Sonuç olarak İslam
dünyasında İslam'ı hakim kılmak isteyen veya referansı İslam olan, silaha
başvuran ve silaha başvurmayan İslamcı örgütler, marjinal kalmış İslamcı siyasi
partiler, dinden beslenerek veya dini kullanarak koalisyon veya tek başına
iktidar olan dini partiler hep olmuş ve olmaya devam etmektedir. Yukarıda
verdiğim örneklere, sonuçları itibariyle bakarsak, çok iyi bir imaj
vermedikleri, İslam'ı hakim kılmaktan ziyade yaptıkları veya yapamadıklarıyla
insanlara İslam'ı sevdirmekten ziyade nefret ettirdiklerini söylemek mümkün.
Gittikleri veya oldukları yerde ne kendileri huzur bulabilmiş ne de
toplumlarına huzur verebilmişlerdir. Uzun soluklu olamamışlar. Parlayıp
sönmüşlerdir. Uzun soluklu söz sahibi olanlar da dinin ve dinî değerlerin içini
boşaltmışlardır. Dünyaya örnek olamadıkları gibi İslam'ın öcü görünmesine
bilerek veya bilmeyerek katkı sunmuşlardır.
Hasılı İslamcılık
sürecine sonuç odaklı bakarsak, hangi memlekette olursa olsun, ister yetkili
veya yetkisiz olsun, siyasal İslamcılık faydadan ziyade zarar vermiştir. Sorun
çözme yerine sorun olmuştur. Tüm bu süreçte din ve değerleri hoyratça
kullanılmıştır. Haliyle en büyük zararı da İslam'a ve değerlerine
vermiştir.
Bu durum sadece siyasal
İslamcılığın geldiği bir sonuç değil. Hangi dinden olursa olsun, nerede bir
dini yapılanma varsa hepsi sorun yumağı. Bugünkü İsrail de dini gerekçelerle
devlet olmak, kutsal kitaplarında kendilerine vadedildiğine inandıkları arzımevudu
yerine getirmek için yanı başındaki milletlere kan kusturuyor. Terörün her
türlüsünü acımasızca uyguluyor. Kısaca sorun, emellerine ulaşmak için
birilerinin dini kullanmaları en büyük sorun. Düşmanlarını çoluk çocuk demeden
öldürmeyi emreden bir din olur mu? Öyle anlaşılıyor ki İsrail'in bu
yaptığı da bir nevi siyasal Yahudiliktir. Kan, ölüm ve terör kime huzur
verebilir. Aynı şekilde barış ve esenlik dini dediğimiz İslam bu yönüyle
kime barış, esenlik ve güven verebilir. Burada Kudüs’ü kurtaracağız, Kudüs
elden gitti algısıyla Hristiyan dünyasının düzenlediği Haçlı seferlerini ve
akıttıkları kana da siyasal Hristiyanlık diyebiliriz. Budistlerin
Myanmar'da uyguladıkları terörü de örnek alırsak, hangi dinden olursa olsun,
dini yapılanmaların hepsinin sorun olduğu ortaya çıkıyor. Din adına ortalığı
yakıp yıkıyorlar. Dinleri adına hareket eden yapıların ayakları yere basmıyor.
Uçup kaçıyorlar ama ortaya kan ve gözyaşı bırakıyorlar.
Diğer dini yapılanmaları
bir tarafa bırakıp siyasal İslamcı yapılara tekrar dönmek istiyorum. Acaba
siyasal İslamcılık, birilerinin pişirip servis ettiği, İslam dünyasından
devşirdikleri birileri aracılığıyla oynanan bir oyun mu? Daha doğrusu siyasal
İslamcılık bir proje olabilir mi? Öyle zannediyorum, bu işin senaristleri
başkası. Figürler ve piyonlar ise hep İslam dünyasından. Başkası adına kendi
ülkelerinde vekalet savaşı veriyorlar. Zaten kendilerinden başkasını
öldürmüyorlar.
Burada tüm siyasal
İslamcı hareketler bir projedir demek suretiyle genelleme yapmak istemem.
İçlerinde temiz duygularla ortaya çıkan, aleme nizamat vermek isteyenler
olabilir. Bunda da samimi olabilirler. Bunu bilemeyiz. Biz ancak zahire ve
sonuçlarına göre değerlendirme yapabiliriz. Samimi olsalar bile üst akıl
dediğimiz proje sahipleri bu tür yapıların içine şu ya da bu şekilde sızabilir,
onlara maddi destek vermek suretiyle amaçlarına hizmet edecek şekilde
dönüştürebilirler.
Uzattığımın farkındayım.
Son olarak şunu söylemek istiyorum. Siyasal İslamcılık ile yola çıkanlar eğer
bu dinin samimi inananları ise ortaya çıkan sonuçlara bakarak bir değerlendirme
yapmalarında fayda var. Hep Müslüman kanı akmışsa, kan ve gözyaşı durmuyorsa,
hayal aleminden uyanıp ayaklarını yere basmalarında fayda vardır.
Her şeyden geçtim. İslam ahkamının
hakim olmasını isteyenler, bir an için bu ideallerine ulaştılar diyelim. Yönetimde
İslam’ın hangi yorumunu esas alacaklar? Gücü ele geçiren, diğer yorumlara tahammül
edecek mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder