2 Kasım 2023 Perşembe

Ne Duydum Ne Gördüm *

İslam dünyası kadar 

Aciz, 

Çaresiz, 

Elindeki petrol ve doğal gaz gibi güç ve imkanları silah veya caydırıcı olarak kullanmayan veya kullanamayan,

Öfke ve hamasetten gayri bir şey yapamayan, 

Bir araya gelemeyen, kendi aralarında inanç, bölge ve coğrafya birlikteliği kuramayan, birbirlerine güvenmeyen, birbirlerine güven vermeyen, 

Haksızlık ve zulümleri durdurmak için Batı'dan ve ABD' den medet bekleyen,

Miting, protesto ve boykottan başka bir şey bilmeyen, 

Olayların perde gerisini aralayamayan, olayların künhünü anlamayan, sonunu hesap etmeyen, 

Dua ve lanetin ötesine geçemeyen, 

Öfkesini ve içtenliğini sosyal medya üzerinden mücahitlik yaparak gösteren; yaptığı tespit, öneri, hakaret, beddua ve lanetlerden dolayı kısıtlama görünce, sosyal medyanın sahiplerine kızıp köpüren, böylesi durum defalarca başına gelmesine rağmen kim kendine ait sayfa ve platformunda kendisine hakaret ettirir, ben olsam ben de aynısını yaparım demeyip sosyal medya sağlayıcılarına kızmaya devam eden, madem öyle, biz de kötü komşu mal sahibi yapar sözü gereği, alternatif sosyal medyamızı kurarız diyemeyen, bunun için çaba sarf etmeyen, bunun yollarını aramayan, 

Her şeyin ucuzculuğuna kaçan,

düzgün iş yapmayan,

Rahatına düşkün, 

Birbiri ile uğraşmaktan düşmanla veya şeytanla mücadeleye fırsat bulamayan, 

Üretmeyen, 

Ürettiğini dünyaya pazarlayamayan,

Marka değeri olan ürünler ortaya koyamayan, 

Ürettiği katma değerle itibar kazanarak bey gibi yaşamak varken üretenlerin pazarı olmaya devam eden,

Çağı okuyamayan, çağın ruhunu yakalayamayan, geçmişte yaşamak suretiyle yaşadığı çağa dair söyleyecek sözü olmayan, daima eziklik çeken, bu ezikliğini burun kıvırarak kamufle etmeye çalışan vs.

Bir başka millet, ümmet, alem ve dünya ne gördüm ne de duydum.

Allah bizi, İslam dünyasını ve Müslümanları bildiği gibi yapsın.

*06/11/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır

1 Kasım 2023 Çarşamba

Eğitim ve Öğretimde Senaryo Dönemi *

Eğitim ve öğretim alanında 100 yıllık Cumhuriyet döneminde denemediğimiz sistem kalmadı. Aşağı yukarı her hükümet zamanında sistem değişikliği yapıldı. Hatta aynı hükümetin bakanları değiştiğinde bile zaman zaman değişiklikler oldu.

Kah ders saatleri artırıldı kah azaltıldı. Bazı dersler kondu bazıları kaldırıldı. Bazısının ders saati azalırken bazısının artırıldı. Sınıf geçme sistemi zaman zaman hep değişti. Sadece ilkokul zorunlu, diğer kademeler isteğe bağlı iken önce 8 yıl kesintisiz zorunlu eğitime geçildi. İlkokul ve ortaokul kademesi ilköğretim şeklinde birleştirildi. Liselerin önüne kah hazırlık kondu. Hazırlık artı üç yıl oldu. Sonra hazırlık kalktı. Liseler 4 yıla çıkarıldı. Zorunlu eğitim 8 yıldan 12 yıla çıkarıldı. 4+4+4 sistemine geçildi. Sınav sistemini söylemeye gerek yok. Değişiklikten hep nasibini aldı. Büyük umutlarla yeni okul türleri açıldı. Bu okullar gözde okullar oldu. Sonra bu okullar kaldırıldı. Proje okullar bu yıllarda revaçta. Yabancı dil kah kaldırıldı kah kondu. Sonra ilkokul 2.sınıf seviyesinde iken okutulmaya başlandı. Kredili sistemi gördük. Meslek listelerini katsayı ile yok ettik. Çok sonra katsayı kalktı ama meslek liselerini diriltemedik. Öğretmen alımları sürekli değişti. Sonunda kaybetmezsek mülakat sistemini keşfettik. Daha neler neler. Yeter ki siz izlemeye devam edin. Yeter ki kobay olmayı kabul edin. Yeter ki hesap sormayın. Yeter ki eleştirmeyin.

Her değişiklik bir öncekinin devamı olsa ya da bir öncekinin üzerine konsa hiç gam yemeyeceğim. 

Büyük umutlarla yapılan sistem değişiklikleri tam uygulanmadan ve oturmadan vazgeçildiği de oldu.

Onca değişikliğe rağmen eğitim ve öğretimde çok mesafe kat edildiği, olumlu yönde gelişme olduğu söylenemez. Çoğu kimse ne olacak bu eğitim ve öğretimin hali demekten kendini alamıyor. 

Vatandaş eğitim ve öğretimde muzdarip olsun, farklı sistem ve sınav türlerinden mezun olup üniversite bitirdikten sonra istihdam sıkıntısı çekiyor ve okuduğuna pişmanlık duyuyor olsun, MEB ve üniversiteler ne işe yarayacak demeden fire vermeden seri üretim gibi işsiz lise ve üniversite mezunu veriyor. Eğitim ve öğretimin kalitesinin yükselmesine dair kılını kıpırdatmıyor. Hoş, istese de beceremezler. Çünkü yatalak hastayı ayağa kaldırmak gibidir bizim maarif meselemiz.

Üniversitelerin ağlanacak halini bir tarafa bırakıp MEB’e dönersek, MEB sınav sistemini değiştirmedi ama merkezi sınavlar dışınd,  okullarda yapılan sınavlarda test usulü sınav çeşidini kaldırdı. Eskiden, dönemde bir tanesi test yapılabiliyorken şimdi tamamen klasik oldu. Merkezi sınavlarda da test usulü sınav kaldırılıp klasik sınav yapılsa, dersin ki okul ve merkezi sınav usulünde bir uyum var. Öğrenci ortaokul ve lise boyunca çoktan seçmeli sınav yüzü görmeyecek ama lise ve üniversiteye girişlerde ve üniversite sonrası gireceği KPSS türü sınavlarda çoktan seçmeli sınav olacak. Bu çelişkiyi izah mümkün değil.

Okullarda yapılacak sınavlarda sadece çoktan seçmeli yasak değil. Eşleştirme ve doğru/yanlış şeklinde de sınav yapmak yok.

Tüm bu değişikliğe dersin ki öğrenci test tekniğinde hazıra alışıyor, düşünüp doğru cevabı kendi versin, yorumlayabilsin. Buna da eyvallah. Bununla kalsa iyi. Bir de senaryo çıktı. Üstelik bir değil, iki değil, üç senaryo birden. Öğretmen, il, ilçe, Bakanlık, sınavlar yapılmadan önce tablo hazırlayacak. Öğrenciye önceden duyuracak. Diyecekler ki çocuğum, sınavda şu üniteden sorumlusun. Sana bir kopya da vereyim. Sorular kazanımlardan çıkacak. Sana kazanımları da veriyorum. Bitmedi daha. Kaç kazanım varsa, onları tek tek yazıyorum. Kazanımların karşısına da o kazanımdan kaç soru soracağını belirtiyorum. Önümde üç senaryo var. Bu senaryolardan birincisini seçtim. Birinci kazanımdan üç, ikinci kazanımdan, üç, üçüncü kazanımdan iki soru soracağım. Hasılı seçtiğim senaryoda kaç soru sormam gerekiyorsa, bu soru sayısını aşmayacağım. Bu kıyağımı da unutma diyeceğim ama kıyak benim değil, Bakanlığın kıyağı. Kısaca öğrenciye hangi kazanımdan kaç soru derken kazanımın olduğu sayfayı gösteriyorsun. Şuraya çalış, üç soruyu hallet vs. diyeceksin.

Ben bu sınav şekline eğitim ve öğretimde senaryo dönemi diyorum. Çünkü her sınav döneminde öğretmenin önünde üç senaryo olacak. Öğretmen o senaryolardan birini hayata geçirecek. Burada Bakanlık, il, ilçenin ürettiği üç senaryoya öğretmenin ilaveten dördüncü bir senaryo üretip üretemeyeceği muamma. Bu senaryo döneminin mucidi bu probleme de bir açıklama getirir yakında. Zira çözüm merkezi ne de olsa.

Bu arada bu tür sınav türünde senaryo diye bir bölüm açmak küçümsenemez bir buluş. Kimin aklına gelirdi bu kavram. Mucidini Nobel’e aday göstermek lazım. Öyle ya gerçekleri bırakıp senaryo üretiyoruz. Senaryo dönemine geçtik bu sayede.

Uzattım ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Senaryo senaryo dedim durdum. Size bir iyilik daha yapayım. Türk Dil Kurumu senaryo kelimesine ne anlamlar vermiş, bir bakalım:

1.Tiyatro oyunu, sinema, film, dizi filmi vb, eserlerin sahnelerini ve akışını gösteren yazılı metin. (isim)

2.Herhangi bir konuda düşünülüp tasarlanan olaylar dizisi, (isim, mecaz)

3.Bir olayı başka bir yöne, bir amaca yöneltmek için uydurulan yalan (isim, mecaz).

Yeni sınav sisteminin içine senaryoyu dahil eden mucit, ümit ediyorum ki 2. anlamından esinlenerek senaryo demiştir. 1.anlamını kastetmemiştir. 3.anlamını hiç düşünmemiştir. Bunu aklıma bile getirmek istemem. Çünkü eğitim ve öğretimimiz yalan olduğu gibi senaryosu da yalan denirdi.

*03/11/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır

30 Ekim 2023 Pazartesi

Sinan Canan, Diamond Tema ve Biz

Sinan Canan ile Diamond Tema’nın konuk olduğu Deniz Uras’ın sorular sorduğu “Tanrı/Felsefe Tartışması” başlıklı videoyu izleme imkanı buldum.

Bu programdaki konuklardan Sinan Canan’ı fırsat buldukça izlerim. Dopdolu, birikimli, muhatabına değer veren, katıldığı ve kendisinin sunduğu programlara değer katan, değer gören, düşüncelerini çok güzel bir üslupla açıklayan inançlı ve Müslüman olduğunu da gizlemeyen biri. En aykırı kişilerle kavga etmeden, sesini yükseltmeden kendini ve fikirlerini bir sohbet havası içerisinde açıklıyor. Boş konuşmuyor, demagoji yapmıyor, şunu alt edeyim demiyor. Kısaca ne yaptığını biliyor Sinan Canan. Kendisini her dinlediğimde ufkum açılıyor, kendinden yeni şeyler öğreniyorum. Geç de olsa iyi ki böyle birini tanıdım. İyi ki inancını kaybetmeden her platformda kendini ifade eden böyle entelektüel birikime sahip, bilim insanımız var. Allah sayılarını artırsın diyorum.

Programın diğer konuğu Diamond Tema’yı ilk defa gördüm. Fikirlerini yeni öğrendim. Programın ardından kimdir bu genç diye bir araştırdım. Daha 29 yaşında Arnavut doğumlu biri. Türkiye’ye küçük yaşta göç ederek okulları bu ülkede okumuş. Askerliğini burada yapmış. Belli ki Türk vatandaşı. Türkçeyi anadili gibi hatta bizden iyi konuşuyor. Aksanında bir yabancılık sezmedim. Kısaca adı soyadı dışında yerli biri ama agnostist.

Genci dinledikçe yaşımdan utandım. Bilgi, birikim, donanım, entelektüel bilgisi; yaşını başını almış, okumuş, nice aydın kimseden çok çok ileride. Bu yaşta bu kadar donanıma ancak şapka çıkarılır. Bilgisinin yanında efendiliği, tevazuu, üslubu mükemmel.

Bilgi ve donanım bakımından bize beş çeken bu genç, inanç yönünden bir agnostist. Bunu söylemekten, fikrini söylemekten de kaçınmıyor. Tanrı vardır veya yoktur diyemem. Çünkü ispatı mümkün değil inancı diyebileceğimiz agnostik bir düşünceye sahip olmasına rağmen inançlara saygısı, konuşmasına yansıyor. Kendilerini, Tanrı vardır diyenlerle Tanrı yoktur diyenlere oranla bilinemezlik gibi gri bir alanda tanımlıyor.

Programın sonunda sunucunun “25 altı genç nüfusta deizme kayma” sorusuyla ilgili olarak verdiği cevabı ve tespitlerini buraya alıntılıyorum:

"İnsanlar deizme yönelmiyor. Deist olduklarını keşfediyor. Deist her zaman vardı zaten. Benim kalbim temiz. Allah’ın benim ibadetime ihtiyacı yok diyen. Müslümanım dediği, namaz kıldığı halde zina vb. günah işleyen Müslümanlar da var. 

Halkın çoğunda sağlam dini bir temel yok. Gelenekten, kültürden geliyor. Okulda ve evinde öğrendiği bilgi vardı. Şimdi ise basın aracılığıyla dünyayı tanıyor. İnternete giriyor. Bir konuda bin hocanın, bin bilim adamının düşüncesini görüyor. Videosunu izliyor. Herkes kendi eğitimini bu yolla alabiliyor. Yabancı medyayı da izliyor. Dünyanın bir tek kendi mahallesinden ibaret olmadığını öğreniyor. Medya insana tüm dünyayı sunuyor.

Aşkı dayatma çabası aşkta nefreti, dini dayatma çabası dinde nefreti doğurur. Dindar nesil yetiştirme çabası, belli okulları dayatma, videolarda kafa kesen görüntüler dinden uzaklaşmaya neden oluyor. Dinsizlerin insanları dinden çıkarma etkisinin, dindarların insanları dinden çıkarma etkisinden daha az olduğunu düşünüyorum. 

İnsanların deizm yönelmesindeki en büyük etken dindarların kendileridir." Diamond Tema

Burada agnostizmi anlatacak, bu inancın reklamını yapacak, bu düşünceye sahip kişileri ayıplayacak değilim.

Anlatmak istediğim, bu gencin dışında ateist, deist ve agnostik olan başkalarını da dinleme imkanı buldum. Dinlediklerimden hareketle vardığım sonuç; deist, ateist ve agnostist olduğunu söyleyenler, başta İslam dini olmak üzere diğer dinleri birçok Müslümandan daha iyi biliyorlar. Tüm dinleri ve İslam dinini adeta yiyip yutmuşlar. Niçin inkar ettiklerini niçin eleştirdiklerini niçin deist, ateist ve agnostist olduklarını biliyorlar. Akıllarına yatmayanı sorguluyorlar. Kısaca geldikleri noktaya araştırarak gelmişler. İddia, tez ve eleştirdiklerinin altı dolu. Geldikleri noktaya bilinçli bir tercihle gelmişler. Allah inancına mesafeli veya inkar noktasında olsalar da veya bilinemezlik halini yaşasalar da bu duruma bir tahkike sonucu ulaşmışlar. Teşbihte hata olmasın, bir nevi kendi inançlarında tahkiki iman üzereler. Müslümanda olması gereken tahkiki iman onlarda var.

Buradan hareketle kendisini Müslüman olarak tanımlayan biz Anadolu Müslümanlarının kahir ekseriyeti ise taklidi imanla yaşayamaya devam ediyoruz. Neye, niçin, nasıl inandığımızı bilmekten, bunu ifade etmekten, inancımızı anlatmaktan, anlattığımızla insanları ve kendimizi ikna etmekten ve örnek olmaktan aciziz. Bilinçli bir deist, ateist ve agnostist karşımıza çıksa, tezleri ve getirdikleri eleştirilerle bizi alt eder, teslim bayrağını çekeriz. Ki güzel bir üslupla da tartışamayız. Bunları kafir, dinsizlikle suçlarız. Kısa yoldan cehenneme göndeririz.

25 yaş altı gençlerde; deistliğe, ateistliğe, agnostistliğe, nihilizme yönelim ne kadar bilmiyorum ama YouTubelarda, ne konuştuğunu bilen, bilgi ve düşüncesini güzel bir üslupla ifade eden bu gençlerin, kafası karışık gençlerimizi yanlarına çekmeleri hiçten değil. Bunların aksine kendisini din görevlisi olarak tanımlayan kişilerin bilgi, donanım, özellikle üsluplarıyla bu toplumun gençliğini ikna edebilmeleri mümkün değil. Hele söz ve eylem çelişkisi bizde olduğu müddetçe gençlerin dinimizde kalması mümkün değil. Unutmayalım ki mesafe, soğukluk başka inançların veya inançsızlık inancının habercisidir.

Bence din adına söz söyleyenlerin kendisini sorgulamasında fayda var. Kimseyi suçlamadan, hiçbir savunma, mazeret ve gerekçe üretmeden. Soğukkanlı bir şekilde derinlemesine bir analiz gerek. Yarın değil, hemen şimdi. Çünkü yarın çok geç olur.