7 Eylül 2024 Cumartesi

Sisi'nin Ardından

Devletler arasında gerilim, iyi ilişkiler, limoni durumlar ve anlaşmazlıklar olur. Sorun diplomatik yolla çözülmeyecek çalışılır. Olmadı. Nota, ültimatom, kınama ilişkileri kesme, büyükelçiyi çekme hatta savaş bile olabilir. Tüm bunlar uluslararası ilişkilerde olağandır. Sonu savaş bile olsa diplomatik dil terk edilmez.

Yalnız ifrat ve tefritte, dostluk ve düşmanlıkta, sevgi ve nefrette ölçülü olmak gerektiğini gerekir.

Dış politikada ilişkiler bozuldu diye iç siyaset malzemesi yapılmaz. Birileri Sisi'ye benzetilmez. Sisi mi, Binali mi denmez. Çünkü kişilerin onurundan önce gelir devletlerin onur ve itibarı.

Mursi ve Rabia yine iç siyasette kullanılmaz.

Mursi ve Rabia mazlumun yanında yer almak ise gündemden düşmez.

Sisi yaptıklarından vazgeçmediğine göre hiçbir şey olmamış gibi gidip gelmeler düşündürücü.

Mısır ile gerilim dolayısıyla Mısır bildiğim kadarıyla Yunanistan ile kıta sahanlığı anlaşması yaptı. Sisi'yi Yunanistan'ın kucağına itmiş olduk. ABD gemilerini bu bölgeye gönderdi. Biz bir zaman Ege'de petrol ve doğal gaz arıyorduk. Aramayı sonlandırdık. Libya ile anlaşmıştık. Bir ara Libya Türkiye birlikte idi. Hiç gündemden Libya düşmezdi. Bildiğim kadarıyla Libya o anlaşmayı mahkeme kararıyla iptal etti. Kısaca Mısır gerilimi dolayısıyla birçok imkanlardan mahrum kaldığımızı düşünüyorum. Keşke bozulan ilişkilerin düzeltilmesi için bu kadar zaman Basra harap oluncaya kadar beklenmeseydi.

Şimdi Suriye için de aynı durum söz konusu. Kayıplar geri gelmez. İçimizdeki on milyonu bulan Suriyeliler bizden bir parça artık. Kürtler Suriyelilerden çok memnun. Bizi unutturdular diyorlar. İleride Arap-Türk fitili ateşlenirse hiç şaşmam. Kayseri bunun provasıydı.

Türkiye dahil bölgedeki ülke yönetenlerin senaryoyu yazan aktör olduğunu düşünmüyorum. Her biri kendi ülkesinde Cüneyt Arkın rolünü oynuyor. Halbuki Cüneyt Arkın'a o rolü veren senaristler var.

Arap Baharı dediğimiz, benim de destek verdiğim süreç, İsrail'in güvenliği için olduğu noktasına geldim. Nerede İsrail için potansiyel tehlike varsa, Mısır, Irak, Suriye, Libya yerle bir edildi. Bugün İsrail hiç olmadığı kadar güvende.

Olayları sonuçları itibariyle değerlendiriyorum. Bozuşmalar hep aleyhimize işledi. Halbuki gerilimi iyi yönetebilirdik. Mesela devletler arası ilişkilerde endişe dili çok meşhurdur. Bunu pekala biz de kullanabilirdik.

Bir diğer husus, adı siyaset de olsa biraz omurga gerek. Elbette ilanihaye düşmanlık olmamalı. Düşmanlıktan ne kadar erken vazgeçilirse kârdır.

Yine devletler arası ilişkilerde dostluk olmaz. Mesela dostum Putin olmaz. Rus'tan da dost olmaz zaten. Kazan kazan politikası güdülür. İlişkiler ne kadar kötü olursa olsun asgari seviyede de olsa ilişkileri koparmamak gerek.

Merak ettiğim ve garibime giden şartlar ve taraflar değişmeden, taraflar geri adım atmadan, onca söylenen söz ve hakaretten sonra nasıl bir araya geliniyor, inanın benim akıl havsalam almıyor. Ama ne olursa olsun, ilişkileri düzeltmek, ülke menfaati için bir araya gelmek gecikmiş de olsa olumludur.

Bunları siyaset olsun, birilerini eleştireyim diye yazmadım. Kendi düşüncem. Ki iyi ki bu ülkeyi ben ve benim gibiler yönetmiyor. Zaten yönetemezdim. Siyasetten hangi düşüncede olursa olsun hiçbir şey beklemiyorum. 

Son olarak dünyayı mavi kan dediğimiz insanlar yönetiyor. 13 tane para babası var. Ülkelerin başındakiler onların senaryosunun dışına çıkamaz. Dünyada yönetenler var, yönetilenler var. Biz daima yönetilen ülkeyiz, diğer ülkeler de aynı. Kısaca devletlerin değil, kişileri yönetimi söz konusu.

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli (2) *

Programın temel yaklaşımında; öğrenci, Ede (Erdem-Değer-Eylem) ve beceri vardır. Bununla; ahlaklı, erdemli; milleti ve insanlık için iyi, doğru, faydalı ve güzel olanı yapmayı ideal edinmiş bilge nesiller hedeflenmektedir.

İlkeleri arasında “Eleştirel düşünen, problem çözen, karar veren, mesuliyet ve ülkü sahibi; yalnızca medeniyete uyum sağlamakla yetinmeyip etkin olarak medeniyet kurucusu ve geliştiricisi nesiller yetiştirmek de” vardır.

Aklıselim, kalbiselim ve zevkiselim nesiller yetiştirmek için madde-mana, akıl-duygu, nefis-vicdan, insan-toplum ve zaman-mekân dengesini gözetir.

Eğitim, herkesin hayat boyu erişiminin teminat altına alındığı temel bir hak, aynı zamanda hayatın toplumsal açıdan herkes için daha güvenli, müreffeh kılınması, birlikteliğimizin pekiştirilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin dinamik vizyonuyla güçlü bir şekilde varlığını devam ettirmesi bağlamında bir ödevdir.

Tüm politika ve uygulamalar, eğitim hakkının kullanımını ve fırsat eşitliğini sağlamak amacıyla uygulamaya geçirilir.

Bu model; öğrencilerin inanç, kimlik ya da sosyoekonomik durumları nedeniyle dezavantajlı olmadığı bir öğrenme süreci tasarlar.

Model’in merkezinde insan vardır. İnsan; zihinsel, duygusal, bedensel, sosyal ve manevi gelişim yönleriyle bütüncül olarak ele alınır.

İnsanın kendini tanımasına ve keşfetmesine imkân tanınarak kişilerin ilgi ve kabiliyetleri ölçüsünde esnek ve özgür öğrenme ortamlarının yaygınlaştırıldığı, hak ve gelişim temelli bir öğrenme süreci yapılandırılır.

Yine bu Model'de, bilme ile sorumluluk, birbirini bütünleyen iki temel kavramdır. Bu kapsamda sorumluluk; kişinin kendi varlığını dengeli biçimde geliştirme azminin yanında çevreye, topluma, insanlığa ve dahası tüm kâinata yönelik eylemlerle desteklenmiş bir bütün olarak değerlendirilir.

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli'nde Türkçe bütün zenginliği, derinliği ve estetiği ile toplumun birbiriyle iletişimine, bu iletişimi anlamlandırma çabalarına ve kültür unsurlarımızın nesilden nesle aktarılmasına öncülük ve eşlik eder. Bu nedenle Türkçemizin öğretimi ve geliştirilmesi, eğitim sistemimizde temel bir politika olarak yer alır.

Eğitimin her aşamasında Türkçemizin öğretimine, doğru kullanımına titizlikle dikkat edilir ve etkili kullanılmasına yönelik becerilerin kazandırılması hedeflenir.

Eğitim anlayışımızın somut tezahürleri olan öğretim programları, insanın bütün yönleriyle gelişimini esas alır. Programlarda bilgi, beceri, eğilim ve değerler; yetenek, ilgi, ihtiyaç ve bireysel farklılıklarla güçlendirilerek ele alınır.

Programların teknik açıdan gerektiğinde yenilenen, güncellenen, sadeleşen bir esnekliğe sahip olması ve aynı zamanda millî, manevi ve insani değerlerimiz istikametinde hayata geçirilmesi amaçlanmıştır.

Özetlersem, bu öğretim programında da öğrenci merkezli bir eğitim sistemi hedeflenmiş ve sonuç odaklı değil, süreç odaklı bir eğitim esas alınmıştır.

Görüleceği üzere bu yeni öğretim programının hedef, yaklaşım ve amacı da bu hükümet zamanında yapılan diğer üç değişiklikle paralellik gösteriyor.

Bu müfredattan istenildiği gibi bir verim ve başarı elde edilmek isteniyorsa, her şeyden önce bu öğretim programının faydasına öğretmenin inanması, öğrencinin de derse hazırlıklı gelmesi gerekir.

Bir diğer husus, bu programın süreç odaklı olması isteniyorsa, sonuç odaklı merkezi sınav sistemini de gözden geçirmekte fayda var. Çünkü sonuç odaklı sınav sistemi durduğu müddetçe güzel hazırlanmış bu öğretim programı da süreç odaklı değil, sonuç odaklı olur.

*11.09.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli (1) *

Öğretim programı, eğitim ve öğretimin anayasası dense yanlış olmaz.

Öğretim programını değiştirmek tıpkı Anayasa yapmak ve Anayasayı değiştirmek gibi zordur. O yüzden haydi deyince müfredat değişikliğine gidilmez. Bunun için beklenti, konsensüs ve çaba gerek.

Her ne kadar 82 Anayasasını tümden değiştirip yerine yeni Anayasa yapamasak da müfredat değişikliği zaman zaman oluyor.

Bildiğim kadarıyla 2000 yılından bu yana yapılan müfredat değişikliği dört oldu.

En kapsamlı değişiklik, yanlış hatırlamıyorsam, Hüseyin Çelik’in Bakanlığı döneminde 2005-2006 öğretim yılında yapılmıştı. Bunu Ömer Dinçer ve Ziya Selçuk’un Bakanlıkları dönemi izlemişti.

Hüseyin Çelik zamanında yapılan değişikliğe “Yapılandırıcı Eğitim” adı verilmiş. Sonuç odaklı değil, süreç odaklı bir eğitim esas alınmıştı. Yıllık planlarda ilk defa kazanıma yer verilmiş, öğrenci merkezli bir eğitim hedeflenmişti. Performans, ürün dosyası, etkinlik gibi yenilikler düşünülmüştü. Öğretmenden ziyade öğrencinin aktif olduğu bir sisteme geçilmişti.

Ömer Dinçer zamanında 4+4+4 sistemine geçilecek lise zorunlu olmuş, yeni seçmeli dersler konmuş ve haftalık ders saatleri artırılmıştı.

Ziya Selçuk zamanında yapılan değişiklikle, “Çift kanatlı Eğitim” hedeflenmişti. Eğitim ve öğretim adeta iki kanatlı bir kuşa benzetilmiş. Bir kanadı öğretim, diğeri ise eğitimdir. Nasıl ki tek kanatlı bir kuş uçamıyorsa, sadece öğretimden ibaret eğitim ve öğretimin de uçabilmesi mümkün değil. O yüzden öğretim ve bilgiye verdiğimiz önemi ahlak ve erdeme de yani eğitime de vermemiz gerekir. Çocuklarımızı, biri bilim diğeri de ahlak ve erdem olmak üzere çift kanatlı yetiştireceğiz denmişti.

Hem Hüseyin Çelik hem Ömer Dinçer hem de Ziya Selçuk zamanında yapılan öğretim programlarında yeterince verim alınamamasının temelinde, merkezi sınavların olduğunu düşünüyorum. Çünkü merkezi sınavların mantığında süreç odaklı değil, sonuç odaklı bir sistem vardır.

Son müfredat değişikliği Yusuf Tekin’in Bakanlığında yapıldı.

Bakanlık bu değişikliğe gitmeden önce üzerinde epey bir çalışmış, emek sarf etmiş, yeni öğretim programı için dünyadaki öğretim programı modellerini incelemiş, son noktayı koymadan önce taslağı kamuoyuyla paylaşmış, belli süre vererek görüş ve öneri istemiş. Sonunda yeni öğretim programını hazırlamış.

Yeni değişiklik 2024-2025 öğretim yılında 1, 5 ve 9. sınıflar olmak üzere kademeli olarak uygulanacak.

Yeni müfredatın ve yeni bir öğretim yılının hayırlar getirmesini, ülkemiz eğitimine olumlu yönde katkı sağlamasını temenni ediyorum.

Genel hatlarıyla incelediği zaman her müfredat gibi bu müfredatın da güzel olduğunu söyleyebilirim. Bunu daha da güzelleştirecek olan ise uygulamadır. Bu yönüyle paydaşlara önemli görev düşmektedir. Çünkü müfredat ne kadar güzel olursa olsun paydaşlarda aksama olursa program kadük doğar.

Müfredatın satır aralarında dikkatimi çekenleri buraya almak isterim.

Yeni öğretim programına Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adı verilmiş.

Programın genel bakışına “Köklerden Geleceğe” demek suretiyle eğitim ve öğretimin tanımına yer verilmiş. Tanımda eğitim iki ayak olarak görülmüş, bir ayağına geçmiş, diğer ayağına insanlığın geleceğine ufuklar açan bir kapı denmiş. Yani bir ayağımız gücünü daima köklerimizden alacak, diğeri ise geleceği takip edecek. Bununla maddi gelişmenin zirvesi hedeflenmektedir. (Devam edecek)

*09.09.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.