3 Eylül 2023 Pazar

Zenginlikle İlgili Hadisler

Zenginliği öven hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:

Allah’ü Teâlâ birine çok mal verir, bu da malını Allah’ü Teâlâ’nın razı olduğu, beğendiği yerde harcarsa, bu kimseye gıpta etmek, imrenmek yerinde olur. [Buhari]

Allah’ü Teâlâ bir kuluna mal ve ilim verir. Bu kul da haramlardan kaçınır, akrabasını sevindirir, malından, hakkı olanları bilip verir ise, Cennetin yüksek derecesine kavuşur. [Tirmizi]

Ya Rabbi, buna [Enes bin Malik’e] çok mal ve çok çocuk ver ve bunlarla kendisini bereketlendirsin! [T. Muhammediyye]

Mal, salih kimse için ne güzeldir. [Taberani]

Mal ile şeref kazanılır. [İ.Ahmed]

Şerefinizi mal ile dininizi de dil ile koruyun! [İ. Asakir]

Kişinin, şerefini korumak için verdiği şey, kendisi için sadaka olur. [Ebu Ya’lâ]

Müminin izzeti, halktan müstağni olmasıdır. [Taberani]

Mal sevgisini kötüleyen hadis-i şeriflerden birkaçı şöyledir:

Her ümmetin bir fitnesi vardır. Ümmetimin fitnesi maldır. [Nesai]

Her şeyin bir afeti vardır. Ümmetimin en büyük afeti, dünyaya, paraya gönül vermektir. İyi yolda harcayan hariç, mal toplayanın çoğunda hayır yoktur. [Deylemi]

Kişi yaşlandıkça iki şeyi gençleşir: Uzun yaşama arzusu ve mal sevgisi. [Buhari]

Paranın kuluna lanet olsun, paraya tapan helak olur. [Tirmizi]

Herkesin bir sanatı vardır. Benim sanatım da fakirlik ve cihattır. Bu ikisini seven beni sevmiş, bu ikisine buğzeden bana buğzetmiş olur.  [İ. Gazali]

Şeytan dedi ki: "Mal sahibine sabah akşam bunlar için vesvese vermeye çalışırım: Malı helal olmayan yerden edinmesine uğraşırım. Hak olmayan yere harcatmaya çalışırım. Mala karşı içinde sevgi ve muhabbet veririm ki onu yerine harcayamasın. [Taberani]

Zenginlik ve mal sevgisiyle ilgili hadisleri “dinimizislam.com” sitesinden aldım. Değişik kaynaklardan yer verilen bu hadisler üzerinde durmayacağım. Bu konuda şunları söylemek isterim. Bu evrende her şey zıddı ile yaratıldığına göre zenginlik ve fakirlik de birbirine zıt olarak yaratılmıştır. Ki böyle olmalıdır. Çünkü herkes zengin veya fakir olsaydı hayatın bir anlamı olmaz ve işler yürümezdi. Zengin fakire, fakir de zengine muhtaç bir şekilde olacak ki işler yürüsün. Herkes zengin olsa, rutin işler yürümez. Herkes fakir olsa yine yürümez.

Zenginlik aynı zamanda fakirlik gibi bir imtihan vesilesidir. Allah kimine vererek imtihan eder, kimine de vermeyerek imtihan eder. (Bir diğer yazımda fakirlikle ilgili hadisler üzerinden bir değerlendirmede bulunacağım.)

Hangi Vaaz Türünün Alıcısı Yok/Var?

Rahmetli Mustafa Uzunpostalcı'dan dinlemiştim. Hatırımda kaldığı kadarıyla yüksek İslam enstitüsünde öğrenci iken İstanbul'da bir camide vaaz yapıyor. Başka arkadaşları da diğer camilerde vaaz veriyor. Bir arkadaşları çok ateşli vaazlar yaptığı için camisi tıklım tıklım oluyormuş. Büyükpostalcı ise Kur'an'dan ayetler okuyarak ayetlerin anlamlarını vererek vaazlarını sürdürüyor. Ses tonunu fazla yükseltmiyor, konuşmasında hamaset ve slogana yer vermiyor. Hikaye ve menkıbe de anlatmıyor. Haliyle vaazını dinlemeye gelenlerin sayısı da fazla değil. Başka camilerin cemaati çok, benim niye yok demeden ve moralini bozmadan, vaaz stilini değiştirmeden güzel bir üslupla vaazlarına devam ediyor. Nice sonra cemaatinden biri bir vaaz sonrası yanına gelerek "Hocam, vaazlarınızı bıkıp usanmadan takip ediyorum. Ayetlerle dinimizi anlatıyorsunuz. Hamaset ve slogana başvurmadan, ateşli konuşmaya meydan vermeden bizleri aydınlatıyorsunuz. Çok müstefit oluyoruz" demiş. Ardından "İstesem ateşli konuşma yaparak fazla cemaat da çekebilirdim ama ben böyle bir vaaz yolunu benimsemedim" demişti. 

Uzunpostalcı vaazda izlediği yolun pek taliplisi olmasa da vaazını dinlemeye gelen az ama bilinçli bir cemaatinin olduğunu belirtmişti. 

Uzunpostalcı, doğru tespit etmiş. Çünkü vaaza gelen cemaatin çoğu, sadece ayet ve hadis okuyan, bunların açıklamasını yapan, güncel meselelere girmeyen, sesini yükseltmeyen vaizleri pek dinlemiyor. Bu tip vaizler neredeyse boş mekanlarda birkaç kişiye vaazını veriyor. Yani bu tip vaizleri alıcısı yok.

Bunun yanında şu tip vaizlerin alıcısı ve dinleyicisi çoktur: Ateşli ve heyecanlı konuşan, zaman zaman elini kürsüye vuran, siyasi ve tartışmalı konulara giren, kürsüde meydan okuyan, cemaati coşturacağım diye çoğu zaman hurafe bilgilere ve menkıbelere yer veren, başkasına parmak sallayan vaizlerin albenisi fazladır. Bu tip vaizler kısa zamanda şöhret oluyor ve cemaati "Ne Mücahit adam. Bize doğru İslam'ı anlatıyor. Ne korkusuz hoca. Bu hoca diğer hocalardan başka. Ezik ve pısırık değil. Diğerleri korkak..." diyor. Bunu duyan bu tip hocalar da mikrofonun cazibesine kapılıp coştukça coşuyor, coşturdukça coşturuyor. Her bir konuşması gündem oluyor. İleri gidiyor diyen olduğu gibi az bile söylüyor diyen büyük bir destekçi kitlesi de oluyor. Bu kitle, hocanın etrafını sarıyor ve bu hocaya saldırıyı İslam’a saldırı diyor.

Albenisi olan, sürekli gündem kalan, tartışmanın bir parçası olan bu tip vaizleri ben eski cerci hocalara benzetirim. Her ne kadar günümüzde cami cami dolaşıp vaaz veren ve vaazın bitiminde sergi açan cerci hocalar kalmasa da günümüz ateşli konuşan hoca ve vaizleri de bir nevi cerci hocaların işlevini yürütüyor.

Burada ateşli konuşmanın ne zararı var diyebilirsiniz. Ateşli konuşmada aklıselim hareket etme yoktur. Aklıselimin olmadığı yerde duygular ön plana çıkar. Cerci hocaların da yaptığı bu idi. Kim ne derse desin, bugünkü yanlış dini anlayışların temelinde, geçmiş bu tür cerci hocaların halkı etkilemek amacıyla meydanı boş bularak olur olmaz bilgileri, menkıbeleri ve hurafeleri anlatmaları yatıyor. Nasılsa denetim yok. Halk da dini bilgiye susamış olduğu için her türlü bilgiyi zerk ettiler.

Günümüzde cerci hocalar kalmadı dedim ama aslında var. Bunlara Halil Konakçı ve Cübbeli’yi örnek verebiliriz. Her ikisinin de dini bilgisi var ve çok zekiler. Kendilerini dinletmeyi biliyorlar. TV kanalları vasıtasıyla tüm Türkiye’ye ulaşıp halkı etkileme özelliklerine sahip. Sağda, solda şaz olarak kalmış konuları, menkıbeleri, keramet ve mucizeleri, zayıf rivayetleri, gizemli dünyayı anlatıp duruyorlar. Mesela, Hz Meryem’in cennette Peygamberimizle evleneceğini söylüyor Konakçı. Yine aynı Konakçı, bir vaazında şunu anlatır: “Malik b. Dinar Yahudilere ait bir  gemiyle hacca gitmek için Mısır’dan yola çıkar. Gemide iken yol parası toplanır. Malik b. Dinar parasını unuttuğu için sonra vereyim der. Gemi sahibi bunu kabul etmez ve Malik’i gemiden denize atar. Tüm balıklar ağızlarında çil çil altın dinarlarla su yüzüne çıkar. Malik borcu kadar parayı balıklardan alır. Yahudiye yol parasını verir. Gemiye de binmez, yürüyerek gider”. Cübbeli ise “Fakirlerin zenginlerden beş yüz yıl önce cennete gideceğinden bahsediyor. Bunu anlatırken de zayıf rivayetlere başvuruyor. Hem Konakçı’ya hem de Cübbeli’ye bu ne iş desen, “Siz hadisleri ve evliyanın kerametini inkar mı ediyorsunuz? Bunlar falan rivayet ve kaynakta geçiyor diyor. Örneklerden de anlaşılacağı üzere bu hocaların eski cerci hocalardan tek farkı, konuşma sonrası sergi açmamaları. Buna da gerek yok. Çünkü medyatik ve şöhret olmaları bunlara yetiyor da artıyor bile.

Siyasi Operasyon *

Etkili ve yetkili bir büyüğümüze göre enflasyon bizde kronikmiş. 

Ne demek kronik?

Uzun süre bir çözüm getirilmemiş olan demektir. Yani süreğen. Geçmişten günümüze her siyasi iktidarın kendisinden sonraki iktidarın kucağına bıraktığı bir miras diyelim buna. Kısaca kader gibi bir şey.

Çözümü zor mu? 

Çözümü zor olmaya zor ama imkansız değil. Yeter ki istensin. 

Enflasyonu düşürmeyi istemiyorlar mı?

Vadederken hepsi enflasyonu biz indiririz diyor. Ama hiçbiri indirmeden yoluna devam ediyor. Nasılsa kronikmiş bizdeki. O yüzden hiç üzerlerine almıyorlar.

Kronik diyorsun ama ekonomimizin bu başına gelen siyasi operasyon olarak değerlendiriliyor. Acaba birileri bize operasyon çekiyor olabilir mi?

Siyasi operasyon söylemi, gerçeklerin üzerini örtme, acı tablonun suçunu başkasının üzerine yıkma girişimidir.

Yani bir siyasi operasyon yok mu? 

Bir siyasi operasyon var ama bu operasyon başkasının bize çektiği bir operasyon değil, bizim kendi kendimize çektiğimiz bir operasyondur. Suç bastırma psikolojisi ve suçu başkasının üzerine yıkma taktiğidir. Yani bugünkü kötü tablo, kendi söylemlerimizin, yapmamız gerekirken yapmadıklarımızın, yapmamamız gerekirken yaptıklarımızın, kendimize aşırı güvenimizin, herkes Mersine giderken bizim tersine gitmemizin, inadımızın, yanlışta ısrar edişimizin, söz dinlemeyişimizin, güç zehirlenmesi yaşamamızın, bir şeylerin kitabını yazmamızın bir sonucudur. Bugün milletin üzerine boca edilen bu tablo kendi eserimizdir. Bir insanın kendine ve çevresine verdiği zararı tüm dünya bir araya gelse veremez. O yüzden sağa sola hiç suç atmayalım.

İnsanlar hata yapamaz mı?

Yapar elbet. Zira hatasız insan olmaz.

O zaman?

Hata ve yanlış yapılır. Önemli olan hatada ısrarcı olmamak, hata olduğunu fark eder etmez hatadan dönmektir. Ki hatadan böyle dönmek bir erdemdir. Ama yanlışlığı ortaya çıkmasına, kötü sonuçları piyasayı yakmasına rağmen bile bile yanlışta ısrar aklıselim bir düşünce değildir. Bunda iyi niyet de aranmaz.

*08/09/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.