11 Mart 2024 Pazartesi

Mazeret Üretenlere Gelsin!

“Oruç o yıl (H. 2.yılında) Müslümanlara ilk defa farz olmuş. Aylardan ağustos.

Çok heyecanlı hepsi, çünkü Müslümanlar bu ibadeti ilk defa uyguluyor, ilk defa bu ibadet ile ruh restorasyonuna giriyorlar.

Orucun farz kılındığı sene Bedir için de cihat emri geliyor. İslam ordusu da toplanıp oruçlu olarak yola düşüyor.

Aylardan ağustos, yer Arabistan çölleri.

Öyle sıcak ki hava ayağın çöl kumunda 20 cm içeri giriyor, çıkarttığında yanmış buluyorsun ve bu halde 100 km yol gitmişsin.

Dilin damağına yapışmış, sahurda bir şey yememişsin. Su diye belki bir yudum içmişsin. Çöldesin. Kuyu yok, su yok.

Efendimiz nasıl zorlandıklarını görünce kıyamıyor: "İsterseniz iftar edin, siz seferisiniz" diyor.

Sahabe: "Ya Rasulallah bu bir mutlak emir midir yoksa bize bıraktığınız bir şey mi?" diye soruyor.

"Hayır" diyor efendimiz. "Bu bir emir değil, isterseniz yapabileceğiniz bir ruhsat."

"Efendim gittiğimiz yerde muhtemelen şehit olacağız, bırakın biz oruçlu olarak ölelim" diyerek oruçlarını bozmuyorlar.

Aylardan ağustos. Yer Arabistan Çölleri.

Gerçi bozsalar ne olacak?

Yanlarında en fazla 3 hurma var. Hatta bazıları akşam olunca hurmayı yemiyor sadece yalayabiliyor, öyle bir yokluk.

Yanlarında ne sodaları, ne limonataları, ne ayranları var.

Ama Ebu Cehil'in kafasına kılıç kaldıracak kadar motivasyonları ve sabırları yerinde.” (Alıntı.)

Müslümanların müşriklerle yaptığı ilk savaş budur. Bedir’de yapılmıştır. Tarihe Bedir Savaşı olarak geçmiştir.

Müşrikler 1000 kişi, Müslümanlar ise 300 kişi. Müşrikler Müslümanların üç katından fazla. Savaş teçhizatı yönünden de zayıftı Müslümanlar. Sadece savaşan tarafların sayısı bile savaşın orantısızlığını göstermeye yeter.

Bu savaş şimdiki savaşlar gibi tankla, tüfekle, uçakla yapılmamıştır. Omuz omuza, göğüs göğüse bir savaş. Yani tamamen beden gücüne dayalı bir savaş. Bu ise efor gerektirir.

Çöl sıcağında oruç oruç yapılan bu savaşın galibi Müslümanlar olmuştur.

Bu yazı; işim zor, sigara içemeyince işime kendimi veremiyorum, çabuk sinirlenip kalp kırıyorum mazeretlerinin arkasına sığınarak oruç tutmayanlara gelsin.

Ayak Oyunu Futbolumuz

Şu su götürmez bir gerçek ki şampiyonluğa oynayan, özellikle üç büyükler dediğimiz futbol kulüpleri klasman veya deplasmanda olsun, hakemlerimiz tarafından korunup kollanıyor.

Korunup kollanma ve destekleme yönünden bu üç takımı sıraya koyarsak; FB, GS ve BJK şeklinde bir koruma söz konusu. Bunların içinde belki de en az faydalanan takım BJK’dir. Aslan payı daima FB'nin olur.

FB ve GS yeter ki bir maçta zorlansın veya skor yönünden geriye düşsün. Maç böyle biter derken bir bakmışsın hakem devreye girer. Ben bitti demeden bu maç böyle bitmez diyerek skora ağırlığını koyuveriyor ve ne yapar ne eder, 90 artı da bir penaltı üretir. Sonra maç çözülüyor. Şu ana kadar hakemlerin tek yapmadığı, golü siz atamayacaksınız. İş başa düştü deyip topu alıp Anadolu takımlarına gol atmadıkları kaldı. Bunu da yapsalar da tiyatro tamamlansa...

Ligde hangisi şampiyon olur, bilinmez ama bu sezon bittiği zaman şampiyonluk kadar FB lehine 90 artıda hakem marifetiyle üretilen penaltılar konuşulacak.

Canlı yayında, o kadar seyirci ve ter döken futbolcular önünde, “var” kuralına rağmen bu trajedi devam ediyor. Bunun adına da futbol diyoruz.

Üç büyükler arasında içlerinde en mağduru Beşiktaş’ı bir kenara koyarsak, Süper Lig her yıl şampiyonluğa oynayan FB ve GS için var. Bu ikisinden biri şampiyon olacak. Ligde ölüm kalım mücadelesi veren Anadolu takımları ise bunları şampiyon yapmak için dolgu malzemesi olarak kullanılacak.

Yazık değil mi bin bir emek ve çaba ile kıt kanaat kadro ve bütçe imkanlarıyla bu ligde ter döken Anadolu takımlarına. Gerçi gücün adaletinin geçerli olduğu bu ülkede futbolda da iki güçlü takım korunuyormuş. Bizim için ne gam ne keder. Anadolu takımları küme düşüyormuş, birinci ligi boyluyormuş, asansör takımı gibi düşüp düşüp çıkıyor ve bu iki kulübe hizmet ediyormuş... Kimin umurunda? Feda olsun tüm Anadolu takımları FB ve GS için. Varlıkları bu iki takıma armağan olsun.

Merak ettiğim, bariz bir şekilde bu iki takımı koruyan hakemlerimiz halkın arasına nasıl çıkabiliyor? Bu hakemliği hala nasıl yürütebiliyorlar?

Şampiyonluğa oynayan takımlar kendi sahalarında bile en alt sırada olan takıma karşı ölüp ölüp diriliyor, son anda hakemin koruyup kollamasıyla galip geldiklerine nasıl sevinebiliyorlar? Bu hali pürmelal ile şampiyon olduklarına içleri nasıl rahat edecek?

Görünen o ki şampiyonluğa oynayan takımların hakemler tarafından kollanmasına, Futbol Federasyonu yetkilileri de göz yumuyor. Federasyon da bu şampiyon adayı takımlara hizmet için var.

 Olup biten komediye siyaset kurumu da bir şey demiyor.

Hasılı her alanda sınıfta kaldığımız yetmediği gibi futbol alanında da adalet dağıtamıyoruz. Küçük Anadolu takımlarını eziyoruz durmadan.

Diğer alanları geçtim. Bir oyundan ibaret futbol oyununda bari adaleti sağlayalım, oyun oynamayalım, ayak yapmayalım diyeceğim ama hiçbir alanda yüz ağartmayan bu ülke niçin futbolda yüz ağartsın? Sonra futbolun ayrıcalığı nedir, değil mi? Biz yedisinde ne isek yetmişinde de oyuz. Diğer alanlarda ne isek futbolda da oyuz. Nerede bir ayak var. Maalesef biz o ayağız.

İnan ben olsam ligden çekilirim. Üç büyükler! Kendi aranızda körler, sağırlar, birbirinizi ağırlayın. Maç da sizin olsun, şampiyonluk da. Kendiniz çalın, kendiniz oynayın derim. Başka da bir çözüm göremiyorum.

10 Mart 2024 Pazar

İki Sendrom Birden

Moralin bozuk. Hayırdır? Üstelik gerginsin.

Yok bir şey.

Yok bir şey demişsen var bir şey. Haydi söyle.

Sebebini ben de bilmiyorum.

Nasıl bilmezsin sebebini? İçini yokla.

Tarifsiz bir moral bozukluğu bendeki.

Atlatmaya çalış. Pazarın keyfini çıkar.

Deniyorum ama olmuyor. Her pazar bu pazar moralli olayım diyorum. Olmuyor.

Allah Allah!

Ben de hayret ettim.

Doktora gittin mi?

Ağrım yok, sızım yok. Ne diyeceğim doktora? Sonra doktor ne desin bana?

Yahu sendeki bu tatil sonrası sendrom olmasın.

Pazartesi sendromu hep vardı da bu pazar daha fazla hissediyorum.

Şimdi anladım.

Nedir?

Sen şu anda iki sendromu birlikte yaşıyorsun.

Abartma! O kadar da değil.

Abarttığım yok. İki pazartesi sendromu hem de. Biri tatil sonrası ilk iş günü yani pazartesi sendromu. Öbürü de ramazan pazartesi başladığı için ramazanın ilk günü sendromu. Yani iki pazartesi sendromunu yoğun bir şekilde hissediyorsun.

Ama ne zamandır bu mübarek ayı bekliyordum.

Beklenir beklenmeye de iş başa düştü mü alışıncaya kadar bunun psikolojisini çekersin.

Ama ben oruçta hiç açlık ve susuzluk çekmiyorum.

Tamam da sen onu gel nefsine anlat.

Ne zamana kadar sürer bu?

İlk iş gününü ve orucun ilk gününü atlatıncaya kadar. Sonrası Allah kerim.

Hayırlı ramazanlar!

Hayırlı ramazanlar!