Acemi müdür olarak
başladım işe. Bir iki hafta okulu izledikten sonra eski ezberleri okumaya
başladım.
Her cuma İstiklal
Marşı töreninde pazartesiden itibaren farklı kıyafet olmayacak, herkes okul
kıyafetiyle gelecek, saçlar uzun olmayacak, sakalı çıkanlar kesip gelecek. Bir
de okula özellikle pazartesi İstiklal Marşı törenine zamanında gelinecek
konuşmaları yapıyorum.
Bıkmadan, usanmadan
her törende söyledim bunları.
Söylemekle de
yetinmedim. Bir zaman sonra günlük kıyafet, saç ve sakal kontrolü yapmaya
başladım.
Bununla da
yetinmiyorum. Gömleğinin bir düğmesi dışında ilikli olmayanları uyarıyorum.
Gömleğini pantolonunun üzerine sarkıtanlara içine koyacaksınız. Okul
kıyafetinin üzerine farklı renk giymeyeceksiniz gibi şeyler söylüyorum.
Bir zaman sonra
sabah derse geç gelenlerin, gömleğinin düğmeleri açık ve dışına sarkıtanların
okul numaralarını almaya başladım.
Zaman zaman
sınıflara girip kılık kıyafet, saç ve sakal kontrolü sonucu yine okul
numaralarını ajandama yazdım. Güya disipline sevk edecektim alışkanlık haline
getirenleri. Hoş kimseyi bu yüzden disipline sevk etmedim.
Böyle böyle
öğrencileri yola getirecek, okul disipline girecek ve okulun başarı çıtası
yükselecekti. Çünkü başarının önündeki en büyük engel kılık kıyafet ve saç
sakal idi.
Bir gün kapımı çaldı
bir kız öğrenci. İçeride misafir olunca sonra geleyim dedi. Gel şimdi
söyleyebilirsin dedim. Utana sıkıla "Benim üçüncü kez numaramı
aldınız" dedi. Eee dedim. "3. oldu" dedi tekrar. Sizin
numaranızı alıyorum, başkasınınkini almıyorum mu demek istiyorsun dedim. Evet
dedi. İyi de herkesi uyarıyorum, çoğu kimsenin numarasını aldım. Aldığımla
kaldı. Çünkü bundan dolayı da hiçbir şey yapmadım. Görmedin mi dedim. Hayır
dedi. Yani sana kafayı taktım öyle mi dedim. Evet dedi. Tamam şimdilik
gidebilirsin dedim.
Ertesi günü tören
alanında öğrencilere, bugüne kadar kılık kıyafetinden dolayı uyardığım
öğrenciler parmağını kaldırsın dedim. Okulun üçte ikisi parmağını kaldırdı.
Kendisine kastımın olduğu imajını edinen öğrenciye, bak arkadaşlarının
parmaklarına. Bu kadar kişiyi uyarmışım dedim. Şaşırdı. Kendisine bir kastımın
olmadığını uygulamalı olarak bu öğrencime göstermiş oldum.
Bununla da
yetinmedim. Başka ikna yolunu devreye soktum. Çünkü öğrencinin böyle düşünmesi,
birine farklı, diğerine farklı muamele anlamına gelirdi. Bir öğrenci de olsa bu
imajı yok etmeliydim.
Kalkmayan parmaklar
arasında en ön sağ tarafta son sınıf bir kız öğrencinin parmağının kalkmadığını
gördüm. Kızım, bugüne kadar seni de uyardım. Sen niye kaldırmıyorsun dedim.
Öğrenci, "Yanlışınız var. Beni hiç uyarmadınız. Tamam sizin hafızanız iyi.
Hiç unutmazsınız. Geçmişte olup biteni hatırlarsınız ama bu defa yanıldınız"
dedi. İyi düşün dedim ise de öğrenci hep hayır cevabı verdi.
Bak kızım, mevsim
kış günüydü. Dışarıda kar vardı ve hava soğuktu. Sen o zaman 9.sınıf idin.
İstiklal Marşı'nı koridorda söyleyecektik. Sizler koridorda sıraya girmiştiniz.
Sen elektrik panosunun önünde idin. Üzerinde kırmızı bir giysi vardı. Ben bu
giysiden tutup kızım bu ne? Bir daha böyle giymeyeceksin demedim mi dedim. Kız
öğrenci, "Evet, şimdi hatırladım. Valla doğru. Aynen öyle olmuştu."
dedi. Ardından kızın hayreti gitti. Maşallah, hafızanız aynen duruyor dedi. Gülüştük.
Her ne kadar bir
öğrenci de olsa adaletsiz damgası yememek için verdiğim iki örnekle öğrenciyi
ikna edip bundan memnun olsam da nicedir bu ilk müdürlüğümde yaptığım gereksiz
kılık kıyafet ve saç sakal kontrolleri gözümün önüne geldikçe yanlış yapmışım.
Keşke daha önce gördüğüm kötü örnekleri yapmasaydım dedim. Müdürlüğü bırakmadan
kendimi sorguladım.
İlk müdürlük yerim
değiştiği zaman diğer okullarda farklı da olsa kılık kıyafete, saç ve sakala
çok karışmadım. Tören alanında kıyafet de kıyafet demedim. Çok anormal giyineni
görmüşsem, çağırıp odamda rehberlik yaptım. Şöyle giyinsen daha iyi olur dedim.
Geri olumlu dönüşler aldım.
Bir diğer yazımda
okul forması dediğimi tek tip kıyafet üzerinde duracağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder