Ana içeriğe atla

Ne Duydum Ne Gördüm

İslam dünyası kadar 

Aciz, 

Çaresiz, 

Elindeki petrol ve doğal gaz gibi güç ve imkanları silah veya caydırıcı olarak kullanmayan veya kullanamayan,

Öfke ve hamasetten gayri bir şey yapamayan, 

Bir araya gelemeyen, kendi aralarında inanç, bölge ve coğrafya birlikteliği kuramayan, birbirlerine güvenmeyen, birbirlerine güven vermeyen, 

Haksızlık ve zulümleri durdurmak için Batı'dan ve ABD' den medet bekleyen,

Miting, protesto ve boykottan başka bir şey bilmeyen, 

Olayların perde gerisini aralayamayan, olayların künhünü anlamayan, sonunu hesap etmeyen, 

Dua ve lanetin ötesine geçemeyen, 

Öfkesini ve içtenliğini sosyal medya üzerinden mücahitlik yaparak gösteren; yaptığı tespit, öneri, hakaret, beddua ve lanetlerden dolayı kısıtlama görünce, sosyal medyanın sahiplerine kızıp köpüren, böylesi durum defalarca başına gelmesine rağmen kim kendine ait sayfa ve platformunda kendisine hakaret ettirir, ben olsam ben de aynısını yaparım demeyip sosyal medya sağlayıcılarına kızmaya devam eden, madem öyle, biz de kötü komşu mal sahibi yapar sözü gereği, alternatif sosyal medyamızı kurarız diyemeyen, bunun için çaba sarf etmeyen, bunun yollarını aramayan, 

Her şeyin ucuzculuğuna kaçan,

düzgün iş yapmayan,

Rahatına düşkün, 

Birbiri ile uğraşmaktan düşmanla veya şeytanla mücadeleye fırsat bulamayan, 

Üretmeyen, 

Ürettiğini dünyaya pazarlayamayan,

Marka değeri olan ürünler ortaya koyamayan, 

Ürettiği katma değerle itibar kazanarak bey gibi yaşamak varken üretenlerin pazarı olmaya devam eden,

Çağı okuyamayan, çağın ruhunu yakalayamayan, geçmişte yaşamak suretiyle yaşadığı çağa dair söyleyecek sözü olmayan, daima eziklik çeken, bu ezikliğini burun kıvırarak kamufle etmeye çalışan vs.

Bir başka millet, ümmet, alem ve dünya ne gördüm ne de duydum.

Allah bizi, İslam dünyasını ve Müslümanları bildiği gibi yapsın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde