29 Kasım 2023 Çarşamba

Ayak ve Beyin

Mükemmel bir vücudumuz var. Ne eksiği var ne de fazlası. Bu vücudun her bir parçası ve organı gerekli.

Ayaklar sayesinde ayağa kalkar, dikiliriz. 

Ayaklar sayesinde emeklemekten kurtuluruz. 

Ayak sayesinde yürür koşarız. 

Ayaklar sayesinde dengede dururuz. 

Ayaklar sayesinde çömelir ve zıplarız da. 

Vücudun tüm yükünü ayaklar çeker. 

Akılsız başın cezasını yine ayaklar çeker. 

Düşmanı ayağımıza bakmasından biliriz. 

Bu pahalı hayatta özel oto, toplu taşıma ve tramvay istemez. Gideceğin yere seni masrafsız götürür. Yeter ki yürümeyi gözün kessin. 

Sen yürürsün. Yürüdükçe ayaklarına kara sular iner ama olsun. 

Kavgayı tavsiye etmem ama mecbur kalırsan, kavgalarda rakibine tekme atmak suretiyle ayaklarını silah olarak kullanabilirsin. Bu arada dikkatli olmazsan tekme de yersin. 

Ayakla ayak oyunları da yapabilirsin, ayak oyunlarına da maruz kalabilirsin.

Hasılı ayağın işlevi saymakla bitmez. Tüm organlar gibi ayaklar da bir nimettir. 

Hatta bu ayakla para bile kazanabilirsin. Yeter ki iyi kullanmayı bil. Mesela profesyonel futbolcu olursan, her transfer döneminde bu ayakla dünya kadar para kazanabilirsin. Aldığın transfer ücretin boyunu aşar. Önemli maçlarda prim üstüne prim alırsın. 

Tek yapacağın, ayakları iyi kullanmak. Paraya para demezsin. Şöyle bir 8-10 yıl koşup ter döktükten sonra jübileni yapar, köşene çekilirsin. 

Bundan sonra yapacağın, o ayakların kazandığı serveti değerlendirmek olacaktır. Bunun için ortalama bir akıl ve beyin sahibi olmak gerekir. Ben bu parayı ayakla kazandım. O değerlendirsin. Bu para onun dersen; yandın, bittin, kül oldun demektir. Çünkü ayak madem ki bu para benim. O halde ben ne yapacağımı iyi bilirim der. Topa vurduğu gibi paraya bir tekme atar. Tüm emeğini berhava eder. Hasılı, bu ayakla bir zıplarsın, iki zıplarsın. Sonra yerinden kalkmayacak şekilde sırtının üstüne düşersin. Bir daha da kalkamazsın.

Sen sen ol, ayaktan kazandığını ayak oyunlarına kaptırma. Biraz akıl ve beyinle bu servetini çok iyi değerlendirmeye bak. Çünkü vücudun komuta merkezi beyindir, ayaklar değil.

Piyasaları Sükunete Davet Etmişliğim Var Geçmişte

"Piyasaları sükunete davet ediyorum:

Devlet nasıl ki sahipsiz değilse bakanlıklar da sahipsiz değildir. Biri/leri görevinden el çeker veya çektirilirse, bu görevi yapacak bu ülkede nice isimsiz vatansever kahramanlar bilirim. Yeter ki siyasi irade, iradesini ortaya koysun ve "Bu devletin size ihtiyacı var" desin. 

Şayet böyle bir görev tevdi edilirse;

1.TÜFE ve TEFE her ayın üçünde eksi çıkar. En fazla sıfır olur.

2.Her türlü döviz işleri itina ile seyredilir. Seyretmek istemeyenler, TRT1'de biri bitmeden diğeri başlayan reklamsız dizilere yönlendirilir. Burada hem dizi izler hem hoşça vakit geçirir hem de kanalın sağ alt köşesinde döviz bilgisine yer verilmez. 

3.Şom ağızlı, felaket tellalı ve de art niyetli birileri, "Döviz yükseliyor" derse, böylelerine her türlü cevap repertuarımızda vardır:

"Senin dövizle işin ne?

Döviz borcun mu var?

Maaşını dövizle mi alıyorsun?" gibi.

4.Anlamayıp, temcit pilavı gibi hala döviz yükseliyor denirse, "Bağımsız, milli bir ekonomi için dövizin yükselmesi iyidir. Niyetimiz ithalatı sıfırlamak" derim.

5. Yaptıklarıma, yapacaklarıma ve dediklerime benden başka kimse inanmayacak. Zira bir kişi inanırsa, bu  kendimi ve geçmiş müktesebatımı inkar anlamına gelir.

6.Ekonomiyi sadece dövizin inmesi olarak görenlere  ve ısrarlı bir şekilde döviz insin diyenlere, "Döviz benim elimde. İstersem indiririm, istersem çıkarırım" derim. Görev başında iken dövizi indiremesem, B planını devreye sokarım. Görevi sosyal medya aracılığıyla bırakarak çok inmesini istedikleri dövizi böylece indirmiş olurum.

7. Görevi bırakırken dövizi en yüksek seviyeye çıkarmış bakan olarak tarihe geçerim. İstifa ederken de dövizi indirmiş bakan olarak tarihe geçerim. Sizi bilmem ama bu durumda beni kimse unutmaz.

8. Bakanlığım sırasında devlette devamlılık esastır prensibi çerçevesinde icraatlarımla selefimi aratmayacağım. Belki de onu mumla arayacaksınız. O daha iyiydi diyeceksiniz". 09.11.2020 

Anladım ki

Anladım ki vatan, millet ve ayağa kalk Sakarya diyenlerin derdi vatan değil; cebellezi, makam, mevki, bitmez tükenmez ego tatmini, kendi itibar ve şöhretleri imiş. 

Anladım ki birilerinin sırtına basarak yükselenler, geldikleri ve çıktıkları yeri unutuyormuş.

Anladım ki din, iman, dava, ideal diyenlerin derdi, kendilerini merkeze koymak ve zirveye çıkmakmış. 

Anladım ki bize korku salanlar, üzümü çifter yiyorlarmış. Ama bu çifter yemeyi gizlemeyi çok iyi beceriyorlarmış. Çünkü bu çifter yiyor deyince, biz parmağını gösterdiği yere baktık. Bu arada kendileri de üzümü çifter götürüyor.

Malumunuz kişi, karşıyı ve başkasını işaret ederken işaret parmağıyla gösterir. Baş parmak da aynı hizada karşıyı gösterirken geriye kalan üç parmak kendisini gösterir. Biz karşıya bakarken kendisini gösteren diğer üç parmağı görmüyoruz. 

Anladım ki gerçeklik diye konuşulanların her biri birer algıdan ibaretmiş. Olguları yaşıyoruz derken algılar imiş yaşadıklarımız. 

Anladım ki tek geçerli kriter insan olmak ve insan kalmakmış. Kısaca insanlıkmış asıl olan. İnsanlığı olmayanın savunduğu değerler hayatına bir şey katmıyormuş. Böyle tipler için o değerler satışa sunulmak için varmış. Bu değerlerin müşterisi de bol olunca yükselmenin sınırı yokmuş. Zira yanında değerler olan tacirin karşısında kim ya da hangi güç durabilir. O yüzden yanına değerleri alan her daim maça bir sıfır galip başlar. Değerle yola çıkan, değerlerin üstüne basarak yükselir ve parsayı toplar. Değerlerle mesafeli olanlar ise döküntülerle yetinir, onlarla beslenir.

Anladım ki değerleri altına alarak yükselenler, değerleri yıprattığı için değerler büyük darbe yermiş, insanlar değerlere mesafe koyarmış. Bunlar için önemli değil. Zira satışta mal yıpranır. Önemli olan satıcının kazanmasıdır. Bu uğurda nice değerler varsın feda olsun.

Anladım ki değerlerle kedinin fareyle oynadığı gibi oynayanlara; yapmayın, bu değerleri emellerinize alet etmeyin deseniz, adınız değer düşmanına çıkar. İnmezsiniz sekize. Olursunuz bir değer düşmanı. Bu durumda sizi ben bile kurtaramam.

Ne yapmalı bu durumda? Ben nasıl yükselmeliyim. Ne önerirsiniz? Bizde mi bu değerleri kullanalım derseniz? Hiç tavsiye etmem. Zaten deneseniz de başarılı olamazsınız ve gülünç duruma düşersiniz. Zira ikna edici olamazsınız. Çünkü değerlerin distribütörü bellidir. Zamanında tekellerine almışlar. Size buradan ekmek çıkmaz. Değerlerin asıl satıcısı varken çakmasını ne yapsın kalabalıklar. Hurra giderler asıl satıcıya.

Bu durumda sizin göreviniz, mevcut yerinizdir. Siz size güvenenleri oyalayacaksınız. Çarkın bir parçası olacaksınız. Onlar köşe olurken siz de suyundan faydalanmaya devam edeceksiniz. Çünkü siz olmalısınız ki bu çark dönsün. Değilse, bu çark dönmez.

Tüm bunları anladığımda maalesef iş işten geçmiş. Atı alan zaten Üsküdar’ı geçmiş. Alavere için Bor’a yöneleyim dedim. Bor’un pazarı da kalkmış. Bu aşamadan sonra eşeğimi Niğde’ye sürsem kaç yazar...