29 Ağustos 2024 Perşembe

Ülkemiz Futbolunun Hali

FB'nin ardından GS de eleme maçını kaybederek Şampiyonlar Ligi gruplarına kalmadan bu lige veda etti. 

Hasılı Şampiyonlar Liginde ülke olarak yokuz. 

Özellikle GS'in elenmesi hiç sürpriz olmadı benim için. Çünkü bırakın Şampiyonlar Lig'inde gruplara kalmayı, küme düşmeye oynayan bir Anadolu takımını bile yenemezdi her iki oyunda da oynadığı oyunla.

Maddi değer bakımından kendinden çok çok zayıf bir takım karşısında, kendi sahasında bu şekil ecel terleri dökmesi anlaşılır gibi değil. Sanırsın ki saha Young Boys takımının sahası. Ne doğru dürüst pas var ne taktik var ne rakip takımın sahasında top çevirme var. Tehlike yaratacak tehlikeli bir atağı bile yok.

Rakip takım sol tarafı otoban yaptı doksan dakika. Sanırsın ki puana ihtiyacı olan Young Boys takımı. Ne teknik direktör çözüm üretti ne o kanadın futbolcuları bir şey yapabildi.

İlk 45 dakika GS sahada yoktu. 45 dakika boyunca teknik direktör tribünde bizimle beraber izledi.

İkinci yarıda yapılan değişikliklerle takımda bir hareketlilik oldu ama plan, taktik ve galip gelme amacı olmayınca sonuca gidemedi. 

Young Boys karşısında izlediğim GS son iki yılın şampiyonu güya. Takımdan doğru dürüst giden futbolcu da olmadı üstelik. İyi diye alınıp yüklü para verilenler de vasat.

Köklü ve büyük kulüp olmakla övünen GS bu ligin açık ara şampiyonu. Gel gör ki ortaya koyduğu futbol evlere şenlik. Bir ülkenin iki yıl art arda şampiyonu ve 24 defa kupayı müzesine götüren takım böyle oynuyorsa var sen öbür takımları düşün. Fenomen hakem Collina da şaşırmış Galatasaray'ın oyununa. Bu mu ülkenin şampiyonu demiş hayretinden. Adam haklı. Ne diyeceksin.

Galatasaray’da oynayan üç beş futbolcuyu bir kenara bırakalım. Diğeri Anadolu takımlarında bile oynayacak vizyona sahip değiller.  

Galatasaray’a uzun yıllarını vererek başarılı sezonlar geçiren Muslera da yok yere ve centilmenliğe aykırı aldığı kırmızı kartla bizim futbolculara benzemiş.

Seyirciye ne demeli? Sahadan çıkan futbolculara su şişesi atıyorlar ve maçı soğutuyorlar. Adamların istedikleri buydu zaten.

Hasılı GS ismine yaraşır şekilde oynamadı. Young Boys takımı her iki maçta da oynadığı oyunla ben Şampiyonlar Ligine daha çok yakışırım dedi. Bükemediğin eli öpeceksin. Öyle su şişesi atmaya, rakibe çelme takmaya hiç gerek yok. Çünkü oyunu çirkinleştirmektir bu.

Görünen o ki Şampiyonlar Ligi, Avrupa Ligi, Konferans Ligi bizim takımlara göre değil. Bir-iki takımı yenerek bir üst tura çıkan da eli boş olarak ülkeye geri dönüyor. 

Merak ettiğim Avrupa’da yoksa bu takımlar, annelerinin liginde şampiyon olmakla yetineceklerse, ne diye milyon eurolar verip yabancı futbolcu transferi yapıyorlar? Niçin milletin parasını başkasına yediriyorlar?

Yazık ki yazık.

27 Ağustos 2024 Salı

Seviyesizlikte Yarış *

Kaba ve sabalıkta, hakaret ve küfürde, çirkeflik ve belden aşağı vurmada bazıları çok iyi yarışıyor. Bu tür yarışanları hayret ve ibretle izliyorum.

Sen bana veya benim sevdiğime şunu dedin, al sana. 

Sen benim değerlerime hakaret ettin, al senin değerine. 

Bunu sen başlattın, al sana...

Bu tür söz ve hakaret düellosu maalesef bu toplumda diz boyu. Dindarı, dinsizi, dine mesafelisi, ahlaklısı ve ahlaksızı, okumuşu ve cahili bu konuda adeta yarışıyor. Özellikle kelli felli, etkili ve yetkili ve sorumluluk sahibi kişiler yapıyor bunu. Halbuki topluma örnek olma gibi bir misyonları var bu tiplerin. Merak ediyorum böyle mi örnek olacaklar?

Güya altta kalmayacaklar. Hakarete daha büyük hakaretle karşılık verecekler. 

Ben buna seviye yoksunluğu diyorum. Kısaca seviyesizlik. 

Halbuki rakibin seviyesine inmek, kişi dilinin altında saklıdır. Konuşunca kendini ele verir sözünü haklı çıkarmaktır.

Merak ediyorum bu seviyesizlikte kim kimin hocası. Öyle ya bu şekilde yarışanların bir hocası olur.

Hepiniz bilirsiniz, yine de hatırlatayım. "Sırplarla savaşırken bir komutan Aliya’ya gelir ve şöyle der: 'Efendim, Sırplar bizim kadınlarımıza tecavüz etti. Çocuklarımızı öldürdü. Köylerimizi yaktı. Şimdi biz de Sırpların bir köyünü kuşatma altına aldık. Biz de onlara bize yaptıklarının benzerini yapacağız.'

Aliya şöyle cevap verir: 'Onlar gibi davranamayız. Çünkü onlar bizim öğretmenimiz değildir.”

Öyle ya Sırpları öğretmen kabul eden Sırpların yaptığını yapar ve Sırpların seviyesine düşer. Başka türlü nasıl davransın.

İyi de Sırplar bize kötülük yaptı, şimdi sıra bizde. Biz de onlara aynısını yapacağız demek, aradaki farkı kaldırır. Bu durumda ha Sırp olmuşuz ha Türk ya da Müslüman. Ne fark eder değil mi? 

Rakibinin dilini kullanmak, onun seviyesine düşmek, kendinde cacık olmayan herkesin işi. Halbuki rakibin yaptığı ağza alınmayacak kötü söz ise önemli olan onun seviyesine inmemektir. Hatta bu tiplere senin seviyene düşmeyeceğim demek bile yeterlidir. İşte adamlık budur.

Hasılı seviyesizliğin dibini yaşayanları, bu seviyede yarışanları, söylediklerinde haklı olsalar bile onları örnek almamak, yapılana destek vermemek ve tasvip etmemek en güzeli. Bırakalım bu tipler seviyesizliğin dibini yaşamaya devam etsinler. Çünkü işini kaba kuvvet, hakaret ve belden aşağı vurarak yapanların bize verebileceği bir şey yoktur. Bizler iyi, güzel ve hayır olan işlerde yarışalım.

*30.08.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Yazılarıma Geri Dönüşler

Karşılaştığım tanıdıklarımdan yazılarımı takip edenlerden geri dönüşler:

"Çok keskin yazıyorsun",

"Çok sivri yazıyorsun", 

"Çok eleştiriyorsun", 

"Hep eleştiriyorsun", 

"İyi dokunduruyorsun",

"İyi vuruyorsun", 

"Baya vuruyorsun", 

"İnce ince dokunduruyorsun", 

"Konuşur gibi yazıyorsun", 

"Çok farklı konulara değiniyorsun", 

"Günde kaç yazı yazıyorsun? Takipte zorlanıyoruz", 

"Bu kadar yazıyı yazmaya nasıl vakit buluyorsun?", 

"Zor olmuyor mu cep telefonuyla yazı yazmak?", 

"İyi eleştiriyorsun. Ben bu kadarına cesaret edemem", 

"Güzel yazıyorsun ama ne olur ne olmaz diye beğenemiyorum", 

"Yazdığının bir getirisi var mı?", 

"Yazılarını niye kitap haline getirmiyorsun?", 

"Çok akıcı yazıyorsun", 

"Yazılarını beğenmediğimize bakma. Doğru yazıyorsun", 

“Yazdıkların doğru da her doğru her yerde söylenmez”,

“Biz okumakla baş edemiyoruz. Bu kadar yazıyı nasıl yazıyorsun?”,

"İyi, güzel, hoş yazıyorsun da yazıların çok uzun. Oku oku bitmiyor. Biraz okuyup gerisini okuyamıyorum. Çünkü ben uzun yazıları sevmem" vs.

Yukarıdaki geri dönüşlerin hepsine eyvallah. Tüm eleştiri ve tespitleri değerli buluyorum. Hepsine evet böyleyim ya da değilim diye cevap vermeyeceğim. Yalnız yazıların uzun diyenlere cevap yazmak isterim:

Yazılarım bazen bir sayfayı geçse de genellikle bir sayfa ile sınırlandırıyorum. Çünkü yazılarımdan seçtiklerimi yayımlanması için gazeteye de gönderiyorum. Gazete yazıları da genellikle bir sayfa olur. Bir konuyu işlemek için bir sayfa da uzun sayılmaz. Çünkü kırmadan, dökmeden meram anlatmak kolay değil. Bazen netameli alanda yazdığım da olur. Elbette meram ne kadar kısa anlatılırsa iyi olur ama unutmayalım ki hakikat ve gerçekler uzun yazıların satır aralarında saklıdır.