanla birlikte kılıp yatayım zira sabah mesai var diyorsun.

Süleymaniye'den bir ses: Daha imsak başlamadı. Sabah namazı vakti girmedi. Bekleyeceksin. Değilse namazın olmaz diyor.

Diyanet ise boş ver sen Süleymaniye'yi. Bal gibi olur namazın. Aha bu da ezanı diyor.

Haliyle kafan karışıyor.

Bir de iş var sabah sabah.

Ya alternatif imsak vaktini bekliyorsun ya da bobalı boynuna Diyanet'in diyorsun.

Bu durum bir ay boyunca mütemadiyen böyle devam eder.

Memurun pazartesi sendromu gibi oruçta zorlananlar, ramazanın çıkmasını iple çekerken, devreye, olsa da daha tutsak, ne zaman geldi, ne zaman bitiyor diyenler giriyor.

Pazartesi sendromu gibi oruç tutanlar neyse de olsa da tutsak diyenlere, madem öyle. Yılın diğer günlerini de oruçlu geçirin, elinizden alan mı var demek lazım.

Bir de ramazan yaklaşırken şu orucu nasıl yırtarım deyip doktor doktor dolaşanlar var. Çünkü hasta bunlar. Bir doktor dese ki oruç tutamazsın. Dünyalar onların olur. Gelir yanına. Doktor yasakladı. Tutamıyorum der. Oruç oruç onları teselli etmek de sana düşer.

Hasılı ramazanın işaret fişeği üç ayların başlangıcı recep, bana bu gözlemleri gözümün önüne serdi.

Benden aktarması. Gerisi size kalmış.