19 Kasım 2024 Salı

Telefonumun Kılıfı

Bugünlerde yeni mi aldınız hayırlı olsun diyen diyene.

Aldığım yeni bir şey yok aslında. 

Tek yaptığım, kaç senedir kullandığım cep telefonunun mevcut kılıfını değiştirip yenisini takmak. 

Sağ olun da telefonum eski. Yeni olan sadece kılıf diyorum.

Kısaca yeni olan telefon değil, kılıfıdır. 

Telefonu ne zaman aldığımı hatırlamıyorum. Sanırım pandemi döneminde almış olmam lazım. 

Mevcut telefonum işimi görüyordu aslında. Ben bu telefonla giderim diyordum. Beni yeni telefon almayan iten sebep telefonun yeni güncelleme kabul etmemesiydi. EBA'yı indiremiyorum. Aynı şekilde Hayat Eve Sığar uygulamasını telefonuma indirmeme izin vermiyordu telefonun sürümü. “Ne indirmeye kalksam, “Telefonunuz bu sürümü indirmeye uygun değil” uyarısı alıyordum. Mecbur kalmıştım yeni telefon almaya.

Pandemiden beri kullandığım telefonun kılıfı ne şekil olmuştu elimde tuta tuta. Sapsarı idi kılıf.

Hatta bir defasında bir telefoncuya girmiştim de "kılıfın kötü olmuş. Normalde ben bu telefonu ve kılıfını satmıyorum. Biri için getirtmiştim. Elimde bir tane kılıf var. Vereyim" dedi. Teşekkür ederim. Evde var. Onu takayım dedim.

Bugün yarın evde yeni kılıfı sordum. Aşağıda izbede dendi. İyi de izbeye kim gidecekti. Herhalde bir sene daha geçti üzerinden.

Bir gün aile efradından biri bir ihtiyaç için izbeye inince kılıfı da getirmiş. Öyle değiştirmiştim.

Yeni kılıf öncekine göre daha ince ve kibar idi. Yeni kılıfla beraber telefonum inceliverdi. Görenlere göre telefon yenilenmişti. Bir kılıf telefonu yeniler mi, yeniliyor. 

Merak ettiğim, cebimde, zaman zaman elimde taşıdığım bu telefonun insanlar nezdinde dikkat çekmesi. Zamanın ruhu olsa gerek. Belki de elbise, ayakkabı değiştirsen insanların o kadar dikkatini çekmiyor. Bu da dervişin fikri ne ise zikri de odur sözünü akla getiriyor. 

Zamanın ruhunu yakalayamadığımdan olsa gerek. İnsanların ne yeni ne de eski telefonu dikkatimi çeker. Hele ki kılıfı dikkatimi çeksin. Benim için telefon, konuşma, mesajlaşma, video ve fotoğraf çekmekten ibarettir. Bu özellikler varsa daha ne isterim. 

17 Kasım 2024 Pazar

Eden Bulur (2)

Nihayet gelen iki muhakkik basın özgürlüğünün gereğini yapar. Yazara bu sen misin bile demezler. Çünkü ben değilim dese inceleme ve soruşturma biter. Suç delilleri ortaya konmaz. O kadar yolu da boşu boşuna tepmiş olurlardı. 

Kendi halinde müstear isimle yazı yazan mütevazı yazarı genel idare hizmetleri sınıfından eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfına tenzili rütbe olarak teklif ederler. Bakan da kanunun kendine verdiği yetkiyi kullanarak 71 ve 76.maddelere göre ilgili kişiyi yönetici görevinden alarak asli görevi öğretmenliğe döndürür. 

Bereket, mülki amir terör örgütleriyle bağlantısı var şeklinde bir şikayette bulunmamış. Öyle olsaydı, öğretmenliği bile mumla arardı ilgili yazar. Çünkü işin içine terör iddiası girerse yandı demektir. Öyle ya bugüne kadar terör haftasından kim kurtulmuş ki o kurtulacak. Bu da mülki amirin merhametini gösterir. 

Ama bu merhameti daha mülki amirliğin başında bir kelle aldığı havasını atmasına engel değil. Öyle ya hangi kula nasip olur daha görevinin başında iken kelle almak.

İdari yönden öğretmenliğe döndürülen ilgili kişiye, disiplin yönden teklif edilen cezayı vermek için son savunması istenir. Öyle ya hukuk devleti burası. Savunması alınmadan ceza verilir miydi. Savunmanın da şikayet eden kişiye verilmesi istenir.

Savunmanın yedi günlük süresi bitmeden mülki amirin şürekası günbegün öğretmenin kurumunu arar. Bizim bir kardeşimize bir şey yapanın savunması geldi mi diye. Ne yaptıysa artık. Cezayı vermek için dört gözle bekliyorlar. 

Meslek dayanışması denilen şey bu olsa gerek. Öyle ya bugün bir kardeşlerine bunu yapanın yani eserini ortaya koyanın başı ezilmezse ve hak ettiği ceza verilmezse, yarın bir başkası da kendilerine dair bir şeyler yazıp çizebilirdi. Bakmayın siz öğretmenin kurumunun sarı öküzü verdiğine. Çünkü onlarda verilecek sarı öküz çoktu. Yeter ki istesinler. Önemli olan mülki idarenin gönlünü almak değil mi? 

Başından büyük ve vazifesi olmayan işlere burnunu sokan müstear isimli yazar büyükşehirde tekrar öğretmenliğe döner. 

Her ne kadar tenzili rütbe olsa da mütevazı yazarın keyfine diyecek yoktur. Her gün o kadar yolu tepmeye devam etmeyecek. 8-5 mesaisi yapmayacak. Daha çocuk denecek yaştaki kişilerin oyuncağı olmayacak. 

İlgili kişi idarecilik defterini kapatmış, öğretmenliğe yeniden dönmüş. Emeklilik öncesi emeklilik hali yaşıyormuş. 

Bir gün kendisine bir mesaj gelmiş. Yazılardan suç delili tespit ederek şikayette bulunan mülki amirin de tayini çıkmış. Gittiği yerde mevcut köyden bozma ilçenin daha küçüğü bir ilçe imiş. 

Ardından meslek dayanışması gereği meslektaşını milli eğitime yedirmeyen ve kırmızıya dokunana hak ettiği cezayı onaylatan mülki amir de bir nevi tenzili rütbe gibi daha küçük bir yere nakil gider. 

Fazla vakit geçmez, daha küçük yere giden mülki amir gittiği yerde bir altı ayını doldurmadan merkeze çekilir ve mülki amirliği sona erer. Bir daha mülki amir olur mu, olursa yeni eserler vermeye devam eder mi bilinmez. Yine bir bilinemeyen var ki mülki amirlikten geri çekilmek, nasıl bir duygu? İşte bu da bilinmez. Ancak yaşayan bilir. Yalnız şu var ki kelle alanın kellesi alınır. Ama öyle ama böyle. Çünkü eden bulur. 

Eden Bulur (1)

En büyük hayali bir mülki amir olmakmış. Önce küçük yerlerden başlayıp büyük yerlerde çalışmayı kafasına koyar. Niçin böyle bir hedef koyar? Çünkü ülkeyi ilçelerden başlayarak düzeltecek, bir de düzeltirken kimseden emir ve talimat almayacak. Birinin göbeğini kesmesi gerekiyorsa o kesecek.

Mülki amir olmaması için hiçbir neden yok. Yazılıdan yüksek puan almış. Boy pos yerinde. Vizyon ve misyon sahibi. Mülakattan da geçer puan alırsa niye olmasın. Ki yüksek puan almaması için bir sebep de yok. 

Fakat gel gör ki yüreği hizmet aşkı ile dolu kişi iki mülakattan elenir. 

Nihayet üçüncüde mülakatı başarıyla geçer ve köyden bozma bir yere atanır. 

Mülakattan kaynaklı gecikmeyi de telafi etmek için işe hızlı girer. İlk başta yapması gereken kediyi bacağından ayıracak ki herkes geldiğinden haberdar olacak. 

Kısa zamanda yaptıklarıyla, hakkında kitap yazılacak kadar icraata imza atar. 

Garibin bir tanesi de böylesi bir daha gelmez. Şunun yaptıklarını yazayım da gelecek nesillere yol haritası olsun diye yapıp ettiklerini yazar. 

Kısa zamanda hakkında kalem oynatılması insanın hoşuna gitmez mi? Normal şartlarda evet, ben bunları bunları yaptım. Yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır der. Ben neymişim diyerek kendisiyle gurur duyar. 

Ama öyle olmuyor. Çünkü yapıp ettikleri, kırıp döktükleri, söz ve eylemleri kaleme alınınca iyi bir görüntü vermiyor. Öyle ya kişi ne olursa olsun, kendisini ne şekilde anlatırsa anlatsın, kişi insanların anladığı kadardır. 

Yazıyı okuyan mülki amirin morali bozulur. Nasıl bozulmasın ki. Çünkü en moral bozucu olan isabet eden gerçeklermiş. Halbuki ne ummuştu ne bulmuştu. 

Yatsa da tadı yok, kalksa da görevine devam etse de. Çünkü hakkında yazılan yazıyı bir türlü hazmedemez. Bir mülki amir olarak hakkında yazı yazanla kavga etse şanına yakışmaz. Hakkımda yazı yazmış diye şikayet etse, bu yazıdaki sen misin? Sen bunları yaptın mı diyecekler? Bu da olmaz. Çünkü karizmayı çizdirir. 

Üstelik hakkında yazılan yazı da ülkede çoğu kimse tarafından okunmuş. İmajını yerle bir etmiş.  

Yazı yazan kişiyi de her gün görüyor ve görevine devam ediyor. Zaman zaman ismi önüne düşüyor. Kendisinden nefret ettiği gibi isminden de nefret eder. Bu burada durduğu müddetçe bu yazı kendini içten içe bitirecek. 

O zaman ne yapmalıydı? Bu yazıyı yazanın geçmiş yazılarını okumalıydı. O yazılardan suç unsuru bulmalıydı. Çünkü hakkında yazılan yazıda ne yer ne şahıs ne kişi ismine yer verilmişti. 

Geriye dönük yazılarının çoğunu okur. Her birini not ederek suç delillerini tespit eder. 

Yalnız ortada bir sorun vardı. Çünkü yazıyı yazan kişi müstear isimle yazıyormuş. Önce bunu itiraf ettirmeliydi. 

Bunun için bir kumpas kurmaya karar verir. Belki de kumpas onun işiydi. Tüm daire amirlerini makamında toplar. Yazıyı yazanı da çağırır. Herkesin huzurunda yazıyı yazanın kendisi olduğunu önce itiraf ettirip onları şahit tutacak. 

Tüm daire amirlerinin olduğu ortamda yazıyı yazana, bu yazıyı yazan sen misin diye sorar. O kişi de evet benim, ben yazdım der. Ardından herkesin huzurunda yazıyı okur. Daha önce yazıdan haberi olmayan ve yazıyı okumayanlar da bu vesileyle haberdar olur. Yazıyı bölüm bölüm okur. Her okuduğu bölüm için yorum ve değerlendirme yapar. 

Ardından, basın özgürlüğü var. Herhangi bir şey yapmayacağım der ve toplantıyı sonlandırır. 

Daha doğrusu herkes öyle sanır. Yazarın önceki yazılarını ilgi tutarak bir dilekçe yazar: “Bu kişi devlet düşmanlığı yapıyor, siyasi yazılar yazıyor, devlet kurumlarını kötülüyor, yazdığı gazeteden para alıyor. Suç delilleri de şunlar” gibi. (Devam edecek)