8 Eylül 2024 Pazar

Çarşı ve Pazarda İnsan Yoğunluğu *

Cumartesi adımlayarak çarşıya çıktım. Çarşı her zamankinden daha kalabalıktı. 

Bu kalabalığın sebebi hikmeti nedir derken jeton düştü: Okullar açılıyor.

Yanına çocuğunu almış anne ve baba yollara düşmüş. 

Dönüşte torunuyla bir akrabamı gördüm. Torununa okul kıyafeti almaya gidiyormuş. Okul kıyafeti satanlar gerinizde kaldı. Ters gidiyorsunuz dedim. Baktık oralara. Çok kalabalık. Bir de şu çarşıya bakalım diye düşündük dedi. 

İlk, orta ve lisede okuyan küçük çocuğum olmadığından, bu yıllarda okul masrafı yapmıyorum.

Hoş, çocuklar okurken de okullar açılacağı hafta alışverişe çıkmazdım. Ne yapıp ne edip kırtasiyeci ve okul kıyafeti satanlar tenhalaşıncaya kadar uğramazdım. İğne atsan düşmezdi çünkü.

Eğitim ve öğretim istenildiği gibi olmasa da herkes ne olacak bu eğitim işi dese de yine de herkeste bir umut var. Bu insan yoğunluğu da bunun göstergesi. Bu umudun hiç bitmemesini temenni ederim. İsterim ki öğrenci de veli de umduğunu bulamadığı için hayal kırıklığına uğramaz.

Okullar açılmadığı daha öğretmenler ne tür defter isteyeceği belli olmadığı için kırtasiyeciden ziyade kuvvetle muhtemel okul kıyafeti yoğunluğu bu çarşı pazarın kalabalık hali.

Bu vesileyle okul kıyafetlerine değinmek isterim. Okul kıyafetinin faydası var, zararı var. Zararı faydasından daha çok bana göre.

Faydaları:

Okul kıyafeti okulda düzeni, disiplini ve güvenliği sağlar.

Herkes aynı kıyafeti giydiği için öğrenciler arasında kıyafet giyme yarışı olmaz.

Öğrenci sabahleyin annesini uyandırıp “Anne bugün ne giyeyim” demeyeceği için anne uykudan uyanmamış olacak. Çünkü çocuk ne giyeceğini, giyeceğinin nerede olduğunu biliyor.

Okul kıyafeti satanlar bu sektörden ekmek yemeye devam ediyor.

Okul kıyafetleri diğer kıyafetlere göre daha az masraflı.

Her gün kıyafet kontrolü yaparak ve haftaya farklı kıyafetle geleni almayacağım demek suretiyle okul idarecileri kendilerine iş bulmuş oluyor.

Zararları:

Her okulun farklı forması olduğundan öğrenci başka okula nakil gittiğinde, okul kıyafetini yenilemek zorunda kalarak ikinci defa kıyafet masrafı yapıyor. Bu da aileye artı külfet.

Tek tip kıyafet, tek tip öğrenci ve insan yetiştirme psikolojisini yansıtmakta. Askeriye mantığı bu. Bu yaşta çocukları dar kalıplara hapsediyoruz. Halbuki zevklerle renkler tartışılmaz. Renk ve farklılık birey yetiştirmede önemli. Unutmayalım ki tek tip insan yetiştirmeye çalışmanın bu ülkeye bir faydası olmaz.

Tek tip kıyafetten bıkan öğrenci, okulu bitirince veya üniversiteye gidince hıncını daha farklı giyinerek gösteriyor.

Okullarda tek tip kıyafet dayatması yerine, kontrollü kıyafet serbestliğini savunuyorum. Daha sağlıklı nesiller için öğrencileri tek tip kıyafet zorlamasından kurtarmak gerek.

Burada okullarda serbest kıyafet olursa, zengin-fakir ayrımı ortaya çıkar. Alan var, alamayan var denebilir. Okul dışında, yani hayatın içinde bu farklılık kendini göstermiyor mu? Okulları da hayatın parçası haline getirmek lazım.

*13.09.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Narin Bebek

Diyarbakır’da 8 Ağustostan beri kayıp olan 8 yaşındaki Narin bebek, 19 günün ardından çuval içinde üzeri ağaç ve taşlarla örülmüş bir şekilde dere kenarında bulundu.

Narin bebeğin cesedi bulunduğun göre katil ya da katillerin yakalanması da an meselesi. Umarım caniler en kısa zamanda belli olur da hak ettikleri cezayı alırlar ve çekerler.

Menfur cinayetin sebebini bilmiyoruz ama belli ki büyüklerin kurbanı seçilmiş olmalı bu çocuk.

Cinayetle ilgili çocuğun anne babası ve amcaları da dahil 21 kişinin göz altına alınması düşündürücü.

Belli ki cinayet aile içinden biri ya da birileri tarafından işlendiğinden şüpheleniyor devlet.

Az önce bir kanalda biri “Aile meclisi kararıyla öldürüldü” iddiasını ortaya attı.

Eğer bu iddianın aslı varsa aile meclisi karar alacak şekilde bu çocuk ne yapmış olabilir? Öyle ya eti ne budu ne bu küçük çocuğun.

Aklıma getirmek istemiyorum ama acaba bu çocuk istismara uğradı da aile, meclis kararı alarak sülalenin namusunu temizleme yoluna mı gitti?

Düşünüyorum da 8 yaşındaki bir çocuktan, ne istenir de öldürülür?

Bu çocuk, öldürülecek kadar ne yapmış olabilir?

Ne istenir günahsız yavrucaktan?

Bu konuda ne denir bilmem ama insanın eli yazmaya varmıyor.

Bu cinayetle bir cinnet hali yaşadığımız ortada.

Belli ki bu cani ya da caniler gibi hasta ruhlu insanlar aramızda geziniyor. Bunlar da bizimle aynı havayı teneffüs ediyorlar.

Bir şey var ki sözün bittiği yerdeyiz.

Zira burada akıl yok, mantık yok.

Birilerinin gözünü kin ve intikam bürümüş.

Ne ara böyle canilikleri içimizde barındırır olduk.

Ne ara böyle bir toplum olup çıktık biz gerçekten.

Biz hep böyleydik de biz mi bilmiyorduk yoksa?

Bu şekil küçük çocuk cinayetlerine bu ülkede zaman zaman rastlanıyor maalesef.

Temenni ederiz ki Narin bebek cinayetin son kurbanı olur.

İyi de biz bu tür vahşi cinayetleri bu ülkede duymak zorunda mıyız? Yok mu bu cinayetleri kesecek bir formül?

İnce Kabuk Domates *

Küçüklüğümde domatesi mevsiminden mevsimine görürdük.

Müstakil evi olan herkesin bahçesinde domates, biber, patlıcan, fasulye, salatalık çizileri olurdu. 

Bahçeye ekilenler çıkıncaya kadar pazardan alınırdı. Domatesin çeşidi var mıydı, hatırlamıyorum. Pazarcı ne getirdiyse, onu alırdı herkes. Belki de yerli vardı çeşit olarak.

Şimdi ise yerli, sera, köy, pembe, Bursa, salçalık, kurutmalık, turşuluk, çeri, yemeklik ve kahvaltılık, ekşi, ince ve kalın kabuk gibi çeşitleri var.

Üstelik sadece mevsiminde değil, her mevsim her türlü sebzeyi görmek mümkün. Özellikle domatesin çeşidi saymakla bitmez.

Herkesin aradığı, almak için koştuğu bir domates türü var: İnce kabuk. 

Bu domates türünün kabuğu ince olduğuna göre diğerlerinin kabuğu kalın olmalı. 

Daha fazla para verip alıyorsun ince kabuk domatesi. 

Varsın fazla olsun, ağız tadıyla yiyelim diyorsun. 

Kahvaltıya dilimliyorsun. Bazen de menemen yapalım diyorsun. 

Bir bakıyorsun ki o fazla para verip aldığın domatesin ince kabukları soyuluyor.

Niye soyuyorsun? Bunlar ince kabul diyorsun. Efendim, yemeğin içinde kabukları ortaya çıkıyormuş. 

Tamam, ince kabuklar yemeğin içinde çıkabilir, ağzına da kabuk gelebilir. 

Domates ince veya kalın kabuk olsun, hepsi yemeklerde soyulacaksa, yani yemeğin içine kabuk gitmeyecekse, o zaman pazar ve markette niye fellik fellik ince kabuk domates arıyoruz? Niçin fazla para vererek ince kabuk domates alıyoruz? 

Madem incesini ve kalınının kabuğu her halükarda soyulacak. O zaman kalın kabuk alalım, soyalım. Üstelik ince kabuğuna göre daha az para ödemiş oluruz. 

Küçücük aklımın almadığı nokta da burası.

Yoksa siz de mi pazar,  markette domatesin ince kabuklusunu alıp ardından kabuğunu soyanlardansınız?

Eğer böyle yapıyorsanız, kendinizde misiniz, ne yaptığınızı biliyor musunuz yoksa siz de mi uydum kalabalığa niyeti yapanlardansınız?

Şayet soyuyorsanız ve bu işin künhünü biliyorsanız, bu garibe de söyleyin de bu işin sırrını öğrensin, merakını gidersin. İnce kabuklusuna niçin fazla verdiğini bilsin. Evet, fazla verip incesini alıyorum ama değdi desin.

Son söz de televizyon, gazete ve YouTube videolarında her şeyi kabuğuyla yiyin, kabuğunu soymayı, esas vitamin ve fayda kabuktadır diyenler, domatese gelince niçin kabuklu yiyin demezler. Desinler ki belki bu ince kabuk soyma işi de son bulur.

*18.09.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.