27 Ağustos 2024 Salı

Filistin için Ne Yapabiliriz?

Efendim, Filistinlilerin durumu malum. İsrail kana doymak bilmiyor. Biz bu konuda ne yapabiliriz? Bu kan nasıl durdurulabilir? 

Hiçbir şey yapamayız. 

Olur mu öyle şey. Bir şeyler yapmalıyız. 

Eğri oturup doğru konuşalım. Etimiz ne budumuz ne? 

Yapacaklarımız olmalı. 

Yapalım da bir acziyet hali var ortada. 

Olsun, yine de bir şeyler yapmalıyız. 

O zaman milletin yaptığını yapacaksın.

Ne gibi? 

Yahudilere ait ürünleri boykot edeceksin. 

Boykot ürünlerini paylaşacaksın. 

Yahudi ürünlerini satanları ve alanları sosyal medyada paylaşacaksın. 

Filistin'e destek ve İsrail'i telin için yapılan miting, yürüyüş ve protestolara katılacaksın. 

Cinayete kurban giden Filistinliler için düzenlenen gıyabi cenaze namazlarını kılacaksın.

İsrail için hep beddua edeceksin ve lanet okuyacaksın. 

İsrail'in uyguladığı orantısız gücü sürekli gündemde tutacaksın. 

Bir yerde başka konular konuşulurken "Filistin kan ağlarken şu konuştuğunuz şeye bakın" diyeceksin. 

Filistin için düzenlenen kermeslere katılacaksın. 

Maddi yardımda bulunacaksın. 

Hutbe ve vaazlarda Filistin için dua edeceksin. 

Çarşının belli yerlerinde açılmış stantlara katılarak Filistin davasını konuşmacılardan dinleyeceksin vs.

İyi de bunlar yapılıyor zaten.

Dedim ya milletin yaptığını yapacaksın diye.

Ama bunlardan bir sonuç alınmıyor.

Alınmaz zaten.

O zaman ne diye yapıyoruz bunları?

Dedim ya acizlik böyle bir şey.

25 Ağustos 2024 Pazar

Çiçeği Burnunda Bir Amirin Serüveni (5)

Çiçeği burnunda mülki amir yaptığı hizmetlerine hizmet katmaya devam ediyor. Yalnız ilçenin her şeyinden sorumlu mülkü amir mi yoksa sadece ilçe milli eğitimle uğraşmakla yükümlü bir mülki amir mi bilinmez. Çünkü yatıyor kalkıyor ya ilçe milli eğitimle uğraşıyor ya da soluğu köyde alarak okulun eksiklikleriyle ilgili ilçe milli eğitimi hesaba çekiyor. Çünkü eğitim olmazsa olmaz. Zira eğitim her şeyin başı. İlçe düzelecekse eğitimle düzelecek. 

Yine köy okulunda sabah sabah. Sorar okulun tek öğretmenine. Temizliğini kim yapıyor bu okulun diye. Öğretmen kendim yapıyorum dediyse de olmaz. İlçe milli eğitim planlama yapacak, belli periyotlarla okulunu temizleyecek. Telefonla ilçe milli eğitim müdürünü aratarak talimatını verir. 

Sonrası günlerde de hangi okula gitmişse ilk işi ilçe temizlik ekibi gönderdi mi diye soruyor. Göndermediyse niçin göndermedin diyor. Gönderdiyse kimden onay aldınız diyor. 

İlçe milli arabamız eski model. Adeta benzini yutuyor. Bizim yakıt ödeneğimiz yok. İlçe merkezinde görev yapan Toplum Yararına Çalışan (TYP) elemanlarını köylere gönderme yetkimiz yok. Köy okulları tek öğretmenlik, tek sınıflı, yedi-sekiz öğrencilik yerler. Buranın temizliklerini köyün öğretmeni bir şekil hallediyor dese de mülki amir dinlemez. O köy okulları temizlenecek. Yakıtınız yoksa başka bir kurumdan araç alın. Hizmetliniz yoksa diğer okullarda çalışanları haftada bir veya iki gün görevlendirin talimatını verir. 

Emir demiri keser hesabı başka bir kurumdan araç alınır, kurumdan bir memur şoför olarak seçilir, ilçe okullarındaki TYP çalışanları sırayla temizliğe gidecek şekilde onay alınır. Ekip belirlenen gün okullara giderek içeride ders gören öğrencileri dersten çıkartarak temizliğini yapıp geliyor. 

Kış yaklaşıp kaloriferlerin yanma zamanı gelince yine köy öğretmenlerine sorar. Kaloriferinizi kim yakar diye. Kimi kendisinin yaktığını kimi mahalleden birini tuttuğunu söylüyor. Olmaz öyle. Ben size kaloriferci bulayım der. 

İlçe milli eğitime talimat vererek her gün ilçeden bir kaloriferci götürülüp kaloriferleri yakıp gelecek der. Köy öğretmeni her gün gelmesine gerek yok dese de gelecekler der. İlçe, kaloriferden anlayan bir görevlisini kalorifer yakmaya gönderir köylere. Köye giden kaloriferciye yine şoför ve araba ayarlanır.

Milli eğitim kalorifer yakmaya geldi mi diye koruması aracılığıyla her gün okula telefon açtırır. 

İlçe milli eğitime de güvenmeyerek her gün köy öğretmenlerini arayıp ilçe eleman gönderdi mi diye de sorduruyor.

Mülki amir hem temizlik hem de kalorifer yakma işini iyi düşünse de köylerde çalışan öğretmenler iyi bilir. Köy öğretmeni velilerle bir şekil çözüyor temizlik ve kalorifer işini. Mülki amir böyle yapmakla, ilçede görev yapan TYP’liler kendi okulunun işini aksatıyor. Köylere araç göndererek giden yakıtın hesabını yapmıyor. Üstelik taşıma su ile değirmen dönmez. Çünkü haftada bir temizlikle okulun temizliği bitmez. Okul günlük temizlik ister. Ne edersin ki emir emirdir. Mantık aranmaz.

Neyse biz gelelim yine hizmete. O seneyi taşıma suyla çözen mülki amir, ertesi yıl farklı bir çözüm bulur. TYP’den birer hizmetli görevlendirtir köylere. Öyle ya devletin parası çok. Bir sınıflık okula bir hizmetli lüks olur demez, itibardan hiç tasarruf etmez. Yeter ki dediği olsun.

Not: Yine hayal mahsulü bir yazı. Ne edersiniz ki siz inanmasanız da durum bu.

Kota *

Market ve pazardan alışveriş yapan tüketiciler ürün bolluğundan yeterince faydalanamasa da görünen o ki bu sene mahsul çok. İhracat da olmayınca üretilen mahsul iç piyasaya fazla geliyor. Komisyon ve hal esnafının verdiği rakam çok komik kaçınca bu da üreticiyi kara kara düşündürüyor. 

Ekip kaldırdığı para etmeyen çiftçiler kara kara düşünmeyi bir tarafa bırakıp seslerini duyurmak için endi çaplarında eylem yapmaya başladılar.

Sosyal medyada gördüğüm kadarıyla toprağa ekilip biçilen hiçbir şey çiftçinin yüzünü güldürmeyince;

Kimi maliyeti kurtarmıyor kimi işçi parasını karşılamıyor diye mahsulünü tarladan kaldırmıyor. 

Kimi, hal, maliyetin çok altında fiyat verince tonlarca ürününü hayrına dağıtıyor.

Kimi yetiştirdiği karpuzun üstüne düğün davetiyesi yapıştırarak davetlilerine karpuz hediye ediyor. 

Kimi yol kenarlarına döküyor mahsulünü. 

Kimi seneye ekersem iki olsun diye pişmanlığını ifade ediyor. 

Kimi sinirinden ağacını kesiyor. 

Kimi emek sarf edip ürettiği mahsulü eline alarak yere fırlatıyor.

Kimi traktörleriyle zincir oluşturarak ana yollar üzerinde tepkisini dile getiriyor.

Tüm bunlar gösteriyor ki bir tarım politikamız yok. Vatandaş istediği tarlaya istediği mahsulü dilediği kadar ekebiliyor ve ekmiş.

Biri tarlasına bir şey ekince diğer çiftçi de aynısını ekmiş. 

Ekerken, kimse herkes aynı türden ürün ekerse ürünümüz para etmez, elde kalır, zarar ederiz, içinden çıkamayız, biz bari farklı ürün ekelim diye düşünmemiş. Düşünemez de. Çünkü çiftçi sadece ektiğini ve tarlasından alacağı mahsulü bilir. 

Halbuki ihracat olmadığı müddetçe bir ülkenin iç piyasasında hangi üründen kaç tona ihtiyaç olduğu hususunda yetkililerin bilgisi vardır. 

Tarım, ziraat odaları, il ve ilçe müdürlükleri, Tarım Bakanlığı, kısaca bu işin etkili ve yetkili sorumluları niçin bir planlama ve yönlendirme yapmaz insanımızı. Hangi bölgeye, ne kadar hangi üründen ekileceğini belirlemez. Çok mu zor şu üründen şu şu bölgelere şu kadar tarlaya bu kadar ekilecek demez.

Tüm bu olup biten ve elde kalan mahsul, devletin ürünlerde kota uygulaması gerektiğini düşündürüyor.  Pekala kota konur. Bir üründe bu ülkenin ihtiyacının yüzde yirmiden fazlasının ekilmesine izin verilmez. Böylece çiftçinin ürünü elinde kalmaz. 

Bir diğer husus, tarladaki mahsul ile tereklerdeki fiyat uçurumu. Tarlada bir lira etmeyen ürün market ve pazarlarda en az 25 lira etiketle satılıyor. Arada bu kadar uçurumun olması da garip.

Tamam, marketlerde elektrik, su, kira, personel, fire, nakliye ve otoban ücreti gözetilir fiyatları belirlerken. İyi de çiftçinin bu giderleri yok mu? Üzerine gübre, ilaç gibi maliyetleri var.

Bunun için de yetkililer bir şeyler yapabilir. Mesela, çiftçiye ürün başına destek verebilir. En azından maliyetini karşılasın. Tereklerde ürünün daha uygun fiyata satılabilmesi için firmalara nakliye ve yakıt indirimi sağlanabilir...

Kısaca başta kota olmak üzere bu ülkede tarıma dair planlama ve düzenleme şart.

*02.09.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.