23 Temmuz 2023 Pazar

Sıtmaya Razı Edilen Toplumların Özellikleri

Demokrasi tüm kurum ve kurallarıyla işlemez.

Halkın denetim, tepki gösterme ve hesap sorma kültürü yoktur. Ya haline şükreder ya hikmet arar ya da kendi kendine homurdanır durur.

Güçten Allah'tan korkar gibi korkar. İş başa düşerse ikinci fili ister. 

Aidiyet duygusunu kutuplaştırmadan alır. Kimliğini böyle elde eder. 

Halk yönetenlerin kölesi mesabesindedir. İster gönüllü ister gönülsüz kölelik yapar. 

Halkın seçimde görevi; gösterilen aday, liste ve partilere oy vermekten ibarettir. Her partinin adanmış ruhları vardır. Ölümüne partilerini savunurlar. Prensipli değil, kişicidirler.

Siyaset, seçimden önce varsa da verir, yoksa da. Seçim sonrasında ise verdiklerinden fazlasını fitil fitil burnundan getirir.

Siyaset halk için yapılır ama siyaset halkçı değildir. Konuşurlarken ağızlarından bal damlar ama icraat olarak zehir zerk ederler.

Seçimlerde yalana dolana prim verilir. Algılar oluşturulur. Ortama korku siyaseti hakim olur. İşte bu korku siyasetinin adı halkın yola ve hizaya getirilmesinin yoludur. Adeta ölüm gösterilir, sıtmaya razı edilir. Ölümü görüp sıtmaya kim razı olmaz.

Sıtmaya razı edilen halk ağlayıp sızlasa da halinden memnundur. Haline sonsuz şükreder. Halini geçmişle kıyaslar. Ne var bugünlerde der. Başkası gelsin de gör gününü demek suretiyle kendisini ve karşısındakini ikna etmeye çalışır. İkna olmuyorsa da susturmayı marifet bilir.

Halktan bu sonsuz memnuniyeti gören siyaset, doğru yoldayım. Az bile yapıyorum demek suretiyle yoluna doludizgin devam eder.

Siyaset, yaptıklarından dolayı asla bedel ödemez. Bedeli daima halk öder.

Siyaset aldığı oyun karşılığı olarak yönetimi devralır. Bir eli yağda diğeri balda keyif çatar. Halk da verdiği desteğin karşılığını hayat pahalılığı, enflasyon, devalüasyon, zam ve vergi olarak görür.

Bu ülkelerde siyaset böyle uyarlanmıştır.

Siyaset böyle de dini hayat nasıldır? Dini hayat da siyasetin ta kendisidir. Kişilerle ve güçle halk nasıl güdülüyorsa, din de öyledir. Tarikat, cemaat, vakıf, dernek ve cemaatlerle de dini hayat kontrol edilir. Her müntesip bağlı olduğu yere aklını kiraya verir. O dinin ve dinî anlayışın dışına çıkamaz. Siyaset cemaatlerle kazan kazan prensibi gereği görüşür ve anlaşır. Cemaat ise oyları oluk oluk anlaştığı partiye akıtır.

Cemaat ve tarikatlar da tıpkı siyaset gibi halkı kurtarmak için yapılır. Cemaat ve tarikatlar halkın dinini kurtarmak için vardır, siyaset de ülkeyi kurtarmak için vardır. Hem siyaseten hem de dinen kendi kendini güdemeyen halka sunulan reçete budur. Buna siz ister demokrasi deyin ister başka bir ad koyun. Ölümün gösterilip sıtmaya razı edildiği halkın bu yaşantısına yaşama denirse, bırakın varsın böyle yaşamaya devam etsinler.

Yaşa da Göreyim!

Kiralık ev bulunmuyor

Bulunsa da yanına varılmıyor

Oturuyorsan kaç katı isteniyor

Bu durumda kirada otur da göreyim. 


Kiralar kazanç kapısı oldu

Bir kira asgari ücreti geçti

Bu devirde evi olmayanlar 

Kirada otursun da göreyim. 


Yüksek kiraya % 25 sınır getirilmiş

Ev sahipleri bu oranı geçemezmiş

Bu kurala uymaya kalkacak olursan

Ev sahibiyle papaz olma da göreyim. 


Çocuğu gelir ev sahibinin Avrupa'dan

Çocuğunu evlendirmeye kalkar kısa yoldan

Ya kendi oturmaya kalkar ya da çıkarır satışa

Bu durumda bu evde otur da göreyim. 


Emekli maaşın 7.500 ise

Ek gelirin de yoksa

Evin de kira ise

Bir ev kirala da göreyim


Hasılı kiralık evde oturuyorsan 

Gelirin bir yirmiyi geçmiyorsa

Bu zamlar artmaya devam ettikçe

Ağız tadıyla yaşa da göreyim.


Yüce! Şiir yazdım diye sevinme

Ben de oldum bir şair deme

Dünya kuruldu kurulalı

Böyle şiir ne gördü ne de okudu. 

Sen misin Ayağımı Yerden Kessin Diyen? (2)

2005 yılında ilk göz ağrım olan 88 model 131 Şahin yok pahasına sattıktan sonra bir arkadaşım, pazarlamacı değilsen, zamanla yarışmıyorsan, araba alma. Gideceğin yere taksi çağır, daha ucuza gelir demesine rağmen 2011 yılında 2000 model Nissan Primera markalı ikinci bir araç aldım.

O günden bugüne 12 yıl geçmiş. Bu araba eskidi, yeni model al denmesine rağmen aynı arabaya binmeye devam ediyorum. Zaten fazla arabaya binen biri değilim. Bu zaman zarfında bu arabaya üç oğlan bindi. Ben de ara ara. Toplamda 15-20 bin km yapmışızdır.

Arabaya fazla binmesem de bunun yerine toplu taşıma ve yürümeyi tercih etmeme rağmen araba evin önünde hep hazır durdu. Yıllık bakımlarını yaptırdım. Yağını, suyunu değiştirdim. Her sanayiye gidişimde bir çuval para verdim. İlk aldığımda yazlık ve kışlık lastiklerini yenilemiştim. Her sene yazlık ve kışlık değiştirip yaz ve kış şartlarına hazır hale getirdim. İki sene önce dört mevsim lastik aldım.

Yıllık MTV’yi hiç sektirmeden ödedim.

İki yılda bir vizeye götürdüm. Egzoz muayenesini yaptırdım. İki, üç seferdir genel muayeneden ağır kusur dolayısıyla geçemedi. Her ağır kusur için muayene istasyonunun ortaklarına yani sanayiye gittim. Cebime sıkışanları verip geldim.

Yıllık zorunlu trafik sigortasını yaptırmaya devam ediyorum. Bu kadar sigorta yaptırmama rağmen bu sigortadan bir defa faydalansam, tutanak tutsam, gidip yaptırsam, hiç gam yemeyeceğim. Ne zaman arabama vurmuşlarsa, işi resmiyete bindirmeden kaportacıya para bayıldım. Sağ olsunlar, duran park halindeki aracıma vurup kaçmada insanımız baya mahir. Bir defa oğlan tutanak tutturmuş. Suçlu karşı taraf. Kaportacım, boş ver hocam resmiyeti. Bir el emeği ver, yapıvereyim dedi. Tamam iyi bildin deyip yaptırdım.

Arabanın yıllık bakımı, ustanın şu şu değişecek önerileriyle tamirini yaptırdığım bu arabaya, kaç yıllardır peşi sıra gelen zamlara rağmen yakıt alıp ara ara biniyorum. Vergi, sigorta, muayene deyip hayatıma böyle devam ederken bu sene MTV’ye ek vergi çıktı. Bir zamanlar LPG’li olduğu için dört katı MTV ödediğim gibi 2023 yılının ekini de ödeyeceğim. Ek vergiyle kalsa yine iyi. Bu sefer de yüzde 18 olan yakıt KDV’si yüzde yirmiye çıkarıldı. Yetsin gayri, bir araba aldık diye bu kadar binilmez. Güya ayağımızı yerden kessin diye bizim arabaya bineceğimiz yerde araba üzerinden bizim üzerimize biniliyor. Şimdi de ÖTV’ye dört lira zam yapıldı.

Velhasıl, rahatlık ve ayağımı yerden kessin diye aldığım bu araca ben mi bindim, bu araç mı, bilemedim gitti. Zira binmeden birileri bu araç üzerinden üzerime binmeye pardon bindirmeye devam ediyor. Hele bindirmek için şubatta depremin gerekçe gösterilmesi yok mu? İnsanın zoruna giden de bu. Sanki deprem olmasa, bu vergiler gelmeyecek. Gelin onu benim külahıma anlatın. Vergiyi katmerli almaya devam edin de dini ad ettiğiniz gibi depremi de ad etmeyin. Tamam büyük bir deprem. Yardımsız, vergisiz devlet bunun altından kalkamaz. Vergi konsun konmaya ama bu konuda samimi olmak lazım. Bu vergiler şubat depreminin üzerinden bir hafta, on gün geçtikten, depremin maliyeti ortaya çıkarıldıktan sonra bu vergiler ve daha fazlası konsa kim, ne diyebilirdi. Ama depremin üzerinden seçim geçmiş, beş ay geçmiş, beyefendilerin aklına deprem gelmiş. Yesinler sizin aklınızı. Tamam, ne alacaksanız alın da aklımızla oynamayın, dalga geçmeyin.

İşin özü, bu araba bana lüks ve çok masraflı. Herkesin aklına, şu ya da bu şekilde kah yakıta zam kah ÖTV’ye zam kah KDV’ye zam kah ek MTV demek suretiyle bu arabadan para almak geliyor. Tilki misiniz mübarekler. Aklınıza başka bir şey gelmiyor mu? Biliyorsunuz tilki de tüm planını tavuğu/horozu haklamak üzere yaparmış. Sizinki de o hesap.

Hasılı, zamanında bir mutfak masrafı kadar masrafı çıkar. Aman araba alma. Bunun lastiği, tamiri, arızası, bakımı, vergisi, sigortası var. Sakın sadece yakıtına aldanma. Çağır taksiyi. Gideceğin yere ticari taksiyle git diyen dostlar haklı çıktı. Tüm uyarılarına rağmen onları dinlemememin ceremesini çekiyorum şimdi. Yeter ki ayağımı yerden kessin diye benim ve söz dinlemeyen benim. Bu durumda bana kendi düşen ağlamaz demek düşer. Oh olsun, zira çok istedim bunu.