29 Kasım 2023 Çarşamba

Maceranın Yeri Bir Başka

Rab Teala, en iyisini bilir ama dilde kemiğe yer vermemiş. İyi ki de vermemiş.

Dile kemik koyduğunu düşünün. Söylediğimiz sözden nasıl geri dönerdik? Tükürdüğümüzü hiçbir şey olmamış gibi yalamayı nasıl yapardık? U dönüşünün nasıl bir şey olduğunu nereden bilebilirdik? Büyük konuşanlara, büyük lokma ye. Fakat büyük konuşma diyebilir miydik?

Normali yaratmış aynı zamanda anormali de. Her şeyi zıddıyla yaratmış.

Akı yaratmış, karayı da.

Bilimi yaratmış, bilime aykırılığı da.

Makulü yaratmış, makul olmayanı da.

Modeli yaratmış, modelsizliği de.

Rasyoneli yaratmış, irrasyoneli de.

Ortodoksu ve heterodoksu da.

Çin modelini ve Türk modelini de.

Seçin, beğenin. Seçerken kalitenizi de konuşturun demiş.

Birini uygula. Olmadı mı?

Sonra vazgeç diğerine/öncekine geç...

Düşünün ki hayat hep normal olsa, çekilir miydi bu hayat? Bıkkınlık verir, illallah dedirtirdi bize.

İyi ki her şeyi zıddıyla yaratmış. Değilse, neyin ne olduğunu, maceranın ne olduğunu, maceranın sonunun nelere mal olacağını, ceremesini kimlerin çekeceğini nereden bilebilirdik?

Kulları tekdüze yaratsaydı, hep aynı şey diye sıkıntıdan patlardık.

Bu kulları birbirinden farklı alternatifler bulmasaydı, alternatifsizlikten çatlar ölürdük.

Kullarına, sonucuna katlanmak şartıyla her yolu deneme özgürlüğü vermiş. Böyle olmasaydı, deneme tahtası diye bir şey olur muydu?

Kediyi yaratmış aynı zamanda fareyi de. Bundan insanoğlu ibret almalı ki birileri kedinin fareyle oynadığı gibi oynasın.

Kullarının bulduğu her şeye eyvallah ama maceranın yeri bir başka. Bu macera sayesinde kulları neleri gördü neler görüyor neler görecek...

Simide Son, İğdeye Devam!

Kara simide gelen son zamdan sonra bugün simit alır mısın diyen simitçiye, simide yeni zam geldi mi dedim. "Daha gelmedi. Hala 2,5 lira" dedi.

Hayret ettim fiyatın değişmemesine.

Fırsat bu fırsat dedim. Üstelik fiyatını sordum. Almazlık olmaz deyip bir simit daha aldım.

Simidi yedim ama böyle nereye? Mutlaka bir çıkış yolu bulmalıyım. Bu boğaz harbi ile mücadelenin bir çıkışı olmalı dedim.

Öğle yürüyüşüne çıkarken yanıma bir poşet aldım.

Soluğu üç katlı bir binanın dışında kalmış bir iğde ağacının altında buldum.

Sağa sola bakındım. Kimsecikler yoktu.

Yol kenarında umumun malı gibi görünse de sahibinden izin almak gerekirdi.

Evin de kime ait olduğunu bilmiyorum.

En alt zile bastım.

Tanımadığım biriydi kapıya çıkan.

Kapıya çıkana kendimi tanıttım. 

Kapının önündeki iğde sizin mi dedim. Hayır ama toplayabilirsiniz dedi.

Bu ev kimin dedim.

Sahibi yurtdışında Kamil diye biri dedi.

Soyadı Akar mı dedim.

Evet dedi.

Tanırım Kamil abiyi. Severim kendisini. Hukukumuz da var. Yurtdışından izne gelince helalleşirim dedim.

Gördüğünüz gibi bu kadar topladım.

Yürüyüşümü bitirdikten sonra nevalemi açtım. Yedikçe yedim.

Az sonra doyduğumu hissettim.

Dedim, bundan sonra simide son, iğdeye devam.

Bedavaya karnımı doyuracağım. Simit parası da cebimde kalacak. Daha ne isterim.

Gördünüz değil mi kurtuluş mücadelemi. 29.11.2021

Not: 29.11.2021 günü bu yazıyı yazıp sosyal medyada paylaşmışım. Simidin fiyatı 2 yıl önce 2,5 lira imiş. Kaç aydır 9 lira. 

Ali Osman Koçkuzu'nun Ardından

80’li yıllarda bir öğretim görevlisi, mezun olacak son sınıf öğrencilerin hadis dersine girer. Bazı öğrencilerin vize/finali iyi geçmez. Kendileri için hayat-memat meselesidir. Kimi evli kimi evlenecek. Öğretmen olmak için diploma almaları gerekiyor.

Ne kadar durumlarını anlattılarsa da geçer not alma konusunda hocalarını ikna edemezler.

Kara kara düşünürlerken akıllarına hocanın annesi gelir. Üşenmezler. Hocanın evini öğrenip annesiyle görüşmeye ve durumlarını anlatmaya karar verirler.

Hoca evde yokken teyzeye misafir olurlar: “Teyze, biz oğlunun talebeleriyiz. Dersinden kalacağız. Çoğumuz Konya dışından gelen ve kirada oturan, kira parasını kıt-kanaat denkleştiren öğrencileriz. Eğer kalırsak okul uzayacak, diploma alamayacağız“ şeklinde  durumlarını anlatırlar.

Teyze, çocukların durumuna üzülür:                       “Siz o işi bana bırakın” diyerek onları uğurlar.

Akşam oğlu eve gelir. Anne, “Oğlum! Şu, şu, şu isimli çocukları dersinden geçireceksin. Ben onlara söz verdim." der.

Hoca; “Ana durum bildiğin gibi değil, bu dediklerinin dersleri zayıf. Çalışmadılar. Onları geçiremem.” şeklinde cevap verdiyse de  annesinin, “Eğer geçirmezsen analık hakkımı ve emzirdiğim sütümü helal etmem bak...” tehdidi karşısında kara kara düşünme sırası hocaya geçer.

Ertesi gün okula gider. Odasına bahsi geçen öğrencileri çağırır. Onlara: “Oğlum! Anamı bu işe niye karıştırdınız? Bir daha anamı karıştırmayın.” der.

Olayın sonunda öğrenciler mezun oldu mu bilmem. Zira duyduğum bu kadar.

Allah rahmet eylesin. 29.11.2020