9 Kasım 2023 Perşembe

Boykot Geçmişim

Yaşım altmış olmuş. Bugün hala Yahudi mallarını boykot seferberliğini görünce, çocukluğuma gittim. 

15-16 yaşlarında bir çocuğum. Bakkala çorap almaya gittim. Bakkal -şimdilerde bu markada çorap var mı bilmiyorum- önüme Maydın çoraplarını koydu. Bu markayı almıyorum dedim. Niye dedi. Bu marka Yahudi markasıymış dedim. Hangisi Yahudi malı değil bilemedim ki dedi.

Maydın çorapları Yahudi malı mıydı bilmiyorum. Ta o zamandan biri kulağıma fısıldamıştı. Bu fısıltı bana kadar geldiğine göre fısıltı gazetesi tarafından herkese yayılmış olmalı. 

Aslında Maydın çoraplarını severdim. Kolay kolay eskimezdi. Sanırım naylon karışımı olmalı. O zamanlarda pamuk, yün benzeri çoraplar varsa da altı çabuk delindiği için tercih etmezdim. Benim için sağlıklı giymekten ziyade yıkanıp yıkanıp giyilecek ve eskimeyecek çorap bir numaraydı.

Çocukluğumda böyle idim. Ya 25'li yaşlarda nasılmışım bir bakalım. Beşli ya da dörtlü Hacı Şakir marka el sabunu aldım bir gün. Birkaç gün sonra bir arkadaştan duydum ki bu sabun Yahudilerinmiş. Beynimden vurulmuşa döndüm. Nasıl olur da bir Yahudi malını kullanır, onunla temizlenirdim. Bir de adı hem hacı hem de Şakir. Bizimle dalga geçer gibi böyle bir isim de vermişler. Sonra öğrendim ki yerli iken Yahudilere satılmış. Bir tanesini kullanmışım. Kaptığım gibi Çıkrıkçılar içine gittim. Sabunu aldığım dükkanı buldum. Adama dedim ki kardeşim, bir eksiğiyle şu sabunu al, onun fiyatını düş. Bana başka bir sabun ver. Çünkü Yahudi malıymış dedim. Sağ olsun adam bir başka markayla değiştiriverdi. 

*

30'lu yıllarda Güneydoğu'nun bir ilindeyim. Alışverişi büyük bir marketten yapardım. Bazen de evimin yakınındaki bir mini marketten alırdım. Aylık alır, yazdırır, ay başında öderdim. Market sahibi ne aldım ise aldıklarımı yazar, karşısına da fiyatlarını yazardı. Ben ise her alışverişim kaç lira tuttu ise onu not ederdim. Market sahibine birkaç defa aldıklarımı niye yazıp uğraşıyorsun, toplam fiyatını yazsan, işin daha kolay olur derdim. O da olsun hocam, biz böyle yapıyoruz derdi.

Her ay başında ödemeye vardığımda bendeki hesap ile marketin hesabı tutar, ödeşirdik. Bir böyle, üç böyle.

Bir ay yine borcumu ödemeye gittiğimde bendeki hesap ile marketin hesabı tutmadı. Yanlış hatırlamıyorsam, marketin hesabı benimkinden bir beş yüz bin lira fazla idi. Benim borcum şu kadar olmalı. Biraz fazla geldi dedim. Tekrar hesapladı. Aynı fazlalık çıktı. Şaşırdığımı görünce, defteri önüme uzattı. Hocam bir de sen bak dedi. Gerek yok. Neyse o dedim ise de deftere o değilden baktım. Gözüme Omomatik ile beş paket küp şeker ilişti. Bulmuştum yanlışı. Kardeş, ben daha bugüne kadar evime Omomatik sokmadım. Çünkü Yahudi malıdır. Onun yerine Bingomatik alırım. Ayrıca küp şeker de kullanmam. Bu iki ürün bana ait değil dedim. Marketçi baktı. Hocam, bu iki ürün çıktığında sizin hesap ile benim hesap tutuyor. Omo ve küp şeker alışveriş yazısı da kardeşimin yazısına benziyor. Siz sizdeki hesaba göre ödeme yapın, kardeşim gelince bir sorayım dedi. 

Ertesi günü markete ne oldu diye sormaya gittim. Hocam, kardeşime durumu anlattım. Kardeşim belediyede çalışan sizin bir adaşınız var. Onu aradı. Omo ile küp şekeri o almış. Kardeşim isim karışıklığı yapmış. Kusura bakmayın. Yanlışlık bizden dedi. Hesabımın tutmasına sevindim. Market sahibine, aldığım ürünleri yazmanızı gereksiz bulurdum. Yazmakla iyi yapmışsınız. Değilse bu yanlışlık ortaya çıkmazdı dedim. Teşekkür edip ayrıldım. 

Yolda giderken Yahudi malı diye eve bastırmadığım Omomatiğin bana bu faydası oldu. Yoksa paşa paşa fazladan bir beş yüz papel bayılacaktım. 

Sonraki yıllarda da kulaktan dolma Yahudi malı olduğunu duyduğum bir ürün varsa, kolay kolay almadım. Aldıysam da alternatifi veya aynı kalitede olmadığı için almışlığım vardır. 

45-50'li yaşlardan itibaren küçüklük ve gençlik yıllarımdaki hassasiyetim azalsa da yine devam etti. Sanırım kendi çapımda boykotumu Omo ile deldim. Çünkü beyazlar için eve Omo dışında başka bir deterjanı beğendiremedim. 

Ben böyle kendi çapımda param Yahudi’ye gitmesin hesabı yaptım. Özellikle kola vb. içeceklerden uzak durdum.

50'li yaşları geçince, eski hassasiyetim kalmadı. Yahudi ve yerli demeden kalite, marka ve fiyat tercihi yapmaya, hangi ürün iyiyse Müslüman, Yahudi malı demedim, almaya başladım. Kolaya karşı hala rezervim var. Karışımı nedir bilmiyorum, bir de bağımlılık yapıyor diye almam.

2013’lü yıllardan itibaren ülke çapında bol bol İsrail ürünlerine şimdilerde olduğu gibi toplu boykotlar oldu. Bu boykotlara çok katıldığımı söyleyemem. Hoş ne kadar katılsak da bu ürünler içimize işlemiş. Vazgeçilmez ürünler olmuş. Boykot listesine bakıyorum. Yok yok. Adamlar her alana hitap eden, kaliteyi yakalamış ürünleri bize kabul ettirmişler. Bizim ömrümüz onların ürünlerini ara ara boykot etmekle geçti. Biz yerimizde sayarken yani boykot işleriyle uğraşırken onların ürünleri tereklerimizde satılmaya devam ediyor, paraya para demiyorlar, zayıflayacakları yerde daha da güçleniyorlar. Biz ise aynı delikten tekrar tekrar girmeye devam ediyoruz.

Geldiğim nokta itibariyle İsrail’e ve ürünlerine ne kadar mesafeli olsam da bir hakkı teslim etmek lazım. Küçücük ülke ve bir avuç Yahudi, ürettiği ürünlerle dünya ticaretini elinde tutuyor. Çöl ülkede tohum üretip dünya tohum piyasasını bile elinde tutuyor desem, nasıl bir milletle karşı karşıya olduğumuz daha iyi anlaşılır. Biz sevmesek de onlar işini yapıyor ve çalışıyor. Allah da çalışana veriyor vesselam. Biz mi? Boykota devam. Bu arada boykot listelerinde niçin sigara, telefon ve araba markaları yok. Anlamış değilim.

Bu Yazıda Boykot Var!

Bugüne kadar ülke olarak en fazla ABD ve İsrail ile karşı karşıya geldik. Her defasında da elimizdeki ilk ve son kurşun olan boykot silahımızı sahaya sürdük. ABD ve İsrail mallarını çarşaf çarşaf yayımladık. Almayın, almayalım dedik. Ne kadar boykot ettiğimiz ürün varsa bugüne kadar hiçbiri batmadı, iflas bayrağını çekip, çekip gitmedi.

Bu son boykotla, farz edelim ki Yahudi ve Amerikan mallarına uyguladığımız boykot amacına ulaştı. Ülkemizde fabrikası olan firmalar üretimi durdurdu ve kepenk kapattı. Tazminatlarını vererek çalışanlarını işten çıkardı. Haydi, başınızın çaresine bakın dedi.

İşine son verilenler kim? ABD ve İsrail vatandaşı mı?

Yöneticileri dışında öyle zannediyorum, tüm çalışanlar bu ülkenin insanı. Adı Ali, Ahmet, Mehmet. Yani sen, ben, bizim oğlan.

Ya sonrası?

Binler, yüz binler belki de milyonlarca kişi bir anda işini kaybetti. Mevcut işsizler ordusuna yeni işsizler katıldı.

Bunlar nerede iş bulacaklar?

Bunlara kim iş verecek?

Piyasada çalışabilecekleri iş alanı varsa, hiç problem değil. Gider bir başka firmada çalışmaya devam ederler, evlerine ekmek götürürler.

Hepimiz, boykot uygulamaya kalktığımız ürünlerde çalışanlara iş verecek alternatif istihdam alanlarımızın olmadığını çok iyi biliyoruz.

İş veremediğimiz gibi her birinin elinden tutup gelin bizim evde kalın, ne pişerse birlikte yeriz de diyemeyeceğimize ve ceplerine harçlık koyamayacağımıza göre ne diye boykot da boykot diyoruz. İnanın, anlamış değilim.

Önü, arkası ve sonrası düşünülmeden bugüne kadar hiç amacına ulaşmayan boykot furyası, bekara avrat boşamak kolay sözünden başka bir şey değil.

Bir başka husus, ABD’yi bir tarafa bırakalım. İsrail malı diye servis edilen boykot listesine bir bakalım. Utanmıyor muyuz bu ürünleri yayımlamaktan. İnan ben bu listeyi görünce utanıyorum. Niye derseniz? İsrail dediğimiz devlet küçücük bir devlet. Hala devlet olamamış, kanla ve silah zoruyla devlet olmaya ve devlet kalmaya çalışıyor. Nüfusu da fazla yok. Bu ürünlere bakınca, toprağımız dışında tüm ürünleriyle İsrail, ülkemizi işgal etmiş durumda. Tüm ürünler de kalitesini ispatlamış, tereklerde görücüye çıkmış, albeni diyor.

Bizim Türk milleti olarak daha büyük bir toprakta daha çok nüfusuyla bu ürünleri aynı kalitede yapma imkanımız yok mu? Zeka bakımından onlardan daha mı gerideyiz? Niçin üretmedik bugüne kadar? Bugün tereklerde İsrail ürünlerinin yanına aynı kalitede  Türk malı konsa, hangi birimiz gidip İsrail ürününü alır? Ürettiğimiz kaç ürün bugün İsrail malları gibi her ülkede tedavülde?

Unutmayalım ki bugüne kadar uyguladığımız her boykotta bir İsrail ürününü aynı kalite ve markada üretmiş olsaydık, kendi ürünlerimiz İsrail mallarıyla rekabete girerdi. Rekabete dayanamayan İsrail firmaları da terki diyar ederdi.

Bunun yolu; çene yapmayı, sloganı, hamaseti, tembelliği, ucuza kaçmayı ve ezikliği bir tarafa bırakıp çalışmak ve üretmek için kolları sıvamaktır. Unutmayalım ki ürünleriyle rekabet edemeyen ülke, hayatın hiçbir alanında o ülkeyle boy ölçüşemez. Sadece boşa kürek çeker. Her defasında yenilen güreşçi güreşe doymaz misali yenilmeye müstahaktır.

Bir diğer husus, ülkeye yabancı sermaye girsin diye dokuz takla atarken, bizim yabancı sermayeyi tu kaka yapmamız ne yaman bir çelişki değil mi?

Hoş, çelişki ve çelişmek bizden bir parça olduğunu unutmuşum. Kusura kalmayın. İyi çelişmeler. 

Piyasaları Sükunete Davet Etmişliğim Var

Ne zaman bir koltuk boşalsa, oraya talip olan bir yazı yazmışlığım var. Şimdilerde yazmadığıma bakmayın. O işten anlayıp anlamadığım da önemli değil. Tek hedef yeter ki bir koltuğum olsun. İşte onlardan biri.  Sosyal medyada yazıp paylaşmışım. Seneyi devriyesinde anı olarak karşıma çıkınca, bloğumu kontrol ettim. Bu paylaşıma blokta yer vermediğimi gördüm. Üzerinden üç yıl geçmiş yazımı sanırım Hazine ve Maliye Bakanı sosyal medya üzerinden istifa ettiğinde yazmışım. Bakalım ne yazmışım:

“Piyasaları sükunete davet ediyorum.

Devlet nasıl ki sahipsiz değilse bakanlıklar da sahipsiz değildir. Biri/leri görevinden el çeker veya çektirilirse bu görevi yapacak bu ülkede nice isimsiz vatanseverler bilirim. Yeter ki siyasi irade, iradesini ortaya koysun ve "Bu devletin size ihtiyacı var" desin. 

Şayet böyle bir görev tevdi edilirse,

1.TÜFE ve TEFE her ayın üçünde eksi çıkar. En fazla sıfır olur.

2.Her türlü döviz işleri itina ile seyredilir. Seyretmek istemeyenler, TRT1'de biri bitmeden diğeri başlayan reklamsız dizilere yönlendirilir. Burada hem dizi izler hem hoşça vakit geçirir hem de kanalın sağ alt köşesinde döviz bilgisine yer verilmez. 

3.Şom ağızlı, felaket tellalı ve art niyetli birileri, "Döviz yükseliyor" derse böylelerine her türlü cevap repertuarımızda vardır: "Senin dövizle işin ne? Döviz borcun mu var? Maaşını dövizle mi alıyorsun?" gibi.

4.Anlamayıp, temcit pilavı gibi hala döviz yükseliyor denirse, "Bağımsız, milli bir ekonomi için dövizin yükselmesi iyidir. Niyetimiz ithalatı sıfırlamak" derim.

5. Yaptıklarıma, yapacaklarıma ve dediklerime benden başka kimse inanmayacak. Zira bir kişi inanırsa, bu kendimi ve geçmiş müktesebatımı inkar anlamına gelir.

6.Ekonomiyi sadece dövizin inmesi olarak görenlere  ve ısrarlı bir şekilde döviz insin diyenlere "Döviz benim elimde. İstersem indiririm" derim. Ardından görevi bırakarak çok istedikleri dövizi böylece indirmiş olurum. Gördüğünüz gibi gidişim dövizi de düşürecek. Sadece dövizle kalmayacak. Altın da tepetaklak olacak.

7. Görevi bırakırken döviz ne kadar düşerse düşsün, yine de dövizi en yüksek seviyeye çıkarmış bakan olarak tarihe geçerim ve kimse beni unutmaz.

Gördüğünüz gibi her soruna çözümüm var. Şundan emin olunuz ki selefimi mumla aradınız. Bu da sizin kulağınıza küpe olsun”.  09.11.2020