26 Haziran 2024 Çarşamba

Gördüğünü Uygulamada Ben

Acemi müdür olarak başladım işe. Bir iki hafta okulu izledikten sonra eski ezberleri okumaya başladım. 

Her cuma İstiklal Marşı töreninde pazartesiden itibaren farklı kıyafet olmayacak, herkes okul kıyafetiyle gelecek, saçlar uzun olmayacak, sakalı çıkanlar kesip gelecek. Bir de okula özellikle pazartesi İstiklal Marşı törenine zamanında gelinecek konuşmaları yapıyorum. 

Bıkmadan, usanmadan her törende söyledim bunları.

Söylemekle de yetinmedim. Bir zaman sonra günlük kıyafet, saç ve sakal kontrolü yapmaya başladım.

Bununla da yetinmiyorum. Gömleğinin bir düğmesi dışında ilikli olmayanları uyarıyorum. Gömleğini pantolonunun üzerine sarkıtanlara içine koyacaksınız. Okul kıyafetinin üzerine farklı renk giymeyeceksiniz gibi şeyler söylüyorum. 

Bir zaman sonra sabah derse geç gelenlerin, gömleğinin düğmeleri açık ve dışına sarkıtanların okul numaralarını almaya başladım. 

Zaman zaman sınıflara girip kılık kıyafet, saç ve sakal kontrolü sonucu yine okul numaralarını ajandama yazdım. Güya disipline sevk edecektim alışkanlık haline getirenleri. Hoş kimseyi bu yüzden disipline sevk etmedim. 

Böyle böyle öğrencileri yola getirecek, okul disipline girecek ve okulun başarı çıtası yükselecekti. Çünkü başarının önündeki en büyük engel kılık kıyafet ve saç sakal idi. 

Bir gün kapımı çaldı bir kız öğrenci. İçeride misafir olunca sonra geleyim dedi. Gel şimdi söyleyebilirsin dedim. Utana sıkıla "Benim üçüncü kez numaramı aldınız" dedi. Eee dedim. "3. oldu" dedi tekrar. Sizin numaranızı alıyorum, başkasınınkini almıyorum mu demek istiyorsun dedim. Evet dedi. İyi de herkesi uyarıyorum, çoğu kimsenin numarasını aldım. Aldığımla kaldı. Çünkü bundan dolayı da hiçbir şey yapmadım. Görmedin mi dedim. Hayır dedi. Yani sana kafayı taktım öyle mi dedim. Evet dedi. Tamam şimdilik gidebilirsin dedim. 

Ertesi günü tören alanında öğrencilere, bugüne kadar kılık kıyafetinden dolayı uyardığım öğrenciler parmağını kaldırsın dedim. Okulun üçte ikisi parmağını kaldırdı. Kendisine kastımın olduğu imajını edinen öğrenciye, bak arkadaşlarının parmaklarına. Bu kadar kişiyi uyarmışım dedim. Şaşırdı. Kendisine bir kastımın olmadığını uygulamalı olarak bu öğrencime göstermiş oldum. 

Bununla da yetinmedim. Başka ikna yolunu devreye soktum. Çünkü öğrencinin böyle düşünmesi, birine farklı, diğerine farklı muamele anlamına gelirdi. Bir öğrenci de olsa bu imajı yok etmeliydim. 

Kalkmayan parmaklar arasında en ön sağ tarafta son sınıf bir kız öğrencinin parmağının kalkmadığını gördüm. Kızım, bugüne kadar seni de uyardım. Sen niye kaldırmıyorsun dedim. Öğrenci, "Yanlışınız var. Beni hiç uyarmadınız. Tamam sizin hafızanız iyi. Hiç unutmazsınız. Geçmişte olup biteni hatırlarsınız ama bu defa yanıldınız" dedi. İyi düşün dedim ise de öğrenci hep hayır cevabı verdi. 

Bak kızım, mevsim kış günüydü. Dışarıda kar vardı ve hava soğuktu. Sen o zaman 9.sınıf idin. İstiklal Marşı'nı koridorda söyleyecektik. Sizler koridorda sıraya girmiştiniz. Sen elektrik panosunun önünde idin. Üzerinde kırmızı bir giysi vardı. Ben bu giysiden tutup kızım bu ne? Bir daha böyle giymeyeceksin demedim mi dedim. Kız öğrenci, "Evet, şimdi hatırladım. Valla doğru. Aynen öyle olmuştu." dedi. Ardından kızın hayreti gitti. Maşallah, hafızanız aynen duruyor dedi. Gülüştük. 

Her ne kadar bir öğrenci de olsa adaletsiz damgası yememek için verdiğim iki örnekle öğrenciyi ikna edip bundan memnun olsam da nicedir bu ilk müdürlüğümde yaptığım gereksiz kılık kıyafet ve saç sakal kontrolleri gözümün önüne geldikçe yanlış yapmışım. Keşke daha önce gördüğüm kötü örnekleri yapmasaydım dedim. Müdürlüğü bırakmadan kendimi sorguladım.

İlk müdürlük yerim değiştiği zaman diğer okullarda farklı da olsa kılık kıyafete, saç ve sakala çok karışmadım. Tören alanında kıyafet de kıyafet demedim. Çok anormal giyineni görmüşsem, çağırıp odamda rehberlik yaptım. Şöyle giyinsen daha iyi olur dedim. Geri olumlu dönüşler aldım.

Bir diğer yazımda okul forması dediğimi tek tip kıyafet üzerinde duracağım.

Bir Zamanlar Öğrencinin Saçı

En sevmediğim yönüm idarecilik. Mizacıma ters olmasına rağmen memlekete gelmek için müdürlük sınavına girerek hiç müdür yardımcılığı yapmadan bir lisede müdür oldum.

Acemiliğin doruğunu yaşadım. Ne yapayım ne edeyim derken öğrenciliğim gözümün önünden film şeridi gibi geçti: 

İdarecilerimiz her sabah içtima alanında kılık-kıyafet, saç-sakal kontrolü yapardı.  Bununla da yetinmezler. Olur ya gözden kaçırdığımız olur diye ellerinde makas bir de sınıf sınıf dolaşırlardı. Büyük saç gördüler mi tren yolu açarlardı. Çünkü saçlar üç numara olmalıydı. Öyle ya disiplin ve okul başarısının yolu bunların kontrolünden geçerdi.

Açılan tren yolundan kurtulmak için saçı üç numaraya ya da sıfıra vurdurmak da yetmezdi. Ancak ustura kurtarırdı saçı.

Okul idaresinin ve nöbetçi öğretmenlerin kontrolünden geçen saçlarım, dersimize giren bir İngilizce öğretmeninin gözüne arardı. Her derste saçların uzamış demesinden usandığımdan ona tepki olsun diye saçımı iki defa usturaya vurdurmuşluğum bile var. 

Her içtimada saçlar üç numara olacak sözlerini bugün bile unutmuş değilim. 

İçtimadan geri döndürülmemek için pazartesiye hazırlık olsun diye cumartesiden berbere gidip saçları kestirirdim. Kesilen bu saç üç numaradan büyük görüldüğü için pazartesi ikinci defa tekrar tıraş olmuşluğumuz var. 

Saçın üç numara olup olmadığının kontrolünü beş parmağı tıraş makinesi gibi saçlara girdirerek yaparlardı. Parmaklar saçın altında kalırsa, bu saçlar kesilmeliydi.

Saçtan kurtulan sakal tıraşı kontrolüne tabi tutulurdu. Sinekkaydı tıraş olup olmadığı eller çeneye konur, bir sağa bir sola bakılır, kıldan eser yoksa haydi geç denirdi. Tüy görünürse git, kes gel bunları derlerdi. Askerde iken bir haftalık sakalla içtimalara çıktım. Hiçbir komutan bu sakallar ne böyle demedi. Ama benim okuduğum okulun idarecileri yakın temas ile benim sarı kılları görürdü.

Kimi öğrenci bakkaldan permatik alır, tuvalete giderek aynanın karşısında alelacele çıkan sakallarını tıraş ederdi. Bunu beceremeyen soluğu berber koltuğuna oturmada alırdı.

Saç-sakal konusundaki bu anlaşılmaz ve bezdiren tutum dolayısıyla o günün öğrencileri burnundan solusa da o günün idarecileri okula yakın berberlerden bol bol hayır dua almışlardır. Çünkü 4.000 öğrenciden çoğu müşterileri olmuştur.

Ortaokul ve liseyi okuduğum yıllarda tek tip okul formaları yaygın olmadığı için forma zorunluluğu yoktu. Aynı renk olmasa da takım veya pantolon ve ceket olmalıydı üzerimizde. Bunlar varsa sorun yoktu. Bir de aynı renk forma kontrolü olsaydı, okulun kapısından girebilen öğrencilerin sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi.

Bütün bunlar müdür olduktan sonra gözümün önüne geldi. Zamanında nefret ettiğim bu uygulamaları nasıl yapacaktım. İmdadıma milli eğitim müdürü yetişti. Bir toplantıda müdürlerden birine, “Hocam, bayram töreninde senin öğrencilerin saç sakalları neydi öyle? Kaymakam ve protokolün önünde hiç olmadı” dedi.

Okula gelen bazı veliler, “Nerede o eski öğretmen ve müdürler. Biz bu saçlarla giremezdik okula. Şimdiki öğrencilere bak. Müdürlerinden de çekinmiyor. Yok yok. Şimdiki müdürlerde iş yok” dedi durdu.

Öpretmen olarak görev yaparken de okul müdürlerinin birinci görevi yine saç-sakal ve kılık-kıyafet idi. Kötülüğün başı idi be de olsa bunlar. 

İyi de benim eski müdürlerden ne eksiğim vardı? Milli eğitim müdürü ve veliler böyle istiyorsa, ben de bir zamanlar nefret ettiğim kılık-kıyafet, saç ve sakal kontrolü yapmalıydım. Ne de olsa insan gördüğünü uygulardı.

Bir sonraki yazımda da “Gördüğünü Uygulama Biz” başlıklı yazımla bir anekdotumdan bahsetmek isterim.

25 Haziran 2024 Salı

BENDE PAYALAŞ! *

"Coca-Cola  ile 4 yıllık sponsorluk anlaşması yapan A milli futbol takımının yönetimini  kınıyorum 

 SENDE PAYALAŞ" 

Dünden beri sosyal medyada tırnak içine aldığım yazıyı paylaşan paylaşana.

Paylaşımdan anladığım kadarıyla bizim 7 Ekimden beri boykot ettiğimiz Coca Cola A Milli Takımın sponsoru olmuş. Hem de dört yıllığına. Sanırım önceki yıllarda da var bu sponsorluk.

Boykot listemizin en başında yer alan bu içecek firması ile sponsorluk anlaşması yapan Milli Takım yönetimi kınanıyor.

Kınamakla da kalınmıyor. "SENDE PAYALAŞ" demek suretiyle bizim de Milli Takım yönetimini kınamamız isteniyor.

Bu paylaşım üzerine birkaç kelam etmek isterim:

1.Bunu yazan, paylaşmış da bu yazının noktası virgülüne dokunmadan paylaşanlara ne demeli?

2.Bir defa bu yazı Türkçeyi katletmiş. "Kınıyorum" demek suretiyle cümleyi bitirmiş. Nokta yok. Diyelim ki önemli olan içerik. Şu takıldığın şeye bak. Peki, haklısınız. İyi de üstündeki kınanan cümleyi küçük harfle yazarken niçin "SENDE PAYALAŞ" kısmı büyük harfle yazılmış? Ha büyük ha küçük, ne fark eder demeyin. Çünkü mesajları büyük harfle yazmak azarlamak ve bağırmak anlamına gelir. Bu, yazılı olmayan yerleşmiş bir kuraldır. Yazışmayı büyük harf kullanmak suretiyle yapmak kişinin kabalığını ve cehaletini gösterir. Halbuki eğer birine kızıp bağırılacaksa kınanan kısım büyük harfle yazılmalıydı. "SENDE PAYALAŞ" derken burada paylaşacak kişi azarlanmış oluyor. Bunu da geçelim. Bir diğer husus "A Milli futbol takımı" derken A Milli Futbol Takımı şeklinde büyük harfle yazılmalıydı. 

3."SENDE PAYALAŞ"a gelelim. "SENDE" deki DE niçin ayrılmıyor? Çünkü DE burada beni ayır. Çünkü ben burada ayrı yazılırım diye bas bas bağırıyor. Sonra SEN derken bu samimiyet, bu laubalilik neyin nesi? Siz deseniz ölür müsünüz? 

4.Zurnanın zırt dediği "PAYALAŞ" fiilinde. Bunu yazıp çizen, paylaşan bir Allah'ın kulu, bu fiili ilk duyuyorum. Anlamı neymiş deyip TDK sözlüğüne hiç bakmaz mı? İlk yazan yanlış yazıp paylaşmış. Bu fiil olsa olsa paylaş olur denip niçin bu fiil düzeltilme yoluna gidilmez? Çünkü PAYALAŞ, böyle bir fiil yok diye adeta sırıtıyor orada.  

5.Haydi ilk yazıp paylaşan Coca Cola'nın sponsorluğunu görünce nevri döndü. Sinirinden ne yazdığını göremedi diyelim. Ya bu yanlışı başka gören de mi olmaz da paylaşan paylaşana böyle. Bu kadar mı metne sadıksınız, yanlışı düzeltmeyecek kadar dürüst müsünüz? Haydi paylaştınız. Paylaşımınızın altına metinde yanlışlar var. Metne sadık kalma adına aynen paylaşıyorum, pardon "payalaşıyorum" yazmazsınız. Bu kadar mı sapla samanı karıştırıyorsunuz? Bu kadar mı kopyacısınız? Paylaşımın doğrusunu yazsanız, Türkçenin ilk katili, mesajımın orijinalliğini bozdu diye size dava mı açacak? Ya da bu mesajdaki yanlışı görmeyecek kadar bilgisiz misiniz? Halbuki siz değil miydiniz benim Türkçem iyi diyen? 

6.Sonra Milli Takım'ın yönetimi mi var da Coca Cola ile sponsorluk anlaşması yapıyor? Varsa da bu yönetim Cola ile anlaşma yapmak yetkisine sahip mi? Sakın bu yönetim dediğimiz Türkiye Futbol Federasyonu olmasın. Çünkü ne kadar bağımsız ise bu anlaşmayı TFF yapar. 

7.Ayrıca sanal alemi bir gezinirseniz Cola 2004 yılından beri TFF'nin ana sponsorlarındanmış. Yani 2002 öncesi değil. O zamandan bu zamana neredeydiniz de kınama yapmadınız. 

8.Madem şimdi öğrendiniz. Bağırma ve azarlama anlamına gelen "SENDE PAYALAŞ" demek suretiyle paylaşacak olana kızıyorsunuz? Niçin TFF'ye kızmıyorsunuz? 

9.Yine TFF'nin etkili ve yetkili şahıslardan bağımsız bu sponsorluk anlaşmasına imza atabileceğini mi düşünüyorsunuz? Etkili ve yetkili makamlar Cola ile sponsorluğu yasakladı da A Milli Takım yönetimi veya TFF inadına Cola ile anlaşma mı yaptı? 

10.Cola'nın bu ülkede üretimi serbest, satışı serbest. Fabrikaları var. İzni A Milli Takım yönetimi mi verdi ya da TFF mi verdi? 

11.Diyelim ki Cola ile Milli Takım sponsorluğunu beğenmedik. "Helal gıda" sertifikasına sahip o kadar yerli ve milli zengininiz var. Cola'dan daha fazla para vererek sponsor olabilirdi Milli Takımımıza. Bulamadınız mı bir zengin ta 2004 yılından beri? 

12.A Milli Takım Cola ile sponsorluk anlaşması yaptığına göre şimdi benim milli takımı tutmam caiz mi? Pireye kızıp yorganı yakmalı mıyım? Avrupa şampiyonasında "İçimizdeki İrlandalı" olarak İrlanda'yı tutabilir miyim? 

Of... Gel de çık bu işin içinden. Bir akıl verin bana. Zira kafam çok karışık vesselam.

*Türkçeyi bir katleden de ben olayım.