8 Ağustos 2023 Salı

Maceraperestliğin Sonu

Maceraya yelken açanların bu yolculuğunda;

Mantığa yer yoktur. 

Akıl zaten aranmaz.

Düşünmek lükstür.

Bilim ve bilimselliğe yer olmaz. 

İstişare ve ortak aklı ara ki bulasın. Böyle bir şey kendini inkar demektir. 

Bu yolculuğa çıkan;

Söz dinlemez. 

Nasihate karnı toktur.

Bir başına buyruktur. 

Layüseldir.

Buyurgandır. 

Dediğim dedikçidir.

Kendi aklına ve zekasına aşıktır.

Hubris sendromunun mimarıdır. 

Kendisini dünyanın merkezi, dünyanın ise etrafında dönen kişiler olarak görür.

Hiç kitap okumasa da her şeyin kitabını yazandır.

Kendi aklına aşırı güven duyar. Çünkü özgüveni tavan yapmıştır. 

Sureti haktan görünmeyi çok iyi becerir.

Tehlikeli sularda balık avlamayı sever.

Her macerasında heyecan ve stres vardır.

Göle maya çalma misali ya tutarsa mantıksızlığı güdülür.

Dostunu ve düşmanını kendisi belirler. Macerasına destek olanları dost edinir, destek vermeyenleri ise düşman.

Maceranın sonu hep hezimet olsa da maceraperest bir şekilde kendini kurtarır. Zarar ve ziyanı başkasının üzerine boca eder. Boca ettiği insanlar çocuklarına ve torunlarına miras bırakacak şekilde zarar ve ziyanı öder.

Macerasından dolayı kimse ona hesap soramaz. Çünkü hesabı sadece o sorar. Kimse ona yanlış yaptın, yanlış yoldasın diyemez. Şayet derse, bedel ödemek üzerine vacip olur. Böyle diyen birini ben bile kurtaramam. O yüzden kimseye tavsiye etmem. 

Ashabı Kehf Kıssasına Farklı Bakış

Kur'an'ın Kehf süresinde Ashabı Kehf, halk arasında "Yedi Uyurlar" olarak bilinen kıssayı içimizde bilmeyenimiz yoktur. Film ve dizilere konu olmuş bu kıssa, bugün bile anlayamadığımız gizemi içinde barındırıyor. Çünkü akıl ve havsalamız almıyor. 

Anlatılan hikaye hepimizce malum olsa da detaya girmeden bir kısmını Kur'an'dan bir kısmını da tevatüren anlatılanlardan olmak üzere kısaca hatırlatmak isterim: "Zalim kraldan kaçan bilmem kaç kişi mağaraya sığınmışlar. Burada birkaç yüzyıl uyumuşlar. Sonra dirilip ya da uyanıp biz ne kadar uyuduk diye birbirlerine sormuşlar. Ya bir gün ya da yarım gün demişler. 

Sonra karın doyurmak için içlerinden birini korka korka şehre göndermişler. 

Şehre inen kişi, içinden kaçıp kurtulduğu şehri tanımakta zorlanıyor. Çünkü her bir yer değişmiş. O bu şaşkınlık içinde iken giyim kuşamından, kılık kıyafetinden, uzattığı paradan esnaf da şaşkınlık geçirir. Çünkü kıyafet farklı, saç sakal birbirine karışmış, uzattığı para da tedavülden kalkmış. 

Hep birlikte genci takip ederek mağaraya gelirler. Mağaradakilerin inançlarından dolayı fi tarihinde kaçanlar olduğunu anlarlar. 

Uzun bir uykunun ardından uyanıp teşehhüt miktarı yaşayan bu 'Yedi Uyurlar' vefat eder".

Bu kıssa hala gizemini korusa da bizim için müteşabih konulardan olsa da anlatılan kıssalardan ibretler almamız gerekir. Kıssadan muradın ne olduğunu Allah biliyor olsa da bizler bazı çıkarımlarda bulunabiliriz. Bu çıkarımlarda isabet olabileceği gibi isabet de olmayabilir. Bugün için Ashabı Kehf'ten çıkarımlarım şunlardır. Bu kıssa:

1.Öldükten sonra dirilmeyi hatırlatıyor. Kur'an, tevhit ve ahiret hayatı üzerinde çokça durur. Çünkü inansa da insanımızın yeterince ikna olmadığı konulardan biri de öldükten sonra yeniden dirilmedir. Kıssa üzerinden Allah insanı ikna etmeye çalışıyor. Her ne kadar Yedi Uyurlar dense de kanaatimce mağaraya sığınan bu gençler, ecelleri geldiği zaman vefat etmişlerdir. (Ne kadar uyudukları Kur'an'da geçmese de biyolojik yasa gereği bir canlının üç yüz küsur yıl yaşaması, ortalama ömrün 80-100 yıl olduğu günümüzde mümkün görünmüyor. Gerçi eski insanların daha uzun ömür yaşadığı, bu kimselerin de eskiden yaşadığı göz önüne alındığında ölmeyip uyudukları da düşünülebilir.) Geride kalan insanlar görsün diye Allah bu vefat edenleri diriltip kısa süreliğine de olsa bunları şehrin insanlarıyla görüştürmüştür. Bakın, bu insanlar yüzyıllar önce vefat etmişti. Gördüğünüz gibi tekrar dirilttim. Öldükten sonra işte böyle diriltileceksiniz ve orada yeni bir hayat yaşayacaksınız demek istemiştir diye düşünüyorum. 

2.Bir an için bu Yedi Uyurlar, üç yüz küsur yıl uyudular, sonra uyandılar diyelim. Mağara ehlinin "Ya bir ya da yarım gün uyuduk" dediklerine göre buradan uykunun bir nevi ölüm olduğu hatta yarım ölüm sayıldığı, uyuyan için zamanın durduğu ve zamanın birden geçtiği anlamı çıkar. Ölü ve uyuyan için zaman durduğuna göre öyle zannediyorum, Hz Adem ve diğer daha önce vefat edenler ikinci surdan sonra yeniden diriltildiğinde, kendilerine ne kadar uyudunuz sorusu sorulsa, tıpkı Mağara ashabı gibi ya bir gün ya da yarım gün cevabını  vereceklerdir. 

Kur'an'da olmadığı halde hadislerde geçse de ahiret hayatından önce yaşanan kabir hayatının olmayacağını çıkarmak mümkün. Çünkü uyuyan veya ölen için zaman durduğuna, uyuyan veya ölen ne yaptığını, olup biteni anlamadığına göre "Kabirin cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukur olmasının” bir anlamı olur mu? Zaten esas hesaplaşma kıyamet kopup ikinci surdan sonra kurulacak mahşerde olacağına göre daha hesap kitap görülmeden, öncesinde bir kabir hayatı, teşbihten hata olmasın, bir nevi yargısız infaza benzer. 

3.Bu çıkarımıma gelmeden kıssaya yeniden dönersek, kıssada bir şaşkınlık hakim. Mağara ashabının uzun süre yaşamasına, yeniden dirilmelerine veya uyandırılmalarına, aradan uzun süre geçtiği için alışveriş için uzatılan paranın tedavülden kalkmasına, şehrin değişmesine, mağaraya sığınma mazeretinin ortadan kalktığına, uzun süre uyumalarına rağmen bir ya da yarım gün uyudukları gibi bir şaşırma söz konusu. 

Buradan 2018 yılından beri kriz içerisinde olan ekonomimizin, aradan beş yıl geçmesine rağmen geçmediği gibi geçme iradesi göstermediği, krizin iyice derinleşerek buhrana dönüştüğü konusuna gelelim. Buhranın etkisiyle TL her geçen gün değer kaybetmeye devam ediyor, enflasyon hep yüksek çıkıyor, hayat pahalılığı vatandaşın belini büküyor. Girdi maliyetleri arttığından fiyatlara sürekli zam yapılıyor. Akaryakıt fiyatlarına gün aşırı zam geliyor. 

Burada amacım felaket tellallığı değil. Herkesin malumu ve hakkal yakin yaşadığını durum tespiti yapmak. Her market vesair alışverişlere gittiğimizde ürünlerin etiket fiyatlarının değişikliğine şaşırıyoruz ve dut yemiş bülbüle dönüyoruz. Daha dün şu fiyattı diyoruz. Tıpkı Ashabı Kehf kıssasındaki şaşkınlığı yaşıyoruz. 

Yaşadığımız bu ekonomik buhranı ne zamandır Ashabı Kehf'e benzeten bir yazı kaleme alayım, bugün yarın derken birileri benden önce davranmış, satış yaptığı ürünlerin önüne "Fiyatları görünce üç yüz yıl sonra şehre inen Yedi Uyurlar gibi davranmayın" yazıvermiş. Bu paylaşımı sosyal medyada görünce, dedim bu afişin sahibi kimse, bu kişi benden fazla yaşayacak. Evet, yaşadığımız an Yedi Uyurlar hali. Tek fark, onlar üç yüz yılda bir şaşırmışlar. Biz beş yıldır her gün şaşırıyoruz. 

Korkacaksın

Açık düşmandan değil, gizli ve sinsi düşmandan korkacaksın.

Yüzüne gülen ve sendenmiş gibi görünenden korkacaksın. 

Kafirliği ayan beyan olandan değil, münafıktan korkacaksın.

Şeytanın sol tarafından yaklaşanından değil, sağdan yaklaşanından korkacaksın. 

Solundan sollayıp geçen araç sürücüsünden değil, sağlayıp geçenden korkacaksın. 

Derviş görünümlü kimseden korkacaksın. 

Özü ve sözü bir olandan değil, özü ve sözü bir olmayandan korkacaksın. 

Açık ve aleni olandan değil, içten pazarlıklı olandan korkacaksın. 

Eleştiri yapandan değil, padişahım çok yaşa diyen şakşakçıdan korkacaksın. 

Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyenden değil, ölümüne tarafgir olandan korkacaksın. 

Tepkisini kimin yaptığına bakarak verenden veya vermeyenden korkacaksın. 

Ben bilmem, ben anlamam diyenden değil, ben her şeyden anlarım, her şeyi bilirim, ben bunun kitabını yazdım deyip istişare etmeden başına buyruk takınandan korkacaksın. 

Ben bunu yapamadım, ağzıma yüzüme bulaştırdım diyenden değil, hatasını kabullenmeyip burnundan kıl aldırmayandan korkacaksın. 

Bir şeyi olduğu gibi anlatandan değil, olduğundan farklı gösterenden korkacaksın. 

Hata ve yanlışı söylendiği zaman parlayandan ve saldırıya geçenden korkacaksın. 

Yapmadım, yapamadım, yanlış düşünmüşüm, ihmal ettim, göremedim demek varken birtakım mazeret ve gerekçelerin ardına sığınandan korkacaksın. 

Hata, eksiklik ve yanlışı görüp hemen vazgeçenden değil, görmezden gelenden veya zamana yayandan korkacaksın. 

Hata ve yanlışını görüp dönenden değil, U dönüşünü meslek haline getirenden korkacaksın.

Hata ve yanlışından dönenden değil, yanlışından harabil Basra olduktan sonra dönenden ve hiçbir şey olmamış gibi davranandan korkacaksın.

Hayat stratejisi kin, düşmanlık, korku, nefret ve kutuplaştırma üzerine kurandan korkacaksın.

Kendi yaptığını ve yapacağını anlatandan değil, başkasını kötüleyerek bundan ekmek yiyenden korkacaksın.

Kamu malını yerli yerince kullanandan değil, har vurup harman savurandan korkacaksın.

Bir fazilet ve erdem yarışı yapandan değil, kazanmak için her yolu mubah görenden ve belden aşağı vurandan korkacaksın.

Gücün yanlışına karşı çıkandan değil, gücü yanlışını savunandan ve dilsiz şeytan olandan korkacaksın.

Aklın yolu bir deyip ortak akılla hareket edenden değil, aklına eseni yapan, hep macera peşinde koşan ve her macerası hezimet olandan korkacaksın...