29 Ekim 2023 Pazar

İsrail Neden Çok Acımasız?

Başlığı, "Yahudiler Neden Çok Acımasız" şeklinde de anlayabiliriz. Yalnız bunu tercih etmedim. Çünkü Yahudilik bir dini, bir milleti temsil etmekte. İsrail ise sınırları belli bir Yahudi devletidir. İsrail'in yaptığı da tüm Yahudileri bağlamaz. Çünkü İsrail'in yaptıklarını onaylanmayan Yahudiler de var. Kısaca bir ırk ve dinî hedef almadan İsrail üzerinde duracağım.

İsrail niçin acımasız? 

Niçin orantısız güç kullanıyor? 

Niçin çoluk çocuk demeden öldürüyor?

Dünyanın tepkisine rağmen niçin geri çekilmiyor? 

Niçin durmadan öldürmüyor? 

Niçin sadece öldürmeyi iyi biliyor?

Niçin bu kadar gaddar?

On emirde "Öldürmeyeceksin" denmesine rağmen arzımevud uğruna bu gözü dönmüşlük niye?

Filistinlilere uyguladığı bu soykırım niçin? 

Kısaca İsrail dendi mi acımasızlık, kan, gözyaşı, kin, intikam, katliam, terör, cinayet vb. durumlar gözümün önüne geliyor. Adeta kandan besleniyor. 

İsrail'in bu durumda olmasını geçmişinde aramak lazım. Nasıl ki psikologlar problemli insanların problemlerini çözmek için çocukluğuna iniyorlarsa, Yahudilerin bu durumda olmalarının sebebini tespit etmek için İsrail oğullarının geçmişine gitmek gerektiğini düşünüyorum.

Yahudiler tarih boyunca bir yurt edinememişler.

Mısır'da köle muamelesi görmüşler.

Çölde 40 yıl sersefil olmuşlar. 

Güç bela yurt edindikleri Kudüs tarihte iki defa yerle bir edilmiş. 

Sürgüne gönderilmişler. Sürgün hayatı yaşamışlar. 

Gittikleri her bir ülke bunları kolay kolay kabul etmemiş. 

Dışlanmışlar. 

Horlanmışlar. 

İtilip kakılmışlar. 

Sabun yapılmak üzere fırınlara atılmışlar. 

Lanetlenmişler. 

Lanetli kavim olarak bilinmişler. 

Yaşamak için belki de kimliklerini gizlediler. 

Adeta yokluğa mahkum edilmişler. 

Gelen vurmuş, giden vurmuş...

Tüm acılı ve sıkıntılı durumlarına rağmen pes etmemişler. Böyle geldik böyle gideceğiz dememişler. Kenetlenmişler. Bilgide mesafe kat etmişler. Ticarette ilerlemişler. Para ve bilgi bunlarda olunca her ülkede bir güç olmuşlar. Güçlü bir lobi oluşturmuşlar. 

Para, pul, bilgi, teknoloji, güç ve her türlü imkan olsa da kendilerine ait bir devletleri olsun istemişler. Bunun için güçlerini kullanarak bugünkü Kudüs çevresinde küçük bir devlet kurmuşlar. Filistinlilerden zorla alınarak kurulan bu devletin yaşaması ve genişlemesi için tüm dünyadaki Yahudiler adeta seferber olmuşlar. Bu devletin yaşaması ve tehlikeye girmemesi için ayak bağı gördükleri Filistinlilerden kurtulmaları gerekiyor. 

Bu anlattıklarım herkesin bildiği bilgiler. Çok acımasız olduklarına ve devlet terörü uygulamalarına gelince, geçmişte kendilerine yapılanları başkasına uyguluyorlar. Çünkü geçmişte ezilen ve horlananların psikolojisi, güçlenince başkasını ezmektir. Kısaca, 

Ezilen ezer. 

Horlanan horlar. 

İncinen incitir. 

Öldürülen öldürür. 

Nefret edilen nefret eder. 

Acımasızlığa acımasızlık... 

Tüm bunlar ve daha fazlası genlerine işlemiştir. 

28 Ekim 2023 Cumartesi

Asırlık Çınar *

Asırlık Çınar
Türkiye Cumhuriyetinin dini yoktur sloganıyla büyüdüm. Dini yok demek dinsiz demekti. Bir devletin dini olmaz mıydı? Dinsiz devlet olur muydu? Hele yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede dinsizlik... Olacak şey değildi.

Miting ve yürüyüşlerde "Dinsiz devlet yıkılacak elbet" diyenlere eşlik ettim. Yıkınca ne olacaktı. Ona da çaremiz vardı: "İslami devlet kurulacaktı elbet". Böyle bir düzen kurulunca devlet İslami bir devlet olacak. Devletin düzeninde İslami yasalar hakim olacak. Hakça paylaşım olacaktı. O yüzden küçüklüğümde katıldığım her miting ve yürüyüşte sloganla da olsa bu dinsiz devleti hem yıktım hem kurdum. Bu işi miting sonrası özel sohbetlerde de dillendirdim. Bu dinsiz devleti çok defa önce yıktım sonra kurdum. Bu tür sohbetler de çok tatlı olurdu. Gecenin ne zaman geçtiğini bilemezdim.

Bu dinsiz ve genç Cumhuriyeti yıkamadım. Halbuki ne kadar da içten atmıştım sloganları. 

Gel zaman git zaman benden 40 yaş büyük Cumhuriyet büyüdü. Aynı Cumhuriyette ben de büyüdüm. Ben 60'ı devirdim. Cumhuriyet ise 100 yılı. 

Devletin dini hala olmamasına rağmen Cumhuriyet 100 yılı devirerek kökleşe kökleşe yoluna doludizgin devam ediyor. Asırlık çınar oldu. 60'ına merdiven dayayan ben ise yaşa bağlı olarak tökezlemeye başladım. Öyle görünüyor ki ben tökezleye tökezleye bu fani aleme bir gün veda edeceğim. Çiçeği burnundaki genç Cumhuriyet ise ben ona kelimeyi şehadet getirtemeden asırlık yaşının ardından ilelebet nice yüzyıllar yaşayacak.

Küçüklüğümdeki devletin dini İslam olmalı hayalinden ise vazgeçeli çok oldu. Hatta devletin dini olmamalı diyorum. Çünkü devletin dini olmaz. 

Halkın dini olur ama devletin dini olmaz. İlla devletin dini olacaksa, devletin dini adalet olmalıdır. Çünkü bir devlette adalet olursa, o devlet ilanihaye yaşar. Adaleti yoksa zulüm devleti olur ki zulümle abat olamayacağı için sonsuza kadar yaşayamaz. 

100 yılı devirmesine rağmen Cumhuriyetimiz hala genç ve eksiklikleri hala çok. Bu aşamadan sonra yapılacak iş, bu genç Cumhuriyetin eksikliklerini gidererek nice asırlar yaşamasının önünü açmaktır. Bu da devlet eliyle adaleti tesis etmekle olur.  Adalet olursa, o devlet İslam'a en uygun devlet olur. Çünkü mülkün temelidir adalet ve her şeyin başıdır, ortasıdır ve sonudur. Devletin adaleti yoksa bu devletin adında dini İslam yazsa ne olur, yazmasa ne olur?

Hüseyin Hatemi’den dinlemiştim geçmişte. Ben sloganla yaşarken o ise ayakları yere basan biri idi. İdeal hukuk, meri hukuk derken programda konu İslam anayasasına gelmişti. Aklımda kaldığı kadarıyla Hatemi, “Yaşayan ve yürürlükte olan anayasalar içerisinde İslam’a en uygun anayasa Almanya anayasasıdır. Çünkü adında İslam olsa da olmasa da bir anayasada adalet hakim ise o anayasa İslamidir” demişti.

Ne yapıp ne edip hem anayasamızda hem mahkemelerde hem toplumsal ilişkilerde, kısaca hayatın her alanında devlet ve millet olarak adaleti tesis etmemiz, asırlık çınarı adaletle doldurmamız gerekiyor. Çünkü adaletin olduğu yerde huzur olur, güven olur. Kestiği parmak da acımaz. Devlet de ebet müddet yaşar.

Bu vesileyle asırlık Türkiye Cumhuriyetinin 100.yılı hayırlı olsun. Nice sonsuz yüzyıllara hep birlikte inşallah.

*30/10/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır

Siyasal İslamcılık Bir Proje Olabilir mi? (4)

Sonuç olarak İslam dünyasında İslam'ı hakim kılmak isteyen veya referansı İslam olan, silaha başvuran ve silaha başvurmayan İslamcı örgütler, marjinal kalmış İslamcı siyasi partiler, dinden beslenerek veya dini kullanarak koalisyon veya tek başına iktidar olan dini partiler hep olmuş ve olmaya devam etmektedir. Yukarıda verdiğim örneklere, sonuçları itibariyle bakarsak, çok iyi bir imaj vermedikleri, İslam'ı hakim kılmaktan ziyade yaptıkları veya yapamadıklarıyla insanlara İslam'ı sevdirmekten ziyade nefret ettirdiklerini söylemek mümkün. Gittikleri veya oldukları yerde ne kendileri huzur bulabilmiş ne de toplumlarına huzur verebilmişlerdir. Uzun soluklu olamamışlar. Parlayıp sönmüşlerdir. Uzun soluklu söz sahibi olanlar da dinin ve dinî değerlerin içini boşaltmışlardır. Dünyaya örnek olamadıkları gibi İslam'ın öcü görünmesine bilerek veya bilmeyerek katkı sunmuşlardır. 

Hasılı İslamcılık sürecine sonuç odaklı bakarsak, hangi memlekette olursa olsun, ister yetkili veya yetkisiz olsun, siyasal İslamcılık faydadan ziyade zarar vermiştir. Sorun çözme yerine sorun olmuştur. Tüm bu süreçte din ve değerleri hoyratça kullanılmıştır. Haliyle en büyük zararı da İslam'a ve değerlerine vermiştir. 

Bu durum sadece siyasal İslamcılığın geldiği bir sonuç değil. Hangi dinden olursa olsun, nerede bir dini yapılanma varsa hepsi sorun yumağı. Bugünkü İsrail de dini gerekçelerle devlet olmak, kutsal kitaplarında kendilerine vadedildiğine inandıkları arzımevudu yerine getirmek için yanı başındaki milletlere kan kusturuyor. Terörün her türlüsünü acımasızca uyguluyor. Kısaca sorun, emellerine ulaşmak için birilerinin dini kullanmaları en büyük sorun. Düşmanlarını çoluk çocuk demeden öldürmeyi emreden bir din olur mu? Öyle anlaşılıyor ki İsrail'in bu yaptığı da bir nevi siyasal Yahudiliktir. Kan, ölüm ve terör kime huzur verebilir. Aynı şekilde barış ve esenlik dini dediğimiz İslam bu yönüyle kime barış, esenlik ve güven verebilir. Burada Kudüs’ü kurtaracağız, Kudüs elden gitti algısıyla Hristiyan dünyasının düzenlediği Haçlı seferlerini ve akıttıkları kana da siyasal Hristiyanlık diyebiliriz. Budistlerin Myanmar'da uyguladıkları terörü de örnek alırsak, hangi dinden olursa olsun, dini yapılanmaların hepsinin sorun olduğu ortaya çıkıyor. Din adına ortalığı yakıp yıkıyorlar. Dinleri adına hareket eden yapıların ayakları yere basmıyor. Uçup kaçıyorlar ama ortaya kan ve gözyaşı bırakıyorlar. 

Diğer dini yapılanmaları bir tarafa bırakıp siyasal İslamcı yapılara tekrar dönmek istiyorum. Acaba siyasal İslamcılık, birilerinin pişirip servis ettiği, İslam dünyasından devşirdikleri birileri aracılığıyla oynanan bir oyun mu? Daha doğrusu siyasal İslamcılık bir proje olabilir mi? Öyle zannediyorum, bu işin senaristleri başkası. Figürler ve piyonlar ise hep İslam dünyasından. Başkası adına kendi ülkelerinde vekalet savaşı veriyorlar. Zaten kendilerinden başkasını öldürmüyorlar. 

Burada tüm siyasal İslamcı hareketler bir projedir demek suretiyle genelleme yapmak istemem. İçlerinde temiz duygularla ortaya çıkan, aleme nizamat vermek isteyenler olabilir. Bunda da samimi olabilirler. Bunu bilemeyiz. Biz ancak zahire ve sonuçlarına göre değerlendirme yapabiliriz. Samimi olsalar bile üst akıl dediğimiz proje sahipleri bu tür yapıların içine şu ya da bu şekilde sızabilir, onlara maddi destek vermek suretiyle amaçlarına hizmet edecek şekilde dönüştürebilirler. 

Uzattığımın farkındayım. Son olarak şunu söylemek istiyorum. Siyasal İslamcılık ile yola çıkanlar eğer bu dinin samimi inananları ise ortaya çıkan sonuçlara bakarak bir değerlendirme yapmalarında fayda var. Hep Müslüman kanı akmışsa, kan ve gözyaşı durmuyorsa, hayal aleminden uyanıp ayaklarını yere basmalarında fayda vardır. 

Her şeyden geçtim. İslam ahkamının hakim olmasını isteyenler, bir an için bu ideallerine ulaştılar diyelim. Yönetimde İslam’ın hangi yorumunu esas alacaklar? Gücü ele geçiren, diğer yorumlara tahammül edecek mi?