11 Kasım 2023 Cumartesi

Troy Kartın Keşfi *

İsrail mallarına boykot tam gaz devam ediyor. Okullar ve üniversiteler bile katıldı bu boykot kampanyasına.

Piyasayı anladım da okullar ve üniversitelerin boykotunu anlayabilmiş değilim. Çünkü üniversiteleri bilmem de Milli Eğitime bağlı okul kantinlerinde çoğu Türk malı ürünler bile yasak. İsrail malı diye servis edilen ürünlerin içinde Cola türü içeceklerin dışında kantinlerde diğer ürünler satılmaz. Ki kola ve türevi gazlı içeceklerin satışı yıllardır zaten yasak. Öyle ya evlerde kullanılan bu ürünlerin hangileri kantinlere girer. Kazara bir kantinci, tereklerine bu ürünleri koysa adama aklından zoru var derler. Hasılı “Okulumuzda ya da üniversitemizde İsrail malı ürünlerin satışı yasak, biz de boykotta varız” türünden açıklama ve paylaşımların bir mantığı yoktur. Sanırım birileri şov peşinde.

Şov mov, mantık var veya yok, boykot hedefine varır veya varmaz. Biz boykot piyasasını okumaya devam edelim.

Boykotçu taife, İsrail ürünlerini bir bir yayımlayarak İsrail mallarının bir güzel bedava reklamını yapsa da tüketiciyi bilinçlendiriyor. Bununla da yetinmiyor. Hani bu ürünlerin alternatifi diyenlere “İşte yerli ürünler” deyip bu sefer yerli firmaların ürünlerinin reklamını yapıyor. Yerli ürünlerin bir kısmı İsrail malları gibi kalitede kendini ispatlamış olsa da çoğu kaliteden uzak.

Diyelim ki Türkiye’de fabrikaları olan, çalışanları bizden olan, sonunda işçilerin iş kaybetme riski de olsa İsrail ürünlerinin alınmamasını tüm toplum olarak uyguladık. Hepimiz yerli ürünleri almaya yöneldik. Piyasa bizim yerli üretimcilere kalırsa, bugünkü makul fiyatları yerinde sayacak mı? Gün bugün deyip fırsatçılık yapmayacaklar mı? Bana göre fiyatlarını katlarlar. Zaten bu boykotçu düne kadar hayat pahalılığının müsebbibi olarak bu esnaf ve firmaları günah keçisi ilan etmedi mi?

Boykotçu taife, tüketiciyi bu İsrail ürünlerini almamaya, yerli ürünleri almaya dair bilinçlendirme faaliyetlerinin yanında yerinde durmuyor. Önce bak ürünleri yarı yarıya indirdiler, bedava da verseler almayın demenin ardından gözünü marketlere dikti. Koymayın şu ürünleri tereklerinize demeye başladı. Bundan sonra mağaza ve marketlerin işi de zor. Mağazalarda çekilmiş İsrail ürünlerini paylaşarak şu market İsrail ürünlerini satmaya devam ediyor diyor.

Anlayacağınız boykotçu taife ele avuca sığmıyor, yerinde duramıyor. Boykota dair başka ne yapabiliriz üzerine kafasını yoruyor. Sonunda yeni bir keşfe imzasını atıyor. Keşif diyorum, çünkü coğrafi keşifler kadar önemli yeni buluşları. Şimdi de Troy adı altında “Türkiye Ödeme Yöntemi” demek olan bir banka ve kredi kartını servis ediyorlar. Bankanızı arayıp Matercard ve Vısa istemiyorum deyip yerine Troy kart isteyeceksiniz diyorlar. Çünkü Troy kartın dışındaki kartların kullanımıyla yurtdışına yıllık 150 milyon dolar kadar komisyon ödüyormuşuz. Bu para niçin ülkede kalmasın demeye getiriyorlar.

İlk defa duyduğum Troy kartın ne olup olmadığına bakıyorum. Bu kartın kurucuları, bankalararası kart merkeziymiş. Bu kartın özelliği taksit imkanı yok. Bir de yurtdışında kullanamıyorsun. Ne zaman çıkmış? 2015 yılında. O zamandan bu yana 8 yıl geçmiş. Nedense yeni keşfediyoruz.

Merak ettiğim, 8 yıl öncesinde çıkarılmış bu kart türünü vatandaş niçin bilmiyor? Bankalar diğer kartlara madem komisyon ödüyor. Müşterilerine niçin Vısa ve Mastercard göndermeye devam etti? Müşterilerini bu konuda niçin bilinçlendirmedi? Biz bu Troy’u niçin 2023’de keşfediyoruz? Bugüne kadar bankalar biz istemeden zorla Matercard veya Vısa göndermeyi yeğlerken niçin Troy kart göndermediler? Bu kart yurtdışında işe yaramıyorsa, yurtdışına çıkacaklar Vısa, Mastercard olmadan ne yapacaklar? Madem bu kart üretilebiliyor. Bunun taksitli ve yurtdışında geçerli olanını çıkaramazlar mı?

Neyse yurtdışına çıkan biri olmadığıma göre bunu yurtdışına çıkacaklar düşünsün. Beni düşündüren, market alışverişlerinde ödeme yaparken cebimden Troy dışındaki kartı çıkarınca, arkanda sıra bekleyenler, vay hain, bak hala Mastercard kullanıyor. Vurun şuna dese, bilin ki yandığımın resmidir. Bu arada bu Troy kartın temassız özelliği var mı? Troy kartı yeni keşfeden boykotçu taifenin bundan haberi vardır.

*13/11/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır

Faizin Fe'sine Karşı İslamcı Bir Alim (2)

Vakıf fetvasını beğendiniz ise bir de promosyon fetvasına bakalım. Bir bilen ya. Yine sormuşlar: Promosyon hakkında ne dersin diye. Demiş ki "Promosyonu, kişinin çalıştığı iş yerinin bankası veriyorsa, bu promosyon iş yerinin kendisine verdiği ilave zam sayılır ve caizdir. Şayet çalıştığı iş yerinin bankası yoksa alınacak bu promosyon caiz değildir”.

Vakıf fetvasından sonra böyle bir fetva daha hoş. Başkası da beklenmezdi zaten. Siz siz olun. İleride promosyon almak isterseniz, bankası olan bir firmada çalışmayı tercih edin. Bu tercihi yapmazsanız, promosyon yüzü göremezsiniz. Avucunuzu yalarsınız. Çünkü zatı muhtereme göre caiz değil. O yüzden iş başvurusunda bulunurken bankanız var mı diye sormayı ihmal etmeyin.

Fetvalarına devam edelim. Kur garantili mevduat konusunda hazinenin verdiği döviz farkını da caiz bulan ekibin içerinde olduğunu söylesem, yine şaşırmazsınız.

Eskiden kocanın eşini, kayıt kürek ve şahit olmadan üç talakla boşamasını bain talak (dönüşü olmayan boşanma) sayarken mahkemelerin verdiği boşanmayı tek talak sayar, karı ve kocanın evliliği iki talakla devam eder derdi. Şimdi aynı görüşte mi bilmiyorum. Umarım değiştirmiştir. İnşallah vakfiye fetvasında olduğu gibi ilk ve son görüşüm budur, bu da asla değişmez demez.

Son olarak da başlığa koyduğum faiz karşıtlığı fetvasına gelelim. Akademisyenmiş muhterem. Kendisi gibi nice fıkıhçılar ve öğrenciler yetiştirmiştir.

Gel zaman git zaman yaş gelir 67’ye. Mecburi emekli edilir.

Öğrencilerini çok seviyor ama kanun böyle.

Ne yapalım ne edelim derken kendisi gibi tekaüde ayrılmış emekli öğretim üyeleri için bir formül bulunur. Yüksek lisans ve doktora öğrencilerine danışmanlık görevi. Karşılığında da ek ders alacaklar. Gerçi kendisi için ek ders önemli değil ama veriyorlarsa niye almasın.

Danışmanı olduğu öğrenciler bulunduğu şehrin dışında imiş. Hoca-öğrenci ilişkisi de olmamış. Yaptıkları bu yorucu danışmanlığın ardından her ay sonu kendilerine ek ders tahakkuk ettirilmiş. Bu şekil danışmanlık kaç yıl devam etti bilinmez.

Üniversitenin dikkatini çeker bu ödeme. Derler ki bir yönetmelik değişikliği yapalım. Emekli öğretim görevlileri doktora ve yüksek lisans öğrencilerine danışmanlık yapamasın.

Bu değişiklik yapılır ve bu emekli ulema danışmanlık yapamaz. Haliyle ek dersten de mahrum kalırlar.

Bu haksızlık deseler de köşelerine çekilmezler, istenmediğimiz yerde durmayız demezler. Soluğu mahkemede alırlar. Üniversitenin çıkardığı yönetmeliği iptal ettirirler. Şükür ki mağduriyetleri sona erer.

Mahkeme ne zaman sonuçlandı? Mahkeme bu iptal kararını verinceye kadar kaç yıl geçti bilinmez. Yani ben bilmiyorum.

Zatı muhterem, mahkeme sonucunu alarak üniversiteye damlar. Bir kağıt bir de kalem alır. “Şu tarihten itibaren yönetmelik değişikliği yapılarak ödenmeyen ek ders ücretlerimin YASAL FAİZiyle birlikte ödenmesi...” şeklinde bir dilekçe yazar. Yapmadığı danışmanlık ücreti kendisine ve diğerlerine yasal faiziyle birlikte ödenir.

Mahkeme kendilerini haklı bulduğu için kaldıkları yerden, görmedikleri öğrencilere danışmanlık hizmeti vermeye devam ediyorlar. Ücretlerini de gecikmeksizin aldıkları için yasal faiz olmadan alıyorlar. Gördünüz hizmet aşkını. Beşikten mezara ilim dedikleri bu olsa gerek.

Emekli olduktan sonra ek ders karşılığı danışmanlık yapmaları, danışmanlıklarını yaptıkları öğrencilerini görmeden danışmanlık yapmaları, bunun karşılığında ücret almaları, yönetmelik değişikliğiyle danışmanlıkları sona erdikten sonra mahkeme sonrası yapmadıkları danışmanlığın ücretini istemeleri tek kelimeyle ayıp. Daha da ayıbı, mahkemeyi kazandıktan sonra YASAL FAİZ dilekçesi vermeleri. Zaten dilekçelerine yasal faiz yazmasalar bile ücretleri yasal faiz üzerinden hesaplanırdı.

Burada adamların hakkı, yasal faizi talep etmeleri normal diyebilirsiniz. Bu kişiler dini hassasiyeti yüksek, faiz konusunda suyu üfleyerek içen kişiler olunca, haliyle böyle talep garip karşılanır. Üniversitenin yasal faiziyle ödeme yapması başka. Bunların yasal faiz dilekçesi başkadır.

Ha üniversitenin bankası var da üniversite o bankadan bu yasal faizi veriyorsa, o zaman bu para zaten bunlara göre zaten faiz olmaz, olsa olsa hibe olur ya da çalıştığı kurumun bankası olduğu için kendilerine üniversitenin ilave zammı olur. Üniversitenin bankası olup olmadığını bilmediğim için bu konuda bir şey diyemiyorum. Diyeceğim tek şey, afiyet olsun hocalarım.

10 Kasım 2023 Cuma

Faizin Fe'sine Karşı İslamcı Bir Alim (1)

Yetiştiğim mahallenin içinde iken gözüm kapalı büyümüşüm. Uymuşum kalabalığa. Asıp kesmişiz. Körler ve sağırlar birbirimizi ağırlayıp durmuşuz. 

Bunu ne zaman gördüm. Yaşım ilerleyip farklı mahalle insanlarıyla teşriki mesai yapmaya başlayınca; tüm yetki, sorumluluk, makam ve mevkiler bizim elimize geçince, bir şeylerin ters gittiğini görmeye başladım. Yetiştiğim mahallenin biraz kenarına çıkıp mahalleme bir göz atınca sorgulamaya başladım. Gördüm ki biz bize anlatılan gibi değiliz. Derdimi içte yani mahallemde anlatmaya çalıştım. Derdimi anlatamadığım gibi adım müzmin muhalife çıktı. Duvarlara konuştum. Duvardan ses geldi de mahallemden çıt çıkmadı.

Gördüm ki herkes halinden memnun. Bir ben varım memnun olmayan. Büyük kalabalık yanlışta isabet edemeyeceğine göre öyle anlaşılıyor ki yoldan çıkan benim. Tövbe edip mahalleme döneceğim yerde iyice şirazeden çıktım. Artık mahallem bana yabancı, ben mahalleme yabancıyım. Çünkü aynı dilden konuşmuyoruz. Hayata ve olaylara aynı perspektiften bakmıyoruz. Gördüm ki mahallem muradına ermiş, Nirvana'ya ulaşmış, ben ise çıkamadım kerevetine. Kısaca Türk ve Müslüman olarak birbirimize Fransız kaldık.

Eskiden ne olacak bu memleketin hali derdim. Şimdi memleketten geçtim, ne olacak benim halim diyorum.

Bu uzun girizgahtan sonra mahallemin dini alanda üstat kabul ettikleri, sözü üzerine söz söylemedikleri, bir cemaatin sözü geçen ileri gelenlerinden olan tanınmış bir simasından bahsedeceğim. Ne alaka demeyin. Nasıl ve niçin yabancılaştığıma bir örnek olsun. Başı böyle ise varın ötesini/ayaklarını siz düşünün. 

Adı geçen beyefendi, feraiz anlatırken miras anlaşılsın diye tahtaya örnekler yazarmış. Nedense verdiği her örneğinde geride miras bırakan kişi  hep "dört evli" olur. Ardından "sapına kadar erkek" dermiş. Bunu nerede söylüyor. Çoğunluğu erkek olan amfide dört kız öğrencinin içinde. En büyük hayali, birden fazla evlenme olmasına rağmen garibim kayınlarından çekindiği için hanımının üzerine kuma getiremedi. Sonradan getirdiyse bilmiyorum.

Kadın zaafını bir tarafa bırakalım. Dini alanda bu İslamcı üstat kabul edildiğine, herkes ona fetva sorduğuna göre biraz da fetvalarından bahsedelim.

Camilerde görev yapan din görevlilerinin maaşını bir zamanlar devlet vermiyordu. Cami cemaati imamı kendi bulur, görev bitimi de sergi vs. yollarla imama parasını öderlerdi. Bazı camiler imamın parasının, en azından bir kısmını karşılamak amacıyla hayırseverlerden gayrimenkul bağışı almak suretiyle caminin ve anlaştıkları din görevlisinin giderlerini temin için vakıflar kurmuşlar. Gayrimenkulün gelirinin üçte ikisiyle caminin ihtiyaçları, üçte biriyle de imamın maaşını karşılamak için vakıf senedine yazmışlar. 

Gel zaman git zaman imamların maaşı devlet tarafından karşılanmaya başlar. Vakfiye aynı şekilde durur. Vakfiye değişmediği için devlet memuru statüsündeki görevlinin bu gayrimenkul gelirinden pay alıp almaması gündeme gelir. Bir bilen olarak bu alim zatın bilgisine başvurulur. Beyefendinin verdiği cevap; maaşlı görevli, vakfiyedeki payı almaya devam eder şeklinde olur. Nasıl beğendiniz değil mi bu fetvayı. Keşke maaş,  artı lojman, artı vakfiye payından sonra bir de boş mezar ilavesi yapsaydı daha iyi olurdu. İmam maaşlı olduğu için pay alamaz. Vakfiyenin geliri üçte üç camiye harcanır dese ölürdü değil mi? 

Sanki vakıf Allah’ın değiştirilemez bir kanunu. Vakıf, İslam fıkhında ortaya çıkmış fıkhi bir görüş. Fıkhi görüşler zamana, ihtiyaçlara ve şartlara göre değiştirilir. Çünkü dini bir görüştür. Vakfiyeye niçin değiştirilemez yazılıyor? İleride art niyetli birileri gelir, bu vakfiyeyi kendi emellerine hizmet etmesi için değiştirmeye kalkar endişesiyle bu kapıyı kapatıyorlar. Maaşlı bir insana hala bu vakfiyeden pay vermek, bunun için fetva vermek, vakıf yetkilisinin vermeye devam etmesi, görevlinin de bu benim hakkım diye alması, tek kelimeyle ayıptır, vebaldir, günahtır, dini bilmemektir, “Ezmanın tagayyürü ile ahkamın tagayyürü inkar olunamaz” Mecelle kaidesini uygulamamaktır, çağı okuyamamaktır, zamanın ruhuna uygun yaşamamaktır, yapılan işe dini kılıf bulmaktır. (Devam edeceğim.)