Ana içeriğe atla

Bu Yazıda Boykot Var!

Bugüne kadar ülke olarak en fazla ABD ve İsrail ile karşı karşıya geldik. Her defasında da elimizdeki ilk ve son kurşun olan boykot silahımızı sahaya sürdük. ABD ve İsrail mallarını çarşaf çarşaf yayımladık. Almayın, almayalım dedik. Ne kadar boykot ettiğimiz ürün varsa bugüne kadar hiçbiri batmadı, iflas bayrağını çekip, çekip gitmedi.

Bu son boykotla, farz edelim ki Yahudi ve Amerikan mallarına uyguladığımız boykot amacına ulaştı. Ülkemizde fabrikası olan firmalar üretimi durdurdu ve kepenk kapattı. Tazminatlarını vererek çalışanlarını işten çıkardı. Haydi, başınızın çaresine bakın dedi.

İşine son verilenler kim? ABD ve İsrail vatandaşı mı?

Yöneticileri dışında öyle zannediyorum, tüm çalışanlar bu ülkenin insanı. Adı Ali, Ahmet, Mehmet. Yani sen, ben, bizim oğlan.

Ya sonrası?

Binler, yüz binler belki de milyonlarca kişi bir anda işini kaybetti. Mevcut işsizler ordusuna yeni işsizler katıldı.

Bunlar nerede iş bulacaklar?

Bunlara kim iş verecek?

Piyasada çalışabilecekleri iş alanı varsa, hiç problem değil. Gider bir başka firmada çalışmaya devam ederler, evlerine ekmek götürürler.

Hepimiz, boykot uygulamaya kalktığımız ürünlerde çalışanlara iş verecek alternatif istihdam alanlarımızın olmadığını çok iyi biliyoruz.

İş veremediğimiz gibi her birinin elinden tutup gelin bizim evde kalın, ne pişerse birlikte yeriz de diyemeyeceğimize ve ceplerine harçlık koyamayacağımıza göre ne diye boykot da boykot diyoruz. İnanın, anlamış değilim.

Önü, arkası ve sonrası düşünülmeden bugüne kadar hiç amacına ulaşmayan boykot furyası, bekara avrat boşamak kolay sözünden başka bir şey değil.

Bir başka husus, ABD’yi bir tarafa bırakalım. İsrail malı diye servis edilen boykot listesine bir bakalım. Utanmıyor muyuz bu ürünleri yayımlamaktan. İnan ben bu listeyi görünce utanıyorum. Niye derseniz? İsrail dediğimiz devlet küçücük bir devlet. Hala devlet olamamış, kanla ve silah zoruyla devlet olmaya ve devlet kalmaya çalışıyor. Nüfusu da fazla yok. Bu ürünlere bakınca, toprağımız dışında tüm ürünleriyle İsrail, ülkemizi işgal etmiş durumda. Tüm ürünler de kalitesini ispatlamış, tereklerde görücüye çıkmış, albeni diyor.

Bizim Türk milleti olarak daha büyük bir toprakta daha çok nüfusuyla bu ürünleri aynı kalitede yapma imkanımız yok mu? Zeka bakımından onlardan daha mı gerideyiz? Niçin üretmedik bugüne kadar? Bugün tereklerde İsrail ürünlerinin yanına aynı kalitede  Türk malı konsa, hangi birimiz gidip İsrail ürününü alır? Ürettiğimiz kaç ürün bugün İsrail malları gibi her ülkede tedavülde?

Unutmayalım ki bugüne kadar uyguladığımız her boykotta bir İsrail ürününü aynı kalite ve markada üretmiş olsaydık, kendi ürünlerimiz İsrail mallarıyla rekabete girerdi. Rekabete dayanamayan İsrail firmaları da terki diyar ederdi.

Bunun yolu; çene yapmayı, sloganı, hamaseti, tembelliği, ucuza kaçmayı ve ezikliği bir tarafa bırakıp çalışmak ve üretmek için kolları sıvamaktır. Unutmayalım ki ürünleriyle rekabet edemeyen ülke, hayatın hiçbir alanında o ülkeyle boy ölçüşemez. Sadece boşa kürek çeker. Her defasında yenilen güreşçi güreşe doymaz misali yenilmeye müstahaktır.

Bir diğer husus, ülkeye yabancı sermaye girsin diye dokuz takla atarken, bizim yabancı sermayeyi tu kaka yapmamız ne yaman bir çelişki değil mi?

Hoş, çelişki ve çelişmek bizden bir parça olduğunu unutmuşum. Kusura kalmayın. İyi çelişmeler. 

Yorumlar

  1. Merhabalar Sayın Öğretmenim.
    İşte bu konuda söylenecek en güzel söz budur ve onu da siz zaten kaleme almışsınız:

    "...Bunun yolu; çene yapmayı, sloganı, hamaseti, tembelliği, ucuza kaçmayı ve ezikliği bir tarafa bırakıp çalışmak ve üretmek için kolları sıvamaktır. Unutmayalım ki ürünleriyle rekabet edemeyen ülke, hayatın hiçbir alanında o ülkeyle boy ölçüşemez. Sadece boşa kürek çeker. Her defasında yenilen güreşçi güreşe doymaz misali yenilmeye müstahaktır..."

    Bu kaçıncı İsrail mallarını boykota çağrışımız değil mi? Demek Filistinliler gibi, bizim de hak ettiğimiz, daha doğrusu müstehak olduğumuz şeyler varmış. Dur bakalaım, daha bizim başımıza ne çoraplar örülecek!..
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. As, merhabalar. Sözün bittiği yerdeyiz. Aynı delikten defalarca gitmeye devam ediyoruz maalesef. Çok teşekkür ediyorum Recep Bey.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde